Jin Dergi
  • Yazarlar
    • Yazarlar
    • Konuk Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast
No Result
View All Result
Jin Dergi
  • Yazarlar
    • Yazarlar
    • Konuk Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast
No Result
View All Result
Jin Dergi
No Result
View All Result

Altı Kadının Sessiz Çığlığı: Eşitlik ve Özgürlük Mücadelesinde Yeni Bir Kavşak

Damla Bağcı Damla Bağcı
23 Kasım 2025
Yazı
0
Altı Kadının Sessiz Çığlığı: Eşitlik ve Özgürlük Mücadelesinde Yeni Bir Kavşak
0
SHARES
31
VIEWS
Facebook İle PaylaşTwitter İle Paylaş

Bugün altı kadını kaybettik. Peki yarın? Peki ya tarihten izler… 1911’de New York’ta fabrikada yanan kadınları hatırlayalım. Yüzyıllardır aynı yaşanmışlıklar, acılar, kayıplar… Değişmeyen bir düzen; aksine derinleşen toplumsal sorunlar, kadın sorunları… Aynı düzen, aynı anlayış devam ederse bu sorunun cevabını hepimiz biliyoruz: Yarın hem özel hem de kamusal alanlarda acılar artabilir, derinleşebilir ki veriler maalesef öyle olduğunu kanıtlar niteliktedir…

Bazen bir haber, sadece haber değildir. Satır aralarına sıkışmış bir gerçek vardır: Görmezden geldikçe büyüyen, sustukça derinleşen, unuttukça tekrarlanan… Dilovası’nda yaşanan facia işte tam böyle bir gerçekliğin kapımıza dayanan ve artık kaçamayacağımız bir yüzleşmesiydi.

Bir parfüm fabrikasında çıkan yangında altı kadın hayatını kaybetti. Kimileri daha çocuktu; kimileri evine bir parça ekmek götürme telaşındaydı. Fakat hepsi, aynı sistemin yarattığı aynı kader çizgisinde yürüyordu: güvencesizlik, denetimsizlik ve görünmez kılınmış kadın emeği.

Bu ülkede kadın olmak zaten başlı başına bir mücadeleyse, kadın işçi olmak çoğu zaman hayatta kalma mücadelesine dönüşüyor. Ve bu mücadelenin kaybedildiği her an, sadece bir kaza olarak sunuluyor. Oysa hepimiz biliyoruz ki bu bir “kaza” değil. Bu, yıllardır ötelenmiş sorunların, geciktirilmiş reformların ve önemsenmeyen uyarıların sonucunda yaşanmış bir ihmal zincirinin kopuş sesi.

Kadın Emeğinin Değersizleştirildiği Bir Düzenin Aynası

Dilovası’ndaki yangın bize sadece iş güvenliği eksikliğini değil; kadın emeğinin nasıl sistematik biçimde görünmezleştirildiğini de gösterdi. Kadınların çoğu kayıt dışı çalıştırılıyor, düşük ücrete razı bırakılıyor, mobbinge, tacize, baskıya rağmen “yerine koyulabilir” bir iş gücü olarak görülüyor. Kadınların çalışması değil, kadınların eşit ve güvenli koşullarda çalışması sorun hâline getiriliyor. Çünkü birileri için ekonomik büyümenin bedeli, kadınların ucuz ve güvencesiz emeğinden geçiyor. Çünkü kimi iş yerlerinde kadınların teri maliyet kalemi; güvenliği ise lüks bir beklenti sayılıyor.

