Yasemin ve Çilem 8 Mart Gece Yürüyüşü'nde – 2018
Türkiye’de ölmemek için öldüren kadınlardan biri Yasemin Çakal. Dünyada bir ilke imza atarak İsviçre ona politik oturum hakkı tanıdı. Yasemin Çakal, 25 Kasım için seslendi: Tüm kadınları mücadeleye, dayanışmaya sokağa çağırıyorum
Erkek şiddetiyle, patriyarkayla mücadele eden kadınların yakından tanıdığı bir isim Yasemin Çakal. Onun hikayesi aynı zamanda milyonlarca kadının da hikayesi. Tıpkı erkek şiddetine karşı yaşam haklarını savunan Nevin Yıldırım, Çilem Doğan ve Hülya Halaçkay gibi. “Tek bir kadının kirpiği yere düşmesin diye” verilen mücadeleyle, kadın dayanışmasıyla yeniden ayağa kalkan Yasemin, kadınlar için başka bir dünyanın mümkün olabileceğinin de en büyük kanıtı niteliğinde…
Ailesi tarafından erken yaşta Özkan Kaymaklı isimli erkekle evlendiriliyor Yasemin Çakal. Bir çocuk getiriyor dünyaya. Evliliği süresince ise sistematik şiddete karşı mücadele veriyor. Defalarca polise şikâyette bulunuyor, ailesinden yardım istiyor hatta kendisini ölümle tehdit eden eşinden uzaklaşarak bir süre sığınakta kalıyor. Fakat bir türlü kurtulamıyor bu şiddetle çevrili hayattan. Ne devlet ne ailesi ne de yargı sahip çıkıyor Yasemin’e. Tekrar dönmek zorunda kalıyor şiddet gördüğü eve.
Gitmese cezaevine girecekti
En sonunda 10 Temmuz 2014’te eşi kendisini kemerle boğmaya çalışıp çocuğunu da dirseğiyle sıkıştırırken, Yasemin masada duran bıçakla onu öldürmek zorunda kalıyor. Yaşam hakkını savunan Yasemin’in şiddetle mücadelesi o tarihten sonra başka bir aşamaya geçiyor. 3 yıl kaldığı cezaevinden 4 Temmuz 2017'de “Meşru savunma nedeniyle ceza verilmesine yer olmadığı” için tahliye ediliyor.
Feminist avukatların beraat talebine rağmen ölen eşin ailesi ceza verilmesi istemiyle İstinaf Mahkemesi’ne başvuruyor. Karar süreci beklenirken dahi rahat verilmiyor Yasemin’e. Tahliye olduktan sonra tehditler, hakaretler almaya devam ediyor ve nihayetinde dayanamayarak İsviçre’ye göç etmek zorunda kalıyor. Yasemin’in gitmekte ne kadar haklı olduğu ise onun ardından üst mahkemenin verdiği hapis cezasıyla teyit ediliyor.
Şiddete karşı politik oturum hakkı
Yasemin iki yıldır çocuğuyla birlikte İsviçre’de yaşıyor, üstelik tüm dünyaya örnek olması gereken bir kararla. Avrupa'da bir ilk olan bu karar, "adli suç" olarak kabul edilen bir kategoride Yasemin’e politik oturma hakkı tanınmasıyla gerçekleşti. Yasemin şimdi hayallerini gerçekleştirmenin, şiddet görmeden nefes alabilmenin, korkmadan yaşamanın nasıl bir duygu olduğunu keşfetmeye çalışıyor…
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü vesilesiyle görüştüğümüz Yasemin Çakal mücadelesini, kendisi gibi yaşam hakkını savunan ancak cezası onanan Çilem Doğan’ı, 25 Kasım mesajını ve daha pek çok şeyi paylaştı bizimle.
*Bütün bunlar olmadan önceki yaşamınızı hatırlıyor musunuz Yasemin, çocukluğunuzu, hayallerinizi?
6 kardeşiz biz, Vanlı bir ailenin ikinci çocuğu olarak doğdum. Kardeşler olarak her birimizin arasında çok az yaş farkı var. Ailem içe dönük bir aileydi, dışarıya kapalıydı. Çocukken ne olmak istediğimi, hayallerim var mıydı, çok fazla düşünecek vaktim olmadı. Okumayı çok istiyordum ama maalesef okuyamadım. Biraz hızlı büyümem gerekti. Bir hayalim olamadı, bunu düşünmeye bile vaktim olamadı. ‘Kızsın, kadınsın, evlenmen lazım, çocuk yapman lazım, ev işi yapman lazım’ gibi şeyler vardı hep. Bunun dışında çok anlatacak bir şey yok aslında, böyle bir yerden geliyorum. Bu yüzden de çok fazla düşünemedim ne olacağım diye. Sonra da zaten evlendim. O zamanlar yaşadığım bazı şeyleri hiç hatırlamıyorum. Nasıl biriydim, ne istiyordumu bile hatırlayamıyorum. O Yasemin sanki hiç yokmuş, hiç yaşamamış gibi geliyor şu an.
