8 Mart haftasında Türkiyeli kadınlar olarak şiddet üreten iktidara, erkek-devlete karşı mücadelemizi yükseltiyoruz. Peki ya ‘yavru vatan’ denilerek hiçleştirilen Kuzey Kıbrıslı kadınlar ne durumda? Sorduk, can yakıcı cevaplar aldık…
AKP iktidarının kadın kimliğini yok sayan, sadece aile içinde konumlandıran ve erkek-devlet şiddetine mahkum etmeye çalışan politikaları uzun süredir devrede. İktidar, kadın karşıtı bu adımlarını 14 Ocak 2016’da Meclis’te kurulan “Aile Bütünlüğünün Korunması Araştırma Komisyonu”yla da perçinledi. Komisyon yayımladığı bir raporla, kadınların uzun yıllar süren mücadeleleri sonucu kazanılan haklarını geri almayı, cinsel istismara uğrayan çocukların tecavüzcülerle evlendirilmesinden boşanmanın zorlaştırılmasına kadar birçok sorunun devlet politikası haline getirilmesini "önerdi."
Bu politikalar çerçevesinde evlilik yoluyla çocuk istismarını meşrulaştıran, kürtajı fiilen yasaklayan, kadın istihdamını en aza indiren, İstanbul Sözleşmesi’ni kaldırarak kadın katliamlarının önünü açan iktidar, yargı paketleriyle de nafaka hakkını sınırlandırarak kadınları tamamen ailenin içine hapsetmeye çalışıyor.
Kıbrıs’ta Aile Çalıştayı düzenlendi
İktidarın yaratmak istediği erkek-devlet şiddetine boyun eğen, aile dışında var olamayan bu “makbul kadın” modeline, sadece Türkiyeli kadınlar değil, Kıbrıs’ın kuzeyindeki kadınlar da bolca maruz kalıyor.
Türkiyeli kadınların sesine ses veren, “Aile değil kadınız” diyen Kıbrıslı kadınlar, geçtiğimiz haftalarda AKP güdümünde gerçekleştirilen 1. Aile Çalıştayı’na tanıklık ettiler. Boşanmanın önlenmesi ve aile kurumunun güçlendirilmesi için Kıbrıs’ta düzenlenen bu çalıştay, kadın mücadelesinin sınırları aşarak ortaklaştırılması gerektiğini de bir kez daha ortaya koydu.
8 Mart yaklaşırken, Kıbrıs’ta kadınları hedef alan uygulamaları, Aile Çalıştayı’nın amacını ve daha pek çok sorunu Mesarya Kadınları İnisiyatifi’nden Hare Yakula ile konuştuk.
*Geçtiğimiz haftalarda ülkenizde bir Aile Çalıştayı yapıldı. Türkiye’deki çalışmalara benzer hatta ilerleyen bu uygulamaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yıllardır Türkiye'nin hayatımıza müdahale eden politikaları devam ediyor. Kolonyal bir düzen var burada, Türkiye Cumhuriyeti'nin işgal koşullarını yaşıyoruz Kıbrıs'ın kuzeyinde. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ismiyle yaratılan yapı da aslında işgalin perdesidir. Bunu söylüyorum çünkü maalesef yeterince dile getirilmiyor. Burada neler olup bittiği Türkiye medyasında da yeterince yansıtılmıyor, yansıtılsa da eksik kalıyor. Yıllar yılı dayatma politikalarıyla, imzalanan protokollerle kurumlarımız el değiştirmeye başladı. Ülkesizleştirilip, tarihsizleştiriliyoruz bilinçli bir şekilde. Maalesef Türkiye'den ithal edilen politikalarla burada sözde hükümetler kuruluyor ve onlar da sözde kararlar alıyor. Aile Çalıştayı da bu dayatmalardan biridir.
*Bu aile çalıştayı hangi amaçla yapıldı Kıbrıs'ta?
