Jin Dergi
  • Yazarlar
    • Yazarlar
    • Konuk Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast
No Result
View All Result
Jin Dergi
  • Yazarlar
    • Yazarlar
    • Konuk Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast
No Result
View All Result
Jin Dergi
No Result
View All Result

Madımak Hala Yanıyor!…

Şenal Sarıhan Şenal Sarıhan
6 Temmuz 2025
Yazı
0
Madımak Hala Yanıyor!…
0
SHARES
150
VIEWS
Facebook İle PaylaşTwitter İle Paylaş

Sivas’ta gericiliğin yakarak kurban ettiği mağdurların tümü sol görüşlü, ilerici, devrimci insanlardı. Çoğunluğu Aleviydi… Bu nedenle mağdurların, felsefi düşünceleri ve inançları nedeniyle hedef alındıkları açıktı. Kaldı ki ülkemizde Aydın ve Alevi kıyımı, Çorum’da, Maraş’ta ve yine Sivas’ta yinelenmiş ve yüzlerce insan bu saldırının kurbanı olmuştu. Saldırıların, örgütlü, sistemli ve planlı olduğu da tartışmasız ortada idi

Yangının İlk Günü

2 Temmuz 1993… 32 yıl önce… Sivas’ta, Pir Sultan Abdal Derneği’nin Kültür Bakanlığı’nın katkılarıyla düzenlediği şenlikler var. Şenliğe, çoğunluğu sol aydınlardan ve derneğin tiyatro ile semah ekiplerinden oluşan kalabalık bir sanatçı grubu katılıyor. Aralarında yazar Aziz Nesin de var.

Sivas’ta, özellikle sağ basının Aziz Nesin üzerinden şenliğe yönelik tahrik edici haberler yaptığını biliyoruz. Üstelik, 1978 yılının 3-7 Eylül günleri arasında, çoğunluğu Alevi olan Ali Baba Mahallesi’nde 10 insanın katledildiği, 93 kişinin yaralandığı ve binlerce ev ile iş yerinin tahrip edildiği gerici kalkışmanın acıları hâlâ belleğimizde. Aynı yıl, 19-26 Aralık tarihlerinde Maraş’ta Alevilere ve sol görüşlü halka yönelik gerici saldırılarda 111 cana kıyıldığını, 559 evin yakıldığını ve 290 iş yerinin tahrip edildiğini de unutmadık.

Bu olaylara ilişkin yargılamalar hâlen sürüyor. Umut etmek istiyoruz ki, acıları hafifletecek bir Ozanlar Şenliği yapılabilsin. Hep birlikte türküler söylensin, şiirler okunsun, halaylara durulsun. Ama öyle olmuyor…

Şenliğin ikinci günü, öğle saatlerinden itibaren adım adım gerilim yükseliyor.

Saat 17.00… Haberci:

“13.30’da Paşa ve Meydan Camilerinden çıkan beş yüz – bin civarındaki grubun Vilayet Binası’na doğru yürüdüğünü, bu grubun Aziz Nesin, Vali ve Hükümet aleyhinde, şeriat lehinde sloganlar attığını, bu grubun Hükümet Binası önünden uzaklaştırıldığını; aynı grubun bu kez de etkinliklerin yapıldığı Kültür Merkezi önüne gitmekte olduğunu, polis müdahalesine oturarak karşı koyduklarını, Vali’nin Tugay Komutanı’nı arayarak yardım istediğini, İçişleri Bakanı ve Başbakan’a faksla bilgi verildiğini, Tokat ve Kayseri’den kuvvet istendiğini, oturan grubun tekrar Hükümet Binası’na hareket ettiğini, yolda bir kafenin taşlandığını, yeniden Kültür Merkezi’ne döndüklerini, buraya taşla saldırdıklarını, iki polis ve iki sivilin yaralandığını, bu sırada sayıları 5.000’i bulan göstericilerin Madımak Oteli’ni sarmaya ve taşlamaya başladıklarını” anlatıyor.

Haberler sürüyor. Hedefte, şenliklerle aynı gün açılışı yapılan Pir Sultan Abdal heykeli var. 19.00 haberleri, “Göstericilerin isteği ile Ozanlar Anıtı kaldırıldı.” bilgisini geçiyor. “Ne işe yarayacak? Bu, onları engelleyecek mi? Aksine. Televizyon, adım adım katliama gidişin haberlerini yansıtıyor.”

