Jin Dergi
  • Yazarlar
    • Yazarlar
    • Konuk Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast
No Result
View All Result
Jin Dergi
  • Yazarlar
    • Yazarlar
    • Konuk Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast
No Result
View All Result
Jin Dergi
No Result
View All Result

10 Ekim Katliamının 10. Yılında Katliamların Değişmeyen Ortak Portresi -1

Sevda Çelik Özbingöl Sevda Çelik Özbingöl
12 Ekim 2025
Yazı
0
10 Ekim Katliamının 10. Yılında Katliamların Değişmeyen Ortak Portresi -1
0
SHARES
25
VIEWS
Facebook İle PaylaşTwitter İle Paylaş

11 Mayıs 2013 Reyhanlı, 6 Ocak 2015 Sultanahmet, 5 Haziran Amed, 20 Haziran 2015 Suruç, 10 Ekim 2015 Ankara, 12 Ocak 2016 Beyoğlu, 01.05.2016 Gaziantep emniyet müdürlüğü, 20 Haziran 2016 Antep düğün, 28 Haziran 2016 Atatürk Havalimanı, 01.01.2017 Reina saldırısı… Katliamların katilleri aynı kaynaktan besleniyor ama hiçbir katliam önlenmiyordu/önlenemiyordu…

Ülkemiz barış odaklı siyasi iklimi; buzdolabına kaldırılan barış görüşmeleri, 7 Haziran 2015 genel seçimleri sonrasında, ülkenin her yerinde art arda patlayan bombalara yerini bırakmıştı. Memleket gelirinin bilmem ne kadar olan en büyük payı güvenlik politikalarına ayrılmışken, her köşe başında Mobese kameraları (çoğu yüz tanıma özellikli) olan, herkesin izlenip gözlendiği, her şehrin girişinde en az iki arama noktası ile gelenin/ geçenin aranıp tarandığı memleketimizde yaşanıyordu bu olanlar.

Barış haykırılan, kardeşlik sloganları atılan meydanlara kan bulaşmıştı. Ne hikmetse barışçıl ve sivil kitleler hedefteydi. Yakın tarihimizin en kitlesel katliamları gerçekleşiyordu durmak bilmeden… Yüzlerce sivil insan barışçıl eylemlerde can veriyordu. Coğrafyada bir IŞİD barbarlığı hüküm sürmeye başlamış ve sınır tanımadan çok ciddi bir örgütlenme ve organizasyon ile gerçekleştirilebilecek türlü katliamlar gerçekleşiyordu. Halen toplum olarak barış beklentimizin çok yoğun olduğu bir dönemde yaşanan bu saldırıları kabul etmekte zorluk çekiyorduk hepimiz. Mevsimler değişir gibi değişti barış iklimi. İnanması güç ama gerçekti yaşananlar. Barış bir varmış bir yokmuş… İnanılamayacak kadar büyük ve bir o kadar tehlikeli, yol alırken hiçbir engel ve kontrole tabi olmayan bir kötülük salınmıştı memlekete.

11 Mayıs 2013 Reyhanlı, 6 Ocak 2015 Sultanahmet, 5 Haziran Amed, 20 Haziran 2015 Suruç, 10 Ekim 2015 Ankara, 12 Ocak 2016 Beyoğlu, 01.05.2016 Gaziantep emniyet müdürlüğü, 20 Haziran 2016 Antep düğün, 28 Haziran 2016 Atatürk Havalimanı, 01.01.2017 Reina saldırısı… Katliamların katilleri aynı kaynaktan besleniyor ama hiçbir katliam önlenmiyordu/önlenemiyordu….

Önceden tüm istihbari bilgilerine sahip olunan saldırılar bir bir gerçekleşiyordu. Her saldırı birbirine çok benziyor, ilişki halinde olan aynı yapı mensubu kişilerce, aynı yollardan, her patlayıcı aynı ellerden geçerken, bu aynılığın içinde aynı gözler de ısrarla görmezden gelmişti bu saldırıları yapacak olanları…  Kimi sadece öfkeli gençler olarak görmüş, kimi doğrudan yardım da etmiş kimi de zaten tespit edilen katilleri yakalamayarak katliamlara doğru giden yolların taşlarını döşemişti. Eskortluk eden de vardı, sınırdan geçmesini sağlayan da… Otellerde devlet kaynakları ile barındıran da devlet hastanelerinde tedavi ettiren de …