*Yaşam hakkınızı savunduğunuz için 3 yıl cezaevinde kaldınız, o dönem neler yaşadınız orada?
Belki hapishaneye girmek kötü bir şey ama ben o 3 yılımı hiç kötü olarak değerlendirmiyorum. Bir okul gibi görüyorum. Tabii üzücüydü ama hayatı orada öğrendim diyebilirim. Çok dar bir alanda insanları tanımaya başladım, bir anda hayata farklı bakmaya başladım. Hayallerim olmaya başladı gelecekle ilgili, bu olabilir mi dedim, gerçekten olur mu diye düşündüm. Feministlerle tanışmam, onların gönderdiği kitapları okumam sağladı böyle düşünmemi. Sonra çıktım, çıkmam zor diye düşünüyordum ama çıktım. Ama orada öğrendim mücadele etmeyi, savaşmam, hayatımdan kolay kolay vazgeçmemem gerektiğini. Benim de bir iradem olabilir diye düşündüm.
*Türkiye'de kadın katliamları, şiddet, tecavüz gibi suçlar devam ediyor son hız. Orada durum nasıl?
Evet, ben de takip ediyorum yakından. Her yerde kadınların yaşadıkları benzer maalesef. Daha geçen gün burada bir kadın katledildi. Ben nedense şaşırıyorum, burada olmayacağını düşünüyorum ama maalesef öyle bir şey yok. Nerede olursan ol, kadınsan hiçbir şey değişmiyor. Bu çok yaralıyor beni. Hiçbir şeyin değişmemesi, nereye gidersen git aynı şeylerin olması çok ürkütücü. Yine de umutsuz değilim. Erkek şiddetini normalleştiriyorlar. Özellikle de apolitik televizyon kanallarında çok meşrulaştırıyorlar. Hep kadınları suçluyorlar; ‘gece o saatte orada ne işi vardı, o da öyle yapmasaydı, şöyle olmasaydı’ gibi. Asıl üzücü olan da bu.
*Türkiye'de kadınları katleden, suç işleyen erkekleri serbest bırakıyorlar. Ama kendisini savunan, ölmemek için öldüren kadınlara ceza veriliyor. Çilem Doğan’a 15 yıl ceza verildi, size de verilmişti. Türkiye'yi terk etmeseydiniz cezaevine girecektiniz tekrar…
Zaten ben buraya durup dururken gelmedim. Hayatıma devam edemedim Türkiye’de. Cezaevinden çıkmıştım, her şey bitti diye düşünüyordum ama meğerse bitmemiş. O dönemi hatırlıyorum, hiçbir şeye odaklanamıyordum, tekrar hapse girebilirim stresi yaşıyordum. İşe giriyordum geçmişim yakamı bırakmıyordu. Sonuçta sen kocasını öldüren bir kadınsın herkesin gözünde. Ailem peşimi bırakmıyordu ‘bir kadın tek başına bir evde yaşayamaz, hele çocuğu varken olmaz’ diye. Onu da geçtim, çocuğumu parka götürüyordum, yanıma birileri gelip ‘nasıl öldürdün kocanı’ diye soruyorlardı. Mesela yengem geliyordu ‘kaç yerinden bıçakladın’ diyordu. Bunu sormak onun için çok normaldi. Oysa ben hâlâ bile bilmiyorum kaç tane bıçak darbesi vardı diye. Bir tane vardı ama ben bile bunu tam olarak bilmiyorken bunu anlatmamı istiyorlardı. Benim istediğim tek şey çocuğumla parkta 10 dakika geçirmekti, buna bile izin vermiyorlardı, vermediler. Ne yaparsan yap damgalıyorlar seni, düşünmüyorlar Yasemin ne yaşadı diye. Çilem'in hikayesi ayrı, benim hikayem ayrı, Nevin’in, Hülya'nın hikayesi ayrı ama hepimiz onların gözünde aynıyız.
*Şu anki yaşamınız nasıl?
