Yüksel Genç: 'Kürt medyasına, Kürt gazetecilere dönük baskılar öteden beri gazetecilere yönelik bir operasyon olmaktan ziyade Türkiye'nin demokratikleşme ve politik süreçlerine dair işaretler ve emareler verdi'
Baskı ve korku iklimi altında seçim strartını veren AKP-MHP iktidarı ilk hedef olarak Kürtler ve özelde ise basını hedef aldı. Son yıllarda peş peşe çıkarılan yasa ve saldırıların yanı sıra özellikle özgür basına yönelik saldırılda 5 ay içinde 25 Kürt gazeteci tutuklandı.
8 Haziran'da Diyarbakır'da yapılan operasyonla 22 gazetci gözaltına alınırken, 16 Haziran'da 8 günlük gözaltının arından 16 gazeteci hukuksuz bir şekilde tutuklanarak cezaevine gönderildi. Aradan aylar geçmesine rağmen henüz bir iddianeme dahi hazırlanmış değil. Bir diğer saldırı ise iktidarın dezenformasyon yasası dediği ama maddeleri geniş bir sansürü kapsayan Sansür Yasası'nın Resmi Gazete'de yayınlanmasıyla yaşandı.
Türkiye'nin Federe Kürdistan Bölgesi'ne yaptığı saldırılarda kimyasal silah kullandığının HPG tarafından videolarla ortaya konmasının ardından basına yönelen iktidar başta konunun araştırılmasını isteyen TTB Başkanı Şebnem Korur Fincancı olmak üzere gerçekleri dile getiren ve adalet talep eden herkesi hedef aldı. Kısa sürede Fincancı'ya soruşturma açılıp tutuklanırken, 25 Ekim'de ise bu kez MA ve JINNEWS muhabirleri hedef alındı.
Kürtlere yönelik saldırılarda "Baş eğdirme" politikası uygulayan iktidar, gazetecilerin gözaltına alınması sırasında da aynı senoryoyu devreye sokarak, MA muhabrileri Deniz Nazlım ve Berivan Altan'a işkence yapılarak baş eğdirilmek istendi. MA Yazı İşleri Diren Yurtsever'e ise İstanbul Emniyeti'nde bayraklı fotoğraf çektirilmek istendi, gözaltına alınan gazetecilere yoğun işkence yapılırken, 29 Ekim'de gece saatlerinde 9 gazeteci tutuklanarak cezaevine gönderildi.
Gazetecilere yöneltilen suçlama haber kaynakları ve konuları olurken, sahada da gazetecilere saldırılar hız kazandı. Özellikle basının hedef alınması iktidarın seçim öncesi "yol temizliği" olarak yorumlandı.
Biz de yaşanan gelişmeler, Kürt gazetecilerin hedef alınması ve Fincancı'nın tutuklanmasını Sosyopolitik Saha Araştırmaları Merkezi Koordinatörü Yüksel Genç'e sorduk.
*Kürt basının yıllardır hedef alınması, gözaltı ve tutuklamaların yapılmasının nedenleri nelerdir?
Aslında Kürt medyasına, Kürt gazetecilere dönük baskılar öteden beri gazetecilere yönelik bir operasyon olmaktan ziyade Türkiye'nin demokratikleşme ve politik süreçlerine dair işaretler ve emareler verdi. Ne zaman Kürt basınına büyük toplu operasyonlar olsa ülkede ki antidemokratikleşme düzleminin daha çok genişlediğini arttığını görüyoruz. Bu operasyonlar sansür yasası diye tariflenen yasanın hemen ardından gerçekleşti. Bu operasyon gerçekleşirken bir grup güncel, aktüel mesajın da şu olduğunu düşünüyorum; Kürt medyasına operasyondan hemen önce muhalefet içerisinde ama daha evvel ana akım içerisinde de yer almış bazı gazeteciler 100. yılın buluşmasına davet edildi. Ertesi gün Kürt medyasına operasyon gerçekleşti. Bu mevcut sistemin Kürtler ve diğer muhalefet yapılarıyla kurmak istedikleri ilişki ile de ilgili ip uçları veriyor. Ana akıma yakın ya da ana muhalefetin içerisinde ona yakın duran gazeteciler, sistem içi entegrasyona ya da eklemlenmeye açık tutulurken Kürt medyası gibi sistem karşıtı, sistemin sorunlarına işaret eden haber mekanizmalarına, haber merkezlerine sert, hukuki olmayan bir şekilde göz altı ve tutuklamalar yapılıyor.
