Ortadoğu'da kadın olmayı, mücadeleyi ve 'işgale ve kadın kırımına karşı' kurdukları ortak inisiyatifi Lübnan'dan Büşra Alî, Libya'dan Dr. Rabha Elfarsi ve Tunus'tan Prof. Saloua Guiga anlattı
Kadın haklarının yok denecek kadar az olduğu, savaş ve göçlerin hiç eksilmediği Ortadoğu'da, kadın mücadelesi hızla yükseliyor. 'İtaatkâr', 'cinsiyet rollerine hapsedilmiş', 'boyun eğen' gibi oryantalist tanımların aksine özellikle de son yıllarda düzenlenen protestolarda kadınlar katılımcı olmanın ötesinde öncü rol oynuyor.
Ortadoğu’da yükselen bu kadın mücadelesi şimdilerde ise ortak bir zeminde buluşmanın heyecanını yaşıyor. Ekim ayında Irak, Lübnan, Tunus, Mısır, Kuzey ve Doğu Suriye, Libya ve Türkiye'den 11 kadın kurumu 'Gücümüz birlikteliğimizden' gelir diyerek online bir toplantı düzenledi. Toplantı sonucunda 'Güvenlik ve Barış için İşgale ve Kadın Katliamlarına Karşı Mücadele İnisiyatifi'ni kurma kararı alan kadınlar, yaşadıkları sorunlara ve işgale karşı ortak bir mücadele yürütmeyi amaçlıyor.
Ortadoğu'da kadın olmayı, mücadelelerini ve yeni kurdukları inisiyatifi, Lübnan'dan Büşra Alî, Libya'dan Dr. Rabha Elfarsi, Tunus'tan Prof. Saloua Guiga ile konuştuk…
* Ortadoğu'da kadın olmak ile başlayalım isterseniz. Zorlukları neler?
Büşra Alî: Gerçekten Ortadoğu'da kadın olmak zor. Birçok zorluğu, acı yönleri ve krizleri var. Her şeyden önce biz ataerkil zihniyetin ortaya çıktığı bir bölgeden bahsediyoruz. Bu hiç kolay bir şey değil. Özellikle bugünden bahsedersek; ulus-devlet koşullarında bu kadar savaş, ölüm, göç, yoksulluk… Bu şu anlama geliyor: Ortadoğu'da kadın olmak, bütün bunların acısını çekmek demek.
Özellikle işgal altındaki topraklarda kadınlar kat be kat acı çeker. Bir yandan ataerkil zihniyet, diğer yandan da işgalciliğin verdiği acı. Bütün bunlar birleştiğinde kadın üzerindeki baskı ve sistematik kadın katliamları artıyor.
Rabha Elfarsi: Ortadoğu'da kadın olmak; topluma kök salmış kadınları sınırlandıran gelenekler ve kültürde temsil edilen tüm zorluklar demek. Sosyal rollerin önceliği erkeklerdir, kadınlar ikinci planda yer alıyor. Ve bu aynı zamanda demek oluyor ki tüm zorluk ve engellere karşı ben bir kadın olarak güçlüyüm, bunlara karşı katı bir şekilde hazır olacağım.
Saloua Guiga: Sorudaki ana hatları vurgulayarak başlamak istiyorum ve diyorum ki: Amerika'nın bölgeye hâkim olmak için halklar arasında kutuplaşmaya dayalı Büyük Ortadoğu Projesine atıfta bulunulmaması için Ortadoğu ve Kuzey Afrika demek istiyorum.
Bölgede "kadın"ın yaşadığı zorluklara gelince, kadının tekil olarak karşılaştığı zorluklardan bahsetmektense bölgedeki "tüm kadınların" çeşitliliğini referans alarak konuşmayı yeğlerim. Mutlak bir kadın tanımı mümkün değildir. Zira bu çeşitlilik ve farklılıklar temelinde kadın haklarına bakış, küresel açıdan bir zenginlik, dini açıdan ise merhamettir. Ve ben bundan gurur duyduğumu söyleyebilirim. Aynı zamanda bana Fransız yazar Antoine de Saint Exupéry'nin ünlü bir sözünü de hatırlatıyor: "Sizden farklıysam, değerinizi düşürmez, arttırırım."
Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesinden bir kadın olmaktan gurur duyuyorum. Ama aynı zamanda da geri kalmışlık, baskı ve eşitsizlik nedenlerini stratejik olarak sona erdirecek ve özgürlük, demokrasi, sosyal adalet, gerçek eşitlik ve insanlık onuruna ulaşmak için çaba gösterecek, ortak daha iyi bir gelecek inşa etmek için tüm vatandaşlarının yardımına ihtiyacı var. Ortadoğu ve Kuzey Afrika coğrafyasından bir kadınım, ancak yaygın ataerkil beyinlerin geri kalmışlığına rağmen, gücün artan çabalarla elde edildiğini görüyorum. Mahmud Derviş'e göre; "Ve bir gün olacağız."
* Peki, ön plana çıkan ortak sorunlar nelerdir?
Büşra Alî: Bahsettiğim sorunlar -göç, savaş, işgal, ataerkil gelenekler- yalnızca birkaç ülkede yaşanıyor diyemeyiz. Bu yüzden bu sorunlar ortak ve bütün Ortadoğu'da yaşanıyor.
Örneğin Irak ve Lübnan mezhep çekişmelerinin etkisi altında. Birçok yasa-kanun şeriat ya da dini kurallara göre düzenlenmiş, kadınlar bunu acısını da çekiyor. Mesela Caferi mezhebinin kanunlarında 9 yaşında çocukların evlenmesi helal kılınıyor. Aynı şekilde Lübnan'da da durum çok farklı değil.
İran'ı unutmayalım; sadece farklı düşündükleri için insanlar cezalandırılıyor, idam ediliyor. Kadınların idam edildiğini, hapsedildiğini çok duyuyoruz. Örneğin, Türk devletinin işgal ettiği Êfrin'de her gün kadın katliamları, kaçırılmalar, tecavüzler oluyor.
Bu saydıklarım sadece örnektir. Bütün Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da yaşanıyor bunlar ve ortak sorunlar. Birkaç gün önce Libya'da avukat bir kadın suikast sonucu öldürüldü; Henan el-Berasi. Sadece kadına yönelik şiddete karşı mücadele ettiği, kadınlara tecavüz edenleri teşhir ettiği için. Bu saldırıların hepsi işgalciler tarafından sistemli bir şekilde yürütülüyor ve bazı uluslararası güçler de tüm bu yaşananlara sessiz kalıyor.
Saloua Guiga: Bugün, modernist düşüncenin desteklediği özgürlükleri, bireysel ve kolektif hakları belirleyen toplumsal vizyonumuzun netliğini, halklarımızdaki aydınlanma düşüncesinin tutarlılığını, çağın değerlerine ayak uydurmak için din ve siyaseti açıkça birbirinden ayırmak konusunda henüz uygulayamadığımız yaklaşımımızı sorgulayalım. Bölgedeki kadın hakları mücadelemizde karşılaştığımız en önemli zorluklar bunlardır.
Birçok ülkede devrim olarak görülen ayaklanmalar da oldu. Fakat değişim için net bir vizyon oluşturmadan devrimlerden bahsetmek mümkün müdür? Tüm çabalara rağmen, Tunus gibi sivil cumhuriyetçi sisteme sahip bir ülkede siyasal İslam'ın iktidara gelmesiyle eşitlik ve kadın hakları garanti altına alınabilir mi?
Zorluklar genellikle bölgeyi ele geçirme girişimlerine bağlı, özgürlüklere karşı iç ve dış tehditler temeline dayanmaktadır. Bununla birlikte bölgedeki kadınlar arasındaki dayanışma, faaliyetlerin koordinasyonu, tecrübe ve bu tecrübelerin paylaşılması, vizyonları birleştirmenin ve eşitliğe ulaşmak için hedefler belirlemenin en iyi garantörü olmaya devam etmektedir.
* Ortadoğu kadınları için 'itaatkâr' gibi oryantalist yorumlara karşın özellikle son zamanlarda gelişen bir kadın mücadelesi de var. Siz bununla ilgili neler düşünüyorsunuz?
Saloua Guiga: Bu oryantalistlerin görüşü ancak kadınların özgürleşme ve eşitlik yolunda ilerlemelerini sağlamak için yasalarını geliştirmemiş bir takım ülkelerdeki belirli kesimler için geçerli olabilir.
