Bugün İstanbul’da sadece Kadın Zamanı Derneği değil , diğer şehirlerde diğer kadın derneklerinin ve diğer bütün kurumların da bir an önce aslında gündemine Kürtçeyi almaları, Kürtçe üzerinden Kürt kadınlara gerekli desteği sağlanmaları, Kürtçe'nin hiçbir mekanda ayrımcılığa uğramadan eşit şartlarda var edilebilmesinin önünü açmakta öncü olmaları son derece önemlidir
Kadın Zamanı Derneği’nin, Kürt kadınların anadilinde şiddetle mücadele mekanizmalarına erişimine dair hazırladığı izleme raporuna dair dernek üyesi Newroz Ünverdi ile konuştuk.
Öncelikle Kadın Zamanı Derneği hakkında kısaca bilgi verebilir misiniz? Kadın Zamanı Derneği'nin diğer derneklerden farkı nedir bu dernek neden İstanbul’da açıldı?
Kadın Zamanı Derneği’nin kuruluş çalışmalarına 2019 yılının sonbaharında başlandı ve açılışı 2020’nin baharında düşünüldüğü halde pandemiden dolayı birkaç ay ertelendi. Böylece Kadın Zamanı Derneği 21 Temmuz 2020 yılında kuruldu. Kadın Zamanı Derneği’nde yer alan arkadaşların hepsi daha önce kadın alanında farklı yerlerde çalışma yürüten arkadaşlardı. Sendika, siyasi parti, diğer çeşitli platform ve örgütlerde yer alan kadınlardı. Derneğin kuruluş amacı aslında İstanbul’da yaşayan Kürt kadınların kendi anadilinde kendilerini ifade edebilecekleri, kendilerine alan açabilecekleri, hızlıca ulaşıp, yaşadıkları sorunlar üzerine bir araya gelip çözüm üretebilecekleri bir mekânın varlığıydı. Dernek açılışından hemen sonra danışma merkezinin açılışı için çeşitli çalışmalar yürütüldü, bir yıllık sürecin ardından da 21 Ağustos 2021’de danışma merkezi açıldı. Kadın Zamanı Derneği’ni, kurulduğu günden itibaren İstanbul’daki diğer örgütlerden ayıran şey çift dilli (Kürtçe-Türkçe) destek veriyor oluşudur. Evet İstanbul’da bir sürü kadın derneği vardı, bir sürü kadın örgütü vardı ama Kürt kadınların birebir iletişim kurabileceği, kendi anadilleriyle kendilerini ifade edebileceği bir alan yoktu. Bu ihtiyaçtan yola çıkılarak Kadın Zamanı Derneği kurulmuş oldu. Kadın Zamanı Derneği Danışma Merkezi de kadına yönelik şiddetle mücadele alanında çalışıyor. Şiddet başvuruları alıyor, kadınlara psikolojik, hukuki, yapılabilecek ölçüde sosyal destek veriyor. Ama tabii sosyal destek biraz yönlendirme ile oluyor. Hukuki destek ise belli bir oranda dernek avukatları tarafından sağlanıyor ya da dernek avukatlarının takip edemediği durumlarda gerekli yönlendirmeler yapılıyor. Kadın danışma merkezi sadece başvuru odaklı değil, edindiği izlenimlerden yola çıkarak açık kalan alanların da tamamlayıcısı oluyordu. Örneğin İstanbul’daki kadın çalışmalarının, feminist çalışmalarının Kürtçe olmasına ihtiyaç duyuluyordu. Kadın Zamanı Derneği ilk yıl yaptığı saha çalışmalarında, mahallelerde yaptığı atölyelerde bunu gözlemliyordu. Atölyelerle, saha çalışmalarıyla kadın buluşmaları yapıyordu ve bu buluşmaların çoğunu Kürtçe gerçekleştiriyordu. Talebe göre de Kürtçe-Türkçe destek veriyordu. Kadın mücadelesindeki neredeyse her içeriği Kürtçeye çeviriyor, İstanbul’da yaşayan Kürt kadınların bu alanı kendi alanı gibi görmesini sağlıyordu.
Kürt kadınların anadilinde şiddetle mücadele mekanizmalarına erişimine dair bir izleme raporu hazırladınız bu raporun amacı nedir? rapor hakkında sizden genel bir bilgi alabilir miyim?
