Sevim Güneş (Solda)
"Onların tek istediği bizim onlara boyun eğip köle olmamız, ama biz köle değiliz. Benim sırtımdan, alın terimi çalarak yatlar, katlar yapıyorsa, şöhreti yakalıyorsa o patron beni tanıyacak ve benim haklarımı bana vermek zorunda"
Migros taşeronu Us-Grup adlı şirket tarafından işletilen Migros deposunda sendikaya üye oldukları gerekçesiyle işten çıkarılan kadın işçilerinin direnişi yüzüncü gününü çoktan devirdi. Bu yılın başında depodaki tacizci amirlerin ifşa edilmesi ve işverenin kadınların değil, bu kişilerin yanında yer alması üzerine kadınlar mücadele başlattı. Ücretsiz izne çıkarıldılar, ardından Depo, Liman, Tersane ve Deniz İşçileri Sendikası’na (DGD-Sen) üye olunca da 'ahlaka ve iyi niyet kurallarına aykırı hareket ettikleri' gerekçesiyle Kod 29 işletilerek işten çıkarıldılar. Sosyal medyadaki destek #Kod29Ahlaksızlıktır ve #MigrosaBoykotİyiGelecek heştegleriyle sürüyor. Biz de bu süreçte depodaki çalışma koşullarına ve tacizci amirlere karşı direnişe geçen ve zorla ücretsiz izne çıkarılan ilk işçi Sevim Güneş’le konuştuk.
DGD-Sen, Migros Direniş Meclisi adına yaptığı açıklamada, alanda tüm Covid-19 tedbirlerini almalarına rağmen gözaltı ve pandemi hastanelerinde sağlık kontrolü yüzünden iki işçinin testi pozitif çıktığı için karantina sürecini evde geçireceklerini duyurmuştu. Sevim Güneş iki hastanın durumunun iyi olduğunu söyledi. Sevim Güneş işe girdiği günden başlayarak arkadaşlarıyla hak arayışı yolculuğuna nasıl çıktıklarını anlatıyor.
*Migros Depo’da işe nasıl girdiniz? Çalışma koşullarınız nasıldı?
Ben 24 yaşındayım, Migros Depo ilk işim. İşe 11 Eylül 2018’de girdim. Aileme destek amaçlı ağbimin yanında başladım. Aslında ailem hiçbir zaman çalışmamı istemiyordu, ama ben çok istiyordum. İşe girdiğim ilk günden itibaren zorlu şartlar altında çalıştırılıyordum, depoda işçilere yönelik baskı vardı iş yoğunluğundan dolayı. Hem de işçi sağlığı hiçbir şekilde önemsenmiyordu. Depoda yollar çok bozuktu, çatı yıkıktı, her an kaza olabilirdi. İşçilerin pisliğin içinde nasıl zorluklarla çalıştığını gördüğümde korktum, sonra düşündüm, dedim ki işçinin alınteri, hak dediği, kendi ekmeğinin peşinde koşmak dediği böyle bir şeymiş. Bizim yaptığımız iş ürün toplamaydı, yani Migros mağazalarına gönderilen ürünleri toplayıp sevkiyata yönlendiriyorduk. Çok yoğun bir işti, bazı şeylere boyun eğiyorduk çünkü işe çok ihtiyacımız vardı, ailemi geçindiriyordum, çocuğuna bakan ablalar, yeni doğan bebeği olan ağbiler vardı. İlk başta sustuk, ama bir yerden sonra sabrımız taştı. Depo içinde çok sıkıntılarımız vardı, mesela 750 kişilik depoda sadece iki tuvalet vardı, biri kadınlar diğeri erkekler için. Temiz değildi, hijyen yoktu, biz işçilerden çok kedi fare kullanıyordu o tuvaletleri. Mola yeri yoktu, mola saatleri çok kısıtlıydı, kışın gidip mola saatlerimizi kamyonetin içinde geçirirdik. Sonra pandemi geldi, sıkıntılarımız iki kat arttı. Kadınlara yönelik baskılar da çoğalmaya başladı. Çünkü kadınlar daha çok çalıştırılıyordu, erkeklerle eşit şartlarda çalışıyorduk ama eşit ücret almıyorduk. Sıkıntılarımızı söyleyince kapıyı gösteriyorlardı