Otoriterizmin, şovenizmin Türkiye'de şöyle çok güçlü bir yanı var; kendisi giderek tekil fikirler, tekil algılar kurmaya çalışırken yakın çeperdekileri de eklemleyerek güçlenmeyi arzular. Dış çeperde tuttuklarını da daha fazla baskılar. En dış çeperde arzu ettiklerini baskılarken hem merkez dışına kaçacaklara mesajlar vererek bir sindirme imasında bulunur, hem de merkez dışında muhalefet edenlere karşı onları hep eklemler. Kürt medyasının en başta söylediğim nedenlerle operasyonlar olma olasılığı yüksek olmakla birlikte ana muhalefete yakın haber kaynakları daha doğrusu iktidarın politik pratiklerini eleştiren muhalefeti kendine ekleyerek iktidarın ortaya çıkardığı sistem eleştirisini de içeren haberlerle yer veren muhalefeti ayrıştırarak iki kesimin buluşmasını hem baskıda engelledi hem de muhalefet içerisinde bir kesimi eklemleyerek otoriter sistemin alanını genişletmek ile ilgili adım atmış oldu. Dolayısıyla seçim sürecinde benzer siyaseti sivil toplum sahasının da ve genel toplumsal alan içerisinde de görmemiz mümkün görünüyor.
*Dezenformasyon adı altında çıkan sansür yasasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Hak ve özgürlükleri nasıl etkileyecek?
Dezenformasyon adı altında çıkan sansür yasası bir tür susturma yasasıdır. İktidar yönelim biçimiyle seçim süreçlerinde bu yasa ile neyi susturmak istediğine işaret etmiş oldu. 2006 yılında Terörle Mücadele Yasası (TMK) çıktı. TMK kanunu düşünce özgürlüğünün sınırlarını olabildiğine daraltan, siyasal iktidarı tanıyan, hukuku bu konuda aslında çokta iyi niyetli kullanmayan bazı imalara sahipti. O yasa çıktıktan sonra önce Türkiye sosyalist kesime hemen ardından Kürt medyasına, Kürt siyasetini oluşturanlara KCK operasyonları düzenlendi. Kendim de o dönemde Özgür Gündem gazetesinde çalışıyordum. Neredeyse 50’den fazla kurum kapatılmıştı. Kapatılan yayınlar ertesi gün başka isimlerle çıkmak zorunda kalmıştı. Bu operasyonlara TMK sürecinde yaşananların sansür yasası sonrasında başka bir versiyonu gibi bir izlenim de yaratıyor. Umarım benzer süreçler yaşanmaz. 2000'li yıllarda antidemokratik uygulamalar Türkiye'de söz konusu olsa bile toplumun algısı daha güçlüydü. Düşünce özgürlüğü, basın özgürlüğü hep problemli olsa da nefes boruları o zaman korunuyordu fakat geldiğimiz aşamada hem düşünce özürlüğü hem de ifade özgürlüğü olabildiğince daraltıldı.
Türkiye’de basın özgürlüğü aslında hiçbir zaman yaşanmadı. Bunun için çok ciddi bedeller ödendi fakat kendi içinde bazı nefes boruları korunuyordu ve kendi içinde çok seslilik, çok dillilik, çok çeşitlilik vardı. Son 7 yıldır özellikle o çok seslilik hali büyük oranda daraltıldı. Özellikle haber kaynakları, haberin veriliş kısmına kadar sirayet edebilecek siyasal yapısına uygun hukuki yönelimler söz konusu edilmeye başlandı. 2015 sonrası Türkiye'de çok ağır bir şekilde basındaki bu çok seslilik susturulmak istendi. Türkiye zaten Rusya ve Çin gibi ülkelerden sonra basın özgürlüğünün zorda olduğu ülkelerden biri. Giderek de gazeteci özgürlüklerinin, haber yapma mesleklerini icra etme güvencelerinin en sınırlı olduğu ülkeler arasına hızlı bir biçimde yükseldi
*Özellikle kadın gazetecilerin iktidar tarafından hedef seçildiğini görüyoruz, bunun nedeni nedir?