Dernek kurulduktan sonra pandemi sebebiyle çalışmalarını ilk 6 online gerçekleştirdi. Pandemi sonrası ise mahalle çalışmalarına yöneldi. Mahallerde kadınların taleplerine göre sağlık hakkı, kadın bedeni, meme kanseri, hukuki bilgilendirme, kadın hakları, sözleşmelerle ilgili çeşitli atölyeler gerçekleştirdi. Atölyelerde gözlemlenen ihtiyaçlar vardı. Bu ihtiyaçlar doğrultusunda 2023 yılının ilk baharında hatta yaza doğru dernek, bir izleme raporlama çalışması yürütmeye karar verdi. Kadın Zamanı, direkt şiddetle mücadele alanında çalışmalar yürüttüğü için İstanbul’da yaşayan Kürt kadınların şiddetle mücadele mekanizmalarına kendi anadillerinde yani Kürtçede erişimlerini tespit etmek, bu mekanizmalara erişebiliyorlar mı erişemiyorlar mı gerçekliğini ortaya koymak için bu çalışmayı yapmaya karar verdi. Bu rapor çalışması Eylül’de başladı. İlk önce Kürt kadınların en yoğun yaşadığı ilçeler tespit edildi. Bu ilçelerde kadınlar, kadın örgütlerine, derneklerine ulaşabiliyor mu diye analiz edildi. 3 ilçe belirlendi. Bu ilçeler: Sultanbeyli, Bağcılar, Beyoğlu idi. Kürt kadınların 90’lı yıllardan sonra köyleri yakıldıktan sonra İstanbul’a göç etmek zorunda kalıp yerleştikleri yoksul ilçelerdi. Aslında bu 3 ilçeden başka yerlere de yerleşen çok fazla Kürt var. Fakat bu üç ilçenin seçilme nedeni en fazla yoğunluğun buralarda olmasıydı. Her bir ilçede 25 kadınla totalde 75 kadınla görüşme alındı. Görüşmeler birebir, yüz yüze yapıldı. Şiddeti tanımlama biçimlerine dair, daha önce şiddete maruz kalıp kalmadıklarına dair hazırlanan çeşitli sorular doğrultusunda yapılan bu çalışmada şiddetle ilgili sorular ikinci bir travmaya yol açmasın diye dolaylı yoldan soruluyordu. Yine İstanbul’da yaşayan Kürt kadınların şiddete maruz kalmışlarsa hiçbir kuruma başvurup başvurmadıklarına dair sorular yöneltik. Kürtçe destek noktasında sorular sorduk, çünkü aslında resmiyette yer verilse de uygulamada olmadığını biliyorduk. Bundan kaynaklı biz kadınların Kürtçe destek mekanizmalarına, belediyelerin danışma merkezlerine ya da karakollara, hastanelerde, şiddete maruz kaldıklarında ilk başvuruyu yaptıkları yerde Kürtçe destek verilip verilmediğine dair çeşitli sorular sorduk. En sonunda biz şunu elde ettik:Kadınların çoğunlukla destek mekanizmalarından habersiz. En sonunda da eğer yoksa böyle bir destek buna dair ne gibi çözümler önerirsiniz diye sorup kadınlardan aldığımız çözüm önerilerinden yola çıkarak bir çözüm öneri tablosu oluşturduk.
İki belediyenin kadın dayanışma merkezi ile de görüşmeler aldık. Biri Avcılar Belediyesi diğeri Beşiktaş Belediyesi. Açıkçası biz her iki belediyenin de birebir Kürtçe başvuru almadığını düşünüyorduk. Ama Avcılar belediyesinin aldığını öğrendik görüşme sonrası. Çeşitli materyal ve broşürler de Kürtçeye çevrilmişti. Kürtçe bilen çalışanları vardı. Tabi Kürtçe bildiği için sosyal çalışmacı olarak alınmamışlar ama Kadın dayanışma merkezinde çalışıyor ve Kürtçe bildiği için Kürtçe konuşan kadınlarla bu kişi ilgileniyor. Beşiktaş Belediyesi’nde bu yoktu. Onlara neler yapılabileceklerine dair, ortaklaşa neler yapabileceğimize dair çeşitli öneriler sunduk.
Peki yapmış olduğunuz bu araştırmadan yola çıkarak İstanbul’da yaşayan Kürt kadınların gerekli kurumlara ulaşma imkânı nedir? Eğer bu imkân kısıtlıysa anadil ile bağlantısı nedir?
İstanbul’a göç etmek zorunda bırakılan kadınlar 90’lı yıllarda devlet şiddeti ile karşı karşıya kalan kalıp daha sonra İstanbul’a gelen kadınlar ve geldikleri yerde kendi anadilleri olan Kürtçeyi konuşan kadınlar. Yani Türkçeye dair bilgisi olmayan kadınlar. Bu bir tercih de olabilir, bilmeme durumu da olabilir. Bunun ikisine de saygı duyulmak zorunda.
