Sosyal medya aracılığı ile herhangi bir durum ya da olaya daha hızlı ve açık refleks gösteren toplum, kendisini birilerinin temsil etmesi durumunu da artık yeterli görmemektedir. Ancak yukarıda da bahsedilen ağ tutsaklığına kapılmış bireylerin toplumsallaşma ve örgütlenme reflekslerini de geliştirmesi gerekmektedir
Demokratik siyaset iktidardan ve tekelleşmiş ekonomik işleyişten pay almak yerine toplumun ortak hayati çıkarlarını gerçekleştirmeyi hedefleyen, bunun yöntem ve mekanizmalarını belirlemiş olan siyaset anlayışıdır. Kadın ve gençlerin öncülüğü ve aktif katılımı ile tüm farklılıkların kendisini ifade ettiği, toplumsal yaşamın her alanının örgütlendirildiği mekanizmaların bulunduğu, kamusal ve bireysel ihtiyaçların ve gelişim süreçlerinin bu mekanizmalar tarafından desteklendiği bir siyaset modelidir.
Ulus-devlet yapılanmaları ile ortaya çıkan ve ekonomik modele bağlı olarak gelişen siyaset biçimi, toplumsallıktan kopuk, sermaye ve iktidar kavramları ile iç içe, yöneten elit-yönetilen kitle, hiyerarşik, sınıfsal, üstenci ve tahakkümcü anlayışı esas alan, kadını ve gençliği siyasetin dışında tutan hatta çoğunlukla erkeklerin de sadece bir kısmının içinde olabileceği bir yaklaşım ve pratiğe sahiptir. Yine ulus-devlet modelinde devlet-siyaset-iktidar kavramları iç içe ve birbirini de niteliksel olarak belirleyen noktadadır. Klasik Devlet anlayışı, toplumun ihtiyaçlarını karşılayacak organizasyon bütünü olmaktan ziyade disiplin, tahakküm ve zor aygıtını toplumu yönetmek adına kullanmayı meşrulaştıran bir yapı olurken iktidar sahiplerinin de koruyucusu konumuna gelmiştir. Siyaset, toplumsal çıkarlar yerine iktidar sahiplerinin çıkarlarını korumak ve sürdürmek amacı ile elit bir kesimin dahil olduğu yönteme dönüşmüştür. Bugün hala “gelişmiş” ulus-devletlerde eğitim, ekonomik güç, kültürel sınıf gibi kriterlere dayalı siyasi figürlerin ve siyasi argümanların hüküm sürdüğü görülürken daha “geri” ulus-devletlerde din, feodalite, ekonomik sınıfsal figür ve argümanlar varlığını sürdürmektedir. Kadınlar ve gençler siyasetin olabildiğince dışında tutulmaya devam ederken bazı ülke ve partilerin kota uygulamaları, gelişmişlik göstergesi sayılmakta bahşedilen nimet gibi yaklaşılmaktadır.
İktidar-siyaset ilişkisi, üzerinde durulması gereken bir olgudur, nitekim siyasetin demokratikleşmesinden en çok etkilenecek yapı iktidar sahipleridir. Değişen ekonomik yapı ve gelişen teknoloji ile iktidar-devlet yapılanmaları ve yaklaşımları da değişime uğramıştır.
Neoliberal ekonomi ile birlikte devlet yapılanmalarının da daha sosyal ve liberal özellikler kazandığı görülmektedir. Ancak yine toplumsalın ve ortak çıkarların öncelendiği söylenemez. Aksine iktidar sahiplerinin, sermayenin ve devletli sistemin varlığını koruması için daha sinsi araçların üretildiği açık bir gerçektir. Kapitalist modernizm daha yüksek verim için kaba iktidar aygıtı ile disiplin toplumunu oluşturmuştur; aile, okul, kışla, hastane, hapishane, fabrika disiplinli toplumun mekanlarıdır. Özne yani insan bu mekanların birinden diğerine doğal geçişler sağlar, olası başkaldırılar iktidarın zor kullanımı, şiddeti ve mekânsal uygulamaları ile sönümlenir ve sistem içine dahil edilir. Günümüzde “geri” ulus-devlet yönetimlerinde disiplinci iktidar hala kısıtlayıcı, kaba, özgürlük karşıtıdır. Neoliberal ulus-devletin iktidar tekniği ise, incelikli, kaygan, akıllı biçimde olup hiçbir şekilde görünür değildir. Bu rejimde birey tahakkümün ve tabiiyetinin farkında bile değildir. Bu yüzden de kendini özgür sanar. Byung-Chul Han akıllı iktidar kavramını ve yarattığı özgürlük algısını şöyle açıklar; “Akıllı iktidar ruhu zorlamak ve yasaklarla tabi kılmak, disipline etmek yerine ona sokulur. Bizi susturmaz. Tersine sürekli olarak iletişimde bulunmaya, paylaşmaya, fikirlerimizi, ihtiyaçlarımızı, isteklerimizi duyurmaya ve hayatımızı anlatmaya davet eder. Bu dost iktidar baskıcı iktidardan daha güçlüdür adeta. Özgürlüğün günümüzdeki krizi, kendisini yadsımak ya da bastırmaktansa sömüren bir iktidar tekniği ile karşı karşıya olmamızdan kaynaklanır. Özgür seçim, sunulanlardan birini alma özgürlüğüne feda edilir.”[i]
Bu tanımlama, yaşadığımız dönemde iç içe geçmiş tahakküm ve sömürü sistemi içinde olduğumuz gerçekliğini gösterir. Bir yanı ile “geri” ulus-devlet yapılanması içinde, etnik, ekonomik, sosyal, kültürel bir sömürü altında iken bir yandan da neoliberal ekonominin teknolojik aygıt ve ağları ile ruhu sömürülen, düşünsel özgürlüğünü de farkında olmadan ve gönüllü bir şekilde iktidar sahiplerine sunan özne olma durumundayız. Dolayısıyla özgür olma halini ya da özgürlük kavramını demokratik siyasette belirlediğimiz hali ile “eylemde özgürlük” olarak daha fazla kullanıp işleyerek hayata geçirmenin önemi de ortaya çıkmakta. Küresel ekonominin her mekân ve durumu pazar haline getirmesinin ulaştığı nokta ruhlarımız oldu. Artık ağa bağlanan her birey bir pazar olarak kayıt altına alınmakta ve alabildiğine sömürülmektedir. Bunun önüne geçmek ancak bireyin toplumsallıktan kopmasına engel olmakla olabilir. Bireyselliğin ve bireysel yaşamın olabildiğince kutsandığı ve tetiklendiği mevcut sistem içinde toplum ve toplumsalın, değer ve estetik ilkelerinin ön plana çıkarılması elzemdir.