Türkiye'de otoriterizimin artmasına rağmen çok ciddi bir kadın hareketi ve kadın itirazı var. En baskıcı dönemlerde sivil toplum geriye çekilirken kadının sesi, kadının itirazı daha görünür oluyor. Bütün bu baskılama süreçlerine rağmen kadınlar geriye itilemedi. Geriye itilemediği gibi hem toplumsal cinsiyet hem cinsiyetçilik açısından, hem kadının düşünce ve örğütlenmesi açısından hem de özgürlük sahasının korunması açısından kadın dayanışmasının genişlemesi ile ilgili ciddi mesafeler alındı. Bütün olumsuzluklara rağmen özellikle feminist hareket ve Kürt kadınlarıyla kurulan çok güçlü bir bağ var. Tam da bu noktada kadın gazeteciliğinin kendisi de çok özel bir yer ifade ediyor çünkü kadın itirazlarının kamuoyunda görünür olmasını, kadın buluşmalarının kamuoyunda görünür olmasını, teşvik edilmesinin kadın dayanışma ağlarının ve bu emeğin kamuoyunun da görünür olmasının en önemli nedenlerinden biri kadın gazeteciliğinin gelişmiş olması.
Özellikle Kürt kadın gazeteciliğinin bu süreçte çok istisnai ve çok önemli bir yeri var. JİNHA gibi JINNEWS gibi tamamen kadın ajansı ve kadın yapımcılığı üzerinden konumlanmış, ‘erkek ne derse desin yazmaya, çizmeye devam edeceğiz’ kadın sloganının gereklerini yerine getirmeye çalışıyor. Kürt kadın gazetecilere yönelmelerin nedenleri var.
İçişleri Bakanlığı yapan Süleyman Soylu'nun birkaç yıldır dönemsel olarak Kürt siyasal hareketine de ima ederek ‘PKK bir kadın örgütüdür’ söylemlerini dinlemeye başladık. Bu söylemlerden hemen sonra Rosa Kadın Derneği’nde Kürt siyasetçi kadınlar gözaltına alındı ve tutuklandı. Bilinçli, örgütlü, yazabilen, çizebilen Kürt kadınları üzerinden yönelim sergileyerek Türkiye'de ki diğer siyasal hareketin, Kürtler ile buluşmasını engellemek istiyorlar. Kürt medyasına, Kürt kadın gazetecilere yapılan operasyonları Kürt sorununa ilişkin görülmesini, duyulmasını, istemedikleri Kürt kadınlarına dönük bir bastırmaya işaret ediyor.
*Peki Şebnem Korur Fincancı’nın tutuklanması ile topluma bir göz dağımı verilmek istendi?
Şebnem Korur Fincancı’nın tutuklanması hakkında iki şey söylemek gerekiyor. Birincisi Türkiye'de sistem muhalifi düşünceler taşıyan ve bu konuda hukuksal evrensel hakları dışında hiçbir hak kullanmaksızın itiraz gücünü kollayan kadınlara, sivil toplum yapılarına tahammül edemeyen bir siyasal yapının olduğunu görüyoruz. Kürtlerle dayanışmış, sol demokratik Türkiyeli yapının kendisine tahammül edilmek istenmediğine dair yapılar ve işaretler var. Kürt kadın gazetecilerin gözaltına alınması ile ilgili yayınlanan görüntülerle, Şebnem hocanın kimyasal silah kullanımı üzerine uluslararası hukukun görevini yapmasına yönelik çağrılarına dönük linç kampanyası toplumsal olarak örgütlendi. Öte yandan kolluk güçleri ve hukuk en sert şekli uygulandı. Bunlar, Türkiye'de barış içinde birlikte yaşam için büyük risk ve tehlike taşıyor.
*Artan bu sansür ve baskılara karşı toplum, gazeteciler neler yapmalı?
Her baskı isyancısını doğurur. Bu isyancının değil baskı uygulayanın suçudur. Bu isyancının örgütlenme gücünden kaynaklanmaz. İktidarın egemen aklın bunu biliyor görüyor olması gerekir. Onca yıllık deneyimin onlara bunu öğretmiş olması gerekir. 1990’larda gazeteler bombalandı. Sayısız gazeteci katledildi. Gazeteler, her zaman çıkarak direniş sergiledi. Gözaltına alındığımız süreçlerde hemen hızlıca yerimizi bir başka arkadaşımız doldurdu. Baskılara karşı direnmemiz gerekiyor. Toplumsal olarak barış içinde yaşayabilme koşullarını, hak ve özgürlük sınırlarının daraltılmasına karşı birlikte hareket etmek, birlikte karşı durmamız gerekiyor.