Umudunu ve direnişini hiç yitirmeyen Barış Anneleri’nden Nezahat Teke sorularımızı yanıtladı
Acıdan umudu, kayıptan barışı doğuran kadınlar yeniden alanda; Barış Anneleri 12 yıl sonra “Vejîn” diyerek bir kez daha barışın, adaletin ve umudun sesi oldu.
Onlar yıllardır evlat acısını yüreklerinde taşıyan ama acılarına yenilmeyip barışın sesi olan Barış Anneleri… 12 yıl aradan sonra yeniden bir araya gelen Barış Anneleri, adeta “Vejîn” (Yeniden Doğuş) olarak düzenlenen konferansta hem geçmişin yaralarını konuştular hem de geleceğe dair umutlarını tazelediler. “En çok acıyı biz yaşadık ama en çok barışı da biz istiyoruz” diyerek bir kez daha seslerini yükselten anneler, barışın tek taraflı olmayacağını, devletin de adım atması gerektiğini vurguladı. Cezaevlerinden, sokaklara kadar her yerde direnişin ve umudun simgesi olan bu anneler, yeniden doğuşun, direncin ve barışa inancın adını bir kez daha tarihe yazdılar.
Umudunu ve direnişini hiç yitirmeyen Barış Anneleri’nden Nezahat Teke sorularımızı yanıtladı.
* 12 yıl aradan sonra yeniden düzenlenen bu konferansın fikri nasıl doğdu? Bu buluşma, geçmişteki barış deneyimlerinin ve toplumsal hafızanın bugüne taşınması açısından sizin için ne ifade ediyor?
25 yıldır barış anneleri mücadelesi içinde yer alıyorum. İki kez barış anneleri konferansı gerçekleştirildi. Bu konferansımız 10 yıl aradan sonra değil de 3 yılda bir gerçekleştirmek gerekliydi. Hatta en geç 3 yılda bir aralığında konferanslarımızı her yerde yapmalıydık. Bugün her ne kadar şunu belirtsek de bir inisiyatif alarak başlattığımız barış anneleri konferansı şimdi de meclis için de aynı şeyi belirtiyoruz. Bizler için de bir ihtiyaçtı. Bu süreçte başlattığımız konferansımız gerek biz anneler açısından da Güçlenmek için kendimizi yeniden yaratmalıyız. Çünkü kendimizi de güçlendirmemiz gerekmektedir. Tüm annelerle hep birlikte yeniden kendimizi yaratmayı gerçekleştirmeliyiz. Bu yenilenme kararı tüm anneler olarak aldığımız ortak bir karardır. 30- 35 kadar barış anneleri meclisimiz vardır ve burada yer alan barış annelerimizin kararlarıdır. Kimi annelerimiz birçok kurumlarda görevli olarak yer alıyorlar. Kimileri yer almıyor. Yine de her açıdan çalışmalarını sürdürmektedirler. Hepimizin ortak kararları doğrultusunda konferansımızı gerçekleştirme kararını aldık. Çünkü en çok barışı isteyen, en fazla emek harcayan annelerdir. En büyük acıları kederi yaşayan ve barış için mücadele eden biz anneler oluyoruz. Bu nedenle biz anneler olarak yenilenmeliyiz gelişip güçlenmeliyiz, sayımızı artırıp çoğalmalıyız. Barışa cevap olabilmeliyiz. Bunun için kararımızı verdik konferansımızı yaptık. Konferansımız da gayet güzel ve başarılı bir şekilde gerçekleşti.
* Aradan geçen yıllar, Barış Anneleri’nin mücadelesinde nasıl bir dönüşüm yarattı? Hem kişisel hem de kolektif düzeyde bu değişimi hangi duygularla deneyimliyorsunuz?
Bunca yıl içerisinde büyük bir mücadele ve kuvvetli bir irade gelişti ki anneler her zamanda böyle. Ama ben güçlü bir mücadele görüyorum. Ben kendi üzerimden söyleyeyim, 25 yıl önce başladığımda gece gündüz çalıştığımda asla yorulmazdım. Bugün yolda yürürken bile zorluk yaşarken, ama gücüm ve mücadelem 25 yıl öncesinden daha güçlü. Çünkü artık bir yerlerde yeter demek gerekiyor. Bundan kaynaklı annelerimizde büyük bir güç ve mücadele görüyorum. Annelerin omuzları çalışmaların yürüyeceği bir gelecek görüyorum. Bugün birçok kurumumuz kapatıldı ve insanlarımız tutuklandı. Ama en çok sokaklarda olup, çalışmalarını yürüten ve susmayan Barış Anneleri’ydi. Annelerin mücadelesi daha da güçleniyor ve büyüyor.

* Konferansın, barış sürecinin yeniden konuşulmaya başlandığı bir döneme denk gelmesi nasıl bir deneyim ve süreç hakkında ne düşünüyorsunuz?
