Jin Dergi
  • Yazarlar
    • Yazarlar
    • Konuk Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast
No Result
View All Result
Jin Dergi
  • Yazarlar
    • Yazarlar
    • Konuk Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast
No Result
View All Result
Jin Dergi
No Result
View All Result

Demokratik Entegrasyon: Özgür ve Eşit Yaşamla Bütünleşmek

Halide Türkoğlu Halide Türkoğlu
12 Ekim 2025
Yazı
0
Demokratik Entegrasyon: Özgür ve Eşit Yaşamla Bütünleşmek
0
SHARES
57
VIEWS
Facebook İle PaylaşTwitter İle Paylaş

Peki bizler, iktidar olanın tüm bu kavram çelişkisi içerisinde “entegrasyon” kavramını nasıl ele alabiliriz? Bu kavramı tamamen olumsuz anlamıyla reddedip kullanmamak bir çözüm müdür? gibi sorular ile birlikte bunun üzerine biraz daha eğilmemiz gerekmez mi? Elbette ki bu ve daha da çoğaltılabilecek soruları daha geniş konuşmak, yazmak, tartışmak özellikle Barış ve Demokratik Toplum sürecinde çok daha büyük bir öneme sahiptir

Bazı kavramlar yaşanmış deneyimler, öğrenilmişlikler, öğretilmişlikler üzerinden gerçek anlamından uzaklaştırılma riski ile karşı karşıya kalabilmektedir. Diğer bir deyişle her sistem kendi kodlarıyla kavramları tanımlayarak, genişleterek ya da daraltarak kendini, kendi üretimini ve yönetme biçimini bu tanımlamalarla var edebilmektedir. Nitekim “entegrasyon kavramı da bunlardan biridir diyebilir miyiz?” sorusunu da ilk elden buraya bırakmanın iyi olabileceğini düşünüyorum.

Her araştırmanın ve teorinin aynı zamanda kendine ait bir metodolojisinin, bir kavram setinin olduğu gerçeğinden hareketle entegrasyon kavramının gerçek tanımının ne olduğu ve şimdiye kadar hafızalarda nasıl yer edindiği üzerine düşünmenin faydalı olacağına inanıyorum. Anlam olarak bütünleşmeyi ifade eden bu kavram çoğumuzun hafızasında yukarıda da belirttiğim gibi yaşanmışlıklar, öğretilmişliklerden kaynaklı bir asimilasyon, yok olma, bir azınlık topluluğun çoğunluğun içerisinde özünden koparılması, erimesi gerçeği tanımı olarak yer alıyor diyebiliriz. Peki bu hafıza nasıl oluştu, bu hafızayı oluşturan kimdi, hangi uygulamalardı, hangi gördüklerimiz, hangi yaşadıklarımızdı?

Ulus-devletlerin entegrasyona bakışı ve inşa hali her türlü farklılığa karşı olumsuz yönde yürütülmüştür. Mesela, göçmenlik ve mültecilik olgusunda entegrasyon kavramı tam olarak hafızalarımızda oluşmuş yere değer. Çünkü bunun içerisinde kendine yabancılaşma vardır. Bunun içerisinde özünü bırakma, bir başkasının özüne ama gönüllü ama zorunlu dahil olma durumu vardır. Hepimiz bu sözleri çokça kez duymuşuzdur. “Göçmen ve mültecilerin göç ettikleri, göç etmek zorunda kaldıkları topluluklara entegre olamama sorunu vardır, bu da toplumsal kargaşayı derinleştirmektedir. Bunun için uyum projeleri geliştirerek şunları, şunları yaptık” denir.

Bir kavramı özünden kopararak kendi hâkim politikalarının hizmetine sunan, birlikte yaşam değil asimilasyon, bütünlük değil ezen-ezilen ilişkisini besleyen erkek egemen, kapitalist ulus devletlerin entegrasyon adı altında sundukları programın bir örneğini verin deseler herhalde tekçi sistemler içinde her farklılığın bir hikayesi vardır. 

Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana tarihsel ve köklü bir sorun olan bugün yaşadığımız coğrafyada varlığı, dili, kimliği yüzyıllardır inkar edilirken, yok sayılırken bir yandan “Kürtler isyan ediyor, başkaldırıyor, bölücülük yapıyor” deyip her türlü zulmü hak gören diğer yandan “bizim Kürt kardeşlerimizle sorunumuz yok” deyip “tek dil, tek millet,” söylemleri ile egemen ulus-devlet politikalarına sarılan zihniyet, asimilasyon ve inkar politikalarını bu tanımla uygulamaktan yıllarca tek bir adım geri atmadı.

Peki bizler, iktidar olanın tüm bu kavram çelişkisi içerisinde “entegrasyon” kavramını nasıl ele alabiliriz? Bu kavramı tamamen olumsuz anlamıyla reddedip kullanmamak bir çözüm müdür? gibi sorular ile birlikte bunun üzerine biraz daha eğilmemiz gerekmez mi? Elbette ki bu ve daha da çoğaltılabilecek soruları daha geniş konuşmak, yazmak, tartışmak özellikle Barış ve Demokratik Toplum sürecinde çok daha büyük bir öneme sahiptir.

Nitekim Sayın Abdullah Öcalan’ın “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı”nda, “Demokratik Ulus Manifestosu”nda altı bir kez daha kalın çizgilerle çizilen bütünleşmek, birleşmek, tamamlanmak olarak tanımlanan ve tüm bunların karşılıklı bir ilişki ve müzakere ile gelişmesini ifade eden pozitif entegrasyon, demokratik entegrasyon tanımlamaları bunu biraz daha zorunlu hale getirmiştir.