2018 yılında biz bunun olacağını tahmin etmiştik aslında. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, 2018'de İstanbul'da yapılan bir aile zirvesine katıldı ve orada methiyeler dizdi. O günden başladı buralara gelişimiz. O dönem hükümetimiz sol bir partiydi fakat sol parti olması bir şeyi değiştirmedi. Şu an Ulusal Birlik Partisi var, zaten çok sağ bir parti, o nedenle daha da açıktan yürütüyor yapacaklarını. Aile Çalıştayı’nı yapan EVKAF İdaresi ise İslamcı bir örgütlenme. T.C.'nin Aile Bakanlığı uzmanlarının, T.C. elçisinin katıldığı, açılışını yaptığı bu çalıştayın amacı başlıklarından da belliydi. Boşanma sebepleri, boşanmanın hangi koşullarda yapılacağını çocukların ruhsal sağlığı üzerinden tartıştılar. Ailenin bütünlüğünü korumaya yönelik, kadını fedakarlık üzerinden içine çekmeye çalışan bir çalıştaydı bu. Çalıştayda masalara bile “sevgi, “hoşgörü”, “fedakarlık” gibi isimlerin verilmesi çok manidardı. Türkiye'de nasıl kadın bakanlığı kaldırılıp yerine aile bakanlığı kurulduysa aynı mantalite, aynı ideoloji burada da uygulanıyor.
*Kıbrıslı kadınlar olarak aile çalıştayı ve benzer çalışmalara nasıl tepki veriyorsunuz?
Bu konuda ciddi bir tartışma başladı burada. Bir kesim kadın ‘Çalıştaya gidip sözümüzü ve tepkimizi orada ortaya koyalım’ dedi. Bir diğer kesim ise, ‘Hayır, konu başlıkları belli. LGBTİ+’ların lafının olmadığı bir ortama asla gidilemez’ dedi. Bazı kadınlar aile çalıştayına katıldı. Aslında böyle faşist bir zihniyete katılırsanız meşruiyet kazandırırsınız. Mesarya Kadınları İnisiyatifi olarak bize davetiye filan gelmedi mesela çünkü bize davetiye gelse protesto edeceğimizi bilirler. O çalıştayı yaptırmamak için elimizden geleni yapacağımızı, kamuoyu oluşturacağımızı bilirler. Biz çalıştay haberini basından gördük. 2011'de Türkiye'de bu kavgalar verilirken feministler tarafından, biz de burada dayanışma göstermiş, ‘Aile değil kadınız’ demiştik.
*Düzenlenen Aile Çalıştayı’nın size yansımalarının nasıl olacağını düşünüyorsunuz?
Burada da bir bakanlık kurulacak, kadın alanında farklı bir çatıyla yeniden bir dizaynı yapılacak diye düşünüyorum. Zaten kamu kurumlarından eğitime, sağlıktan sosyal alanlara kadar tüm kurumlarımız dizayn edildi, bu da onun bir parçasıdır. Kadınlar üzerinden toplumu dizayn edecekler. 8 Mart geliyor, bu meselelerle ilgili sokaklara çıkacağız. Fakat çok sorunumuz var, bir yurtsuzlaşma, ülkesizleştirmeyle yüz yüzeyiz. Dolayısıyla gündemimizin başında önce işgal var, kolonyalizm var. Anti kolonyalist, antikapitalist ve patriyarkaya karşı bir mücadele örgütleyelim istiyoruz. Bu üç başlık bizim için öncelikli aslında.
*Son yıllarda Kıbrıs’a tarikatların taşındığını, muhafazakar politikaların yaygınlaştırıldığını görüyoruz. Biraz bahseder misiniz bunlardan?
Evet, Türkiye’deki İslamcı politikalar buraya da çok fazla yansıtılıyor. Muhafazakarlaştırma, Kur'an kurslarının yaygınlaştırılması, İlahiyat fakültesinin açılması bu yansıtmanın parçaları. Okul yapılmıyor ama bolca Cami yapılıyor. Şu anda ilkokul sayısından daha fazladır yapılan cami sayısı.
Topluma muhafazakar politikalar pompalanıyor. Türkiye'deki İslami derneklerin uzantıları, Ensar Vakfı gibi yerler oluşturuldu. Bu çalışmalar onların nezdinde yapılıyor. Tabii ki toplumun hafızasına yerleşiyor bunlar. Siyasete baktığınızda da çok korkunç bir atmosfer var, partilerin içerisine, vekil sayılarına baktığınızda bunu görüyorsunuz. Kadınların oranı çok düşük.
*Kıbrıs’ta kadınlara yönelik işlenen suçlarla ilgili nasıl bilgiler verebilirsiniz?
90’lı yılarda Türkiye’de kapatılan kumarhanelerin Kıbrıs'a taşınması, ardından gece kulüplerinin artması burada kadınlar açısından ciddi bir kölelik düzeni kurulmasına hizmet etti. Kadınları zorla fuhuşa sürüklüyorlar. Sömürüyorlar. Uluslararası bir sömürü bu aynı zamanda çünkü bu kadınların çoğu üçüncü dünya ülkelerinden getiriliyor. Bu kadınları sosyal alanlarda göremezsiniz, yaşamlarına dair herhangi bir bilgiye sahip olamazsınız. Bu gece kulüplerini denetleyen herhangi bir yapı da yok. Faili meçhul kadın cinayetleri var. Anüsünden cam şişe çıkarılan, ‘müşteriler’ tarafından insanlık dışı muameleye maruz kalmış kadınlar bunlar.
