İktidarın kadın haklarını hedef alan yeni anayasa dayatması ile toplumu uçuruma sürükleyen adımlarını değerlendiren Yeşil Sol Parti Amed Milletvekili Adalet Kaya, 'Güçlü bir kadın bloğu örmeliyiz' dedi
Genel seçimlerde gitmesine neredeyse kesin gözüyle bakılan AKP-MHP bloğu, başta kadınlar olmak üzere Kürtler ve muhalefet karşıtı ittifaklarla Türkiye'nin yönetimini yeniden ele aldı. İlk işi ise yine cinsiyetçiliği, ırkçılığı ve savaş politikalarını halkın üzerine boca etmek oldu. Bu faşizan politikalara karşı mücadele etmekten bir an olsun geri durmayan kadınlar ise örgütlenme yöntemlerini geliştirerek kendilerine yeni yol haritaları oluşturuyor. İran ve Rojhilat Kurdistan'da süren "Jin jiyan azadî" isyanı da dünyadaki kadınları ortak mücadele etrafında bir araya getirmeye olanak sunuyor…
Bu tablo ışığında kadın gündemini ve son gelişmeleri, Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi'den (Yeşil Sol Parti) Amed Milletvekili seçilen Adalet Kaya'ya sorduk. Milletvekili seçilmeden önce uzun yıllar Rosa Kadın Derneği'nin başkanlığını yapan Kaya, önemli ana başlıkları kadın mücadelesini odağa alarak değerlendirdi.
*İktidar seçimlerde ittifakını kadın ve Kürt düşmanlığı üzerine kurdu ve yönetimde kaldı. Bu sandıkta kazanılarak mı oldu, yoksa başka güçler mi girdi devreye?
İkisi de. Çünkü bu iktidarlar politikalarını zaten sünni ve Türk ideolojiler üzerinden gerçekleştiriyor. Türk ve sünni ideolojinin dışında kalan herkesi de düşmanlaştıran bir siyaset yapıyorlar. Her seçimde de bunu yaptılar. Mesela Kürdistan'da sünni ittifakla, Hüdapar ve Yeniden Refah'la kendi seçmenini ya da kendisine oy verecek muhafazakar kitleyi konsolide etmeyi başardı. Türkiye tarafında da yine Kürt düşmanlığı ideolojisiyle gerçekleştirdi bunu yeniden. Diğer taraftan seçmen listeleri, deprem bölgesinden aldıkları oylar şaibelidir. Derin güçler, derin ittifaklar da etkili oldu. Orta Anadolu'da, Karadeniz'de yoksulluk çok derin boyutlarda, bir takım mekanizmalarla, ellerindeki belediyelerle, devletin tüm kaynaklarıyla insanların evinin önüne bir takım temel ihtiyaçları bıraktıklarını biliyoruz. Karadeniz'e baktığımızda bir çeteleşme, mafya'vari inşaat şirketleri, rant üzerinden sağladığı bir takım kazanımları da var. Dolayısıyla buradan bile baktığınızda bunların iktidarı beslediğini biliyoruz. Hepsi bir araya gelince bu tablo çıktı ortaya maalesef.
*Seçimden hemen sonra şiddet faillerine 'af' getirildi. Anayasa değişikliği ile aile ve başörtüsü düzenlemesi gündemde, nafaka ve boşanma hakkı da hedefte…
Seçim sonrası hemen geçirdikleri infaz düzenlemesiyle uyuşturucu tacirleri, kadına şiddet uygulayanlar, kadın katillerinin dışarı çıkmasını kolaylaştıracak bir düzenleme yaptılar. Birçok gazeteci, siyasetçi cezaevinde, onlar hala tutukluyken başkasına karşı işlenmiş suçlara üst örtülü af çıkarıyorsun. Bu asla kabul edilmemesi gereken bir durum. İkincisi Adalet Bakanı'nın bir açıklaması oldu, 'aile hukukunu yeni baştan yapacağız' diye. Bunun içerisinde arabuluculuk meselesi var, özellikle boşanma davalarında uygulanacak. Bu kadınları yeniden şiddet dolu evlere hapsetmeye dönük, kadınların boşanmasını zorlaştırmaya yönelik bir çalışma. Diğer taraftan kendi anayasalarını da ihlal ediyorlar zaten, İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmek de bunun bir parçası. Bugün cezaevlerinde olan bütün siyasetçi arkadaşlarımızın durumu anayasal hak ihlalidir. Bu konuda daha çok şey söylenebilir ama anayasal hükümleri yerine getirmeyen bir hükümet anayasa yapamaz. Hem usul hem de esas açısından sorunlu bir durum.