19.45… Ekrana, binlerce çılgın saldırganın sloganlarla kuşattığı Madımak Oteli’nin görüntüsü düşüyor. Sloganlar, saldırının amacını ifade ediyor: “Dinsiz Vali istifa!”, “Yaşasın şeriat!”, “Laiklik gidecek, şeriat gelecek!”, “Ya Allah, intikam!”, “Cumhuriyet burada kuruldu, burada yıkılacak!” vb.

Sonra hepimizin gözü önünde yaşanan bir vahşet: Otel önündeki araçlar ters çevrilerek depoları deliniyor; bununla yetinilmeyip bidonlarla yakıcı maddeler taşınıyor. Hiçbir koruması olmayan otel kapısından içeri giriliyor, otel perdeleri ateşe veriliyor. Yangın üzerine kalabalığı aşmaya çalışan itfaiye aracının önüne yatılarak müdahale engelleniyor; bu sırada şeriatçı sloganlarını sürdüren güruh, oteli yakıyor. Hem de hiçbir engellemeye uğramadan.

İçeride kim ya da kimler var, henüz bilmiyoruz. Madımak yanıyor. İçeride kaç kişi var, bilmiyoruz. Biraz sonra haberlere, Aziz Nesin ve Lütfü Kaleli’nin itfaiyenin otelin penceresine uzattığı yangın merdivenlerinden indirilişinin görüntüsü ve bilgisi düşüyor. Ve bu kurtuluşa engel olmak isteyen bir saldırgan… Daha sonra bu kişinin, Sivas Belediye Meclis Üyesi Cafer Erçakmak olduğunu öğreneceğiz. Öğrendiğimiz sadece adı olacak. O, sanık sandalyesine hiçbir zaman oturmayacak.

Ve sabah… Yangın sönerken, yalazı insanlığın yüreğine kor olup düşüyor. Valilik açıklamasına göre, ikisi otel emekçisi olmak üzere 35 aydınlanma şehidi… 4’ü ağır, 60 yaralı… Kendi çabalarıyla sağ kurtulan 36 can…

6 Temmuz 1993… Dikmen PSAD Ankara Şubesi önünden Karşıyaka Mezarlığı’na akan insan seli… Öfkemiz, bacaklarımıza derman olmuş. Meclis’in önüne dek sessiz yürüyen topluluk, Meclis önünde tepkili… Elleri bağlı bir iktidar… Elleri bağlı bir iktidar ortağı. Azgın irticanın engellenmesi için gerekenler yapılmadı. Halk, içinin yangısını haykırıyor.

Sonra dosyalardan öğrendik: Polis tutanağında, eylemcilerin sayısı 15.000 olarak yer aldı. Aynı tutanaklarda yer alan bilgilere göre, gerici kuruluşlar, şenlikten önce Sivas’a yüzlerce araçla insan taşımışlar. Onlar, belediyeye ait konaklama yerlerinde ve yatılı Kuran kursları merkezlerinde barındırılıp ertesi güne hazırlanmışlar. Yine polis kayıtlarına göre, katliamdan sonra da Sivas’tan sayısız araç ayrılmış. Sivas’ı terk edenler eylemciydi. Ne var ki yakalanan ve tutuklanan olmadığı gibi, daha sonra da bu kişilerin fotoğraf ve video kayıtlarından eşkallerinin belirlenmesi ve yakalanmaları için bir çaba harcanmadı. Gidenlerden bir kişi olsun sanık sandalyesine oturtulmadı.

Yine polis kayıtlarına göre, olaydan bir gün önce polis faksına “Müslümanlar” imzalı bir bildiri geldi. Tüm işyerleri ve ev posta kutularına da bırakılmış olan bu bildiride “hesap sorma” çağrısı yer alıyordu. Saldırganlar, gereğini yaptılar… Sönmeyecek bir ateşti yaktıkları.

Avuntumuz adil bir yargılama süreci olabilirdi. TBB’den barolara, Çağdaş Hukukçular Derneği’nden ilerici tüm hukuk örgütleri ve siyasi partilere uzanan bir birliktelikte davaya müdahil olundu.