Neoliberal dünya ve yarattığı iktidar-siyaset ilişkisi içindeki toplumların, yöneten elitin ve sermaye sahibinin kıskacından kurtulmasının tek yolu demokratik siyasetin kurumsallaşmasıdır. Ancak bu şekilde bireyler toplumsallaşma değerlerinin farkına varabilir ve bu yapılarda öz gücüne dayanarak üreten ve özgürlüğünü eylemselliğinde gerçekleştiren birey olabilmenin tadına varabilir. Demokratik siyaset kurumsallaşmaları ile her bir bireyin, örgütlülüğünü, kendini özgür hissettirecek eylemlerde bulunacağı alanlar olarak gerçekleştirir.
Biat-tahakküm yerine barışçıl ikna ve hoşgörü ilişkisi geliştirerek toplumsallaşmayı oluşturan mekanizmaları inşa etmekle başlanmalıdır. Demokratik siyaset, ekonomi, politika, ekoloji, çevre, insan hakları, sosyal yaşam, kültür, spor, sağlık, eğitim gibi alanlarda bireylerin kendilerini bulacakları, zihinsel ve pratik üretim aşamalarına dahil olacakları alanların inşasını hedefler. Öz itibari ile demokratik özerkliğin komün ve meclis mekanizmalarında örgütlenen birey, aslında karar ve yönetim mekanizmasında da bulunduğu için demokratik siyasetin de bir öznesi olma konumundadır. Ahlaki ve politik toplum aslında demokratik siyaseti de üreten toplumdur. Çünkü bu örgütlenmeler içinde kadın ve gençlik özgün örgütlenmeleri de oluşturularak demokratik siyasetin en önemli özneleri de varlık gösterecektir. HDP projesi, demokratik siyasetin prototipidir. Farklı inanç, etnisite, kültürlerin kadın özgürlükçü yaklaşım ile ortaya konduğu, eş başkanlık ve eşit temsiliyet ilkelerinin işletildiği pratiktir. Siyasi parti yapılanmasındaki bu pratiğin toplumsallığı mahalle, ilçe kent meclisleri, komün ve kooperatifleri olarak açığa çıkar. Bu meclis modelinde kadın ve gençlik özgün meclisleri ile katılımın karar mekanizmalarında açığa çıkması sağlanır. Dolayısıyla iktidar hiyerarşik yapısını kaybederek yatay örgütlenme halini alır ve toplumsal ekonomi ilkeleri ile gelişen ekonomik yaşam, sermayenin tahakkümünü ortadan kaldırır. Temsili demokrasinin bunalımlarının çoğu ülkede yaşanmaya devam ettiği, katılımcı demokrasinin yetersizliklerinin ortaya çıktığı günümüz yönetim biçimlerinde doğrudan demokrasiye geçişin hızlanacağını öngörebiliriz. Bilgiye erişimin kolay ve hızlı olduğu günümüz teknolojisinde temsili demokrasi ya da parlamenter sistem toplumların beklenti ve katılım ihtiyaçlarını karşılamaktan uzaktır. Sosyal medya aracılığı ile herhangi bir durum ya da olaya daha hızlı ve açık refleks gösteren toplum, kendisini birilerinin temsil etmesi durumunu da artık yeterli görmemektedir. Ancak yukarıda da bahsedilen ağ tutsaklığına kapılmış bireylerin toplumsallaşma ve örgütlenme reflekslerini de geliştirmesi gerekmektedir. Bu noktada özellikle kadınların ve gençlerin siyaset ve politika alanlarında daha fazla yer alması, ağ tutsaklığının kırılmasında etkili olabilir.
Sonuç olarak, demokratik toplumda toplumsallık ile bağlantılı ele alınan siyaset, toplum adına daha iyiye nasıl ulaşılacağının bilgisini üretirken aynı zamanda bunun eylemselliğini de gerçekleştirdiği ölçüde özgürleştirmektedir. Bu anlamda demokratik siyaset, toplumun kendisi hakkında karar alabilmesi ve nasıl yaşayacağını seçmesidir.
[i] Byung Chul-Han, Psikopolitika: Neoliberalizm ve Yeni İktidar Teknikleri çev., Haluk Barışcan, İstanbul:Metis Yayınları, 2020, s. 24.