Bununla birlikte, bölgedeki kadınların düzensiz olsa da varoluş mücadelesi hakkında edindiğimiz bilgiler, oryantalistlerin genellemesini çürütüyor. Çünkü kadınlar arasında eğitimin yayılması, özgür fikirlerin ortaya çıkmasına ve erkeklere olan mutlak itaatin azalmasına katkıda bulunmaya başlamıştır. Kadınların birçok iş kolunda yer alması da bunu kanıtlar nitelikte.
Kadınların yasal ayrımcılığa maruz kalmasının gölgesinde iyi bir mücadele verildiğini kabul etmeliyiz; örneğin Tunus'un 1956'dan bu yana çok eşliliği yasal olarak yasaklayan tek ülke olduğunu not edebiliriz.
Bu bağlamda, 2016 yılında Mısır Arap Kadın Örgütü ile "2030’a Doğru Eşitliğe Ulaşmak" temalı bir toplantıya katıldığımı hatırlıyorum; burada tartışmalar sırasında sorduğum bir soru ile dikkatlerin yönü değişti: "Hangi eşitlik hakkında konuşuyoruz, hala bölge ülkelerinde çok eşlilik sorunu yok mu?"
Farklı ülkelerden katılımcıların konuya verdikleri yanıtların olumlu olduğunu, ancak resmi temsilcinin alay ederek yanıt verdiğini belirtmek benim için faydalı olacaktır: "Tunus'ta böyle bir mesele yok, o zaman bitti!"
Bunu anlatmamın sebebi, elitler ve halk arasındaki konum farklılıklarını göz ardı etmeden, karar vericiler ile halkların özgürleşme, kurtuluş ve eşitlik için istekleri arasındaki tutum paradoksunu vurgulamadır. Bu nedenle, sivil toplum hareketleri hakların kazanılmasında esastır, çünkü haklar elde edilir, verilmez. Seçkinlerin duyarlılık, farkındalık yaratma ve saha çalışmasındaki rolü, hak bilincini yaymak ve elitler ile genel halk arasındaki uçurumu kapatmak için gereklidir.
Mutlak itaat ve evde kalma sorunu, Tunus'taki kırsal kesimdeki kadınlar için bile söz konusu değil. Örneğin rakamlar, tarım alanındaki işçilerin %70'inin kadın olduğunu göstermektedir. Bununla birlikte, sorun hala sömürü ve şiddet biçimleri, düşük ücretler, ulaşım koşulları ve sosyal güvenlik ile ilgilidir. Bu alandaki sıkıntılar siyasi iradeden kaynaklanmaktadır.
Büşra Alî: Evet, Ortadoğu kadınına yönelik 'sadece evde oturur, itaat eder, boyunu büküktür' gibi oryantalist bir algı var. Ama buna karşı biz de tablonun diğer yanını gösterebiliriz, çünkü bir de tüm bunlara karşı direnen kadınlar var. Her ne kadar yoğun, şiddetli saldırılar olsa da buna karşı 5 bin yıldır Ortadoğu'da kadınların mücadelesi hiç durmamıştır. Bu kadar baskıya rağmen ortadan kaldırılamamış, bitirilememiştir.
Yemen'de, İran'da, Tunus'ta, Mısır'da, birçok yerde böyledir. Yalnızca caddelerde, alanlarda, sokaklarda yürütülen bir mücadele de değildir üstelik. Bu, yaşamın bütün alanlarında yürütülen bir mücadeledir.
Örneğin, kadınların Tunus'taki kazanımları çok önemli ve değerlidir. Rojava'da Kürt kadınlarının kadın devrimi sayesinde elde ettikleri kazanımların tarihte benzeri yoktur. Kürt kadınları mücadeleleriyle yalnızca bölgede değil, Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da, dünya çapında bir sembol olmuştur. Kadının kendisini nasıl örgütleyebileceğini göstermiştir. Eğer biz Rojava'daki kadın devrimini tanımlayacak olursak; bu bir aydınlanma devrimidir ve etkisini giderek Ortadoğu, Kuzey Afrika ve bütün dünyada daha fazla gösteriyor.
Rabha Elfarsi: Biz her yerdeyiz. Her düzeyde kadınların haklarını talep ederek sesimizi yükseltiyoruz. Bu kadınların potansiyelini ve statüsünü küçümseyen bir bakış açısı. Kadınlar toplumun yarısıdır, barışı sağlamak ve toplumu inşa etmek için büyük bir role sahipler.