15.000 Sanık! 20 güne sığdırılmış Üç Dava

Sivas Cumhuriyet Başsavcılığı, 15.000 eylemcinin katıldığı bu katliamın soruşturmasını 20 gün gibi kısa bir sürede tamamlayarak, 22.07.1993 günü 78 sanık hakkında Sivas Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açtı. Bu davada sanıkların, 35 kişiyi yangın çıkarmak suretiyle öldürmek, anılan eylemi yardım yolu ile kolaylaştırmak ve teşvik etmekle suçlandıkları belirtildi. Ayrıca, görevli memura mukavemet ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası’na aykırılık nedeni ile 102 sanık hakkında Sivas Asliye Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı. Sivas’ta DGM’nin bulunmayışı nedeni ile 94 sanık hakkında da 3713 sayılı Terörle Mücadele Yasası’nın 7/1-2 maddelerine aykırı davrandıkları savıyla Kayseri DGM’de dava açıldı.

Savcılık, eylemin siyasi niteliği, şeriatçı kalkışma oluşu, Anayasa’nın ihlalini amaçlaması gibi bir kanıyı ileri sürmediği gibi, DGM’de açtığı davada sanıkların hangi örgüt ya da örgütlere üye olduklarına ilişkin de iddiada bulunmadı. 15.000 kişinin gerçekleştirdiği eylemi organize eden bir terör örgütü yoktu!

Yargılama(ma) Başlıyor!

Davaların Sivas ve Kayseri’de sürmesi güvenlik sorunu yaratacaktı. Ayrıca mağdurların önemli bir kısmı Ankara’da yaşıyordu. Sivas, onların acılarını da kanatan bir yer olacaktı. Bu nedenle müdahil avukatlar olarak, davanın Ankara’ya naklini talep ettik. Yargıtay 10. Ceza Dairesi, 18.08.1993 günü anılan dosyaların güvenlik nedeni ile Ankara’ya aktarılmasına karar verdi.

Dosyaların Ankara’da ilgili mahkemelere ulaşmasının hemen ardından Ankara 3. Ağır Ceza ve 19. Asliye Ceza Mahkemeleri, 14.10.1993 günlü 1993/1185 -551 Sayılı kararları ile eylemin, sıradan bir adam öldürme ya da Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Yasası’nın ihlali olmadığı, doğrudan doğruya Anayasal düzeni değiştirmek, özellikle laiklik ilkesini ortadan kaldırmak kastı ile işlendiği, bu nedenle de görevli Mahkemenin, kendileri değil, DGM olduğu görüşü ile görevsizlik kararı verdiler.

Ankara DGM, Yargıç Albay Ertan Erunga’nın ayrışık oyu ile bu isteği reddetti. Bunun üzerine ortaya çıkan olumsuz görev uyuşmazlığını inceleyen Yargıtay 10. Ceza Dairesi, 8-9-11.1993 tarihli kararları ile Ankara DGM’nin görevsizlik kararını kaldırdı.

Görevsizlik kararını vermiş olan heyet, özünde ihsas-ı rey de bulunmuştu. Yargı etiği gereği, aksi görüş sunmuş olan başkan ve üye davadan çekilebilirdi. Bunu yapmadılar. Görevlerini sürdürdüler!… Daha önce birleştirme istemine olumlu görüş vermiş olan Albay Erunga ise bu sırada isteği dışında Erzurum’a atandı!..

Sanıklar, Duruşma Salonunu Eylem Alanı Yaptılar:

Sanıklar, duruşma salonunda Madımak Oteli önündeki tavırlarını sürdürdüler. O tarihe dek hiç tanık olmadığımız bir sanık profili ile karşı karşıya idik. Duruşmada anlatımlarına başvurulan otelden sağ kurtulan müdahilleri, tanıkları, tehdit ettiler. Müdahil avukatlar dahil olmak üzere hepimize küfür ve hakaret yağdırdılar. Duruşma salonunu kavga ve gösteri alanı yaptılar. Duruşma sürerken, oturdukları bankların üzerine çıkıp namaza durdular. Heyet, bu disiplinsizlikle baş edemediği gibi neredeyse görmezden geldi. Her duruşmada bu tablonun yinelenmesi ve bu durumun basına yansımasından rahatsız olan Mahkeme, sonuçta bu disiplinsizliğin kamuoyuna yansımasını önlemek için duruşmayı basına kapattı.

