Tecavüz davalarında ideal mağdurların inşası, paternalizm ve ataerkillik koktuğu için zaten çok sorunludur. Ayrıca, mağdurların deneyimlerini, algılarını, tepkilerini ve ifadelerini genelleştirdiği için de sorunludur, çünkü bunlar son derece bireysel ve özeldir. Engelli kadınların söz konusu olduğu vakalarda bu durum iki kat daha sorunlu hale gelmektedir, zira "ideal" sağlam vücutlu mağdur standartları, sağlam vücutlu olmayan mağdurlara dayatılmaktadır
Engelli kadınlar, mahkeme salonlarında sıklıkla ataerkil, muktedir ve paternalist varsayımlara ve stereotiplere (kalıpyargı) maruz kaldıkları böyle bir sosyal ortamda üçlü marjinalleştirmeyle karşı karşıya kalmaktadır.
Engelli kadınlara yönelik tekrarlanan şiddet vakaları bireysel değildir. Daha ziyade sistemiktir. Odisha'da 2004 yılında yapılan bir araştırma, engelli kadın ve kız çocuklarının neredeyse tamamının evde dövüldüğünü, zihinsel engellilerin yüzde 25'inin ise tecavüze uğradığını ortaya koymuştur. HRW'nin 2014 tarihli raporu, Hindistan'daki kurumlarda zihinsel engelli kadın ve kız çocuklarına yönelik şok edici istismarı belgelemektedir.
Hindistan'daki tecavüz davaları, mağdurlar için aşılması çok zor bir süreçtir. Engelli kadınlar böyle bir sosyal ortamda üçlü bir marjinalleşme ile karşı karşıya kalmaktadır. Birincisi, sağlıklı kadınlara kıyasla çok daha fazla suça maruz kalmakta, ikincisi mahkemelerde ataerkil ve paternalist (babacılık) varsayımlara ve klişelere maruz kalmaktadırlar. Üçüncü olarak, 'ideal sağlam vücutlu' mağdurun normatif standartları engelli bedenlerine dayatılmaktadır. Tecavüz davalarında delillerin kaydedilmesindeki önyargılar, bu üçlü ötekileştirmenin açık bir örneğidir.
Ableist (engelli ayrımcılığı) Yasa
Hindistan Kanıt Yasası, faydacı bir kişi olan James Fits James Stephen tarafından hazırlanmıştır. Bu durum, anlamsız ve zayıf delillerin kabul edilmemesini ve dolayısıyla adil olmayan ve verimsiz sonuçlara yol açmamasını sağlamak için kanunda en iyi delil kuralı ilkesini benimsemesini sağlamıştır. Sonuç olarak, delil yasası etkin ve daha da önemlisi tarafsız sonuçlara ulaşmayı amaçlamaktadır. Yasa öznelerin evrenselliğini varsayar çünkü öznelerdeki her türlü farklılık, farklılık fikrine bir tehdit olarak varsayılır. Yasa, ideal bir öznenin normatif standartlarını karşılamayan bir öznenin ifadesinin kaydedilmesine izin verdiğinde bile, dayatılan koşullar vardır.
Pek çok vakada, engelli kadınların ifadeleri soruşturma kurumları ve alt mahkemeler tarafından kaydedilmemektedir. Diğer bazı davalarda ise ifadeleri doğru yasal prosedürlere uygun olarak kaydedilmemektedir. Mağdurun ifadesi alınmadığı için temyiz aşamasında sanığın beraat ettiği çok sayıda dava vardır. Ancak engelli kadınların ifadelerinin kaydedilmemesi, soruşturma makamlarının, engelli kadınların ifadelerinin davanın sonucu üzerinde herhangi bir etkisi olmayacağını varsayan önyargılarına işaret etmektedir.
Örneğin, Hindistan Delil Yasası'nın 119. maddesi, delillerin ancak mahkeme önünde anlaşılır bir şekilde sunulması halinde kaydedilebileceğini belirtmektedir. Örneğin, konuşma veya işitme bozukluğu olan bir kişi mahkeme önünde ifade vermek istiyorsa, mahkeme delillerin kaydedilmesi için işaret dili tercümanlarına güvenmelidir.
Bu nedenle delil yasası, 'sağlam' kişilerin dilinde konuşabilen 'sağlam' kişileri ideal tanık olarak kabul etmektedir. Bu matrise uymayan diğer kişiler, fiziksel engelleri bu dilde konuşmalarını engellese bile, 'sağlam' bedenlerin dilinde konuşma yükünü taşımaktadır. İşte bu hukuk inşası, tecavüz davalarında engelli kadınların verdiği ifadelerin değersizleştirilmesine yol açmaktadır.
Ableist mahkeme salonu uygulamaları
Resmi delil kurallarının yanı sıra, ataerkillik ve muktedirlikle dolu mahkeme uygulamaları da engelli kadınların karşılaştığı zorlukları daha da artırmaktadır.
Bir başka davada, mahkeme sadece kadının engeli nedeniyle ifade veremediğini kaydetmiş, ancak kadının tam tıbbi durumundan veya kendisine makul bir kolaylık sağlanıp sağlanmadığından bahsetmemiştir. Bu durum, mahkemenin mağdurun yetersiz olduğunu varsaydığını ve erişilebilirlik engellerini hafifletmek için çok az veya hiç girişimde bulunmadığını göstermektedir.