Tarihi ve önemli bir süreçten geçiyoruz. Barış sürecinin başladığı bu süreçte konferansımızı gerçekleştirdik ve bizim için yeniden “Vejîn” oldu. Bu konferansla kendimizi yeniden yarattık. Konferans öncesi elbette zorluklar yaşadık. Birçok kentte Barış Anneleri ile bir araya geldik. Değerli misafirlerimiz de vardı. Bu süreçte Barış Anneleri’nin omuzlarına büyük bir yük düşüyor. Bundan kaynaklı da annelerin güçlenmesi gerekiyor. Tek taraflı da olsa bir süreç başladı. Bizim bize inancımız sonsuz var ve bu inancımız güçlü. Bizler hiçbir zaman geri adım atmayacağız. Sayın Abdullah Öcalan’a inancımız var. 27 yıldır dört duvar arasında olan bir insan hala barış için mücadele ediyorsa ve tüm dünya onu konuşuyorsa bu normal ve sıradan bir şey değil. Bizim halkımıza ve Sayın Abdullah Öcalan’a inancımız var. Atılan bu adımlara karşı devletin de somut adımlar atmasını istiyoruz. Nasıl ki bir kuş tek kanadıyla uçamaz, barış da tek koldan olmaz. Bundan kaynaklı devletin bir an önce adım atması gerekiyor. Bir yıl önce Bahçeli “Abdullah Öcalan Meclis’e gelsin konuşsun” demişti ve bu sözünü yerine getirmeli. Bugün Selahattin Demirtaş ve çok sayıda siyasi tutsak cezaevinde haksız ve hukuksuz yere tutuluyor. AİHM’in Demirtaş hakkında verdiği karara rağmen Türkiye’nin gerekeni yapmaması bizi kuşkulandırıyor. Biz anneler yaşamın üniversitesini okuyan ve yaşayanlarız. Bundan kaynaklı güzel şeylerin olmasını umut ediyoruz. Barış bu şekilde olmaz.
Bundan kaynaklı konferansımızın bu süreçte yapılması çok anlamlı. Barış inşa etmek savaştan daha zordur. Bu süreçten sonra biz annelerin sorumluluğu daha da fazla. Barış inşa edildiğinde yıkılmayacak şekilde inşa etmek gerek. Barışın sağlanması için bizler hep çalıştık. Önderliğin elini daha da güçlendirmek için çalışmalarımıza daha da hız vermek gerekiyor. Barışın çalışmalarını güçlendirmek için biz anneler de elimizden ne geliyorsa yapacağız. Dolayısıyla bu süreçte gerçekleştirdiğimiz bu konferansla kendimizi yeniden inşa ettik. Bundan kaynaklı konferansımıza “Vejîn” diyebiliriz. Biz anneler yeni bir yaşamı kuracağız. Çalışmalarımız sadece barış için.
* Bugünkü siyasi atmosferi 12 yıl öncesiyle karşılaştırdığınızda ne tür farklar görüyorsunuz?
12 yıl ile karşılaştırdığımızda bizim açımızdan güzel farklılıklar var. Ama devlet açısından öyle değil. Hala siyasilere ve gazetecilere cezalar veriliyor. Bugün burada bir anne konuşabiliyorsa bizim için büyük bir farklılıktır. Bugün bir kadın sokağa çıkıp isyan edebiliyorsa büyük bir fark var demektir. Bugün kurulan taziyelere bile tahammülleri yok. “Şehît Namirin” denildiğinde hemen saldırıyorlar. Ama bizim mücadelemiz tüm bu baskılara rağmen daha da büyüdü. Ne zaman ki cezaevlerinin kapıları açıldı, ne zaman ki yargı paketi yürürlüğe girdiğinde ve silah bırakan gerillalar buraya gelebilirse o zaman barışa olan inancımız gerçekleşir. Kürtlerinde hakkı var, milyonlarca Kürt var.
* Bilindiği üzere gerillaların silah bırakma töreninde sizde oradaydınız. O güne gidersek ne hissettiniz, nasıl bir duygu gelişti?
Oradan merdivenlerden gelenlerin hiçbirini kişisel olarak tanımıyorum. Sadece televizyonlarda gördüysem ancak öyle. Ama oradan inen gerillaların annelerinin orada olmasını çok isterdim. Çocuklarına sımsıkı sarılmalarını çok isterdim. Silahlar yakıldıktan sonra yasanın yürürlüğe girmesini ve onların buraya gelmesini isterdik. O zaman sürecin güzel geçtiğini söyleyebilirdik. Ama onları görünce bizde büyük bir inanç oluştu. Zaten heyet olarak oraya gittik. İçimde büyük bir burukluk oluştu. Çünkü anneleri televizyonların önüne kilitlenmişti. Duygulu anlar yaşandı.
• Kadınların ve özellikle annelerin barış talebindeki ısrarı, toplumsal hafızada nasıl bir yer edindi? Sizce bu ısrar, Türkiye’nin barış dilini yeniden kurma konusunda ne kadar etkili olabilir?