İki aşamalı bunu değerlendirebiliriz. Birincisi son yıllarda Türkiye’de artan kadın cinayetlerine karşı yargının, yetkililerin ve politika yapıcılarının kadın cinayetlerine karşı etkin politikalar yürütmemesi ve buna dair çalışmalara ağırlık verilmemesinden kaynaklı genel olarak kadınların bu kurumlara bir güvensizliği söz konusuydu onun için dil problemiyle birlikte genel yaklaşımın da değişmesi gerektiği dile getiriliyordu. Örneğin kadınlarla konuştuğumuzda şununla karşılaşabiliyorduk; Kürtçe destek verilse bile beni kurtarabilecek mi, bir sürü kadın uzaklaştırma kararı alıyor, gidiyor başvuruyor başvurduktan sonra karakolun köşesinde öldürülen kadınlar var… Genel olarak bu kadınların devletin kadına yönelik şiddetle mücadele etme politikalarına bir güvensizliği var. Bu çok net görünüyor. Ayrıca Kürt olmalarından kaynaklı yaşadıkları problemleri var. Kadınlar biz kadınız, zaten kadınlar bu mekanizmalara erişemiyor, bir de biz ikincil olarak Kürt kadınız diyor. Yani çifte ayrımcılığa maruz kalıyoruz. Hem cinsiyetimizden dolayı hem de etnik kimliğimizden dolayı ayrımcılığa uğradığımız için bizim o mekanizmalara erişmemiz çok çok zoru oluyor. Biz ikinci üçüncü sınıf insan muamelesi görüyoruz. Yani bizim Kürtçeye dair bir şey talep etmemiz imkansız hale geliyor söylemlerinin yanı sıra İstanbul’da bir sürü kurum var, kadın kurumu var, karakollar, hastaneler, belediyenin kadın danışma merkezleri de var ama mesela bunların hiçbirinde Kürtçe başvuru alınıp alınmadığına dair bir bilgi yok dedikleri de oldu. Örneğin bizim görüştüğümüz iki kurumdan biri başvuru alıyordu ama ilçeye yakın olan Bağcılar ilçesinde görüşme aldığımız kadınların hiçbirinin bundan haberi yoktu. Çünkü danışma merkezleri bu çalışmayı yürütüyorsa da bilgilendirmeyi çok profesyonel bir şekilde yapmıyor, kadınların erişebilirliğini arttırmıyor. Bunun için de o alanda yaşayan kadınlar kendi anadilleriyle bu mekanizmaya ulaşıp ulaşamama konusunda da bilgi sahibi olamıyor. Gidip oraya başvurma gücünü kendinde görmüyor. Kürtçe gidip oraya başvurduğunda dışlanma korkusu ve ayrımcılığa maruz kalma korkusunu yaşıyor. Yani açıkçası imkan verilse dahi devletin genel politikasından kaynaklı kendini çok iyi ifade edemeyeceği ya da anlaşılmayacağı korkusuyla bu kurumlara gitmekten yana bir çekinceleri olduğunu söyleyebiliriz. Bazen özellikle seçim süreçlerinde Kürt toplumu üzerine, Kürt dili üzerine çok fazla söz kuruluyor ama bu süreçler geçtikten sonra pratikte hiçbiri uygulanmadığı için kadınlarda güvensizlik oluşturuyor. Bunun da ötesinde zaten kesişimsel ayrımcılığa maruz bırakılmış Kürt kadınlardan bahsediyoruz.
Kürt kadınlar şiddeti önleme mekanizmalarına erişimde ne gibi zorluklarla karşı karşıya kalıyor. Bunlardan en ön plana çıkan belirleyici durum nedir?
yapılan görüşmelerden yola çıkarak şunu söyleyebiliriz ki en öne çıkan zorluk dil ve etnik kimlik üzerinden ayrımcılığa maruz kalmak ve ihmal edilmeydi. Kadınlar bunu çok net ifade ediyordu: Ben başvurumu Kürtçe yapmamış olsam da yanımdaki ile Kürtçe konuştuğum fark edildiğinde yaklaşım tarzları değişiyordu. Büyük bir zorlukla karşı karşıyasınız buna dair çözüm öneriniz ne diye sorduğumuzda kadınların büyük çoğunluğu Kürtçe bilen çalışanların istihdam edilmesini ve Kürtçe sorunun anayasal çözüme kavuşturulmasını istiyordu. En çok cevap ise anayasal çözümdü.
