Israrla politikayı topluma karşıt ya da toplumu politikanın dışında konumlandıran devletli/devletçi sistemin on yıllardır topluma yerleştirdiği algı politika yapmanın tek kanalının seçim olduğudur. Kimde siyasetçi kumaşı olup olmadığının bile tartışıldığını gördüm. Oysa politikayla herkesin uğraşması gerek
“Hükümden kısa bir süre sonra bir deprem yaşandı: Tüm katledilenlerin anası olan toprak sarsıldı ve durmadan sarsılmaya devam etti. (…) Öfkeden sarsılıyordu. Bu alışıldık yanına kâr kalma durumu karşısında toprak öfkeyle ayaklanmıştı.” (Eduardo Galeano, Hikâye Avcısı)
Havayla bulaşan ölümcül pandemi, orman yangınları, sel, deprem…
Hava, ateş, su, toprak öfkeyle sarsıldıkça sarsıldı. Öyle bir öfkeyle ayaklandı ki doğa sistemi yerinden oynattı. Üç yıl içinde art arda toplumsal maliyeti ağır, büyük sarsıntılar yaşadık. Canlar gitti, doğa kavruldu, kentler yıkıldı. Mevcut iktidar – veya kapitalist sistem – doğal afetleri insan yapısı felâketlere dönüştürdü diyoruz, ama acaba bu kadar mı? Yoksa en başından – ve çok çok öncesinden – beri bu doğal afetlere Devlet denilen heyula gibi insan yapısı bir afet mi eşlik ediyor?
Sağlığımız değil, sanayinin, piyasanın çarklarının dönmesi esas alındı. Sınırların kapatılması, aşı temini, karantina konusunda geç harekete geçildi. Sağlık görevlilerinden halka herkes hem hastalık hem geçim konusunda kendi başının çaresine bakmaya terkedildi. Dayanışma girişimlerine engeller çıkarıldı. Bilimin uyarıları dinlenmedi, itirazlar bastırıldı. Rakamlarla oynandı, rakamlar gizlendi, bize yalan söylendi. Sonuçta Covid-19’dan gerçekten kaç kişinin öldüğünü bile iki yıl sonra öğrendik.
Orman yangınlarına zamanında, etkili müdahale yapılmadı. Yeterli çalışır uçak olmadığı ortaya çıktı. Binlerce dönüm orman canlılarıyla birlikte yok oldu.
Sel ve deprem öncesinde toplumun yararını değil bilimin uyarılarını dikkate almadan rant hesaplarıyla, para ve çıkar hesaplarını esas alarak yapılanlar felakete yol açtı. Sonrasında aynı zihniyet felaketi bin katına çıkardı. Kurtarma çalışmalarına anında ve tüm olanaklar seferber edilerek başlanmadığı gibi yola çıkan ve gelen kurtarma ekipleri geciktirildi. Sayısız insan enkaz altında bekleye bekleye can verdi. Sağ kalanlar hem enkaz başlarında çaresizlikten ve kayıplarından perişan oldu hem de çadırsızlık, açlık, susuzluktan ve ihtimamsızlıktan.
Toplum hem salgında hem yangınlarda hem de depremde dayanışma için seferber oldu. Dayanışma toplumun kendi politika yapma tarzıydı. Pek çok farklı kesimin vardığı bilinçli/sezgisel politik sonuç, toplumun yaşamsal ihtiyaçlarının karşılanması için yapılacak en iyi şeyin dayanışma olduğu oldu. Böylelikle, politikanın asıl anlamına, özüne devletin zararına fiilen el koyulmuş oldu. Devletin söz, karar ve iradeyi tüm toplum adına kendinde toplamak, tahakkümünü sağlam kurmak için alanını, sınırlarını daralttığı, toplumdan koparttığı gerçek anlamda politikayı toplum geri almış oldu. Devletin buna karşı OHAL, el koyma, engelleme, interneti kesme, itiraz seslerini bastırma tepkileri ise aslında politikanın toplumca geri kazanılmasını savuşturma, toplumun politikadan dışlanışını sürdürme hamlesiydi; sertliği bundandı. Devamında bir taraf halkla birlikte yaşamın nasıl yeniden kurulacağını, tartışmaya ve örgütlemeye girişmeyi, asla yalnız bırakmamayı önüne koyuyor. Doğru politikalar geliştirebilmek için ihtiyaçların neler olduğunun, nasıl karşılanacağının, karşılamak için yapılacak en iyi işlerin neler olduğunun araştırılması, bulunması – bilgi, bilim ve deneyimin işin içine katılması ve bunların hep halkla birlikte yapılması gerekli. Önümüzde uzun bir yol, kurucu bir politika var. Devlet ise apar topar enkazları kuralsızca kaldırmaya, ihalelere, halkın iradesini, öz düşüncelerini, bilimin uyarı ve itirazlarını yine dikkate almadan, yaşamın gidişatını belirleyen kararlar ve mekanizmalar üzerinde tekelini sürdürme, toplumu politikanın dışında tutma kararlılığıyla tarım arazilerine yeni siteler kurmaya girişmekte.
Seçim işte bu önemli kavşakta geldi. İktidarı göndermemiz çok önemli ve göndereceğiz. Çünkü toplumun yaşamsal ihtiyaçları bunu gerektiriyor. Şu son üç yılda toplumun en geniş kesimleri bunu hayatlarında en kaba ve çıplak haliyle deneyimledi. Ama umarım başımıza gelenlerden güçlü ders çıkarır, dayanışma hamlesi üzerinde düşünür, konuşur, derinliğine anlamlandırır ve politikayla ilişkide devletin bizi seçimlere sıkıştırma tuzağına düşüp başa sarmayız. Depremi yaşayan 11 kent –13 milyon – dışında hararetle sürdürdüğümüz adaylık ve seçim tartışmaları beni biraz ürküttü açıkçası. Neden sağlık sistemi, eğitim, hasta mahpuslar, barınma, barış, hatta ekonomi, hayat pahalılığı, işsizlik, eşitlik, özgürlük ve demokrasi konularında bu kadar yaygın ve ateşli tartışmaya hiç tanık olmuyoruz? Israrla politikayı topluma karşıt ya da toplumu politikanın dışında konumlandıran devletli/devletçi sistemin on yıllardır topluma yerleştirdiği algı, politika yapmanın tek kanalının seçim olduğudur. Kimde siyasetçi kumaşı olup olmadığının bile tartışıldığını gördüm. Oysa politikayla herkesin uğraşması gerek. Politika toplum için iyi, doğru ve güzel olanı yaratırken farklı alanlardaki temel ihtiyaçların neler olduğu, nasıl karşılanacağı, karşılamak için yapılması gereken en iyi işlerin neler olduğunu araştırıp ortaya koymakla ilgili her şeyi kapsar.
Umarım yaşadığımız büyük acı ve felaket ve sonrasında gelişen dayanışma refleksleri toplumun kendi kendini yönetme gücünün ve sorunlarını çözebilme yeteneğinin farkına varmasını; bu gücü, yeteneği kullanma mekanizmalarını oluşturmasını sağlar.