Kadınlar tanırsın acılarını zılgıta dönüştürüp birbirine kenetlenenleri, beraber inşa edeceğiz diyenleri. Kadınlar tanırsın eril zihniyetten uzak, ekolojik kentler inşa etmeyi hedefliyoruz diyenleri
Ben bu yazıyı kaleme aldığımda Adıyaman’ın deprem anma programı netleşmişti. Program akışı bir tık ile saniyeler içinde on binlere ulaşmıştı. Teknolojik nimetlerin güzelliklerini kavramaya çalışırken istemsizce o “ölüm gecesine” gidiyorum. Havanın aydınlanması ile birlikte görülen yıkım, enkaz altından gelen inleme sesleri, çığlıklar ve yaşanacak ihmallerin fragmanını yaşayacağımızdan habersiz güneşi doğuruyoruz.
Gün ağrıyor. Dünyada güneşin en güzel doğuşu ve batışının seyredildiği Nemrut’un şehrine gün birçokları için artık hiç doğmuyor. Ölüler güneşsiz diriler ise güneşten bir haberdir artık. Türkiye Adıyaman’a kördür sağırdır ve dilsizdir. O 3 gün gece avazı çıktığı kadar bağırdı Adıyaman. Sesine ses veren Siverek oldu, Suruç oldu, Diyarbakır oldu. Sonra sesler çoğaldı Kürdistan, Adıyaman oldu.
İlk günler enkazların arasında yürürken “kedi” sessizliğiyle hareket edersin enkaz altında biri ayak seslerini işitmesin diye. Kolonu kaldıracak gücün yoktur. Gelmeyen kepçe, güvenlik endişesiyle enkaz çalışmalarına bırakılmayan hilti, parayla satılan çadırlardan öğrenirsin ederini. Ölünü çıkartmak için kazma, kürek, hilti olmak istersin. Çaresizliğin tanımını yerinde yaşarsın an be an. Ruh halini sorgulamazsın, ölülerin var ağlayamazsın, vaktin yoktur. Ayakta durman lazım, açsındır; yiyecek takatin yok. Zamanla yarışırsın, koşacak gücün yok. Çaresizlik Adıyaman olur ve o fotoğraflanana karede kendine yer ararsın. Sonra “kalkmam gerekir, çıkartmam gerekir, kefenlemem gerekir” dersin ama ne gömecek yerin ne saracak kefenin vardır.
İsteyecek kişi, kurum, kuruluş ararsın bulamazsın ve varlığın içinde yokluğa mahkum olduğunu o zaman anlarsın. Dizlerinin bağı çözülmüş yerdesindir artık. Bir gölge belirir alnında “deq” olan bir kadın eli uzanır sana. Deriklidir. Van’dan gelen otlu peyniri, Iğdır’dan gelen ekmeğin arasına koymuş, elinde Bitlis’ten gelen su ile sana uzatıyordur. Batman’dan gelen battaniyeyi üstüne örter. Gözlerinde biriken yaşları tutamazsın ve o eli sıkıca tutup kalkarsın. Omuzuna yaslanarak kadınların öncülüğünde kurulan dayanışma alanına geçersin.
Kürdistan’dan başlayan dayanışmaya Trabzon eklenir. Sonrası Tekirdağ, İstanbul, Ankara, Mersin… “vatan millet Sakarya” sloganlarını atanlara inat, Türkiye ve Kürdistan kadınlarının öncülüğündeki bu komun çadırında bulursun kendini. Seni “sayı” bile görmeyenlere inat içine döke döke yarına örersin o kadınlarla umudu. Kadınlar tanırsın acılarını zılgıta dönüştürüp birbirine kenetlenenleri, beraber inşa edeceğiz diyenleri. Kadınlar tanırsın eril zihniyetten uzak, ekolojik kentler inşa etmeyi hedefliyoruz diyenleri.
Gücünü demokrasiden, kadının özgürlük mücadelesinden alanları. Kadınlar tanırsın Jin Jiyan Azadî felsefesine inanarak yol alanları, özüne bağlı kökleri üzerinde yetişen bir ağaç gibi etrafını güzelleştirenlerden. Kadınlar tanırsın “kadından kentler” yapma azmi, bilgisi olanları. Soruyorlar Adıyaman neresi diye. Adıyaman, bu emeğin kadının öncülüğünde yeniden inşa edildiği bir Kürdistan şehridir. Aklınızda “kadın kenti” olarak kalsın. Yolunuz düşerse gezin yeni Adıyaman’ı. Fütursuzca planlanan ve yükselen binalara inat kadınlar şehri güzelleştirmeye devam edecektir aklınızda böyle kalsın.