Rapordaki verilerden de bahsedecek olursak: Örneğin biz kadınlara şiddeti nasıl tanımlıyorsunuz diye sorduğumuzda tanımları genelde fiziksel şiddet üzerineydi. Tokta, tekme, itme gibi şeyleri tanımlıyorlardı. Çok azı psikolojik şiddeti, cinsel şiddeti, ekonomik şiddeti tanımlıyordu. Bu da aslında bu alandaki yeni bir ihtiyacı da doğurdu. Bu mahallelerde yaşayan Kürt kadınlara; şiddetin biçimlerini, şiddetle mücadele biçimlerine dair atölyeler düzenlememiz gerekiyordu. Yaptığımız saha çalışmasından sonra kadınların taleplerine göre yeni saha çalışmaları planlamak da bizim için önemliydi. Bu çalışma da eksikleri tespit ederek gerekli çalışmaları yapmanın yolunu açtı. Örneğin bir soruda da kadınlara hiç şiddete maruz kalıp kalmadıklarını, kalmışlarsa bu şiddeti kimden gördüklerini sorduğumuzda kadınların yüzde 53'ü eşimden %32'si tanımadığım biri diyordu. Verilen cevaplarda Kürt kadınların üniformalı şiddetine, polis şiddetine de çok fazla maruz kaldığını ortaya çıkıyordu. Şiddeti yaşadıktan sonra hiçbir kuruma başvurdunuz mu diye sorduk ve %83 hayır dedi. Hayır diyen kadınların yarısından fazlası resmi mekanizmalara olan güvensizlikten bahsetti. Kadına yönelik şiddetle etkin bir mücadele yürütülmediği için ve Kürt oldukları için bu güvensizlik vardı. Bu mekanizmalar dışında mesela hastaneye bile gittiğimizde Kürtçe konuştuğumuzda doktorun ya da hastane personelinin Kürt değilse bize karşı ayrımcı bir şekilde yaklaştıklarını deneyimledik diyorlardı. O yüzden bırak karakola gidip şiddet başvurusu yapmayı yaşamımızı devam ettirmek için belediyeye, hastaneye gittiğimizde Kürtçe konuştuğumuz için çok ciddi ayrımcılığa maruz kalıyoruz bu yüzden biz bunlara güvenmiyoruz diyordu. Ciddi bir güvensizlik vardı devlet kurumlarına. Sivil topluma, kadın örgütlerine, siyasi partiye gidenler de olmuştu ama gitmeyenlerin büyük çoğunluğu devlet kurumlarına olan güvensizlikten gitmediğini belirtiyor. Hem anadil hem etnik kimlik hem de kadın olmalarından kaynaklı.
Yapmış olduğunuz bu çalışmadan yola çıkarak anadilde hizmete erişim için nasıl bir öneri ortaya çıkardınız?
Bunun en önemli çözümü anayasal çözüme kavuşturulması. Ama sadece bu değil bunun uygulanması için ciddi baskı uygulanmalı. Bu da aslında sivil toplumun, insan hakları savunucularının ve hatta toplumun birlikte yaşadığı farklı kesimler için isteyeceği eşitlik talebiyle oluşturacağı baskıya da bağlı. Politika yapıcılarına baskı uygulaması bu hakların anayasal çözüme kavuşturulması noktasında çok önemli. Çünkü örneğin yasada kadına yönelik şiddete karşı net maddeler de var uygulanmıyor. Karakola giden kadınlar geri gönderiliyor ya da kendilerine baskı, şiddet uygulayan kişilerle barıştırılmaya çalışılıyor.
Türkiye’deki bütün devlet kurumlarında anadilde hizmetin resmileşmesi, bütün kurumlarda bu hizmetin canlandırılması; eğitim, belediyeler, yerel yönetimler gibi bütün kurum ve kuruluşlarda Kürtçe'nin etkin olarak kullanılması, yaygınlaştırılması, kadınların ulaşabileceği; gideceği bütün alanlarda da Kürtçe üzerinden hizmete erişebilmesinin önünün açılması çok hayatidir.
Bu baskının oluşmasını sağlayacak, dil gerçeğinin yaygınlaşmasını gerçekleştirecek belirleyici durumlardan biri de Bugün İstanbul’da sadece Kadın Zamanı Derneği değil, diğer şehirlerde diğer kadın derneklerinin ve diğer bütün kurumların da bir an önce aslında gündemine Kürtçeyi almaları, Kürtçe üzerinden, Kürt kadınlara gerekli desteği sağlanmaları, Kürtçe'nin hiçbir mekanda ayrımcılığa uğramadan eşit şartlarda var edilebilmesinin önünü açmakta öncü olmaları son derece önemlidir