Zalimin zulmü konulu açık hava müzesi gibi sergileniyor ölü bedenler. Silopi’de 7 gün sokak ortasında , 10 yaşında öldürüldüğünde günlerce gömülemediği için derin dondurucuda bekledi. Varto’da çırılçıplak sergilendi, Şırnak’ta panzer arkasında saatlerce sürüklendi
…
“nerede mezarım benim?”
“kuyruğumda” dedi güneş
“boğazımda” dedi ay
F.G. Lorca
İnsanca yaşama hakkı, en basit ve yalın haliyle hem de. İnsanca gömülmek hakkı en basit ve eski haliyle hem de. Antik Yunan mitolojisinden bugüne binlerce yıllık yolculukta ölüyü gömme hakkından, ölüye eziyet etme suçundan, nefretin ve hiddetin hududunu tanıyamayanlardan bugünün gerçeğine varacağız. Çok sık referans verilen ve en eski destan kabul edilen Homeros’un İlyada destanındaki Hector’un ölümünü anlatan bölümden; Sophokles’in Antigone’sinin gömülme hakkı elinden alınan kardeşinin üstünü bir avuç toprakla örtme mücadelesine, oğlunun kemiklerini bir kutuda teslim alan Halise Aksoy’un tutuklanmasına geleceğiz.
Homeros destanında uzun bir savaşın sonunda Achilleus Hector’u öldürür ama hıncını bir türlü alamaz. Hector’un ölüsünü günlerce şehir içinde ayaklarından at arabasının arkasından sürükleyerek herkesin göreceği şekilde sergiler. Ölüsüne eziyet ederek onu ve tebaasını cezalandırmaya devam eder. Hector’un babası Kral Priamos oğlunun onurlu bir şekilde gömülmesi için Achilleus’un çadırına gider ve onu oğlunun bir merasimi hakkettiğine ikan eder. Achilleus, baba Priamos için oğlu Hector’u yıkar, çürüklerini merhemlerle ovar ve Kral Priamos oğlunun yasını tutsun diye ona 9 günlük bir barış sunar.
Sophokles’in Antigone oyununda ise yine bir savaş vardır. Kazananlar, kaybedenler, ölüler ve ötekiler. Kral Kreon iki kardeş arasındaki savaşta bir kardeşi usulünce gömer ve törenler yapar. Diğer kardeş Polyneiks’i ise kurda kuşa yem olması için açıkta bırakarak gömülmesini yasaklar. İşte burada bir kadının mücadelesi başlar. Antigone. Antigone otoriteye başkaldırır. O her ölünün gömülmeye hakkı olduğuna inanır ve kardeşini her türlü yasağa, buyruğa, cezaya rağmen gömer. Kral Kreon bir kadın tarafından zayıf görünmek istemez ve onu diri diri mezara kapatır. Ancak daha sonra Kral Kreon bir kahinin sözünden çok etkilenir. Kahin Teirresias, ölünün hakkını vermezse uğursuzluğun peşini bırakmayacağını söyler. Kral Kreon yaptıklarına pişman olduğunda artık her şeyi kaybetmiştir.
Binlerce yıl öncesinde ölünün onurunun, ölünün gömülme hakkının ihlal edilmesi en büyük suçlardan biriydi. Dinen, ahlaken ve vicdanen her ne koşulda olursa olsun düşman taraflar arasında dahi savaş meydanında ölülerini alma hakkı tanınırdı. Binlerce yıl sonra mezarsız ölülere, ellerinden ölülerini gömme hakkı alınmış insanlara, ölülerine onurlu bir merasimi dahi çok görenlere geldik yine. “Zulüm nedir?” sorusunun kısa ve ağır bir cevabı olarak sunacağımız bir kaç fotoğrafı tekrar tekrar hatırlayacağımız bir zamana geldik.
Hatun Tuğluk bir anne, cezaevinde olan kızı Aysel Tuğluk’un yolunu gözlüyordu. Yarı bedenini kullanamıyordu. Kızını en son mahkemede gördü. Sonra tarihin kötü bir tesadüfü olarak bir 12 Eylül gecesi yarı bedeni acıya dayanamadı ve hayata veda etti. Ankara Gölbaşı mezarlığına defnedildikten sonra elinde palalarla “bir Kürt’ü bir Alevi’yi buraya gömdürtmeyiz. Eğer siz çıkartmazsanız biz çıkartır parçalarız” dediler. Cenazedeki herkesi linç etmekle, ölümle tehdit ettiler. Devlet ortaya çıktığında ise “milliyetçi hassasiyetler” i ileri sürerek Hatun annenin gömüldüğü yerden çıkartılmasını istedi. Hatun anne doğduğu topraklara, Dersim’e defnedildi. Aysel bu vahşetten sonra asla bir daha eskisi gibi olmadı.