ya da ceza olarak gece vardiyasına soğuk depoya gönderiyorlardı. Orası sabit erkeklerin çalıştığı ve onların da çalışmakta zorluk çektiği bir yerdir. Amirler bir kadın işçiyi ismiyle çağırmak yerine ıslık çalıp işaret vermeyi tercih ediyorlardı. Bunu sürekli dile getiriyorduk. Biz bu taciz konusunu her yerde yaşıyoruz, sokakta, otobüste, aile içinde. Ben daha önce bunu röportajda söylediğimde beni yalancı durumuna düşürdüler, ama bu konunun ne yalanı ne de şakası olur. Tacizci amir, kadın arkadaşımıza üç seçenek sunuyordu, diyordu ki, ben ya senin rızanla sana dokunacağım, ya sen bu işten çıkacaksın ya da sen bana kendini elletmediysen seni ailene şikâyet edeceğim. Bu tarz tehditlerle arkadaşlarımızı susturmaya çalışıyorlardı, artık bunlara dur demek lâzımdı.
*İşten nasıl çıkarıldınız?
Devlet patronlara ücretsiz izin hakkı sundu, pandemi döneminde işten çıkarma yasak olsa da ücretsize göndermek gibi bir imkân var. Patron bunu kendi lehine çevirmek, özellikle bizim gibi eski elemanların tazminat haklarını ellerinden almak için bizi ücretsiz izne çıkardı. İlk ücretsiz izne çıkarılan bendim. Nedenini sorunca bana, “Sen iş düzenini bozuyorsun” ya da “performansın düşük” gibi şeyler söylediler. Oysaki şu an Kod 29’dan işten attıkları işçilerin hepsi de oraya emeğini veren, alın terini döken işçilerdi, o işçiler sayesinde verim arttı. Diğer arkadaşlarım da benim gibi işten çıkarılmadan önce içeride bir örgütlenme yaptılar, hepimiz sendikaya üye olduk, DGD-Sen’in dördüncü direnişi bu. Zaten içeride örgütlü arkadaşlarımız vardı. Söylediğim gibi Migros benim ilk işim olduğundan iş konusunda tecrübeli bir insan değilim, sendikanın anayasal hakkım olduğundan dahi haberim yoktu, bu sayede öğrenmiş oldum. Sendikaya girdiğimizi öğrenince diğer arkadaşları da aynı bahaneyle ücretsiz izne gönderdiler. Sendika hakkımıza çökmüşler, sendikayı kötü göstermişler, bu sefer de tazminat hakkımıza çökmeye çalışıyorlardı. Biz de DGD-Sen başkanımız Murat Bostancı ve arkadaşlarımızla konuşup karar verdik, eyleme başladık. İlk 50 gün Şekerpınar Çayıroba Migros depo önünde ücretsiz izne karşı direndik. 50. günden sonra bizi Kod 29’dan işten attılar. Artık boyun eğmediğimizden, hak arayışımızdan, sendikalaştığımızdan dolayı, ahlaksızlık suçu Kod 29’dan işten attılar bizi. Biz de bu eylemimizi farklı yerlerde yapmaya başladık, kasa kitleme eylemleri yaptık. Anadolu Grup’un önünde, en sonunda Tuncay Özilhan’ın evinin önünde eylem yapmaya karar verdik. Birdenbire Kaymakamlıktan keyfi yasaklar geldi, biz bu yasakları da tanımadık. Yasalar sadece işçilere, hakkını arayan kadınlara, gençlere işliyor. Biz eylem yapınca Tuncay Özilhan’ın bir emriyle polisler tarafından darp edilerek gözaltına alındık. Yine yılmadık, direnişimiz devam ediyor. Ben 24 yaşımda hakkımı arıyorsam, direniyorsam benden büyük olanları, yaşıtlarımı, herkesi hak arayışına davet ediyorum. Onların tek istediği bizim onlara boyun eğip köle olmamız, ama biz köle değiliz. Benim sırtımdan, alın terimi çalarak yatlar, katlar yapıyorsa, şöhreti yakalıyorsa o patron beni tanıyacak ve benim haklarımı bana vermek zorunda.