Önümüzdeki yılbaşında 2 yıl olacak buraya geleli. Şöyle özetleyeyim; ben İstanbul'dayken Beylikdüzü'nden Taksim’e tek başına gidemiyordum, otobüse binemiyordum. Taksiye binince de konum atıyordum, ‘bakın ben buradayım, başıma bir şey gelirse bilginiz olsun’ diyordum. Böyle şeyler yaşıyordum. Burada dilini, kültürünü hiç bilmeden her yere özgürce gidebiliyorum. Saat kaç olursa olsun oğlumla birlikte özgürce gezebiliyorum. Dinimle, ırkımla, nereli olduğumla hiç kimse ilgilenmiyor. Geçmişimi sormuyorlar, ben anlatmak istersem anlatırım yoksa kimse gelip sormuyor. En baştan bir hayat kurdum, okula gidiyorum, dil öğreniyorum. Dil öğrendikten sonra hemşire olacağım, hedeflerim var, ehliyet alacağım. Burada tek başına ayakları üzerinde duran bir kadına daha fazla ihtimam gösteriyorlar ve bunların hepsi ücretsiz. Bana çok iyi hissettirdi, kendime geldim. Psikoloğa da gidiyorum. İlk geldiğimde bir yıl boyunca haftanın 3 günü gidiyordum psikoloğa şimdi artık iki haftada bir gidiyorum. Ben oradayken feministlerin desteği ile ayakta durabiliyordum, devletin herhangi bir ilgisi olmadı bana karşı.
*Senin gibi şiddete karşı mücadele veren kadınlara ne söylemek istersin?
Asla mücadeleyi bırakmamız gerektiğini düşünüyorum, ben bunu yaptığım için buraya kadar geldim. Ben savaşacağım dedim, hayallerimin arkasından gideceğim dedim. Şimdi yapıyorum. Bir de hep kendimden başka önceliklerim vardı, işte önce çocuğum için anne olmalıyım, şunu yapmalıyım, böyle davranmalıyım tarzında düşünüyordum. Ama aslında sen mutlu olursan çocuğun da mutlu oluyor. Sen mutlu değilsen, kendin için bir şey yapmıyorsan, istemediğin şeylere katlanıyorsan çocuğun da mutlu olmuyor. Benim kadınlara söyleyeceğim en büyük şey budur. Şu anda sanki paralel bir evrende yaşıyormuşum gibi hissediyorum.
*Aldığınız politik oturum hakkı bir ilk. Bu nasıl oldu biraz bahseder misiniz?
Ben de bilmiyorum, belki bir şans bu. Adli kategoride olan bir suça daha önce politik oturum verilmemiş hiç, dünyada bu bir ilk. Hatta Türkiye ile bir sözleşmesi var İsviçre'nin, adli suçluların iade edilmesiyle ilgili. ‘Şiddet görüyorsan kolluk gücü var, yasalar var. Sen korunabilirsin’ diyerek çok fazla kadın gönderildi buradan Türkiye’ye. Hatta benden çok kısa süre önce bir kadın geri gönderildi, eşi polisti, üstelik de kadını vurmuş. Bunu öğrenince beni asla kabul etmezler diye düşünüyordum. Hiç umudum yoktu açıkçası ama ben de bilmiyorum nasıl olduğunu. Hâlâ bile inanamıyorum. Aslında bütün ülkelerin acil durumdaki kadınlara oturum vermesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü şiddetten kurtulduktan sonra da toplum baskısı yaşıyorsun. Benim psikolojimi bozan en önemli şeylerden biri de toplumun bana bakışıydı. Mesela ben cezaevinden çıktıktan sonra bir gün bile sosyal medyamı kullanamadım. O kadar çok küfür, hakaret ve kötü yorum yapıldı ki, çok etkilendim. 31 yaşındayım şu anda ve ancak son 3 yıldır rahatım. Ben o zaman herhangi bir insanla en küçük bir tartışmaya bile giremiyordum. Bir insanla tartışırsın, normaldir bu ama benim böyle bir hakkım dahi olamazdı. Tartışmaya girdiğinde ilk söyledikleri şey ‘beni de mi öldüreceksin’ lafı oluyordu. Hâlâ bile çekiniyorum biriyle tartışmaktan.