Ali Rıza Arslan bir baba, elinde bir torba, torbanın içinde 2015 yılında Diyarbakır-Sur’da öldürülen oğlu Hakan Arslan’ın kemikleri. Arslan ailesi yıllarca oğullarının cenazesini aradılar, günlerce savcılık odasında bir torbada bekletilen kemikler babaya teslim edildi. Bir torbada erzak verir gibi babanın eline tutuşturuldu oğlu. Aile oğullarını defnetti.
Halise Aksoy bir anne, kucağında bir kutu, bir eli çenesinde bin yıllık kederle bakıyor. Kutunun içinde 3 yıldır cenazesini aradığı oğlunun kemikleri. 'Çok gizli bir dosyanız var, gelip teslim alın' diyorlar. Kargoyla defalarca gidip geliyor kutu. Gidip görevlilerden dosyasını almak istiyor, dosya diye masanın altındaki kutu gösteriliyor. Önce konduramıyor, nasıl olurda bir cenaze kutuya konulur diye düşünüyor. Bu durumu aklı, inancı ve vicdanı almasa da kutudaki oğlunu kucağına alıyor. İçinde evladının kemikleri olan kutuyu alıp, geri alacaklar endişesiyle hızla uzaklaşıyor. Halise Aksoy bugün açık tanık ifadesiyle tutuklu.
Mezarsız ölülerin, sevdiklerini huzurla yatıracakları bir mezar arayanların ülkesi. Homeros destanında ve Antigone’de zalimler dahi hikayenin sonunda bu eziyetten vazgeçerler. Çünkü bir ölüye eziyetin uğursuzluk getirdiği, gömülmeyen ölülerin ruhlarının huzur bulmayacağı inancı onları korkutur. Otoriteye başkaldıran, güce başkaldıranlar önce yaşamak için ve sonra ölülerini gömmek için mücadele ederler. Bugünün gerçekliğinde zalimin bundan ders çıkardığını göremiyoruz. Gerçek tüm çıplaklığıyla sere serpe sokak ortasında yatıyor. Zalimin zulmü konulu açık hava müzesi gibi sergileniyor ölü bedenler. Silopi’de 7 gün sokak ortasında, 10 yaşında öldürüldüğünde gömülemediği için günlerce derin dondurucuda bekledi. Varto’da çırılçıplak sergilendi, Şırnak’ta panzer arkasında saatlerce sürüklendi. Ceset torbaları iftiharla sunuldu. Asit kuyuları, toplu mezarlar ve vatan dedikleri her karışta her an bir işkence aracı olarak ölülerimizin mezar hakkı elinden alındı.Kürt’ün mezar hakkı elinden alındı.
Haftanın günlerine biz hep Cumartesi’den başladık. Çünkü yıllardır binlerce faili meçhulle öldürülen yakınlarını arayanların adı oldu Cumartesi. Cumartesi’den başladık aramaya bir diğer Cumartesi’ye kadar. Coğrafyayı keder olarak sunan devlet dersinde ilk öğrendiğimiz harita toplu mezarlar haritası oldu. Yakınlarımızı kepçelerle kazılarda en son giydiği kazağın renginden, kalmışsa eğer ayakkabısından teşhis etmek kaldı bize. On binlerce yıl önce mezarsız ölülerin, ölü bedenler üzerindeki eziyetin lanetine olan inanç bu yüzyılda da hiç kimseye huzur vermeyecek. Bizler mezarlarımıza kavuştuğumuzda, yüzleştiğimizde, hesabını sorduğumuzda, unutmadığımızda ruhumuz huzura kavuşacak.
Arjantin Plaza de Mayo’dan Galatasaray Meydanı’na, Newala Qesaba’dan Siirt, Hakkari’ye zalime karşı direnenlere bir sözümüz var. Önce yaşayanlara onurlu bir mücadele sonunda onurlu bir yaşama sözümüz var. Sonra onurlu bir hayat için yitirdiklerimize, doğayı ve hayatı oluşturan her şeyle en yalın ve basit haliyle, en yalın ve eski haliyle eşit ve adil yaşayacağız. Ve annelerimize bir sözümüz var, “çocuklarımızın mezarı nerede?” diye sorduklarında “güneşin eteklerinde” diyeceğiz. Onlara güneşin eteklerinde bir yer yapacağız. Güneş yerini aya bıraktığında “ayın boğazında” diyeceğiz.