Katılan avukatları olarak bu yasağın kaldırılmasını, aksi halde duruşmalara katılmayacağımızı ifade eden dilekçe sunduk. İstemimiz reddedildi. Karar gününe dek duruşmaları dışarıdan izledik. Yapılan işlemlerin tutanaklarını aldık. Kamudan gizlenen bir duruşmanın tarafı olmak istemedik. Ancak avukatlık görevlerimizi de ihmal etmedik. Esasla ilgili savunmamızı hazırlayıp sunduk. Bu metinde, “Sivas Katliamı Şeriatçı Örgütler Koalisyonu tarafından gerçekleştirilmiştir..” başlığı altında, eyleme katılan kişiler ve onların üyesi oldukları dinci-gerici örgütlerin adlarını Mahkemeye sunduk: Hizbullah, İslami Büyük Doğu Akıncılar Cephesi, İslam Cemiyet ve Cemaatler Birliği (Kara Ses), İslami hareket örgütü, Aczimendiler, Süleymancılar, Nurcular, Fetullahçılar, Med – Zehracılar, Nakşiler, Menzilciler, İskender Paşa Camii Çevresi, İsmail Ağa Camii Çevresi ve merkezi ve yurt dışında bulunan kuruluşların bu olayla ilişkilerinin araştırılması gerektiğinin altını çizdik. Olayın hemen ardından İBDA_C’nin yayın organı olan Taraf Dergisi Sivas katliamını “Şanlı Sivas Kıyımı – İhtilale en yakın adım” olarak değerlendirmişlerdi. Konuya ilişkin yayınlarında şu açıklamalar yer alıyordu. (Taraf Dergisi: Ağustos 93, Kasım 93, Ocak 94 tarihli 30, 33 ve 35. sayıları)

“Sivas ayaklanması. (Büyük Doğu İBDA hareketi önderliğinde şekillenen) Devrimci Milli Kurtuluş Cephesini biraz daha meydana çıkaran … biraz daha bütünleştiren, kaynaştıran bir hareketliğin tezahürüdür.”

“Sivas’ta insanlarımız, yargılama ve cezalandırma hakkını kullandılar.”

“İslamın önüne çıkanların tepelenmesi çok normaldir. Fakat bu topraklarda yaşayan Müslümanların asıl hedefi, TC’nin ta kendisidir. Bu asla unutulmamalıdır.”

“Artık Türkiye’de laiklik ve demokrasiye inanmayan büyük çoğunluk var. Bu çoğunluk çeşitli cemaatler içinde yer alsalar da kıvılcım beklemektedirler. Öncü İslamcı militanlar, bu hazırlığı yapmaktadırlar.”

“Gerçek Müslümanlar İBDA_C bayrağı altında toplanıyor. Açık bir gerçektir bu. Sivas’tan yükselen ‘İşgalciler, defolun’ haykırışı bu toplanışın bir başarısıdır.”

Yerel ve ulusal basında yer alan ve eylemi kutsayan çok sayıda yazılı ve görsel belgeyi mahkemeye aşamalarda da sunmuştuk. Bir yıl gibi kısa sürede tamamlanan yargılamada soruşturmanın eksik bırakılmış olduğunun altını çizdik. Bize göre eylem, birden çok, legal ve illegal örgütlenmenin ortak eylemi idi. Bu nedenle de sanıkların, o tarihte yürürlükte olan 765 Sayılı TCY’nın 146/1 ve 3. maddeleri içinde değerlendirilerek cezalandırılmasını istedik.

Sanıklar, Yargıç Kürsüsüne Bozuk Para Fırlatıyor:

26.12.1994 günlü kararları ile 26 sanık hakkında, TCK’nun 450/6. maddesi gereğince idam cezası verip bu cezayı 765 Sayılı TCK’nun 65/3 ve 51/1. maddeleri gereğince indirerek sonuç olarak 15 yıl ağır hapis cezasına hükmetti. 37 kişinin beraatine karar verdi. 60 sanık ise; 2911 SY gereğince üçer yıl hapis cezasına mahkum edildiler. Mahkemeye göre eylemin siyasi bir amacı yoktu. 35 insan, adiyen yakarak öldürülmüştü. Eylemin vahameti karşısında bu ödül gibi bir ceza idi. Mahkeme, kendini görevli saymadığı gündeki gibi düşünüyordu. Onların bu ödülüne karşılık, sanıklar ceplerindeki bozuk para, çakmak, kalem ne varsa Mahkeme heyetinin yüzüne fırlatarak onlara teşekkür ettiler!.. Herhalde bekledikleri beraat idi.!

