Türkiye'deki mevcut yasalar, yeni getirilen ekler dahil İstanbul Sözleşmesi'nin yanından geçebilecek nitelikte değil
Kadını yalnızca aile içinde tanımlayan ve kadın-erkek eşitliğini 'fıtratta yok' diyerek reddeden AKP hükümeti, iktidarı boyunca kadınların mücadele ile elde ettiği birçok kazanımı gasp etti.
14 Ağustos 2001 tarihinde siyaset arenasına çıkan AKP, o yıllarda siyasi kimliğini “muhafazakâr demokrat” tanımlamış ve Avrupa Birliği üyeliğini de gözeterek toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda belirli yasaları çıkarmak zorunda kalmıştı. Ancak, Avrupa Birliği ile ilişkilerin rölantiye alındığı yaklaşık son 10 yılda toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda elde edilen tüm kazanımlardan da geri adım atmaya başladı.
Üçüncü kez tek başına iktidar olduktan sonra, 2011-2015 yılları arasında 'muhafazakâr demokrat' maskesini indiren AKP iktidarı, "ırkçı, militarist ve cinsiyetçi" bir döneme de keskin bir geçiş yaptı. Son yıllarda ise cinsiyetçi ve kadın düşmanı politikalarının yasal zeminini oluşturma çabasında.
2017’de çıkarılan Müftülük Yasası ile çocuk yaşta evliliklerin önünün açılması, 2018'de “cinsel ilişkiye rıza yaşı"nın 12’ye düşürülmesi, 20 Mart 2021 tarihinde İstanbul Sözleşmesi'nin feshi, yine nafaka hakkı ile birlikte 6284 sayılı yasanın hedefe konulması, AKP iktidarının kadın haklarına yönelik saldırılarından yalnızca bazıları.
Şimdilerde ise Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın “Bundan sonra kimse kravat takıp, iyi hâl indiriminden yararlanamayacaklar” diyerek kadınlara 'müjdelediği' "Kadına Karşı Şiddetle ve Sağlıkta Şiddetle Mücadele Kapsamında Yapılması Öngörülen Değişiklikler Hakkında Kanun Teklifi" gündemde.
Teklifte, kadına karşı işlenen suçlarda "iyi hâl" indiriminin çerçevesinin yeniden belirlenmesi, failde "somut pişmanlık emaresi" aranması ve “ısrarlı takibin” ayrı bir suç olarak düzenlenmesi gibi öneriler bulunuyor.
Ceza kanununda kadınlar lehine görünen bu değişiklikler aynı zamanda İstanbul Sözleşmesi'nin devleti yükümlü kıldığı sorumluluklar. Peki AKP iktidarı siyaset arenasına çıkarken çıkardığı yasal değişikliklerden bugün neden geri adım atıyor? Yeni çıkan yargı paketi İstanbul Sözleşmesi'ne alternatif olabilir mi? Ceza Kanunu'nda yapılacak değişikliler kadına yönelik şiddetle mücadelede yeterli mi? Sorularımız Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Kadın Komisyonu'ndan Eylem Arzu Kayaoğlu yanıtladı…
*AKP'nin bugüne kadar kadın hakları konusunda gasp ettiği yasalar büyük oranda AKP hükümeti döneminde yasalaştı. O dönem AKP'ye bu adımları attıran şey neydi?
AKP veya bugüne kadar iktidarı temsil eden hiçbir parti, kadın veya çocuk hakları veya başka bir hakla ilgili öyle durup dururken, kendiliğinden ya da bunu hak temelli bir şey olarak gördükleri için yasal düzenlemeler yapmıyorlar elbette. Bunu en fazla gördüğümüz alan da gerçekten de kadınlar ve çocuklar ile ilgili yapılmış olan yasalar.
İstanbul Sözleşmesi veya 6284 sayılı hâlâ yürürlükte mevcut olan yasadan söz ederken de şunu göz ardı etmemek gerekiyor; Bu yasa ve İstanbul Sözleşmesi ne şekilde oluşturuldu, ne şekilde yürürlüğe girdi, hangi atmosferde yürürlüğe girdi buna bakmak lazım. AKP'nin ya da iktidarın böyle bir hakları var, biz de bunu yasal bir çerçeveye büründürelim diye değil, kadın kurumlarının, feministlerin, kadın mücadelesi veren Kürtlerin, sosyalistlerin tek tek çalışması, tek tek örgütlemesi ve talebi üzerine böyle yasal çalışmalar yapıldı.