İnisiyatif kuruluşunu SMO gruplarının katlettiği Suriye Gelecek Partisi Genel Başkanı Hevrîn Xelef'in ölüm yıldönümünde ilan etti
* Ortadoğu ve Kuzey Afrika'dan kadınlar bir araya gelerek bir inisiyatif oluşturdunuz geçen ay. Biraz bundan da söz eder misiniz, böyle bir ihtiyaç neden doğdu?
Büşra Alî: Evet, Ekim ayında Ortadoğu ve Kuzey Afrika'daki Tunus, Lübnan, Mısır, Libya, Suriye, Irak, Türkiye'nin de aralarında olduğu 7 ülkeden 11 kadın kurumunun temsilcileri 'Gücümüz birlikteliğimizden' gelir diyerek bir toplantı düzenledik.
Aslında, yaklaşık bir yıldır Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da kadın konferansı için hazırlıklar yapıyorduk, resmi tüm hazırlıklarımız tamamlanmıştı ve 2020 baharında konferansımızı yapacaktık. Fakat koronavirüs nedeniyle sınırlar kapatılınca belirsiz bir süre için ertelemek zorunda kaldık. Ardından online olarak bir toplantı yapma kararı aldık. Ve bu toplantıda Ortadoğu'da yaşayan birçok önemli sorunu tartıştık, konuştuk. Suriye'den Filistin'e, İran'a, Tunus’tan Lübnan'a, Libya'dan Mısır'a kadar kadınların yaşadığı sorunlar ve işgalci anlayışa karşı neler yapabiliriz…
İşgal nasıl yürütülüyor ve kadın üzerindeki etkileri nelerdir, işgalin yaşamın bütün alanlarına etkisi, tüm bu konularda sorular sorduk, tartışmalar yürüttük. Ve şöyle bir sonuca ulaştık; işgal gerçekten de yaşamın bütün alanlarında önce kadını etkiliyor. Her ne kadar askeri açıdan bir işgal olsa da -mesela Türkiye'nin Kürt bölgelerine yönelik işgali, İsrail'in işgali- kadınları sadece askeri açıdan etkilemiyor, politik olarak, düşünsel olarak, ekonomik olarak, kültürel olarak bir bütünen etkiliyor ve bu yaşamın işgal edilmesi anlamına geliyor.
Bütün bunların sonucunda bir inisiyatif oluşturalım düşüncesi ortaya çıktı. İnisiyatifin adı da şöyle: Güvenlik ve Barış için İşgale ve Kadın Katliamlarına Karşı Mücadele İnisiyatifi. Bu inisiyatif, Ortadoğu ve Kuzey Afrika'yı kapsıyor. Bu toplantının sonucunda ortak bir açıklama ile 11 Ekim'de kuruluşumuzu kamuoyu ile paylaştık. Bu tarih özel olarak seçildi, Suriye Gelecek Partisi Genel Başkanı Hevrîn Xelef'in şehadetinin birinci yıldönümü idi. Bir nevi bu katliama cevap vermek istedik.
Saloua Guiga: Bölgede kadın hakları alanında faaliyet gösteren şahsiyet ve kuruluşlar arasında işbirliğine yönelik ilişkiler ağının genişletilmesi, yeni ufukların açılması, bölgede dolaşan kötü emellerin ciddiyetinin bilinmesi ve halkların kendi kaderini tayin hakkına dayalı ortak ilkeler etrafında yakınlaşmak diyebiliriz.
Aynı zamanda güvenlik ve barışın tesisi ile işgale ve kadınların imhasına karşı bir inisiyatif kurmayı düşündük.
Bu vesileyle, Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesini tehdit eden ortak tehlikeler karşısında, girişimin kurucu grubu arasında sık sık görüşmeler yaptık. Vicdan ve artan sorumluluk duygusu ile bölgede barış ve güvenliği sağlamak amacıyla sistematik şiddet ve hegemonik çabaların tehlikelerine karşı koymak tüm hareketleri koordine etme ihtiyacını doğurmuştur.
Rabha Elfarsi: Beni inisiyatife katılmaya teşvik eden şey; haklarını isteyen ve her nerede olursa olsun kendisine zarar veren durumlardan kurtulmaya çalışan feminist kadınların sesine katkıda bulunmak istemekti. Acil bir durum söz konusu. Kadınlar ailede başlayan problemlerden, silahlı çatışma ve savaşlara kadar, her zaman kurbanlar.
* İnisiyatifiniz tam olarak neyi amaçlıyor?