Yargıtay Kararı;

Karar, Cumhuriyet Başsavcılığı ve tarafımızdan temyiz edildi. Yargıtay 9. Ceza Dairesi 30.09.1996 günü, 25 sanık hakkındaki beraat kararını onadı. 14 sanık hakkındaki mahkumiyet kararını, beraat olması gerektiği saptaması ile bozdu. Diğer tüm sanıklar hakkında ise eylemin TCK’nun 146/1. maddesi kapsamında Anayasal düzenin tamamı ya da bir kısmının tağyir, tebdil ve ilgası olarak değerlendirilmesi gerektiğini ifade etti.

Bu aşamadan sonra Mahkeme, 28.11.1997 günlü kararı ile 38 sanık hakkında TCK’nun 146/1. maddesi, 29 sanık hakkında TCK’nun 146/3. maddelerinden hüküm kurdu. 11 sanık hakkında ilk kararında direndi. 14 kişinin beraatine karar verdi. Bu karar da temyiz edildi. YCGK, 24.12.1998 günlü mahkemenin 11 sanıkla ilgili direnme kararını yerinde bulmadı. 146/3’ten ceza almış olan 28 sanık ile beraat eden 14 sanık hakkındaki kararları onadı. İdam cezası alan 31 kişi hakkında ise nüfus kayıtları cilt numaraları ve mühürlerin okunamadığı kabulü ile kararı bozdu. Karar, diğer 7 sanık hakkında da usulü zorunluluk nedeni ile bozulmuş oldu. Sanıkların temyizi üzerine, üç sanık dışında kalan sanıklar hakkındaki mahkumiyet kararı, 04.05.2001 tarihinde onanmış oldu. Bu üç sanık, 3419 Sayılı Pişmanlık Yasası’ndan yararlanmak istiyordu. Bu sanıklar, anılan yasadan yararlanamadılar. Sonuç olarak anılan üç sanık hakkındaki karar da 16.09.2002 tarihinde onanarak kesinleşti. İlk yargılama, 1993’ten 2002’ye dokuz yıl sürdü. Tefrik edilen sanıklar yönünden ise 32. yıldayız.

Salınanlar, Cezalarının İnfazı İçin Dönmediler. Yakalanmayanlar Birkaçı Dışında Yurt İçinde ya da Dışında Ellerini Kollarını Sallayarak Dolaşmaya Devam Ediyorlar:

Sanıkların bir bölümü, ilk kararla salınmış olmaları nedeni ile tutuksuz idiler. Bu sanıkların hemen tümünün cezalarının infazı yapılamadı. Sanıklar, yurt dışına kaçtılar ve büyük çoğunluğu bugüne dek Türkiye’ye iade edilmediler. TCK’nun 146/3. fıkrasından ceza alanların ya da bu madde gereğince haklarında dava açılmış olanlar ise ancak zaman aşımı dolduktan sonra Türkiye’ye kendiliklerinden dönüp, cezasızlıkla kurtuldular. Sanıkların iadeleri konusunda Adalet Bakanlığı kanalı ile yapılan tüm başvurular olumsuz yanıtlandı. Kırmızı bültenle aranan sanıklardan cezası 04.05.2001 tarihinde kesinleşmiş olan ve yurt dışında olduğu bilinen Vahit Kaynar, Polonya’da yakalandı. Adalet Bakanlığı süresi içinde dosyasını tamamlayıp gönderemediği gerekçesi ile Polonya makamlarınca serbest bırakıldı.

Tüm Arananlar Gibi Erçakmak da Korundu;