*Kimler var birlikte direndiğiniz grupta?
Şu an 22 kişiyiz. Depodan giden ürünler hijyenik değildir, hem kendi sesimizi duyurabilmek için hem de halkın sağlığını düşünerek eylem yapıyoruz. Çöpe veya iadeye gidecek ürünleri daha ziyade mağazaya göndermeye çalışıyorlardı. Depo önünde eylem yaparken Migros’un gerçek yüzünü teşhir etmeye çalışıyorduk. Hem de oradan alışveriş yapılmaması için, Migros’a boykot çağrısı yapıyorduk. Migros ne işçiyi, ne kadını ne de halkı düşünen bir kurumdur, Migros sadece kendi cebini düşünür.
*Kaç kişi işten çıkarıldı?
Ücretsiz izne 70’ten fazla işçi çıkarıldı. Biz direnen 22 kişiyiz, çünkü bazıları kronik hastalığı olan ağbilerimizdi, onlar direnişe gelemiyorlardı, Kod 29’dan işten atılanlar olarak biz de 40 kişiydik. Ama eğer deponun önünde direniş sergilemeysedik 90’a yakın işçi daha çıkartılacaktı ücretsiz izne. Direnişimizden dolayı o karar iptal oldu.
*Büyük marketlerin pandemi döneminde kârlarını katladığını okuyoruz basından. İşçiler açısından ne değişti bu dönemde?
İlk başta da söylediğim gibi ücretsiz izin devletin patronlara sunduğu bir imkân. Tazminat ödememek için eski elemanları çıkartıp onların yerine yeni eleman almaya başladılar. Depolarda bayağı yoğunluk var, ama bir o kadar da baskı, sömürü var. Onların amacı eskileri çıkartıp yeni eleman almak.
*Marketlerdeki çalışma koşulları nasıl?
Markette çalışanlar için durum daha iyi, Migros marketlerinde sendika var, ama depolarında sendika yok. Biz taşeron olduğumuz için bu tarz sömürülerle karşılaşıyoruz. Hiçbir zaman marketteki işçilerle depodaki işçiler bir olamıyor, çünkü depodakiler daha çok sıkıntı yaşıyor. O mağazalara giden ürünleri biz yoğun baskı altında gönderiyoruz.
*Bu işte kimler çalışıyor? Kadınlar mı çoğunlukta?
Aslında depoda herkesin bölümleri farklıdır, fakat daha çok erkek işçi var. Ama baktığınız zaman erkeklerden çok daha yoğun çalışan kadınlardır.
*Neden öyle?
Kadınları her zaman güçsüz, sessiz gördüklerinden dolayı öyle. Bir erkeğe bir şey yaptığın zaman o erkek kendini savunabilecek güce sahip. Bir kadına, genç kıza baktıklarında çelimsiz, sessiz, korkak gördüklerinden dolayı kadına yönelik baskılar daha çok oluyor. Oysaki biz gerçekten bir olursak bin oluruz. Masaya yumruğumuzu koyduğumuz, kendi gücümüzü gösterdiğimiz zaman o saat baskılara boyun eğmeyiz.
*Bu süreç sizin için öyle mi oldu?
Evet. Herkes, direnen bütün işçi arkadaşlarım inşallah zafere ulaşır. Ben burada kazanırsam birçok kadın arkadaşıma, ağbilerime, dayılarıma örnek olur bu, onlar da hak arayışında bulunurlar. Onlara da bir umut olur, özgüven verir.
*Tuncay Özilhan’ın evinin önünde gözaltına alındıktan sonra hakkınızda dava açıldı mı?
