Siyaset için özgürlük nasıl bir anlam ifade ediyorsa kadın mücadelesi için de özsavunma o derece olmazsa olmazdır. Özsavunma da palyatif ve eril siyasete karşı özgürlük temelinde tahakküm ilişkilerini ortadan kaldıran canlılığı yaşatabilmektir
Kadına yönelik şiddet artarken, Kürt kadınlara yönelik özel savaş politikaları derinleşirken böyle bir ortamda kadınların özsavunma teorisinin ve pratiğinin daha fazla konuşulması ve tartışılması gerektiğini düşünüyorum. Mevzu bahis şiddetin her alanda yoğunlaştığını doğanın da katledilmesiyle daha çarpıcı bir biçimde görüyoruz. Malumunuz depremlerin bu kadar yıkıcı olmasının en temel sebebi kapitalist modernitenin sakat politikalarıdır. Bu pratiklerin biçimlerini ve bu pratiklere karşı doğanın da kendi doğallığıyla bir nebze de olsa özsavunmasını geliştirdiğini de söyleyebiliriz elbette. Tahakküm ilişkileri ilk başta kadın erkek arasında gelişiyorsa bu tahakküm ilişkisinin sonucu olarak şiddete ve her türlü zihinsel müdahaleye karşı, yöntem ve araçların değiştiği bir dönemde nasıl mücadele edildiğini de konuşmamız ve sorgulamamız gerekir.
Elbette yüzyıllardır devam eden kadın mücadelesi bu tahakküm ilişkilerine karşı ilmek ilmek mücadele hattını oluşturur. Bu da varoluşun temel özelliğinden olan ve aynı zamanda kadın hareketinin temel gündeminde yer alan özsavunmadır. Çünkü başta siyaset olmak üzere, ekonomi, kültür, akademi gibi neredeyse her alanda yüzlerce yıldır kadınların görünmez olmasına karşı bir varlık mücadelesidir söz konusu olan.
Siyasal tarihi Antik Yunan’dan başlatan kapitalist modernite, etimolojik olarak “kamusal iyiye” işaret eden politikayı kötü ve dar bir algı yaratarak toplumdan uzaklaştırır. Antik Yunan’dan öncesini görmeyen, kadınların yurttaş olmadığı ve kadınları kapsamayan bu anlayışın, politikayı iktidarla ilişkilendirerek toplumdan koparmasının sonuçları yıkıcıdır. Dolayısıyla “siyaset uyum ve uyuşma baskısının olduğu palyatif* bir alana yerleşerek her türlü canlılığını yitirir."** Canlılığını yitirir çünkü genelde toplumlar, özelde kadınlar sorunlara karşı çözümsüz ve savunmasız bırakılmaya çalışılır. Toplumdan koparılmaya çalışılan siyaset, özgürlüğü de tartışmalı hale getirir. Çünkü siyaset ile özgürlük arasında temelden bir bağ bulunur, çünkü Berktay'ın da ifade ettiği gibi; özgür olmak, siyasal eylemde bulunmak ve iktidara direnmektir.*** Siyaset için özgürlük nasıl bir anlam ifade ediyorsa kadın mücadelesi için de özsavunma o derece olmazsa olmazdır. Özsavunma da palyatif ve eril siyasete karşı özgürlük temelinde tahakküm ilişkilerini ortadan kaldıran canlılığı yaşatabilmektir. Kadınların neredeyse her alanda görünmez olmasına karşı verdiği mücadelenin kendisi başlı başına bir özsavunmadır.
Kadın mücadelesi, erkek egemen sistem karşısında özsavunma hattı oluştururken özgün ve özerk örgütlenme yapısıyla bu hattı güçlendirir. Çünkü sistemin saldırıları açık ve belirgin şiddetin yanı sıra inceltilmiş bir şekilde görünmezleşir. Bu görünmezliğe karşı kadınların yaptığı her savunma da sisteme saldırı olarak nitelendirilir, hatta cezalandırılır.**** Kadın mücadelesinin cezasızlık politikalarına karşı söylem üretmesinin, aynı derecede görünmezliği de aşarak saldırıların hedefi olduğunu söyleyebiliriz. Daha birkaç gün önce Mardin’de bir kadına cinsel saldırıda bulunan korucunun tahliye edilmesi, bu olaya karşı yapılan eyleme müdahale edilmesi, 8 Mart feminist gece yürüyüşünün yasaklanması, kadınlara yönelik suçlarda faillerin birçoğu serbest bırakılırken direnen kadınlara elektronik kelepçe takılması, Kürdistan’da neredeyse her kadın eyleminin polislerce ablukaya alınması gibi örnekler çoğaltılabilir.