Bu davaların incelenmesi sonucunda ortaya çıkan bir başka eğilim de mahkemelerin mağdurun ifadesini tanımlayıcı kesinlikten yoksun olması nedeniyle dikkate almamasıdır. Gopal Bhoomik v. Batı Bengal Eyaleti davasında mahkeme, kadının sadece işaret diliyle vajinasına bir şey yapıldığını anlatabilmesi ve bunun ardından ağlamaya başlaması nedeniyle sanığın beraatine karar vermiştir. Mahkeme, kadının ifadesini sadece sağlıklı insanların dilinde konuşamadığı için dikkate almamış ve anlaşılabilirlik yükünü bertaraf etmiştir.
Dilavarsab Alisab v. Karnataka Eyaleti gibi davalarda, engelli kadınların yargı tarafından çocuklaştırılması açıkça ortaya çıkmıştır. Mahkeme, tıbbi raporlara dayanarak engelli kadının ifadesini dikkate almamıştır. Bazen mahkemeler, tıbbi yaralanma olmaması, zamanında rapor edilmemesi ve alarm verilmemesi gibi gerekçelerle de ifadeleri dikkate almamaktadır.
Gopal Bhoomik v. Batı Bengal Eyaleti davasında mahkeme, mağdur konuşma engelli olmasına rağmen yüksek ses çıkarabildiği için sanığın beraatine karar vermiştir. Yüksek ses çıkaramaması, aleyhine bir çıkarım yapmak için kullanılmış ve sanık beraat etmiştir.
Mahkeme salonu ortamı
Mahkeme salonlarının resmi kurallarının yanı sıra, bulundukları ortam da engelli dostu değildir. Zihinsel engelli bir tecavüz mağdurunun annesi, FII ile yaptığı bir görüşmede içinde bulunduğu kötü duruma dikkat çekiyor:
"Gowri'yi* benden uzaklaştırdıklarında ağladı ve çığlık attı. Polis bana beni görebileceğini ve onu doğrudan kucağıma geri getireceklerini açıkladı. O anlayamadı. Çok korkmuştu ve bir nezarethaneye götürüldüğünü sanıyordu. Bu durum kısmen engellilere barınma imkanı sağlayacak kaynakların yetersizliğinden, kısmen de polisin duyarlılığının eksikliğinden kaynaklanmaktadır."
FII'nin görüştüğü Batı Bengal komiseri şunları söyledi: "Hiçbir eğitim almadık. Engelli bir kadınla karşılaştığımızda onunla nasıl konuşacağımızı bilemeyebiliyoruz. Polis zalim değildir. Çoğu durumda polis sadece cahildir. Onlara inanmak istemediğimizden değil ama bir hata yaparsak yanlış kişinin cezalandırılacağından da endişe ediyoruz. Polisin eğitime ihtiyacı var ve bizim de bu vakaları nasıl ele alacağımız konusunda hassaslaştırılmamız gerekiyor."
Mahkeme salonundaki önyargılarla mücadele etmek Engelli Kadınların (E/K) hikayesinin sonu değildir. Dava süreçlerindeki yüksek maliyetler ve cezai prosedürlerin karmaşıklığı da engelli kadınların durumunu daha da zorlaştırıyor.
Shanta Memorial Rehabilitasyon Merkezi Ulusal Savunuculuk Koordinatörü Lokapriya Kanungo, FII ile yaptığı bir görüşmede, Haziran 2013'te tecavüze uğradığı bildirilen Odisha, Bhubaneshwar'dan az gören bir kadın olan Chitra* vakasını şöyle anlattı: "Polis Chitra'nın hukuki yardım almasına yardımcı olmadı. Sığınma evi personeli bir avukat bulmasına yardımcı oldu, ancak buldukları avukat ücretsiz değildi. Avukatla devam etmek onun için zor oldu. Bu durum davanın ilerleyişini etkiledi."
Tecavüz davalarında ideal mağdurların inşası, paternalizm ve ataerkillik koktuğu için zaten çok sorunludur. Ayrıca, mağdurların deneyimlerini, algılarını, tepkilerini ve ifadelerini genelleştirdiği için de sorunludur, çünkü bunlar son derece bireysel ve özeldir. Engelli kadınların söz konusu olduğu vakalarda bu durum iki kat daha sorunlu hale gelmektedir, zira "ideal" sağlam vücutlu mağdur standartları, sağlam vücutlu olmayan mağdurlara dayatılmaktadır.
Bu nedenle, yargıçların ideal bir engelli mağdur inşasına karşı duyarlı hale getirilmeleri gerekmektedir; zira muktedirlikçi yasaların yükü yargıçların üzerinde zaten ağırdır ve ahlak ve ataerkilliğin ek yükü bu zorlukları daha da artırmaktadır.
*Çeviri: Jin Dergi Ekibi
*Kaynak: https://feminisminindia.com/2023/02/15/disabled-women-and-marginalisation-are-our-laws-ableist/