*Bu adımların amacını nasıl değerlendirmek gerekir?
Düşmanlaştıran, Türk-sünni ideolojiye hizmet eden bir aile yapısı oluşturma telaşı var. Aileye bir tanım getirerek, o tanımla beraber çok daraltan bir toplum sözleşmesi yapılmak isteniyor. Ayrıca çok eşliliğe de zemin yaratılıyor. Bir diğer mesele de başörtüsüne güvence. Diyor ki; türbanlı kadınların türban örtebilmesini güvence altına almak amacıyla yapılıyor. Peki, diğer kadınlar ne olacak? O zaman ulusal kıyafet giyen, şort giyen, etek giyen kadınlar ne olacak? Ulusal kıyafet giydiği için gözaltına alınan, cezaevine girenler var, çocuklar var. Sen şimdi bütün kıyafetleri orada tanımlayacak mısın? Kürtler de ulusal kıyafetleriyle mitinge gidebilir diyecek misin? O zaman bunu da güvence altına almalısın. Bu konuda pek çok örnek sayabiliriz. Ama burada biz sadece dini ideolojiyi resmileştirmeyi amaçlayan bir anlayış görüyoruz. Afganistan'daki Taliban rejimine benzer bir rejim yaratmaya çalışıyorlar.
*Bir anayasa nasıl olmalı, nasıl düzenlenmeli?
Kadın hareketlerini, gençleri, akademiyi, sivil toplum örgütlerini, Alevileri, birçok kesimi dahil etmeden bir anayasa düzenlemesi yapılamaz. 'Ben yaptım oldu' diye bir şey olamaz. Mesela kazuistik anayasa meselesi var, bir anayasa ne kadar ayrıntılıysa o kadar anti demokratiktir. Özellikle kantonların olduğu ya da federatif ülkelerin anayasaları çok temeldir, çok kapsayıcıdır. 3-5 ilkeden oluşur ama daha sonra her eyalet kendi yerel anayasasını yapar. Bu toplum da böyle bir anayasaya ihtiyaç duyuyor. Rojava'da bunun örneği yapılıyor.
*Bu kadar çok yönlü saldırının olduğu bir dönemde Kurdistan'daki son durum nedir? Kadınlar, çocuklar, gençler ve halk neler yaşıyor?
Kurdistan'da çok ciddi boyutlara ulaşmış bir uyuşturucu ve fuhuş sorunu var. Kafelerde insanların çok rahat bir şekilde ulaşacağı uyuşturucu temin edilebiliyor. Hatta Bağlar'da 7 yaşındaki bir kız çocuğu 'abla ister misin' dedi bana. Uyuşturucu satıyordu ve hepsi devletin kolluğunun gözetimde yapılıyordu. Uyuşturucu kullanma yaşı da çok düştü, 9 yaşa kadar inmiş durumda. Özellikle de kimyasal uyuşturucular ve buna bağlı olarak da çok yaygınlaşmış bir fuhuş durumu var, çok korkunç boyutlarda. Yani şu anda bir saha çalışması yürütmeye kalksak, altından kalkamayız diye düşünüyorum. Bunları besleyen pek çok şey var. Birincisi; belediyelerin kayyumlarda olması, ikincisi kolluğun zaten buna göz yumuyor olması, üçüncüsü ise gerçek anlamda bir hafıza merkezi yaratamamış olmamızdan kaynaklı. Özellikle de gençlerde ve çocuklarda birazcık ideolojiden kopma gözlemliyorum. İdeolojik kopuş diyorum çünkü aslında hala gençler çok politik. Yani apolitik bir hal değil bu ama bir depolitize olma hali var. Fuhuş, baskılar, şiddet, uyuşturucu, işini kaybetme de bu depolitize alana çekiyor.
*Her gün derinleştirilen yoksullukla toplum nasıl başa çıkıyor?