Zara, Koton ve Waikiki’ye üretim yaptığını bildiğimiz Ravive’de üretilen diğer markalar ve firmalar da (Chronic, Repute, DeFacto, Rebul kolonya, A101, BİM, WeMara, Altınyıldız, Avon) sonradan açığa çıktı. Ücretlerin günlük 600–800 lira olduğu söyleniyordu ancak işverenin işçilere verdiği günlük 70 ila 100 lira arasında yemek parası ve yol parası da bu ücretlerin içerisinde. Yani aslında günlük yevmiye 500–700 lira arasında. Genelde işçi olarak belli bir yaş grubunu (15/18–55 ve üzeri) işe alıyorlar; hak arayışında pek fazla bulunmasınlar, itirazlar gelişmesin diye. Tabii ihtiyaçları olduğu gerçeğini de hesaba katarak… Şehir merkezinde kimyasal bir atölyenin elbette ki yıllardır işler olması—işçilerin sigortasız çalıştırılması, yangın merdiveninin dahi olmaması—birilerinin göz yumduğunu gösteriyor. Çevrede yaşayan, daha önce orada çalışmış kadınlar, zabıtanın kontrollere geldiğinde oturup çay içtiğini ve çoğu zaman evrakları doğru doldurmadan birer kutu parfüm alıp gittiğini anlatıyorlar. Kadınların yaşamları üzerinde hesaplar yapan, daha çok kazanmanın peşine düşen bir düzeni el birliğiyle devam ettirdiler ve hep tehlike barındıran atölye kadınlara mezar oldu…

Bugün altı kadını kaybettik. Peki yarın? Peki ya tarihten izler… 1911’de New York’ta fabrikada yanan kadınları hatırlayalım. Yüzyıllardır aynı yaşanmışlıklar, acılar, kayıplar… Değişmeyen bir düzen; aksine derinleşen toplumsal sorunlar, kadın sorunları… Aynı düzen, aynı anlayış devam ederse bu sorunun cevabını hepimiz biliyoruz: Yarın hem özel hem de kamusal alanlarda acılar artabilir, derinleşebilir ki veriler maalesef öyle olduğunu kanıtlar niteliktedir…

Bu facianın ardından birkaç gözaltı, birkaç görevden alma elbette önemli olabilir ama yeterli değildir. Asıl mesele, bu kayıpların neden mümkün olduğunu tartışmak; neden gerçek bir denetim mekanizmasının işletilmediğini sorgulamak; neden kadınların ve gençlerin, üstelik 16–17 yaşındaki çocukların bile böyle işlerde çalışmak zorunda bırakıldığını görmek.

Adalet, yalnızca faillerin cezalandırılması değildir. Adalet, sistemin kendisinin dönüşmesidir. Adalet, bir daha hiçbir annenin, çocuğunu çalıştığı yerden tabutla almaması için önlem almaktır.

Toplumsal Eşitlik, Sadece Yasalarla Değil, İrade ile Sağlanır

Toplumsal cinsiyet eşitliği, kadın hakları, iş güvenliği… Bunları yıllardır konuşuyoruz. Ama ne zaman ki altı kadının hayatı son buluyor, toplum yeniden sarsılıyor. Çünkü eşitlik hâlâ kâğıt üzerinde; gerçek hayatta ise uygulanması çoğu zaman “sonraya bırakılan” bir ideal.

Kadınlar siyasette, iş hayatında, sokakta, evde… her alanda görünür olmak için çabalıyor. Bu çabanın değeri ancak güçlü bir politik iradeyle korunabilir. Kadınlar ancak eşitlik ve özgürlük odağını merkeze alan bir demokratik toplum anlayışıyla güvenli bir geleceğe sahip olabilir. Kadınlar şiddete karşı kendi öz savunmasını ve özgür kadın kimliğini oluşturan, kadın kırım politikalarına karşı mücadeleyi en üst düzeyde geliştiren ve inşa edendir. Şiddetsiz, sömürüsüz, eşit bir dünya kurulana dek kadın mücadelesi büyümeye devam edecek; demokratik yaşamın hem hak sahibi hem de kurucu öznesi olacaktır. Demokratik bir yaşam ve toplum ise ancak ve ancak komünlerle mümkündür. Komünlerin dinamizmi ve yaratıcı gücü ise kadındır.