Demokratik entegrasyonu bir yok oluş değil varoluş dinamiği olarak değerlendiren, tek taraflı değil iki taraflı gelişmesi gerektiğini belirten Sayın Öcalan, bunun müzakere ve mücadele yöntemi ile birlikte ortak bir hakikati yaratılabileceğini özellikle belirtir.

Bu kapsamda belki şu soruyla biraz daha konuyu açabiliriz. “Kimin, neye entegre olacağı?” sorusu ön açıcı olabilir diye düşünüyorum. Ve eğer bu kavramı pozitif, demokratik olarak ele alacaksak en azından şu cevapların da karşılık bulacağını düşünüyorum. Adına entegrasyon değil ne dersek diyelim yaşadığımız coğrafya halkların, kadınların, farklı kimliklerin, inançların bir arada özgür ve eşit yaşayacağı bir modele ihtiyaç olduğu aşikardır.

Milliyetçilik, cinsiyetçilik, militarizm ve tekçilik ile beslenmiş bir Cumhuriyetin içerisinde halkların, kadınların, kimliklerin, inançların kendileri olarak var olamadığı cumhuriyetin yüzyıllık tarihinde apaçık ortadadır. Soykırım boyutuna varan katliamlar, kadına yönelik işlenen suçlar, kadınların haklarına ve kazanımlarına yönelik saldırılar ve tüm bu saldırıların olduğu yerden yeşeren mücadeleler var olan sistemin kapsayıcı olmadığını ve yine bu sistemle bütünleşmek istemeyen bir isyanının olduğunu da göstermektedir.

O zaman “Kimin, neye entegre olacağı?” sorusunun cevabının da buralarda aranması gerektiğine inanıyorum. Faşizmin olduğu yerde yani; farklı kimliklerin, inançların kendilerini özgürce ifade edemediği, yaşayamadığı bir düzenle halklar bütünleşmez. Var olan erkek egemen tekçi düzen ile kadınlar bütünleşmedi, bütünleşmeyecek. Burada da yeni bir şey değil ama her defasında zihnimizde, yaşamımızda diri tuttuğumuz, uğruna mücadele etmekten bir an olsun vazgeçmediğimiz demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü paradigmamız bu erkek egemen düzene karşı alternatifimizdir.

Bu paradigmanın demokratik toplum olarak örgütlenmesi ile Cumhuriyetin demokratikleşmesi mücadelesi demokratik entegrasyonun gerçekliği ve ruhu ile buluşur. 

Yıllardır mücadelesini yürüttüğümüz bu paradigma sadece Kürtler ve kadınlar için değil ezilen, sömürülen tüm kesimler için bir alternatiftir. Halihazırda var olan erkek egemen sistemle, farklılıkları yok sayan bir Cumhuriyet anlayışıyla bütünleşmek mümkün değildir. Müzakere ve mücadele yöntemi ile değişim ve dönüşümü sağlamak sadece ezilen kesimler için değil yıllardır tekçilikten beslenen, imha ve inkâr ile erkek egemen devlet anlayışı ve bu anlayışı sürdürenler için de geçerlidir. Devletin de hukuk ile topluma entegre olması gerekmektedir. Yani topluma müdahale eden, durmadan saldıran ve gasp eden halinden çıkıp demokrasiyi, özgürlükleri, eşitliği, örgütlenmeyi, yönetim ilişkilerini hukukla güvence altına almasıdır. Devletin demokratik toplumun ve demokratik siyasetin önünde gölge olmaktan çıkması elzemdir.

Barış ve demokratik toplum sürecinin ruhu bizler açısından eşit ve demokratik bir müzakere ile karşılıklı gelişecek bu değişim ve dönüşümdür. Biz kadınların bütünleşeceği sistem demokratik ekolojik, kadın özgürlükçü paradigmamızdır. Bu paradigmanın ruhunda tekçilik değil çoğulculuk vardır. Farklılıkların kendi kimlikleri ile inançları ile özgür yaşayacağı, var olabileceği eşitlikçi bir yaşam modeli vardır. Yerel demokrasi ile yerinden yönetim anlayışı vardır. Kadınların yaşamın öznesi olduğu gerçeğinden hareketle bütünleşeceğimiz sistem demokratik bir toplum ve Demokratik bir Cumhuriyettir.

Son olarak ister adına demokratik entegrasyon, pozitif entegrasyon diyelim, ister özgür ve eşit bir yaşam diyelim şiddetsiz, sömürüsüz bir yaşam için payımıza düşenin her daim farkındalığıyla demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü paradigmamızı inşa edeceğimizden kimsenin şüphesi olmasın.

Etiketler: BarışBarış ve Demokratik Toplum ÇağrısıDemokratik CumhuriyetDemokratik Ulus ManifestosuEntegrasyonKürt kadın mücadelesiSayı 137Ulus devlet
Önceki İçerik

Varoluşun Erdemli Duruşu: Direniş

Sonraki İçerik

Türkiye’de Katmerleşmiş Krizlerin Pozitif Entegrasyon Perspektifiyle Sistematik Çözümü

Sonraki İçerik
Türkiye’de Katmerleşmiş Krizlerin Pozitif Entegrasyon Perspektifiyle Sistematik Çözümü

Türkiye’de Katmerleşmiş Krizlerin Pozitif Entegrasyon Perspektifiyle Sistematik Çözümü

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast

© 2024 Jindergi. Tüm hakları saklıdır.

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

No Result
View All Result
  • Yazarlar
    • Yazarlar
    • Konuk Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast

© 2024 Jindergi. Tüm hakları saklıdır.