İnsanın canı acımaz mı hiç? Agit İpek'in annesi Halise Aksoy da oğlunun cenazesinin bulunduğu kargo kutusu kucağına tutuşturulurken aynı acıyı hissetmişti. Kızının cansız bedeni teşhir edilen Ekin Van'ın annesi Delal Ertürk de…
Urfa'nın Suruç ilçesinde 14 Haziran 2018 tarihinde AKP Milletvekili İbrahim Halil Yıldız'ın koruma ve yakınlarının saldırısı sonucu eşi ve iki oğlunu yitiren Emine Şenyaşar ile saldırılardan yaralı kurtulan oğlu Ferit Şenyaşar'ın Urfa Adliyesi önünde 9 Mart'ta başlattığı Adalet Nöbeti 300 günü aşkın bir süredir devam ediyor. Emine Şenyaşar ve oğlu Ferit Şenyaşar, Suruç ilçesinde bulunan evlerinden 42 kilometre yol alarak adliye önünde, "Şenyaşar ailesi adalet köşesi" olarak tanımlanan alanda nöbet başlattı. Dört mevsimdir devam eden kesintisiz bir adalet arayışı sürüyor Şenyaşar ailesinin köşesinde.
Emine Şenyaşar gibi Gülistan Doku'nun annesi Bedriye Doku da Dersim Adliyesi önünde adalet arayışında. Hasta tutsak yakınlarının Diyarbakır ve Van bölge barolarında sürdürdükleri eylem ise Türkiye'deki adaletsizliği yüzlerimize vuruyor.
Anneler katledilen, kaybedilen çocukları için adelet ararken Şırnak'tan ajanslara düşen bir haber başka bir gerçekliği yüzümüze vurdu. Sokağa çıkma yasağının üzerinden 6 yıl geçtikten sonra 11 Ocak'ta Şehit Murat Akançay Polis Karakolu tarafından 16 yaşında katledilen Agit Akıl'ın annesi Güler Akıl aranarak, "Gelin emanetlerinizi alın" denildi. Bunun üzerine soluğu karakolda alan Güler annenin eline bir poşet tutuşturuldu. Poşette oğlunun parçalanmış, yakılmış bir kazağı, pantolonu, kemeri ile cebinden çıkan 52 TL 75 kuruş bulunuyordu. "Bu elbiselere ne yapmışlarsa, çocuklarımıza da aynısını yaptılar" diyor Güler ana, oğlunun parçalanmış ve yakılmış kıyafetlerini göstererek. Bir de "canım çok acıyor" diye de ekliyor.
İnsanın canı acımaz mı hiç? Hele anneyseniz canınız daha çok acır. Agit İpek'in annesi Halise Aksoy da oğlunun cenazesinin bulunduğu kargo kutusu kucağına tutuşturulurken aynı acıyı hissetmişti. Kızının cansız bedeni teşhir edilen Ekin Van'ın annesi Delal Ertürk de…
Türk devletinin Kürtlerin mezarlarına ve cenazelerine dönük saldırı ve işkenceleri yeni değil. Adli Tıp Kurumu'nda bekletilen cenazelerden tutalım, DNA örneği için kan vermelerine rağmen cenazelerini alamayan ailelere kadar Türk devletinin zulmü sınır tanımıyor. Ayrıca günlerce, haftalarca kırsalda cenazeleri bekletilen gerillalara yapılan işkenceler de tüm bu zulüm ablukasının bir başka boyutu.
2019 yılında Lice kırsalında 4 PKK'li yaşamını yitirmişti. Yazın sıcağında, 45 gün boyunca o cenazeler çatışmanın yaşandığı bölgede yerde kaldı. 45 gün sonra cenazeleri almaya giden aileler ağaçların üzerinden çocuklarının parçalarını toplamıştı. Tabii bu tür işkence yöntemleri neredeyse tüm cenazelere yapılıyor. Cenazelere fiziki işkenceler, ailelere cenazeleri vermemek gibi psikolojik işkencelere dönüşüyor. Tıpkı yıllar sonra Halise annenin çocuğunun kemiklerinin plastik bir kaba konularak kendisine gönderilmesi gibi. Mezarlıkların yıkılması ve yakılması ise bu işkencenin bir başka boyutu.
Bu saldırılar bugün Türkiye ile de sınırlı değil. Türk devletinin tüm ahlaki ölçülerden yoksun olarak ölü bedenler üzerinden geliştirdiği bu ideolojik saldırılara artık KDP de ortak. "En kutsal değerimiz olan şehitlerimize sahip çıkacağız" diyerek 28 Ağustos'u 29 Ağustos'a bağlayan gece bir pusu kurularak KDP güçlerince katledilen gerillaların cenazelerini isteyen aileler, 5 Ekim 2021'de Rojava'yı Federe Kürdistan'a bağlayan Semelka sınır kapısında çadır eylemi başlattı. Sıcak, toz, yağmur, çamur demeden anneler, tüm dünya halklarının gözü önünde kendi çocuklarının ölü bedenleri için eylemdeler. Xelifan'da KDP tarafından katledilen Rojavalı iki gerilla ailesi, çocuklarının cenazesini almak için resmi yollardan yaptıkları başvurular yanıtsız kalınca, taleplerinin karşılanması için eyleme başladı.
Aileler yüz günü aşkın bir süredir devam eden eylemle KDP'nin kirli gerçeğini dışa vuruyorlar. Günler, haftalar, aylar belki de yıllarca sürecek olan bu direniş, Cumartesi Anneleri ya da Plaza de Mayo Anneleri’nin direnişi gibi aslında sessiz bir çığlık.
Peki bu çığlık, kör ve sağır vicdanlara nasıl ulaşacak? Kendimize sormamız gereken asıl soru bu değil mi? Yeni Ağit İpeklerin cenazelerinin kargolarla annelerine gönderilmemesi için, yeni Lokman Birliklerin cenazelerinin zırhlı araçların arkasında sürüklenmemesi için, yıllardır evlatlarının cenazelerini bekleyen annelerin bir nebze huzur bulabilmesi için, Emine Şenyaşar annenin gözyaşlarının dinmesi için herkesin olduğu yerde bu mücadelenin bir parçası olması gerekmiyor mu?