*Kadına yönelik şiddet verileriniz nasıl, bu konuda bilgi akışı var mı?
Basına yansıyan haberlerden görüyoruz daha çok. Günde en az 3-4 şiddet haberi çıkıyor, artış var deniliyor. Ama bu bir artış mıdır yoksa daha fazla görünür olmasından mıdır, o konuda soru işaretlerimiz var. Tam olarak netleştiremiyoruz çünkü veriler resmi olarak tutulmuyor. Tabii ki burada da heteroseksist aile yapısı yaygın, LGBTİ+’lar ötekileştiriliyor. Aile içerisinde de çalışma ortamında da erkek şiddeti var. Mesela özel sektörde kadınlar işe alınmadan önce ‘hamile misin, hamile kalmayı düşünüyor musun’ sorusuna muhatap oluyorlar. Hamile kalırsa bir yıl ödeneksiz olarak izne çıkarıyorlar, böyle şeyler var. Ayrıca pandemi de çok etkiledi kadınları. Devlet planlama örgütünün bir çalışmasına göre; kadınların istihdamının beklenen düzeyde olmadığı ortaya çıktı.
*Türkiye’de kürtaj fiilen yasak, Kıbrıs’ta bu konuda sorun yaşanıyor mu peki?
Maalesef yaşanıyor. Geçen yıl kürtaj yapamayan ve kürtaj yapamadığı için düşük hapı alan bir kadın vardı. Kıbrıs’a garson olarak çalışmak üzere gelmiş fakat zorla fuhuşa sürüklenmiş. Hamile kalıyor, devlet hastanelerinde kürtaj yaptıramadığı, özele de parası yetmediği için düşük yapmak için hap içiyor. Fenalaşınca hastaneye kaldırıldı. Burada 10 haftaya kürtaj yasal ama devlet hastanelerinde kürtaj hizmeti verilmiyor, paranız yetiyorsa özele gidebilirsiniz. Yani kürtaj engelleniyor fiili olarak.
*8 Mart’a yönelik çalışma ve planlamalarınızı öğrenebilir miyiz?
Buradaki bağımsız kadın çeperinde içinde olduğum Mesarya Kadınları İnisiyatifi ve sol hareket var, o da bağımsız bir örgüt. Türkiye'den öğrencilerin örgütlediği Kadın Meclisleri var. Bir de biz kendi aramızda güneydeki kadınlar için Rum demeyiz, Kıbrıs'ta da Türk demiyoruz. Türkçe konuşan Kıbrıslılar ve Rumca konuşan Kıbrıslar olarak tanımlıyoruz birbirimizi. Rumca konuşan kadınların katılımıyla gerçekleştireceğiz 8 Mart’ı. 5 Mart’ta Lefkoşa'da Kadınlar Pazarı Meydanı’nda toplanacağız. Sloganımızı henüz belirlemedik ama açıklamamızı Türkçe, Rumca ve İngilizce olarak 3 dilde yapacağız. Daha önce bahsettiğim gibi işgale, patriyarkaya ve kapitalizme karşı dur diyeceğiz.
*Kendinizi ve Mesarya Kadınları İnisiyatifi’ni bize anlatır mısınız biraz?
Ben öğretmenim, toplumsal cinsiyet üzerine yüksek lisans yaptım. Tez alanım kadın tarihi ve bellek üzerinedir, özellikle kadın tarihi üzerine çalışıyorum. Kadın hakları alanında mücadele eden bağımsız bir feministim.
İçerisinde mücadele ettiğim Mesarya Kadınları İnisiyatifi, ismini Mesarya Ovası’ndan alır. Kıbrıs'ın ortasındaki düzlük alandır, birçok köyü içinde barındıran bir bölgedir. İlk olarak orada toplanıp bilinç yükseltme çalışmaları yaptığımız için ismimizi o bölgeden aldık.
*Son olarak, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü için Türkiyeli kadınlara bir mesajınız var mı?
Siz dediniz ya ‘geççek’ diye, biz de ‘gitçek’ diyoruz. Türkiye'deki kadınlara, feministlere hep birlikte sömürüye, eşitsizliğe ve ayrımcılığa karşı hayatlarımızı savunmaya devam edelim diyorum…