2017’de kurulan Meclis Araştırması Komisyonu raporu kadınların birçok kazanımının gasp edilmesinin yol haritalarından olmuştur. Bu komisyonda, kadının Medeni Hukuk, Ceza Kanunu ve 6284 ile edindiği haklara el konulması önerisi getirildi
AKP, iktidara geldiği 2002’den beri kadınlar üzerinden tahakküm kurmak ve bu tahakkümü derinleştirmek için cinsiyetçi bir politika izliyor. Kadınlara, erkek egemen cinsiyetçi kodlarla belirlenen, kadınların yaşam alanlarını daraltan bir yaşam biçimini dayatmak istiyor. Kadın mücadelesi ile krize girerek çözülmeye başlayan ataerkilliğin sözcülüğünü, hatta bekçiliğini yaparak, yaşamın her alanında bu ataerkilliği yeniden üreten politikalarda ısrar ediyor.
İdeolojik ve politik olarak ‘yeniden’ kurgulanan yeni bir kadın kimliğini meşrulaştırmaya çalışıyor. Kadınları iktidara ve erkeğe bağımlı kılan, aile içerisinde anne ve eş olarak sabitleyen bu yeni kimlik oluşturma ve kadınları buna uyumlu hale getirmek için başta devletin tüm olanakları olmak üzere her yol ve yöntemi deniyor. Cinsiyetçilikle eşitsizliği, adaletsizliği derinleştiren ve erkeklerin, büyük oranda zaten desteklediği bu politikaları politik ve toplumsal olarak egemen kılmak istiyor. Bunun yanı sıra, kadınları bu yönlü hizaya getirmek için baskı ve şiddet metodunu kullanırken, toplumsal rızayı da üretmeye çalışıyor. Bunun en somut örneği; pandemi sürecinde kadınların tüm uyarılarına rağmen şiddeti önleme konusunda adım atmazken, şiddet uygulayan erkeklerin infaz yasasıyla salıvermesi oldu. Bu durumun kendisi de bir mesaj niteliğindeydi.
Sıklıkla kullanılan ‘Yeni Türkiye’ söyleminden de anlaşıldığı üzere toplumu ve elbette toplumsal cinsiyeti, kadın-erkek rollerini, kendi ideolojik hattına ve söylemlerine göre inşa etmek istiyor. Eskinin bir tekrarı olan bu yeni inşanın temel hedefi kadınlar, kadınların var olma biçimidir.
Kurgulanmak ve yeniden tanımlanmak istenen bu ideolojik rollere karşı çıkan, itiraz eden ve direnen kadın örgütleri, kadın aktivistler kriminalize edilerek hedef haline getiriliyor. Çünkü onlar da biliyorlar ki kadın mücadelesinin güçlü ve örgütlü olduğu bir zeminde bu projeleri başarma şansları çok zor, hatta imkânsız. Bu anlamda kadın mücadelesinden, kadın mücadelesinin özgürleştirici gücünden ciddi bir korku duyuyor.
Tıpkı diğer toplumsal mücadeleler gibi, kadınların mücadelesi geri adım atmak bir yana radikalleştikçe, biat etmeyen kesimlere öncülük ettikçe ve taleplerini, mücadelesini toplumsallaştırdıkça, AKP bu mücadeleyi kırmak ve kazanımlarına el koymayı, politik hattının önemli bir parçası haline getirdi. Bunu, kadın kazanımlarına doğrudan el koymaya çalışarak yaptığı gibi, sürece yayarak, ayrıştırarak ve kadınlar arası dayanışmayı zayıflatarak da yapmaya çalışıyor.
Özellikle Kürt kadın hareketinin yıllardır biriktirdiği, kurumsallaştırdığı ve toplumsallaştırdığı özgürleştirici ve toplumu dönüştürücü mücadelesini de bu bağlamda hedef haline getirmeye devam ediyor. Eşbaşkanlık sistemi gibi kadınların yönetim ve karar mekanizmalarına eşit katılımını yargılama konusu yaparak, bunun kadınların ortak gündemi ve savunusuna dönüşmemesi için algı operasyonları yürütüldü, yürütülüyor. Kürt kadınlarının verdiği mücadeleye ve bu mücadelenin kazanımlarına dönük saldılar ile başlayan süreç, adım adım tüm kadın kazanımlarını hedef almaya başladı. Kadın siyasetçilerin tutuklanması, kadın kurumlarının kapatılması ve kadın sisteminin tasfiyesi ile başlayan süreç, Türkiye’de kadınların yıllardır verdiği mücadele ile kazandığı hukuksal metinlerle güvence altına aldığı birçok hak gasp edilmeyle devam etti. Böylece birçok komisyon aracılığıyla bu haklara saldırılar başladı.