Elbette ki aynı zamanda Avrupa Birliği'ne girişin kapılarının en çok zorlandığı o 2011-2012 sürecinden ta ki 2015'e kadar devam eden süreçte, biliyorsunuz bir de Türkiye'de hemen hemen o döneme yansıyan bir çözüm süreci vardı. Kürt sorununun demokratik yollarla çözülmesine dair bunlar da AKP'nin kadınlarla ilgili daha hak temelli yasalar çıkarmasında etkin bir rol oynuyordu o dönem. Aynı zamanda hem toplumun bir ihtiyacıydı ve o dönem AKP o toplumsal ihtiyacı kendi iktidarını kurabilecek ve devamını sağlayabilecek bir şekilde konsolide çalışması da yaptı.
*Şimdiye baktığımızda da peyderpey gelen bir süreç var, o dönem hak temelli çıkarılan yasaların her yargı paketi ile birer birer tırpanlandığını görüyoruz. Cinsel istismarda 'rıza' yaşının 12'ye düşürülmesi, müftülük yasasının çıkarılması ve en son İstanbul Sözleşmesi'nin iptali ile gelen bir süreç… Peki bugün atılan geri adımların amacı nedir?
Şöyle açıklayabiliriz bunu aslında; AKP'nin hiçbir zaman demokratik bir yanı olmadı ya da Türkiye'yi demokrasi ile yönetmek gibi bir amacı da olması fakat bazı dönemlerde göstermelik, Avrupa Birliği'ne giriş ile ilgili bazı adımlar attı. Atılan adımların büyük bir kısmını da ya KHK'lerle ya OHAL uygulamaları ile ya da kayyumlarla 2016'dan sonra da Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile geri aldı. Şuanda da özellikle İstanbul Sözleşmesi'ne karşı toplumda onların konsolide edebileceği, oy toplayabileceği önemli bir kesim var. Bu yasaları tekrar gasp etmesi kendi potansiyel seçmenini konsolide etmesi ile ilgili.
*Cemaatlerden söz ediyorsunuz?
Evet tarikatlar, cemaatler, dinci yapıların -dindar veya muhafazakar demiyorum – da kendi yanlarında yer alabilmeleri için, kaybetmeye başladığı iktidarını elinde tutabilmesi için.
*AKP'nin kadını anne ve eş olarak konumlandırdığı toplum tahayyülünün yasal zeminini oluşturma çabası da diyebilir miyiz?
Elbette diyebiliriz, AKP iktidarı süresince bakanlıklarında, ya da vekilliklerinde bizzat AKP'yi temsil eden en üst bürokratlarda, İstanbul Sözleşmesi'nin imzalandığı ve yürürlükte olduğu dönemlerde de söylemlerinde kadınları konumlandırdıkları yer çok belliydi. Söylemleri hiç değişmedi. Bir taraftan İstanbul Sözleşmesi'ni imzaladılar ama diğer taraftan da en üst düzeyden, cumhurbaşkanından bakanlarına, vekillerine kadar kadının asıl görevinin evi, çocuklarının bakımı, bir erkeğe eş olduğunu çok net olarak söylüyorlardı. Kadın ve erkeğin eşitliği ile ilgili 'fıtrat' adı altında bir çerçeve çiziyorlardı.
*Zaten çıkarılan yasaları da hiçbir zaman uygulamadılar…
Şöyle düşünün bir taraftan yasalar çıkarıyor, kadın şunu yapabilir, bunu yapabilir bir sürü hakkı var; öbür taraftan da kadının görevinin annelik eş olduğunu söyledikçe kadınlar sokakta dayak yemeye devam ediyor. Bunlar o cinsiyetçi söylemleri daha üst perdeden söyledikçe o zaman mahkemeler de kadının sözünü erkeğin sözünün arkasında kalan yer olarak belirleyip bunun üzerinden mahkeme kararları kuruyorlar. Hatta hakim tarafından kalemdeki memur görevlendirilip bir kadın avukatın etek boyu bile ölçülebiliyor. Kanunu en fazla uygulaması gereken hakimler, mahkemelerin kulağının arkasında sürekli AKP iktidarının söylemleri, kafası o söylemlerde olan bir zihniyet var. Dolayısıyla AKP'nin çıkardığı bu yasalar çoğu zaman kağıt üzerinde kaldı. Devletin, mahkemelerin uygulamadığı yasaya sokaktaki erkekler de 'ben neden uyayım' dedi.
*Bu durumda mahkemeler de mevcut yasaları değil iktidarın söylemlerini esas aldı.
Ne yazık ki öyle
*Peki mevcut duruma dönersek, kadına yönelik şiddetle mücadele Türkiye'de yasalar ne durumda?