Hayır, hak arayışında olduğumuzdan darp edilerek gözaltına alındık. Ama kasa kitleme eylemi yaptığımızdan dolayı Migros bizim hakkımızda şikâyette bulunmuş, ifade vermek için polisler bizi çağırıyor. Daha önce de Migros bize dava açmaya çalışmıştı, ama savcı bizi haklı gördü, davayı kabul etmedi.
*Kasa kitleme eylemlerini nasıl yapıyorsunuz?
Arkadaşlarla kalabalık gidiyoruz. Çekimi, canlı yayını yapacak ve konuşacak kişileri belirliyoruz. İlk başta müşteri gibi içeri girip ürünleri topluyoruz, kasaya geçiyoruz, kasadan ürünler geçtikten sonra DGD-Sen başkanı Murat Ağbi konuşuyor. Sonra biz işçiler konuşuyoruz. Migros’un güvenliği, mağaza müdürü müdahalede bulunuyor, ama konuşmamızı yaptıktan sonra Migros’un dışına çıkıp önlüklerimizi giyip bir basın açıklaması yapıyoruz. Sonra da dağılıyoruz.
*Uzun yıllardır hep işçilerin küçük direniş haberlerini alıyoruz. Siz bunu nasıl görüyorsunuz?
Bence duyan, gören çok insan var, ama bunlar susmaya mahkûm edilmiş kişiler. Görmemezlikten gelmeye çalışanlar da var. Bir direniş varsa bu her yerde duyulur, çünkü orada bir hak arayışı var, emek arayışı, alın teri arayışı var. Bunu hükümet, devlet, savcı, patronlar görüyor ama görmemezlikten gelmeye çalışıyorlar, çünkü uğraşmak istemiyorlar, kendi gerçek yüzlerinin teşhir edilmemesi için ellerinden geldiğinde onları yok etmeye çalışıyorlar. Ama bunlar yanlarına kalmayacak.
*Bu direniş nasıl değiştirdi hayatınızı?
İlk direndiğimde korkum vardı. Elime mikrofonu aldığımda patronlara karşı ne söyleyebileceğime dair tecrübesizdim. Depoda tacizci amirler olduğunu dile getirmekten de korkuyordum. Artık patronlara, polise karşı nasıl dik durabileceğimi, kendimi ifade edebileceğimi, haksızlık varsa onu nasıl savunabileceğimi veya hakkımın nasıl peşinden gidebileceğimi öğretti bu direniş bana.
*Tacizci amirler işten atıldı mı?
Hâlâ oradalar, atılmadılar. Onlar atılırsa bizim direnişimiz kazanmış demektir. Onların korkusu o, kendi elleriyle kendi pisliklerini ortaya dökmüş olurlar o amirleri işten atarlarsa. Sırf bunu yapmamak için atmıyorlar, hâlâ koruyup kolluyorlar. Patronlar sosyal medyada ve televizyona çıktıkları zaman her seferinde, “Kadınlar öndedir, kadınlara öncelik veriyoruz,” diyorlar, ama kapıda direnen, polisler tarafından darp edilen kadınları görmüyorlar. İnsanları kandırmaya, rol yapmaya çalışıyorlar. Gerçek yüzlerini bütün dünyaya göstereceğiz. Bunu biz kadınlar yapacağız, biz hiçbir yerde tacizci amir istemiyoruz, özgürce yaşamak istiyoruz.
*1 Mayıs mesajınız nedir?
1 Mayıs için buradan çağrıda bulunmak istiyorum, biz keyfi yasakları tanımayacağız. Bu yasaklar sırf işçi kendi hakkını aramasın, eylem yapmasın diye pandemi bahane edilerek getirildi. Biz nasıl daha önce keyfi yasakları tanımadıysak, 1 Mayıs’ta da tanımayacağız. İşçi, kadın, gençlik el ele verip bütün sokaklarda sesimizi haykırmaya davet ediyorum herkesi.