"2013-2020 yılları arasında toplam 143 bin 335 çocuk istismarı davası görüldü. Bu da her yıl yaklaşık 20 bin 500 çocuk istismarı davası demek. Türkiye’de acil olarak bütüncül bir çocuk politikasına ihtiyaç var"
Çocuğun sağlığını, fiziksel ve psikososyal gelişimini olumsuz etkileyen bir yetişkin, toplum ya da devlet tarafından bilerek ya da bilmeyerek yapılan tüm davranışlar çocuğa kötü muamele olarak nitelendiriliyor. 18 yaşın altındaki çocukların ya da ergenlerin anne-babaları, onları bakıp gözetmek ve eğitmekle görevli öğretmen, koruyucu aile fertleri, vasi gibi kişiler ya da yabancı kişiler tarafından yapılan, bedensel ve/veya psikolojik olarak sağlıklarına zarar veren, fiziksel, duygusal, cinsel ya da zihinsel gelişimlerini engelleyen tutum ve davranışlar çocuk istismarı olarak değerlendiriyor. Çocuk istismarı; fiziksel, cinsel, duygusal istismar ve ihmal olarak 5 ana grupta inceleniyor. İstatistiklere göre çocuklar, söz konusu istismar türlerinden en fazla cinsel istismara maruz bırakılıyor.
Çocuk istismarında her geçen gün artış yaşanırken, iktidarın politikaları, cezasızlık, faillere cesaret verilmesi gibi durumlar bu artışta önemli bir rol oynuyor. İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) 2018 raporuna göre, çocuk istismarında dünyada 3. sırada yer alan Türkiye’de, 2002’den bu yana 440 bin çocuk, cinsel istismar sonucu hamile kalarak doğum yapmak zorunda bırakıldı. Adalet Bakanlığı’nın istatistiklerine göre Türkiye'de 2019’da "Cinsel dokunulmazlığa karşı suç" kapsamında 49 bin 57 dava açıldı. Bunların 22 bin 689'unu çocuklara yönelik cinsel istismar suçları oluşturdu. Yine aynı istatistiklere göre, 2012'de çocuğun cinsel istismarı davalarındaki suç sayısı 17 bin 589 iken, 2019'da bu sayı 22 bin 689'a çıktı. Çocuk İstismarı ve İhmali ile Mücadele Derneği’nin, “Rakamlarla Çocuk Cinsel İstismarı” raporunda, istismara uğrayan çocuk sayısının 2014 yılına göre 2017 yılında yüzde 67.9 arttığı görüldü. Söz konusu rakamların yalnızca adli makamlara yapılan başvurular sonucu elde edildiği göz önüne alındığında gerçek rakamın çok daha fazla olduğu söylenebilir.
Çocuk istismarında söz konusu tablo ortadayken AKP'nin Meclis’e sunduğu 4. Yargı Paketi'nde yer alan ve cinsel istismar suçlarında tutuklama için 'somut delil' şartını öngören 13. madde temmuz ayında Meclis'ten geçti.
İHD Merkez Yürütme (MYK) Kurulu ve Çocuk Hakları Komisyonu üyesi Sevinç Koçak, çocuk istismarındaki artış, iktidarın bu konudaki politikaları ve yargının cezasızlık kültürüne ilişkin sorularımızı yanıtladı.
*Türkiye'de çocuk istismarında her geçen gün artış yaşanıyor. Tabi bu durumun birçok nedeni var ancak ilk olarak nelere değinmek gerekiyor?
Çocukları değil failleri koruyan, cinsel istismar suçlarında çocuğun rızasını sorgulayan, çocuk istismarı faillerine “evlilik affı” çıkartmaya çalışan, failleri cezasız bırakan hükümet politikaları çocuk istismarının artmasına neden oluyor. Çocuk istismarını önlemenin yolu; çocuğu koruyacak yasalardan, toplumsal dönüşümü sağlayacak ve çocuğu güçlendirecek eğitim politikalarından, faillere ceza aldıracak yargılamalardan ve suçtan zarar görenleri korumaktan geçiyor. Oysa Türkiye Cumhuriyeti devleti bu şartları sağlamadığı gibi, bu konularda devlete yükümlükler getiren İstanbul Sözleşmesi’nden de çıktı, çocuk haklarına dair imzacı olduğu uluslararası sözleşmelere de uygun davranmıyor. Bütün bu nedenler çocuklara karşı işlenen suçların artmasına neden oluyor.
*İstismara yönelik tepki ve kamuoyunun oluşması vakaların yargıya taşınmasını etkiliyor mu?
Son yıllarda çocuk istismarında önemli bir artışın olduğunu reddedilemez bir gerçek. Ama bir yandan da toplumsal farkındalığın artması, dijital haber takibinin, yurttaş haberciliğinin, sosyal medya kullanımının yaygınlaşması ve insanların her türlü hak ihlalini sosyal medyada paylaşması, çocuk istismarının da görünür olmasını sağladı. Toplumsal olarak adalet mekanizmalarına güven kalmadığı için, insanlar sosyal medya üzerinden kamuoyu oluşturarak adalet arayışlarını görünür kılmaya çalışıyorlar. Bu durum yargıya başvurma oranını da etkiledi elbette.
*Meclis’ten geçen 4’üncü Yargı Paketi’nde, çocuk istismarında "somut delil" aranması maddesi gündemde çokça tartışılan konulardan biri oldu. İstismarda somut delil aranması nasıl bir tablo ortaya çıkarır?