Büşra Alî: Gerek Lübnan'da, gerek diğer Ortadoğu ve Kuzey Afrika'dan diğer kuruluşlar arasında yapılan bu tartışmalar ve görüşmelerin başlıca amacı, birlikte çalışmanın, birlikte mücadele etmenin, ataerkil zihniyet karşısında, kadınların katledilmesi karşısında, işgalcilik karşısında örgütlü ortak bir duruş sergilemek. Bu inisiyatifin öncelikli amacı, kadına yönelik ihlalleri belgelemek, kamuoyu ile paylaşmak ve bu şekilde de kadına yönelik hukuki ihlalleri, yaşam hakkı ihlallerini, kadın kırımını, işgali deşifre etmek.
Yine bunları bölgesel ve uluslararası ilgili kurumlara göndererek rol ve sorumluluklarını yerine getirmelerini sağlamak. İnisiyatif olarak kısa zamanda daha fazla genişleme, Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da etkili bir güç olmaya yönelik umudumuz var.
İnisiyatifin ilanından iki hafta sonra bir toplantı daha düzenledik, bir mektup yazarak Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da kadınlara inisiyatife katılma çağrısı yaptık. Kısa bir sürede birçok kadın örgütü ve kurumuna gönderildi mektup. İki hafta içinde sayımız 22'ye ulaştı ve giderek hızla artıyor.
* Eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Büşra Alî: Hem Jîn Kadın Kurumu hem de "Güvenlik ve Barış için İşgale ve Kadın Katliamlarına Karşı Mücadele İnisiyatifi" olarak sesimizi daha fazla kadına ulaştırıp, bizi tanımaları ve katılmalarını sağlama fırsatı verdiğiniz için size teşekkür ederiz. Bu şekilde savaş ve acılar altında inleyen Ortadoğu'da birlikte yaşamayı, birlikte daha güçlü mücadele etmeyi geliştirebiliriz.
Saloua Guiga: Kadınların genel yaşama ve çeşitli hareketlere katılmaları Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgelerinde ayrıştırıcı ve gerici anlayışların değişmesine olanak sağlıyor. Bu bir medeniyet yarışı, bunun politik bir iradeye ihtiyacı var ve hepimiz bu iradenin oluşması için elimizden geleni yapmalıyız. Genel ayrımcılığa rağmen, Tunus’ta ortaya çıkan başarılı deneyimleri, kadın mücadelesiyle kabul edilen yeni kanunları, genele yaymalıyız. Kanun yapımı esnasında engellemeler çıktıysa da, kanunlar hakların korunması için teminat oluyor ve zihniyetin değişmesini sağlıyor.
Ayrıca insan hakları kavramlarının yaygınlaştırılmasında medyanın etkisini ve eğitimin rolünü de göz ardı edemeyiz. Şüphesiz yeni nesillerin eşitlik, adalet, özgürlük ve demokrasi yarışı bölgede daha iyi bir gelecek için zihniyetlerin değişimi açısından güçlü bir teminattır.
Rabha Elfarsi: Sonuç olarak, size çok teşekkür ediyorum ve minnettarım. Umuyorum ki sesimiz daha fazla kadına ulaşacak.
Rabha Elfarsi kimdir?
Libya Bingazi’den Dr. Rabha Elfarsi, Libyalı Kadınlar ve Gençler Organizasyonu Başkanı aynı zamanda da Libyalı Kadınlar Barışı Destekleme Ağı üyesi.
Büşra Alî kimdir?
Lübnan JÎN Kadın Derneği Başkanı Büşra Alî, kadın hakları alanında aktif çalışmalar yürütüyor. JÎN Kadın Derneği ise uzun yıllardır Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da kadın haklarını alanında faaliyet yürütüyor ancak iki yıldır resmiyet kazanabilmiş durumda.
Saloua Guiga kimdir?
Tunus'tan emekli Profesör Saloua Guiga, Tunus İnsan Hakları Derneği, Tunus Demokratik Kadınlar Derneği, Afrika Birliği bünyesindeki FemWise-Afrika gibi birçok sivil toplum kuruluşu içerisinde çeşitli yıllarda aktif çalışma yürüttü. Hala kadın ve insan hakları alanında aktivizmini sürdüren Guiga, 2015-2017 yılları arasında ise Kadın, Aile ve Çocuk Bakanlığı'nda danışman olarak görev yaptı.