Kadınların Birbirinin Duygusuna Dokunması, Toplumun Güçlenmesidir

Bugün bu yazıyı okuyan her kadın, belki de başka bir kadının hikâyesinde kendini bulacak. Çünkü Dilovası’nda kaybettiğimiz altı kadın, hepimizin bir parçasını temsil ediyor: yaşam mücadelesini, direnç gücünü, emeğini, hayallerini. Dayanışma, kadınların en büyük gücüdür. Değişim de bu dayanışmadan doğacaktır.

Bizler birbirimizin yanında yer aldığımızda, haklarımızı savunduğumuzda; güvencesizliğe, mobinge, şiddete, eşitsizliğe karşı birleşik ses yükselttiğimizde toplumun demokratikleşmesi beraberinde eşit, adil, özgür yaşamı da getirecektir. Ahlaki ve politik topluma ulaşmadığımız, zihniyet değişim-dönüşümü yaşamadığımız müddetçe erkek egemen kapitalist anlayış ve sistem kendine alan bulacak ve kadınları, çocukları tek tek tüketecek. Dilovası’ndaki yangın altı kadını yaşamdan kopardı. Maalesef ki bu facia ilk değildi; ancak son olmasının önünde engel yoktur. Yeter ki kadınlar tarihsel hafızasını canlı tutsun, yabancılaştığı kendi öz değerleriyle yeniden buluşup “xwebûn” olabilsin, yok edilen iradesine yeniden kavuşup özneleşsin. Kadınlarda bu irade ve güç var; hem de tarihteki kırılma noktalarından bugüne dek süren…

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü vesilesiyle mücadele ve direniş hattını örerken yanı başımızda böyle bir felaket yaşanması, kadınların güvende olmadığı, her alanda ve anda şiddetin yaşanabileceğini gösterdi bizlere. “Demokratik Toplumla Şiddetsiz Özgür Yaşama” şiarı yeni dönemin kodlarını taşıyor. Kadınları aile içine hapsetmeye çalışan ve kadınlara yoksulluğu ve şiddeti reva gören, kadın ve emekçi düşmanı bu iktidarın yarattığı düzen ile yoksulluğu kadınlaştıran bu sömürü düzeninin karşısında duran ve alternatif sunan bir perspektiften söylüyoruz bunu elbette.

Kadınların anısı, yüzümüzü çevirdiğimizde kaybolan bir acı değil; hesap sormamız ve harekete geçmemiz gereken bir çağrıdır. Yaşamdan koparılan her bir kadının mücadele mirasını sahipleniyor ve her türlü şiddete karşı mücadeleyi büyütme sözümüzü de yineliyoruz. Özgür kadın mücadelesinin birikimi sonucu dünyada esas alınan “Jin Jiyan Azadî” felsefemizin özgürleştirici ve dönüştürücü gücünden daha fazla almak ve yaşamlarımıza serpiştirmek umuduyla…

Etiketler: DilovasıFeminizmİşçi kadınlarİşçi Kadınların Mücadelesiİstanbul SözleşmesiKadın DayanışmasıKadın haklarıKadın MücadelesiKürt kadın mücadelesiSayı 143
Önceki İçerik

Tertele Hazırlık Sürecinde Kızılbaş Kadınlara Yönelik Raporlardan Sızan Nefret

Sonraki İçerik

Kadına Yönelik Şiddetle Mücadelede Tarihsel Süreç: İlk Adımlardan Günümüze

Sonraki İçerik
Kadına Yönelik Şiddetle Mücadelede Tarihsel Süreç: İlk Adımlardan Günümüze

Kadına Yönelik Şiddetle Mücadelede Tarihsel Süreç: İlk Adımlardan Günümüze

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast

© 2024 Jindergi. Tüm hakları saklıdır.

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

No Result
View All Result
  • Yazarlar
    • Yazarlar
    • Konuk Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast

© 2024 Jindergi. Tüm hakları saklıdır.