Tefrik edilen dosyalarla ilgili süren yargılanmalardan haberdar edilmedik. Örneğin, yakalanamadığı için dosyası ana davadan tefrik edilmiş olan Cafer Erçakmak özelinde yaşadıklarımız, emniyet güçlerinin ve adli makamların bu davaya yaklaşımını göstermek için ilginç bir örnek oluşturuyor; Erçakmak’ın tefrik edilen dosyasına, aranmakta iken yakalanmış olan altı sanık eklenmiş. Tefrikten sonra açılan duruşma bize tebliğ edilmiyor. Dava, esasla ilgili görüş aşamasına geliyor ve Savcılık tüm sanıklar hakkında zaman aşımı nedeni ile düşme talebinde bulunuyor. Bu davayı tesadüfen izleyen basın emekçisi beni arayarak, davadan haberim olup olmadığını sordu. Böylece öğrendiğim dosya ya bu aşamada müdahale edip, hakkında idam cezası istenen sanıkla ilgili, 20 yılın zaman aşımı süresi olmadığını ifade ettim. Ayrıca eylem, insanlığa karşı suç oluşturduğundan sanıklar yönünden zaman aşımı iddiası hukuksuzdu. Bu aşamadan sonra dava, anılan sanığın ölümü nedeni ile düştü. Diğer sanıklar için ise iddia TCK’nun 146/3. maddesinin ihlal edildiğine ilişkindi. Bu sanıklardan biri de vefat etti. Diğer sanıklar hakkında dava, 20 yıllık zaman aşımı nedeni ile düşürüldü. Bu kararı temyiz ettik. Ret oldu. Şu anda bu yönden Anayasa Mahkemesi’ne başvurduk. 2014 esaslı dosyamız henüz karara ulaşmadı.

Erçakmak, yukarıda da değindiğim gibi, yanmakta olan otelden çıkmak için kendisine uzatılan itfaiye merdiveninden inmeye çalışan yaşlı Aziz Nesin’i iterek, düşürmek isteyen Belediye Meclis üyesi idi. Bu sanık, 18 yıl ele geçmedi. Almanya’da olduğu bilgisine sahiptik. Alman makamlarından o ve yurt dışında olduğunu bildiğimiz diğer 15 kişi ile ilgili iade istemimiz hep reddedildi. Erçakmak hakkındaki davaya katılmamızdan bir süre sonra, çok emin bir kaynaktan Fransa’da olduğu bilgisi aldık. Bu bilgiye mahkeme ile paylaşarak, iadesi için girişimde bulunduk. Sanık kırmızı bültenle Fransa’da aranırken bir yandan da polis, rutinini sürdürüyor ve Sivas’taki evinde de arıyordu. Dosyaya, emniyet görevlileri tarafından tutulmuş, “Evini aradıklarını ve bulamadıklarını” yazan sayısız tutanak girmişti. Ancak daha sonra “yok” denildiği evden Erçakmak’ın cenazesi çıktı. Gizlice gömüldü. Türkiye’ye ne zaman ve nasıl geldi? Hep Türkiye’de mi idi? Ya da 18 yıl Türkiye’de nasıl saklandı? Bir insanın 18 yıl saklanmasını ancak örgütlü bir yapının sağlayacağı açık değil mi? Bu dosyada neden örgütler araştırılmadı? Olayın sızması üzerine mezarlık müdürü olayı ihbar etmek zorunda kaldı. Yaşadığımız çok sayıda güven sarsıcı olay nedeni ile mezarını açtırarak DNA testi yaptırmak zorunda kaldık.

Arananları, Polis, Jandarma, İçişleri Bakanlığı Görevlileri Göremiyor!…

Erçakmak dosyasının diğer sanıkları Şevket Erdoğan, Köksal Koçak, İhsan Çakmak, Hakan Karaca, Yılmaz Bağ, Necmi Karaömeroğlu savunmalarında kendi memleketlerinden evlendiklerini, çocuk sahibi olduklarını, askere gittiklerini hatta ehliyet aldıklarını, kimsenin kendilerini yakalamadığını, arandıklarını bu nedenle bilmediklerini savundular. Emniyet, Ordu, Nüfus Müdürlüğü, Belediye… Biliriz ki arananların kayıtları bu merkezlerde hep vardır. Onlar aranmadı mı? Ya da arayanlar arıyormuş gibi mi yaptılar? Bu sanıklar hakkındaki iddianame, 16.06.1994 tarihini taşıyor. 17 yıl!!! Bu yargılamada, sanıkları, olay günü çekilmiş olan fotoğraflarından bugünkü yüzleri ile birleştirerek teşhise çalışacaktık. Ancak sanıklar, istemimize karşın hiçbir duruşmaya getirilmediler. Zaman delilleri karartıyor. Zaman insanı bile değiştiriyor. Değişmeyen tek şey yakınlarını yitirmiş olanların acısı ve ülkemiz üzerine düşen katliam gölgesi.