1 Temmuz’da Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesinin ardından, çocuk hakları savunucularının ve kadın hareketinin tüm itirazlarına rağmen 4. Yargı Paketi olarak bilinen “Yargı Reformu Strateji Belgesi” 7 Temmuz’da Meclis Genel Kurulu’nda kabul edildi. Belgenin 13. maddesi cinsel şiddet suçları ve çocuğun cinsel istismarının da dâhil olduğu ‘katalog suçlar’da “kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut olgular” ifadesi tutuklama şartları arasında yer alıyor ve bu madde istismara maruz bırakılan çocukları değil, failleri korumaya yarıyor.
Cinsel istismar suçlarında fiziksel bulgu ya da kamera kaydı gibi “somut” deliller çoğunlukla bulunmuyor. Daha önce de zaten suçtan zarar gören çocukla yapılan uzman görüşmelerinde alınan beyanların, uzman raporlarının delil olarak yeterli görülmemesinden kaynaklı faillere ceza aldırmak çok zordu. Yapılan yasal düzenlemeyle daha da zorlaşıyor, failler cesaretlendiriliyor. Zaten var olan cezasızlık kültürü de, suçtan zarar görenlerin adalete olan güvensizliği de derinleşiyor.
*Çocuk istismarı davalarında yargının verdiği kararları siz de birebir takip ediyorsunuz. Yargının çocuk istismarındaki cezasızlık politikasının sebebi nedir? Bu durum erkeklere nasıl bir güç veriyor?
2013-2020 yılları arasında ceza mahkemelerinde toplam 143 bin 335 çocuk cinsel istismarı dosyası görüldü. Bu da her yıl yaklaşık 20 bin 500 çocuk istismarı davası demek. Bir bu kadar da kamuoyuna, yargıya yansımayan, korku ve baskıyla ya da “el âlem ne der” anlayışıyla saklanan vaka olduğunu biliyoruz. Faillerin ceza almadığı, hatta yargılanmadığı çok sayıda dava var ne yazık ki.
Çocuğa yönelik cinsel istismar da politiktir. Çünkü gücünü eril politikalardan alır. Ve ne yazık ki çocuklarla ilgili atılan politik adımlar çocuğu korumak yerine istismar faillerini cesaretlendiriyor.
*Yargının bu noktadaki tutumunun yanı sıra işin bir de politik yanı var. AKP-MHP iktidarının söylemleri, hayata geçirilen politikalar, Diyanet'in bu konudaki fetvalarının istismarın artmasındaki rolü nedir?
Hükümet ve ortağının yıllardır hem söylemleriyle hem de kurumlarında yaşanan çocuk istismarı davalarında çocuklardan yana değil, failden yana tutum aldıklarını açıkça görüyoruz. Siyasi ve maddi çıkarları çocuklardan öncelikli tuttuklarına şahitlik ediyoruz. Çok sayıda çocuğun istismara maruz bırakıldığı Ensar davasında dönemin Aile Bakanı'nın sarf ettiği “Bir kereden bir şey olmaz” cümlesini, AKP iktidarının çocuğa yaklaşımının özeti olarak görüyorum. Böyle bakınca sanal parayı, faizi haram olarak gören Diyanet’in, 9 yaşındaki kız çocuğunun evlenebileceği açıklaması yapması garip değil. Yargının da bağımsız olmadığını, siyasallaştığını biliyoruz.
*Çocuk istismarı davalarında yargının hangi tutumları sergilemesi gerekiyor? Nasıl bir yol ve yöntem oluşturması gerekiyor?
Öncelikle çocukla ilgili bütün süreçlerde olduğu gibi, çocuklara karşı işlenen suçlarda da çocuğun üstün yararı ilkesi her zaman ön planda tutulmalı. Cezasızlık politikasından acilen vazgeçilmeli, etkin soruşturma yürütülerek yargılama süreçlerinde çocuğun üstün yararı gözetilmeli. Çocukla ilgili adli süreçlerin her bir aşamasında yer alan tüm görevliler (polis, avukat, hâkim vb.) eğitimden geçirilmeli ve bu eğitimler belirli aralıklarla tekrarlanmalı. Mevcut mevzuatın en büyük eksiklerinden biri de istismara maruz bırakılan çocuklara psikolojik destek sağlanmaması. İstismara maruz bırakılan her bir çocuğa; gördüğü zararı onaracak, yaşadıkları olumsuzluğu bertaraf edecek psikososyal destek verilmeli.
Çocuk istismarını önleyici politikalar geliştirilmeli, toplumun her alanında toplumsal dönüşümün önünü açacak adımlar atılmalı. Eğitim kurumlarından cinsellik eğitimleri verilmeli. Çocuk koruma ve güçlendirme yönelik basamaklar birlikte düşünülmeli. Yetişkinler için de farkındalık eğitimleri verilmeli.
Cinsiyetçi, ayrımcı, çocuk istismarını meşrulaştıran söylemlerden vazgeçilmeli. Medeni Kanun’da aile kararıyla 17, mahkeme kararıyla 16 olan evlilik yaşı koşulsuz şartsız 18+ olarak düzenlenmeli. Tabii bütün bunlar ancak bütüncül bir çocuk politikasıyla mümkün olabilir. Türkiye’de acil olarak bütüncül bir çocuk politikasına ihtiyaç var. Bunu her fırsatta dillendiriyoruz çünkü tek bir çocuğun bile zarar görmesine tahammülümüz yok.