Menfaat de elde etmişlerdi siyaseten ve açıklamalar da yapılmıştı en yetkili ağızlardan… Kimse de makul yurttaş olmayan ölenlerin de neden öldüğünü sorgulamamalıydı haliyle, yaramıştı siyasete, oyları da artmıştı… Artık kim anardı masum insanları ve adaleti, bir seçimi kazanmak varken… Biliyorlardı, yeri yerinden oynatacak şeyler yaşanmış, hesabının verilemeyeceği katliamlar gerçekleşmişti, yüzlerce aile yasını tutamadıkları sevdikleri için acıları yetmiyormuş gibi, türlü engeller koşulan bir adalet yolculuğuna çıkarılırken, memleket de açık bir cezaevi olmaya  doğru yol alıyordu…

Sandık demokrasisinin tek başına ne kadar demokrasi olmadığını ağır bedeller ödeyerek tekrar tekrar tecrübe ediyorduk. Birbirinden ayrılmaz şekilde bir madalyonun iki yüzü olan barış ve demokrasi istemenin, muhalif olmanın bıçak sırtı hayatlar olarak topluma sunuluşunu görüyorduk.

Ülkenin barış ve kardeşliği ve demokratik geleceğiydi hedef alınan. Amed seçim mitinginden Suruç’ta barışı inşa edecek, çizilen suni sınırları tanımaz hakların kardeşliği dayanışmasına, Ankara’da adı üstünde 10 Ekim ‘Emek, Barış, Demokrasi Mitingi’ne kadar saldırıya uğrayan her etkinlik ve her eylem ülkenin tüm ötekilerini bir araya getirecek muktedirlikte; baskıya, zulme, ötekileştirmeye, yok saymaya ve tekçiliğe kaybettirecek güçteydi.

Barışı ısrarla haykıranlardı ölenler ve kenetli bir mücadele alanı miras bıraktılar. Ölümsüzlerimizlerdi elbette ve anılarına sadakatle sahip çıkış da onların sahip çıktıkları, uğruna can verdikleri barış söylemi ve mücadelesi kadar güçlü olmalıydı. Meydanlar elbette boş kalmadı ama bu saldırılarla da sarılması zor, iyileşmesi uzun sürecek ağır yaralar almıştı toplum…

Nöbetler, açıklamalar ve her biri bir eyleme dönen duruşmalar ile iğneyle kuyu kazar gibi yol kat edilen zorlu ve ısrarlı adalet mücadelesi başlayacaktı. O tarihten bugüne zamana yayılan yargı süreçlerine inat hiç eksilmeden süren bir adalet mücadelesi ile de halen devam ediyor. Katliamdan sağ kurtulanlar, o mahşeri yaşayanlar, kaybedilenlerin; sevenleri ve sevdikleri, aileleri, barış ve adalet mücadelesine sahip çıkan herkes bir aradaydı. Barış, demokrasi ve kardeşlik mücadeleleri artık duruşma salonlarına adalet mücadelesi olarak taşınmış, örneği olmayan bir barikat kurulmuş gibiydi.  

Birbirine benzeyen ve bu kadar birbiriyle ilişkili katliamın ardından, yine birbirine benzeyen ve içinde kamu gücünün kullanımının aşikar olduğu, yargı tarihimizin en utanılası cezasızlık halleri karşımızda duruyordu. Cezasızlık kimin öldüğü ile ilgiliydi ve bu katliamlarda ötekilerdi ölenler… Tüm ayrıntıları ve hukuksuzlukları ile birbirine benzediğini gördüğümüz, tek tornadan çıkmış bu yargılamalarla adaletsizlik örülmeye çalışılırken bu tutuma inat adalet sözünün en güçlü kurulduğu mecralara da döndü duruşma salonları.