*Türkiye’den ayrılmanızda bunlar da etken oldu sanırım…
Tabii, özgüvenim hiç kalmamıştı. Anlamıştım, orada kalamayacağım çok net belliydi. Ben hapishaneye girmeden önce de kadın sığınma evinde kalmıştım, orada bir psikolog vardı. O zaman da kötü şeyler yaşıyordum ama en azından kimse dövmüyordu beni, kimse bir yerimi kırmıyordu. O psikolog benim gitmemi istedi Türkiye’den, bana pasaport ayarlayabileceğini söyledi. Çünkü çok ağır şeyler yaşıyordum, koruyamıyordu da beni. Fakat ben gidemedim. Gidemediğim için de hep bunu sorguladım hapishanede. 3 yıl boyunca her gün pişman oldum gitmediğim için. Başka bir hayatım olabilirdi diye düşündüm, hem katil oldum hem hapishaneye girdim. Toplum için sadece birini öldürmüş birisin, senin yaşadığının hiçbir önemi yok. Çilem’de gördüğümüz gibi. Çilem'in ne yaşadığı kimsenin umurunda değil.
*Çilem’e verilen 15 yıllık cezaya kadınların çok büyük tepkisi var Türkiye’de. Siz cezayı duyduğunuzda ne hissettiniz?
İnanamadım bu karara. Aşırı duygusallaştım duyduğumdan beri. Bu nasıl adalet, bu nasıl yargı? Biliyor musunuz, bizi yemeğin salçası olmamış diye karısını öldüren o erkeklerle aynı kefeye koyuyorlar. Sen ne yaşamışsın, kaç kere ölmüşsün kalmışsın, kaç kere tecavüze uğramışsın, kaç kere etinden et koparılmış umursamıyorlar. Adamlar sırf kıskandığı için bile öldürüyor kadınları ya da boşanmak istiyorlar diye. Ve seni onunla aynı kefeye koyuyorlar. Çilem’i düşünmediğim bir an bile yok, o çocuğundan ayrıldı şimdi. Çilem’in aldırdığı 9 tane koruma kararı var, bunu nasıl görmüyor yargı? O devlet buna nasıl göz yumuyor? O cezayı Çilem’e vermediler sadece, o cezayı bütün kadınlara verdiler. ‘Susun, oturun yerinize’ diye. Türkiye’de hapisteyken bir sürü kadın gördüm bir erkek tarafından mağdur edilen, hepsinin cezası net 20-25 yıldı. Ama kadını öldüren bir adam ‘karım beni aldattı’ dedi diye cezası 9-10 seneye kadar iniyor ve onun da yarısını yatıyor en fazla. Herkes aşık olabilir ama evlendin diye o adamın malı değilsin. Maalesef bu sistem, bu yargı, bu devlet kadını eşyadan farklı görmüyor. Benimki de hep ‘ben 2 sene yatar çıkarım en fazla’ derdi. O yüzden çok üzgünüm Çilem için. Biz hayatımızı korumak için öldürmek zorunda kaldık. Batsın gerçekten. Devleti de batsın, yargısı da batsın, bin kat yerin dibine girsinler.
*Orada mücadele veren kadınlarla bağlantınız var mı?
Var evet. Ni Una Menos var burada, eylemlerine de katılıyorum. Kadın grevi grubu var, Mor Kızıl var, Kürt kadın grupları var. Türkiye'deki gibi çeşitli kadın örgütleri var burada da. Bir gazeteye röportaj vermiştim, kadınlar o haberden sonra beni buldular. Öyle tanıştık. Kadın eylemlerine katılıyorum. 25 Kasım eylemine de, 8 Mart'a da katıldım. 14 Haziran’da kadın grevi eylemi vardı, İsviçre'de çok güçlü bu eylem. 2 senedir katılıyorum, çok kalabalık ve çok aktifler. Türkiye'deki gibi yasak olmadığı için de çok verimli geçiyor.
*25 Kasım demişken, Türkiyeli kadınlara bir mesajın var mı?
25 Kasım Uluslararası Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü’nde tüm kadınları mücadeleye, dayanışmaya sokaklara çağırıyorum. Burada biz de sokakta olacağız 25 Kasım'da. Bağıracak ve sesimizi çıkaracağız.
*Bir gün Türkiye’ye geri dönmeyi istiyor musunuz Yasemin?
Çilem'den sonra çok zor. Bir şeylerin değişeceğine hiç inancım yok. Ben çocuktum aynı iktidar, yaşam ilerledi hâlâ aynı iktidar. Ama inanıyorum tabii, bir adalet varsa bir gün onu göreceğimizi düşünüyorum. Bu dünyanın onlara kalacağını düşünmüyorum, onların çöküşünü de birlikte izleyecek ve göreceğiz. Bunların hepsi biz kadınların mücadelesiyle değişecek. Bence o devleti de o iktidarı da kadınlar yıkacak. Dünyayı kadınlar değiştirir. Bence biz bunu göreceğiz, kadınlar devirecek onları. Buna inanıyorum. Bütün kadınların hesabını soracağız, Özgecan da dahil…