Bugün annelerimiz için de olsun çok geçmiş zamanlarda kendi kurumumuzu açtığımız yılda basın açıklamamızı 4 kişiyle gerçekleştirdik. Şimdi ise bugün ne kadar çoğaldığımızı belirtemesem de, ama o yıllarda basın açıklamalarımızı gerçekleştirdiğimiz zaman bize şu deniliyordu; “Sözde Barış Anneleri”. Devlet bu tanımı bizlere yapıyordu. Eğer bugün Türkiye Meclis’inde barış için bir komisyon açılmış ise ve Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş bu komisyon içerisinde yer almaktadır. Kendisi Barış Anneleri’nin de komisyona gelmesini ve dinlenilmesini istedi. Eğer bu oluyorsa demek ki bu annelerin mücadelesi sonucunda başarı gerçekleşti. Bu başarı annelerin mücadelesi ve emeğiyle bugüne kadar geldi.
Bugün bir erkeğe bile sorsanız, çoğu zaman kadınların başarısını istemezler. Çünkü bir erkek, hiçbir zaman bir başarının kadının çabasıyla elde edildiğini kabul etmek istemez. Oysa kadın gücü, erkekten daha fazladır. Kadınlar daha başarılı, daha önde ve daha yeteneklidir. Hele ki annelerimiz… Onlar bu gücün en yüce örnekleridir.
Eğer biz kadınlar kararlı olursak, dimdik ayaklarımızın üzerinde durursak ve çalışmalarımızı sürdürürsek, gerçekten yorulmayız. Çünkü o zaman barış da gelir; barışın dili de konuşulacaktır. Herkese çağrımdır; kimin elinden ne geliyorsa, elinden geleni yapsın! “Beni ilgilendirmez” demesin kimse. Çünkü ateş tarlaya düştüğünde, hiçbir şey kalmaz; her şey yanar. Bu çağrım tüm kadınlaradır. Özellikle de annelerimizedir. Büyük acılar yaşayan annelerimiz, artık evlerinden çıksınlar. Gün ayağa kalkma zamanıdır. Çalışarak, üreterek kendimizi büyütme zamanıdır. Ve en önemlisi, kalıcı bir barışı sağlamak için hep birlikte elimizi taşın altına koyma zamanıdır.

• Yeni bir barış sürecinin mümkün hale gelmesi için kimlerin, nasıl bir irade ve dil geliştirmesi gerekiyor? Şimdiye kadar atılan adımları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu sürecin iyi geçmesi için öncelikle cezaevleri kapısının kapıları açılması gerek. İnfazları yakılan tutsaklar, hasta tutsaklar var. Bundan kaynaklı cezaevlerinden başlamaları gerek. Şartsız bir şekilde onları tahliye etmeleri gerek. Aynı zamanda bahsettikleri yargı paketi de hala Meclis’ten geçmedi. PKK kendini feshettiği için artık öyle bir parti yok. O zaman bu davalarında düşmesi gerekiyor. İmralı ve Meclis’te neler tartışıldığını bilmiyoruz ama ilk olarak anadilin de artık tanınması gerekiyor. Kürt-Türk kardeştir. Bir diğer önemli nokta ise düşmanca dilden vazgeçmeliler. Özellikle yandaş medyanın kullandığı düşmanca dil kabul etmiyoruz. Bu dilin barışa ne faydası var. Düşmanca dil kullananlar dönüp bize baksınlar. O kadar çocuklarımızı yitirdik ama asla düşmanca bir dil kullanmıyoruz. Bunlar bize yabancı gelmiyor. Çünkü sürekli bu dile maruz kaldık. Barışın sağlanması için bu düşmanca dilin de değişmesi gerek. Biz hiçbir zaman savaş istemedik. Kan kanla yıkanmaz.
Sadece gerilla tarafından adımlar atıldı. Devlet tarafından atılan herhangi bir adım yok. Baktığımızda devletin tıkandığını görebiliyoruz. PKK’yi ve silahları artık gerekçe olarak sunamazlar. PKK hem kendini feshetti hem de silahları yaktı. Türkiye’den geri çekildi. Ortada başka bir gerekçe sunacakları bir şey yok. Ama baktığımızda Rojava’ya saldırıyorlar. Rojava seninle savaşmıyor ki, niye oraya saldırıyor? Rojava DAİŞ ve diğer çetelere karşı savaşıyor. Biz de bu saldırıları ve somut adımların atılmamasını kabul etmiyoruz.
* Barış Anneleri’nin bu süreçteki özel gücü sizce nereden besleniyor?
Barış Anneleri gücünü hakikat yolundan ve mücadeleden alıyor. Çocuklarımız bize bir öğretici oldu. Bizim bilmediğimiz şeyleri onlar bize öğretti. Derin uykudan onlar bizi uyandırdı. Olduğumuz yol doğru ve hakikat yoludur. Biz gücümüzü acımızdan alıyoruz. Tüm anneler sürece sahip çıksın. Barış sürecinin daha hızlı oluşması için gerekirse akşam bile evlerimize gitmeyelim. Elimizden ne gelirse yapmaya hazırız. Artık yeter, çocuklarımız ölmesin. Kimsenin çocuğu ölmesin. Biz ölüme karşıyız.