Bu davalar cezasızlık davalarıydı, kamu olanakları ve kamu bağlantıları ile işlenen suçların dava dosyalarının yargılamaları ne kadar birbirine benziyorsa, ötekilerin muhalif olanların mağduru olduğu dosyaların yargılamaları da birbirine benziyordu. Gizlilik kararları ile başlıyor ve sanıkların bulunmaması üzerine bir hiçlikle işletilmeyen süreçler yürütüldüğü, gizlilik kararları kalktıktan sonra ortaya çıkıyordu. Ve her kalkan gizlilik kararı tüm katliamların nasıl da kolay şekilde önlenebilir olduğu acı gerçeği ile bizi karşı karşıya bırakıyordu.  Kusursuz kötülüktü karşımızdaki. Yasa dışı örgütsel ağ ile bu kadar iç içe geçmiş olan bu kamu ilişkilerinin, etkin soruşturma beklentilerini karşılamak ve adaleti tesis edip sorumluların tüm ilişkileriyle ortaya çıkarılıp adaletin tesisinin tam anlamı ile mümkün olamayacağını ve dolayısıyla etkisiz yargılamalar olarak hayat bulacağını da görüyorduk.  

Bu davalar cezasızlık davalarıydı ve öyle kurgulandıklarını her aşamanın aynılığında gördük. Avukatlar o nedenle dahil edilmedi gizlilik kararları ile saklanan soruşturma aşamalarına, gizlilik kararları bunu rahatça oluşturmayı sağladı. Yeni bir cezasızlık modeli uygulanıyordu. Dosyalar münferit olaylar gibi ele alınıyor, birkaç sanıkla cezasızlık yargılamalarının yeni versiyonu, katliam yargılamaları ile karşı karşıya iken önü alınmaz bir korku iklimi de topluma, coğrafyanın çizilen sınırlarına inat her yerini de kapsayacak şekilde siyasi çıkarlara hizmet edecek şekilde yayılmak isteniyordu.

Bu davalar cezasızlık davalarıydı, etkin soruşturmalar yapılmamış, mahkemelere etkin kovuşturma yapacak tek delil sunulmamıştı, gizlilik kararları ile üstü örtülen soruşturma aşamalarından. Mevcut sanıkların IŞİD bağlantıları bile araştırılmamış, araştırılmışsa da dosyalara sunulmamıştı, sanıkların dava dosyaları ile haklarındaki ihbarlar ile yapılan tespitler ve istihbarı var olan örgüt bağlantıları delilleri yoktu dosyalarda ve nerdeyse her sanığın kamu ilişkileri vardı ve bunlar da elbette yoktu iddianamelerde. Örgüt mensuplarının telefon kayıtları dinlenmiş ve aslında her saldırının mevcut bilgilerle önlenebilir olduğu gerçekliği acı bir şekilde çarparken adaletin soğuk yüzüne; bu kısmını araştırmak ve ortaya çıkarmak konusunda tek bir adım atılmamıştı.

Aksi bilinmesine rağmen birçok dosyadaki canlı bombalar tek başlarına bir katliam gerçekleştirdi zannedilsin isteniyordu ısrarla… İsmi ortaya çıkan bir veya birkaç sanık varsa onu aşmadı iddianameler. Etkili değildi soruşturmalar. Dosyalar birbiri ile bağlantılıydı ve bir dosyadan başka bir dosyanın sanıklarına ulaşılıyordu. Halen yakalanma imkanı varken yakalanmayan sanıklar var bu yargılamalarda…

Hazırlanan iddianameler nerdeyse ortak aynılıkta mağdurların resmi ideolojinin makulü olmayışlarını özellikle vurgularken, bu yaklaşım sonrasında duruşma salonlarında, mağdur yakınlarının ve katliam mağduru dosya müştekilerinin nasıl sanık muamelesi gördüğünü de açıklamaktaydı.

‘Önce kendinizi koruyun’ demişlerdi kolluğa, patlayacağı bilinen bombalara karşı… Dosyalara girdi bu beyanlar…  Onlarda kendilerini korumuştu. Korumakla yükümlü oldukları yurttaşları korumanın aksine. Hiçbiri de cezalandırılmadı, hiçbiri de yargılanmadı, katliam yargılamalarında tek bir kolluk personelinin tanık olarak dahi dinlendiğine hiçbir mahkeme salonu tanıklık etmedi.