Bu palyatif siyaset temelde kadınların görünmezliğiyle derinleştirilirken palyatif siyaseti aşan/aşmaya çalışan ortamlarda ise kadınların öngörülemezliğiyle, yani kadınların söylemlerinin siyaseten öngörülemez olmasının örtülü bir şekilde tehdit veya tehlike olarak görülmesiyle karşılaşıyoruz. Söylemlerin öngörülemez olması, kontrol altında tutulamayacağı anlamına gelir. Kadınların “duygusal” olduğu için siyasete uygun olmadığı eleştirisinin yapılması da kadınların kontrol altında tutulmamasıyla, dolayısıyla öngörülemez olmasıyla ilgilidir.
Yani özgün ve özerk örgütlenme yapısı ikili bir özsavunma pratiğidir. Kadının sözünün, kararının, duruşunun teminatı olarak özgün ve özerk örgütlenme, kadınların görünmezliğinin perdesini kaldırır, öngörülemezliğini korumaya alır, aynı zamanda zihinsel bir özsavunma, öz gücü de ortaya çıkarır. Bu nedenle genelde kadın mücadelesi, özelde Kürt kadın hareketi özsavunmasıyla bir ölçü oluşturur.
Fiziksel şiddetin, (mansplaning, mobbing, gaslighting vb.) görünmez şiddetin veya öngörülemez olmanın tehdit oluşturmasının ve buna karşılık özsavunma pratiklerinin en çarpıcı örneklerini siyasette görüyoruz. Genel seçimler öncesinden sonrasına, yerel seçimlerin arifesinde erkek egemen sistemin saldırıları, görünür olan veya olmayan şiddet pratikleri neredeyse her alanda karşılaştığımız ve belki de karşılaşacağımız sorunlardan. Hazır yerel seçimlerde geliyorken kadın mücadelesi yerel seçimlerde sadece kadın başkan adayı önerseydi bu siyaseten bir özsavunma pratiği mi olurdu? Belki olabilirdi, fakat iktidarı yeniden üreterek kurulan bir özsavunma pratiği olurdu. Kürt Kadın Hareketinin özsavunma açısından bir ölçü oluşturmasının sebeplerinden biri sadece özgün ve özerk örgütlenme yapısı ve ikili bir özsavunma pratiği değil, eşit temsiliyetle iktidarı eriten/eritmeye çalışan eş başkanlık sistemini kurumsallaştırmasıdır. Kürt kadın Hareketinin özsavunmayı yaşamsallaştırmasının pratiği olarak erkeği dönüştürerek/dönüştürmeye çalışarak, iktidarı eriterek, özgür eş yaşamı esas alarak bir ölçü oluşturduğunu söyleyebiliriz.
Mesele sadece 5 bin yıllık erkek egemen zihniyetin ve pratiklerinin her zaman toslayacağı bir duvar oluşturarak savunma hattı kurmak değil, yöntemleri değişen ve görünmezleşen her saldırıya karşı mücadele etmek, bunu koruyabilmek ve devamını getirebilmektir ki bu da örgütlenmenin genişletilmesi, özsavunma pratiklerinin çeşitlenmesiyle mümkündür. Görünmeyen kadınlardan öngörülemeyen kadınlara, erkek egemen sistemin saldırılarına maruz kalan kadınlardan özsavunma pratiğini yaşamsallaştıran kadınlara ve elbette örgütlenerek bir öz güce ulaşan kadınlara, dünyadaki farklı kadın hareketlerinin birbirini etkileyip örnek oluşturması ve geliştirmesi umuduyla kadınları gören defansa gelsin…
*Palyatif, kelime anlamıyla tedavinin mümkün olmadığı durumlarda acının geçici olarak giderilmesi anlamında kullanılan tıp terimidir. Byung-Chul Han, palyatif toplum kavramını toplumun acı ve olumsuzluklardan kaçarak bir olumluluk toplumu oluşturması bakımından tartışır.
**Byung-Chul Han, Palyatif Toplum: Günümüzde Acı, İstanbul: Metis Yayınları, 2022, sy. 13.
***Fatmagül Berktay, Politikanın Çağrısı, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2016.
****Oya Açan, “Özsavunma Cezalandırılamaz!”, JinDergi, 27 Ağustos 2023, https://kadineki.com/detay/ozsavunma-cezalandirilamaz/