Adı “Aile Bütünlüğünü Olumsuz Etkileyen Unsurlar ile Boşanma Olaylarının Araştırılması ve Aile Kurumunun Güçlendirilmesi İçin Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi’’ olan ama özünde boşanmayı zorlaştırmak, kadınları ev-erkek-aile denklemine sıkıştırmaya devam etmek amacıyla 2017’de kurulan Meclis Araştırması Komisyonu'nun raporu kadınların birçok kazanımının gasp edilmesinin yol haritalarından biri olmuştur. Bu komisyonda, kadının Medeni Hukuk, Ceza Kanunu ve 6284 sayılı yasa ile edinmiş olduğu haklara el konulması önerisi getirildi. Yine bu komisyonda kadınların nafaka hakkı tartışılmaya açıldı. Boşanma arabuluculuğu önerisi ile kadın şiddet görüyorsa dahi bu şiddete katlanmasını isteyen ve bu haliyle erkek şiddetini teşvik eden öneriler yapılarak kadınların boşanması zorlaştırıldı. İstanbul Sözleşmesi’nin feshi de bu zemin üzerinden geliştirildi. Öyle bir gecede alınan bir karar sonucunda bu adım atılmadı elbette. Yine, çocuk istismarını meşrulaştıran yasanın getirilmek istenmesi, kadın kazanımlarına yönelik saldırılardan bağımsız ele alınamaz. Yasaya göre, 12 yaşında bir kız çocuğunun 27 yaşında bir erkek ile evlendirilmesi durumunda cezasızlık yoluna gidilmek isteniyor.
Toplumda, medya aracılığıyla algı operasyonları yaratılıp çocuk yaşta evliliğin önü açılmak isteniyor, istismar eden erkek mağdurmuş gibi gösteriliyor. Böylece; bu yasa ile kız çocuklarının kendisini istismar eden erkekle evlendirilmesi meşrulaştırılmak isteniyor. Bu yasa, 2016 yılında kadınların örgütlü mücadelesi sonucu geri çekilmek zorunda bırakılsa da AKP’nin niyeti, yasayı tekrar Meclis’e getirmek ve yasalaştırmaktır. Bu yasayla binlerce kız çocuğunun hayatı elinden alınacak.
AKP, tüm bu saldırılar ve hak gaspları ile özelikle erkeklerle yeni bir toplumsal sözleşme yaparak, bunu kendi kurduğu kadın dernekleri aracılığıyla yaygınlaştırarak toplumsal tepkiyi törpülemek istiyor. Aleni bir şekilde erkelere "özel alan senin inisiyatifinde, kadınlar üzerinde istediğin tasarrufa sahipsin. Kadını senden, senin şiddetinden korumak için devlet veya hükümet olarak sorumluluk almıyorum, kadını korumuyorum hatta buna karşı çıkan herkesi suçlu ilan ediyorum" diyor. Bunun karşılığında ise kendi iktidarına sonsuz bir itaat talep ediyor. Zaten öyle bir iktidar ki cinsiyetçilik ve sonsuz itaat üzerinden var olabiliyor.
Kadın mücadelesine yönelik bu tutum elbette sadece AKP ve onun ortaklarıyla sınırlı değil. Tüm dünyada gelişen kadın itirazına, dinamik kadın mücadelesine karşı, son yıllarda gittikçe alan açılan muhafazakâr, sağcı, popülist ve cinsiyetçi siyasetler tarafından büyük bir yönelim söz konusu. Çünkü 21’inci yüzyılın ana motive edici gücü kadınlar, kadınların haklı talepleri ve mücadeleleridir. Kadınlar, bugün sadece kendi kimliklerini özgürleştirmek için direnmiyor. Kendi mücadeleleriyle ciddi anlamda toplumsal dönüşüme de vesile oluyor. Nasıl ki kadın düşmanlığına karşı bir kadın savunusuna dönüşüyorsa aynı zamanda toplum düşmanlığına karşı bir toplum savunusuna da dönüşüyor, her koşulda mücadelenin olması gerektiğini ve olabileceğini göstererek, toplumu mücadeleye çağırıyor.
Aynı şeklide AKP’nin kadın mücadelesini tasfiye etme, bastırma, pasifize etme ve tüm toplumu itaate zorlayan politikalarına karşı kadınlar en önde meydan okuyor. Hâlâ en büyük dönüştürücü güç kadınlar ve kadın mücadelesidir. Bu yüzden kadın mücadelesi varsa umut da vardır. Bu umudu çoğaltmak sadece kadın özgürlüğüne değil toplumun özgürlüğüne de omuz vermektir.
*HDP Ağrı Milletvekili