Üç Sanık Yönünden Yargıtay Aşamasında:

Sivas Davası, halen Almanya’da yaşamakta olan Murat Songur, Eren Ceylan ve Murat Karataş hakkında da 2024 yılına dek gıyaplarında devam etti. Onların da iadeleri sağlanamadı. Dava… tarihinde zaman aşımından düşürüldü. Şu anda temyiz aşamasında. Halen bu üç sanık dahil 15 kişi aranıyor. Dokuzu hakkında TCK’nun 146/1. maddesinden verilmiş ve kesinleşmiş müebbet hapis cezası bulunuyor. Kesinleşme, 04.05.2001 tarihli. İç hukukumuza göre de ceza zaman aşımına tabi. Hala yakalanıp, infaz için getirilebilirler. Diğer üçünün cezası 146/3. maddeden verilmişti. Onlar yönünden iç hukukumuza göre zaman aşımı süresi doldu. Muhtemelen şimdi Türkiye’ye serbestçe girip çıkıyorlar.

Sivas Katliamı İnsanlığa Karşı İşlenmiş Bir Suçtur:

İlk kez, 1907 La Haye Sözleşmeleri’nde yer alan “İnsanlığa Karşı suç” tanımı, iç hukukumuza 1 Haziran 2005’te yürürlüğe girmiş olan 5237 sayılı Yeni TCK ile girdi. İnsanlığa karşı suç, TCK Madde 77 ve Roma Statüsü 7. maddesinde ortak biçimde tanımlanıyor:

“…siyasal, felsefi, ırksal veya dinsel saiklerle; sivillere — toplumun belli bir grubuna — karşı; bir plan doğrultusunda, çok sayıda mağdura karşı doğrudan ve ağır şekilde, kollektif olarak çok kalabalık bir örgütün — grubun, doğrudan ve aynı zamanda teşviki ile gerçekleştirilen, geniş çaplı, bilinçli, istemli, sistemli bir eylem, bir saldırıdır. Bu saldırı insan onuruna, insana değerini veren tüm özelliklerine, ürünlerine karşı topyekûn bir kıyım ve aykırılık oluşturur. Evrensel etik değerleri geniş ve büyük ölçüde ihlal eder. İnsanlık vicdanını onulmaz derecede kanatır.”

Sivas’ta gericiliğin yakarak kurban ettiği mağdurların tümü sol görüşlü, ilerici, devrimci insanlardı. Çoğunluğu Aleviydi… Bu nedenle mağdurların, felsefi düşünceleri ve inançları nedeniyle hedef alındıkları açıktı. Kaldı ki ülkemizde Aydın ve Alevi kıyımı, Çorum’da, Maraş’ta ve yine Sivas’ta yinelenmiş ve yüzlerce insan bu saldırının kurbanı olmuştu. Saldırıların, örgütlü, sistemli ve planlı olduğu da tartışmasız ortada idi.

İnsanlığa karşı suç tanımının TCY’na 2005’te girmiş olması nedeniyle “kanunsuz ceza olmaz” itirazının insanlığa karşı suçlarda ileri sürülemeyeceğine ilişkin olarak: “Bu madde, işlendiği zaman uygar ülkeler tarafından tanınmış, hukukun genel ilkelerine göre suç sayılan bir eylem veya ihmal nedeniyle bir kimsesin yargılanmasına ve cezalandırılmasına engel değildir” diyen İnsan Haklarını ve Temel Özgürlükleri Korumaya Dair Avrupa Sözleşmesi’nin 7. Maddesi’nin 2. Fıkrasını mahkemeye anımsattık. Ayrıca olayımız yönünden insanlığa karşı suç, diğer uygar ülkeler tarafından tanımlanmış ve cezalandırılmıştı.

Birleşmiş Milletler Savaş Suçları ve İnsanlığa Karşı Suçlar Bakımından Kanuni Sınırlamaların Uygulanmayacağına Dair Sözleşme’nin 1. maddesinde ise: “Hangi tarihte işlenmiş olursa olsun aşağıdaki suçlar yönünden zaman aşımı süresi uygulanmaz” denilerek, işlendiği ülkenin iç hukukunda ihlal oluşturmayan fiiller olarak kabul edilseler bile, ister savaş zamanında ister barış zamanında işlenmiş olsun, 8 Ağustos 1945 tarihli Nürnberg Uluslararası Askerî Mahkemesi’nin şartında tanımlanan ve Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 13 Şubat 1946 tarihli kararlarında teyit edilen İnsanlığa Karşı Suçlar, silah zoruyla tahliye etme veya işgal ve ayrımcılık politikasının uygulanmasından kaynaklanan gayri insani eylemler zaman aşımından yararlanamayacak suçlar arasında sayılmaktaydı.