Yoksulluk çok önemli, bunu bir gün boyunca konuşabiliriz. Çok derin ve devasa bir yoksulluk yaşanıyor. İnsanlar gerçekten ekmeğe muhtaç durumdalar. Mesela ben şahit olmuştum, bir adam geldi 20 tane ekmek aldı. Ona dedim ki, kaç kişiye alıyorsun, ne kadar çok ekmek aldın. Bana, 'Başka türlü doymamız, doyurmamız mümkün değil' dedi Böyle pek çok örnek var ve bunların hepsi şiddetin sinsice yayılmasına da zemin yaratıyor. Ayrıca sürekli üretilen bir şiddet dili var. Bunların durması için gerçekten bu iktidarın gitmesi gerekiyor. Bizim de bunların karşısında çok daha güçlü söylem ve eylemlerle örgütlü bir mücadele üretmemiz lazım.
*Bu iktidar döneminde kadın hareketlerine çok fazla saldırı oldu, oluyor. Buna karşı da güçlenen, pes etmeyen bir kadın mücadelesi var. Varolanı sarsacak bir çıkış bekleyebilir miyiz?
Son 7 yıla baktığımız zaman sürekli artan ve asla azalmayan şiddet politikaları var. Özellikle başta genç kadınlar olmak üzere Kürt toplumunu hedef alan saldırılar var. Buna ister faşizm, ister post faşizm, ister neo faşizm diyelim, ne diyorsak diyelim ama bu faşizimdir. Tüm dünyada sağ popüler iktidarlar yükseliyor diyorduk ama artık bu tanım yapılanları karşılamıyor. Rusya gibi tamamen savaştan beslenen bir siyaset var. Buna karşı şu anda kadınlarda ve gençlerde gerçek anlamda bir öfke ve karşı duruş yok. Kürdistan'da da yok. Şu anda seçim sonrası bir yenilgi duygusu hakim. Başladığımız her şey ya yarım kalıyor ya istediğimiz etkiyi yaratmıyor. Ama sosyoloji çok acayip bir şey, bu biriken öfkenin nerede, ne zaman patlayacağını bilemiyoruz. Şuna çok inanıyorum; bazen çok küçük gibi görünen bir şey çok büyük bir etki yaratabilir, çok büyük bir patlama olur ve gerçekten bir toplumsal dönüşüm yaratır. Ben bunun yine kadınlar üzerinden olacağına çok inanıyorum. Özellikle kadınlar ve gençler konusunda çok umutluyum.
*Kürt kadın hareketi konferanslarla, kampanya ve eylemlerle sınırları aşan ve kadınların mücadelesini ortaklaştırmaya yönelik çalışmalar yaptı. Bunların sonuca yansıması nasıl olur?
Dünyanın farklı yerlerinde süren bir kadın mücadelesi var. Aslında bunların hepsi savaşlar üzerinden açığa çıkmış durumlar. Mesela Ezîdî kadınlara dönük saldırı. Evet IŞİD tarafından yapıldı ama IŞİD nasıl ortaya çıktı? Asıl mesele bu. Toplumların kendileriyle, birbirleriyle bir savaşı yok. İktidardaki erkeklerin, devletlerin çıkardığı savaşlar söz konusu. Ve burada kadınlar hep edilgen ve mağdur bir şekilde tanımlanıyor. Fakat kadınların, özellikle de Kürt kadınlarının çabaları, kampanya ve konferansları bunun böyle olmadığını gösterdi bize. Bütün savaş kaosunun içerisinde kadınlar büyük bir mücadele ile bu çıkışı yaptılar, şiddetsiz bir yaşam istediklerini duyurdular. Bu açıdan 'Jin jiyan azadî' şiarının bu kadar evrenselleşmesi de çok önem kazanıyor. Kürt özgürlük hareketinden çıkan ve tüm dünyada evrenselleşen bu şiarla birleşen kadın gücünün ben tüm kapitalist ve faşist sisteme, erkek yönetimlere karşı güçlü bir itiraz, güçlü bir değişim-dönüşüm yaratacağına İnanıyorum. O nedenle bütün mücadele deneyimlerinin paylaşılması çok kıymetli. Kadın mücadelesi birleşmeli ve yaygınlaşmalı, daha güçlü bir kadın bloğu örmemiz gerekiyor.
*HDP'li kadınlar olarak 8-9 Eylül'de büyük kadın konferansı yaptınız. Konferans öncesi yerellerde nasıl bir çalışma yürüttünüz?