İsmini bildikleri ve izledikleri bombacıları kendilerini patlatana kadar yakalamamayı seçmişler. Hatta kendini patlatan bir bombacının yakalandığını bile söyleme gafletinde bulunmuşlardı bir defasında… Sanıklarının çoğu yoktu duruşma salonlarında ve olan  katliam sanıkları da ceza almayacaklarına kendilerine verilen sözler gereği bırakılmaları gerektiği iddiasındaydılar… Kamu olanaklarına ve ilişkilerine sahip olmanın verdiği korkunç özgüvenle, suçları işlerken kendilerine sağlanan ayrıcalık ve kolaylıkların süreceğinin rahatlığında, ortalığa salınması istenen korku iklimine inat böyle bir sahipleniş ve toplumsal itiraz öngörülmemiş olacak ki katliamın bu kadar suç ortağı varken ve yargılanmazken haksızlığa uğradıklarını ve bırakılmaları gerektiğine inanan saldırgan bir sanık profili de yansıdı dosya yargılamalarına…  

Sadece yargılamaların yapıldığı mahkemeler değil tüm yazılı taleplerin yansıdığı her bir üst mahkeme de aynı retçi yaklaşımla katliamların aydınlatılmasına katkı sunmayı reddediyordu.  Buna rağmen ki çok yakın bir zamanda Atatürk Havalimanı saldırısında ceza alan katliam sanıkları bu zorlu yargılamalardan sonra ceza almalarına rağmen, salıverildiler. Bu kadar siyasi mahpusun, fikir düşünce ifade özgürlüğü sanığının olduğu ülkemde aynı yargılamaları yapan mahkemelerce.

Olayı “Ben konuşursam yer yerinden oynar” diyen dönemin başbakanından bildiklerini dinleme taleplerini ısrarla reddetti mahkemeler ve tek bir kolluk personelini dahi dinlemeyi kabul etmediği gibi… Katliamın devletle olan ilişkisi ısrarla görmezden gelinmeye devam ediyordu. Mahkemeler bu sınırın dışına çıktığında ise cevapsız bırakılan mahkeme yazışmaları çıkıyordu karşımıza. Kusuru ve sorumluluğu olan kamu personeli korunurken, münferit iş birlikleri olarak tanımlayamayacağımız, dönemsel devlet politikası halini alan kamusal sorumluluğun varlığı çıkıyordu karşımıza. İdare davalarında devletin sorumluluğu tespit ve kabul edilse de cüzi tazminat rakamlarıyla dosyalar bitirilmeye çalışılıyordu. Suruç’ta görevi ihmal sorumluğu tespit edilmiş ancak o da ödül gibi bir cezayla sonlandırılmıştı.  Ama tek bir kamu personeli ceza yargılamalarına dahil edilmemişti.

Cezasızlık yargılamalarına çokça tanıklık etmiş ülkemiz yargı deneyimlerinde, etkisiz yargılamalara inat iğneyle kuyu kazar gibi her ip ucunu birbirine bağlayarak, tüm katliam dosyalarını birlikte sürdüren bir adalet mücadelesi içerisindeydi tüm dosya avukatları. Hem verilen adalet mücadelesine tanıklıktı yapılan hem de tarihlerin hem yazanı hem bozanı olan muktedirlere inat tarihe düşülen notların daha ötesinde, adalet mücadelesinin tarihini yazmaktı belki de yapılan ve halen yapılmakta olan. Araştırılması istenen her ayrıntı oluşturulan kurguyu bozmaya devam ediyordu. Tüm gizler açığa çıkmaya devam ediyor, izlenmeyen görüntüler izleniyor, getirtilmeyen dosyalar inceleniyordu. Söylenecek her söz söylenmeli yazılacak her cümle yazılmaya çalışılıyordu.

Görmezden gelinen her ayrıntı, siyasi süreçler ve aktörler değişir ama adalettir baki olan ısrarı ile sunuluyordu mahkeme yargıçlarının önüne. Yapbozun tüm parçaları oturuyordu yerine, her bir adımda güç veriyordu süren katliam yargılamaları birbirine. Savunma grupları ve toplumun tüm kesimlerince her anı izlenen ve sahiplenilen, birbirinden güç alan, birbirine güç katan bir mücadeleydi sürdürülen…  

Ölümsüzlüğe yolculadıklarımız elbette bu topraklarda barışı savunmanın ne zorlu bir yolculuk olduğunu bilenlerdi. Duruşma salonlarında adalet haykıranlar da bunun farkındaydı. Her duruşma sonrası “Unutmadık, unutmayacağız, unutturmayacağız” haykırışları barış mücadelesine de sahiplenişti ve bu kadar zamana yayılarak unutulması ve sahiplenişin azaltılmaya çalışılmasına inat ilk gün ki kararlılıkla sahiplenilmesi de bundandı. Hakimler değişti onlarca kez ama adalet arayışı ısrarı değişmedi. ‘Eylemde ben de orda olmalıydım’ dedirten sahipleniş adalet mücadelesinde de ben orda olmalıyım olarak duruşma salonlarına aktı.  Bu yüzden bu sahiplenişi kırmak için dosya duruşmaların şehirlerin en ücra köşelerinde yaptılar.