İnsanlığa Karşı Suç Savımız Nasıl Reddedildi?

Mahkeme, esasla ilgili görüşümüzde ifade ettiğimiz bu savlarımıza ilginç bir yanıt verdi. Cafer Erçakmak yönünden suçun, TCY’nın 146/1. maddesinin ihlal niteliğinde olduğunu kabul etti. Mahkeme, kısa kararında daha ileri bir adımla Erçakmak’ın eyleminin, kamu görevlisi olması nedeniyle de TCY’nın 77. maddesi kapsamında düşünülebileceğini, yani insanlığa karşı işlenmiş bir suç olduğunu kabul etti. Ancak, sanığın ölmüş olması nedeniyle davanın düşürülmesine karar verdi.

Diğer sanıklar yönünden ise Savcılık Makamı, eylemlerinin TCY’nın 146/3. maddesi içinde değerlendirilmesi gerektiğini iddia ederek, yargılama sırasında yaşamını yitirmiş olan Yılmaz Bağ dışında kalanlar için bu suç yönünden davalarının zaman aşımı nedeniyle düşürülmesini talep etti. Mahkeme ise, 13.03.2012 günlü kısa kararını açıkladığı duruşma tutanaklarında; “Erçakmak ve Bağ dışındaki sanıkların eylemlerinin TCY’nın 146/3. maddesi kapsamında olduğu (Sayfa 8 son paragraf – Sayfa 9, 2. paragraf), eylemlerinin niteliği itibariyle insanlığa karşı suç olmasına karşın, ‘sanıkların kamu görevlisi olmayıp, sivil olduğu, ayrıca olayın asli maddi faili değil, fer’i şerik olarak yargılandıkları, 765 Sayılı TCK’nun 146/3. maddesinde öngörülen hürriyeti bağlayıcı hapis cezasının 5 yıldan 15 yıla kadar hapis olduğu’ gerekçesi ile ortadan kaldırılmasına karar verdi.” Yılmaz Bağ yönünden ise davanın, ölüm nedeniyle ortadan kaldırılmasına karar verdi. Oysa insanlığa karşı suçlar yönünden kamu görevlisi olma koşulu aranmıyordu. Ne yazık ki Yargıtay da bu yönden yaptığımız temyiz istemimizi kabul etmedi. Karar onaylandı.

Eren Ceylan ve iki arkadaşı hakkındaki dava ise yukarıda da belirttiğimiz gibi henüz Yargıtay aşamasında. Sonuç değişebilir mi? Elbette. Çünkü gerçek değişmiyor. Sivas Katliamı, insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur. Bir yargı kararı olmasa da tarihin kararı gerçekten şaşmayacaktır.

26.02.2025 ve Sanıklar Salındılar:

26.02.2025 günü sosyal medya haberlerinden Sivas Katliamı davası hükümlülerinin salınmaya başladığı haberini aldık. Bir sanık avukatının AYM’ye yaptığı başvuru üzerine Genel Kurulca alınan karar, katliam sanıklarına kapıları açmıştı. Bize düşen önce İnfaz Hakimlikleri, ardından AYM başvuruları oldu. İnfaz Hakimliklerine göre, taraf değildik. İtirazlarımız ret edildi. Taraf olduğumuz bir yol var; hak arama ve insan haklarına dayalı hukuku inşa etme yolu. Yol uzun… Yolcu çok… Nazım’ın deyişi ile “Mesele esir düşmekte değil. Teslim olmamakta bütün mesele”…

Etiketler: 2 temmuz2 Temmuz 1993AleviAlevi KatliamıcezasızlıkhukukMadımakMadımak OteliSayı 123sivas katliamı
Önceki İçerik

Kadınların Barış İnşası: Erkekliğin Savaş Ayinlerini Sökmek

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast

© 2024 Jindergi. Tüm hakları saklıdır.

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

No Result
View All Result
  • Yazarlar
    • Yazarlar
    • Konuk Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast

© 2024 Jindergi. Tüm hakları saklıdır.