Özgün kadın toplantıları, etkinlikler ve görüşmeler yaptık. Mahalle mahalle, köy köy, sokak sokak kadınlarla bir araya geldik ve onları dinledik. Mesela bir köye gittik, 50 tane erkek toplanmış. Eşbaşkanlar var, bir de ben varım. Dedim ki, kadınlar nerede? Biri, 'Hava çok sıcak, klimanın önünden ayrılmak istemediler' gibi bahaneler sıraladı. Ben de, haber verin kadınlara gelsinler dedim. Birisi tek bir kadına telefon etti, 5 dakika geçmedi, bu bütün evlere yayıldı, kadınlar evlerden çıkıp gelmeye başladı. Çünkü hepsi birbirini aramış ve hazır bekliyorlarmış. Bunu şunun için anlatıyorum; biz bu toplantıları yaparken nelerin aksadığını, nasıl aksadığını da tespit etmiş olduk. Kadınları dinledik, bizlerden nasıl beklentileri var, örgütlülüğümüzü nasıl güçlendirebiliriz, bunların hepsini konuştuk, sonuçlarını konferansa taşıdık. Partimiz yenilenirken, örgütsel mekanizmalar açısından mahalleden köye ve ilçeye bütün kadınların düşünceleri oraya yansısın istedik. Biz nerelerde eksik kaldık ya da son 10 yılda neleri kaybetmişiz, nerelerde aaşınmalar olmuş? Bunları yeniden güçlendireceğimiz bir konferanslar serisi yaptık, sonuçları da kongreye sunacağız. Yeni döneme ve yerel seçimlere çok daha güçlü gideceğiz.
*Köyleri dolaşırken sizi en çok etkileyen ne oldu?
Bir köye gittim. Bir sürü genç kadın gelmiş, hepsi tülbentli ve hepsinin kucağında da bebek var. Soruyoruz, anlatıyoruz… Bir genç kadın yanıma geldi. O kadar gençti ki, 23 yaşındaydı ama kucağında iki bebek, eteğinde de birkaç çocuk daha vardı. İçim parçalandı. Bunların hepsi senin mi dedim, 'Evet. beni çocukken zorla evlendirdiler' dedi. Köyün tamamı böyleydi, hepsi çocuk yaşta zorla evlendirilmiş kadınlardı. O genç kadının gözündeki acıyı unutamıyorum. Mesela ben sahada çalışan biriyim, bunun için mücadele ediyorum fakat bu köye daha önce hiç gitmemişim. Bu benim canımı çok yaktı, gözden kaçırdığımız çok şey var. Devletin baskısı altında bir sürü şeyi ne yazık ki atlıyoruz ya da yetişemiyoruz, yetemiyoruz. Çok fazla sorun var ve bu çocuk yaşta zorla evlendirilme meselesi yüzüme bir kere daha çarptı. Bu konuyla ilgili çok köklü bir çalışma yapmamız gerekiyor. Bunu konuştum, ilettim hem partideki hem de kadın hareketindeki arkadaşlara.
Bir de, neredeydi hatırlamıyorum ama ceviz kıran kadınları görmüştüm. Bir torba ceviz kırıp karşılığında ekmek alıyorlarmış. Kadının biri ağladı anlatırken, bazen çocuklar alıyor bir tane ağzına atıyor, bakkal bir tanesi eksik diye ekmeğimizi vermiyor' demişti. Bu da çok etkiledi beni.
*Son olarak kadınlara mesajınızı alabilir miyim?
Şiddetten ve birçok kötü olaydan bahsettik. Maruz kaldığımız pek çok baskı, şiddet, yok sayılma hali yaşıyoruz her gün ve hayatımızın her alanında. Ama bizim için en önemli mesele şu; bunların hiçbirine boyun eğmedik, eğmiyoruz. Herkesin kendi hayatında bir hikayesi var, mağduriyet haline girmeden mücadeleyi sürdüren, direnen kadınlara ve güçlerine inanıyorum ben. Sadece bu ülkenin değil, dünyadaki ve Ortadoğu'daki bütün kadınların birleşerek bütün bu şiddeti durduracaklarına inanıyorum. Herkes hayatında bir şekilde bir karşı duruş açığa çıkarıyor. Bunların hepsinin birleşmesi ve bütünlüklü bir direnişe, mücadeleye dönüşmesi bizim çabamızla mümkün olacak. Bunu başarabileceğimize inanıyorum.