Türlü baskı örnekleri de yaşadı dosya müştekileri, mağdurları, avukatları, aileleri ile dayanışma içinde olan kesimler… Tutuklananlar oldu, defalarca gözaltına alınanlar, halen tutuklu olanlar… Bu da bildik bir yöntemdi… Mücadele hızını bir ilerletip bir geriletirken, sahipleniş hiç eksilmedi ama bu zorlu adalet mücadelesinde yolda kaybettiklerimiz de oldu…

Aradan geçen on yıllık zaman içerisinde, ısrarla katliamların tüm boyutları ile araştırıldığı, tüm sorumluların sorumluluğunun tespitinin yapılıp cezalandırılmasının sağlandığı adaletin tesisi taleplerimiz bu yaygın suç ağının karşısında etkisiz kalıyor gözükse de barışı yeniden konuştuğumuz bu günlerde bu katliam dosyalarının hakikatleri ile de yüzleşilmesini ısrarla adalet mücadelesi ile birlikte talep etmek gerekiyor.

Yaralı eşine sarılmış halde, kızını ve kız kardeşini kaybeden İzzet Çevik’in acı dolu unutulmaz bakışında da on yaşındaki Veysel’in umutla gülümseyen koskocaman mavi gözlerinde de herkesin bu mücadeleyi kendinin hissettiği bir yan halen aynı acı ve ısrarlı haliyle öylece duruyor. Bu sebepledir ki insanlığa karşı işlenen bu katliamlarda, tüm farklılıklarımızla barışı da adaleti de savunmaya devam eden o yolda yürümeye ‘unutmamaya ve unutturmamaya’ devam edeceğiz.    

10 Ekim Ankara Gar Katliamı’nda kaybettiklerimizin şahsında bu mücadelede sonsuzluğa yürüyen tüm barış şehitlerinin anısına saygı ve minnetle…  10.10.2025

Son Not:

  1. İŞİD’e katılıp Dönen Türkiye Vatandaşları: EK-A Türkiye’deki İŞİD saldırıları ve ilgili davaların listesi, Mevcut Yaklaşımları Geliştirmek Kriz Grubu Avrupa Raporu N*258, 29 Haziran 2020
  2. HDP 28 Aralık 2015 tarihinde409 sayı numarasıyla Gaziantep Milletvekilimiz Sn. Mahmut Toğrul-13.01.2016 tarihinde 587 sayı numarasıyla parti grubu tarafından verilen Meclis Araştırma Önergesi. 
  3.  Suruç, 10 Ekim Ankara, Gaziantep, Amed Katliam dosyaları belgeleri
  4. 10 Ekim davası avukatlarından 10 yıllık cezasızlığın raporu.

Etiketler: 10 ekim katliamıAmedAnkara Gar KatliamıBarışcezasızlıkhukuksuzlukİzzet ÇevikışidKatliamReyhanlıSayı 137Veysel
Önceki İçerik

Varoluşun Erdemli Duruşu: Direniş

Sonraki İçerik

Türkiye’de Katmerleşmiş Krizlerin Pozitif Entegrasyon Perspektifiyle Sistematik Çözümü

Sonraki İçerik
Türkiye’de Katmerleşmiş Krizlerin Pozitif Entegrasyon Perspektifiyle Sistematik Çözümü

Türkiye’de Katmerleşmiş Krizlerin Pozitif Entegrasyon Perspektifiyle Sistematik Çözümü

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast

© 2024 Jindergi. Tüm hakları saklıdır.

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

No Result
View All Result
  • Yazarlar
    • Yazarlar
    • Konuk Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast

© 2024 Jindergi. Tüm hakları saklıdır.