Kağıt üzerinde baktığınızda yasalar fena değil. Etkili bir şekilde uygulanırsa bu haliyle yeterli olur. Ancak önemli olan zaten uygulanıp uygulanmadığının denetimi. Şuanda mesela Ceza Kanunu'nda yeni bir değişiklik yapılıyor. Değişiklikte kadının ağır yaralanması veya öldürülmesi durumunda ağırlaştırılmış müebbet ile cezalandırılmasına dönük bir çalışma var. Ama bunu zaten bugüne kadar mevcut yasalarla çok rahatlıkla uygulayabilirlerdi. TCK'nın 82. Maddesi'nde fiziksel olarak daha zayıf kişilerin, çocuklar veya o güce karşı koyamayacak kişilerle ilgili bir öldürme eylemi gerçekleştiğinde sanığın zaten ağırlaştırılmış hapis cezası ile cezalandırılması gerektiği zaten belli. Ancak birkaç hafta önce Ankara'da yaşanmış, bir kadının öldürülmesi dosyası vardı ve Yargıtay Genel Ceza Kurulu'ndan bıçaklı olarak kendisini öldüren 'kişinin evlilik teklifini kabul etseydi öldürülmeyecekti' diye akla ziyan bir gerekçeyle indirim uyguladı.
*Yani kadına yönelik şiddetle ilgili kağıt üzerinde kalacak bir kanun teklifi daha…
Aynen öyle. Mesela biz bunları konuşurken Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu'na (KCDP) kapatma davası açıldı. Ben buradan da ÖHD Kadın Komisyonu olarak o platformda yer olan arkadaşlarımızın yanında olduğumuzu da tekrardan söylemek istiyorum. Yani iktidar kağıt üzerinde bir takım düzenlemeler yapıp bunu kadınlara 'müjde' diye sunuyor, çünkü hemen hemen 1 yıl sonra, belki daha erken bir genel seçim var. Çok da önemli bir seçim olacak iktidar partisi açısından.
Öbür taraftan da yıllardır sadece kadın cinayetlerine karşı mücadele etmek üzerine kurulmuş olan bir derneğin kapatılması haberi ile karşılaştık. Bu arada kapatma davasına gerekçe yapılmış olan şeylerden biri de derneğin kurucularından ve üyelerinden olan bir avukat arkadaşımızın 2016'da bizim KHK ile kapatılan Özgürlükçü Hukukçular Derneği'ne üye olması.
*Peki bu son kanun teklifinde benim özellikle dikkatimi çeken bir madde var, 'somut pişmanlık emaresi'nden söz ediyor. Nedir bu emare, ucu çok açık bir şey?
Evet ucu çok açık bir şey. Mahkemeler şu şekilde uyguluyor 'somut pişmanlık emaresi'ni; Duruşmaya böyle kılığı kıyafeti yerinde gelmiş olan sanıklar eğer duruşma yapılırken mahkemeye heyetine veya duruşmaya katılanlara yönelik herhangi bir saygısızlık yapmamışlarsa bunu bir pişmanlık örneği olarak görebiliyor. Ya da çok basit olarak 'ben pişmanım' demesini somut pişmanlık olarak değerlendirebiliyor mahkeme ve indirime karar veriyor.
*O zaman Bekir Bozdağ'ın 'iyi hal ve kravat indirimi kalkacak' söylemi de böylece boşa düşüyor.
Evet, tam olarak öyle oluyor.
*AKP'nin "yeni" diye sunduğu son yasa teklifindeki maddeler zaten İstanbul Sözleşmesi'ni de kapsıyordu. Fakat iktidar İstanbul Sözleşmesi'nin iptali ile ilgili verilen tepkileri dindirmek için mi böyle bir kanun teklifi hazırlığına girdi ve bu teklif Sözleşmeye alternatif olabilir mi?
Alternatif olamaz çünkü çıkaracakları hiçbir yasa İstanbul Sözleşmesi'ndeki o geniş kapsamlı güvenceleri sağlayamayacak. Türkiye'deki mevcut yasalar, yeni getirilen ekler dahil İstanbul Sözleşmesi'nin yanından geçebilecek nitelikte değil. İktidar kendi seçmenini ya da kendisine yakın oy potansiyeli olabilecek seçmeni yanında tutabilmek için, tekçi iktidarını sağlamlaştırabilmek için yasa çalışmaları yapıyorlar aslında şuan için.
*Kadına yönelik şiddetle mücadele yalnızca Ceza Kanunu’nda yapılacak değişiklikle çözülebilir mi? Çözümü cezada mı aramalı?
Ceza Kanunu'nda yapılacak değişiklikler kadına yönelik şiddete karşı bir çözüm değil. Önemli olan şiddetin asıl kaynağının kurutulabilmesi. Bu da Ceza Kanunu'nda ya da mevcut yasalarda yapılabilecek değişikliklerle değil, iktidarın, devleti temsil eden kurumların söylemleri dahi çok önemli bu konuda. Bu yapısal, sistemsel bir sorun ve sadece yasaların değil zihniyetin de değişmesi gerekiyor. Buna yönelik adımlar atılmalı.