Toplumun, kapsayıcı bir anlayış geliştirmesi ve farklı bedenlerin eşit haklara sahip olduğu bilincine ulaşması gerekmektedir. Eğitim kurumları, sivil toplum kuruluşları ve yerel yönetimler, farkındalık yaratıcı çalışmalarla bu dönüşüme katkı sunabilir. Engellilik bir “sorun” değil, çeşitliliğin bir parçasıdır ve bu bakış açısı toplumun tüm kesimlerine yerleştirilmelidir
Engelliliğin tanımı da günümüzde mevcut ideolojilerin belirlediği idealize edilmiş prototipten sapmadır diyebiliriz.. Başka bir ifade ile çoğunluk olarak hakim olan durumun azınlık olarak gördüğü gruba hakimiyeti.
Bana göre hem toplum hem iktidarlar tarafından ENGELLENEN BİREYLER var. Gerek bakışlarla gerek sözlerle toplumdan soyutlanan bireyler var. Hem de yönetimlerin bizleri düşünmeden yarattığı çevrede yaşamaya çalışıyoruz. Çünkü fiziki, zihinsel vb olarak toplumun normlarına uymuyoruz.
Oysa geçmişten günümüze tüm toplumlarda engellilik var olmuştur. Buna rağmen, çok nadir istisnalar dışında, engelli bireyler olarak bizler çeşitli ayrımcılıklara maruz kalmışızdır. Gerek toplum tarafından gerek sosyal yapılar tarafından belirlenen normal (!) beden kriterlerine uymayan ÖTEKİLER olmuşuzdur. Ötekiliğin derecesi ise normdan ortaya çıkan çeşitliliğin derecesine göre tanımlanmıştır. Normalite; beyaz, genç, yetenekli, erkek bedeni olarak belirlenmiş, ötekilik ise bir marjinalite formu olarak hiyerarşiye göre konumlandırılmıştır.
Bu yaşananlar tamamen beden faşizmidir. Biz ötekileri dışarda görmek istemeyenler faşistçe yaklaşmanın dozunu her yüzyıl arttırmışlardır.
Estetik faşizm; medyanın toplumun ve kültürel normların dayattığı ‘güzel’ ya da ‘ideal’ beden algısının, bireyler üzerinde baskı kurmasıdır. Bu baskı, kişinin toplum içinde kabul görmesini, işe alınmasını, sosyal çevre edinmesini ve özgüvenini etkiler.
Biz engelli bireyler, bedeninde belli bozuklukların olmasıyla ve bu bozukluklar sebebiyle toplumsal hayatta arka plana itilen bireyleriz. Engellilik, her zaman insan bedeniyle ilişkili olarak yorumlandığından beden, yönetim ve üretim gibi konularla beraber, insanlığın bütün yaşam süreci boyunca tartışılan konuya dönüşmüştür. Ayrıca geçmişten günümüze biz engelliler hep ötekileştirilen, dışlanan, izole edilen, ölüme terk edilen bireyler olmuşuzdur.
Günümüzde bizler yasal olarak toplumun diğer üyeleriyle eşit haklara sahip olarak görünsek bile, asıl olay çok farklı. “Biz Engelliler, hiçbir şey yapamayan, başkalarına bağımlı insanlar” gibi olumsuz görüşler nedeniyle engelli bireyler olarak topluma aktif olarak katılamamakta ve yoksullukla yaşayan dezavantajlı grup içerisinde yer almaktadır. Engellilerin bu durumda yaşamasının belki de en önemli sebebi ‘sağlıklı’ olmayan bedenin ötekileştirilmesidir.
Neler Yaşıyoruz
Bizler Görünmüyoruz ve Temsil Edilmiyoruz: Temsil edildiğimizde ise ya ‘ilham verici kahraman’ ya da ‘acıma nesnesi’ olarak gösteriliyoruz. Medyada ise ya hiç yer almıyoruz ya da sadece acınacak, yardıma muhtaç kişiler olarak görülüyoruz. Bu durum, engellenen engellileri pasifleştirir ve bizlerin de güçlü yönlerinin olabileceği göz ardı edilir, üretken, bağımsız bireyler olabileceğimiz kimsenin aklına gelmez.
Öte yandan medya, engelliliği romantize eden ya da “başarısıyla engelini aşan kahraman” anlatılarına da sıkça başvurur. Bu da engelliliği bir “engel” olarak tanımlar ve normatif bedeni bir hedef olarak yüceltir. Oysa medya, engelliliği yaşamın doğal bir parçası olarak ele almalı, farklı bedenleri görünür kılmalı ve engelli bireyleri kendi kimlikleriyle, çeşitlilikleriyle sunmalıdır.
Dışlanıyoruz: Estetik norm(!)lara uymayan bireyler olarak toplumsal alanlardan (iş hayatı, sosyal etkinlikler, flört, vb.) dışlanıyoruz
Psikolojik Baskı Yaşıyoruz: Bu estetik faşizmi, engelli bizlerde beden imajı sorunlarına, özgüven kaybına ve sosyal izolasyona neden olabiliyor
Toplumun Rolü
Toplumun bizlere yaklaşımı, büyük oranda öğrenilmiş önyargılarla şekillenir. Bu önyargıların çoğu, tek tip beden algısından ve empati yoksunluğundan kaynaklanır.
Toplumun, kapsayıcı bir anlayış geliştirmesi ve farklı bedenlerin eşit haklara sahip olduğu bilincine ulaşması gerekmektedir. Eğitim kurumları, sivil toplum kuruluşları ve yerel yönetimler, farkındalık yaratıcı çalışmalarla bu dönüşüme katkı sunabilir. Engellilik bir “sorun” değil, çeşitliliğin bir parçasıdır ve bu bakış açısı toplumun tüm kesimlerine yerleştirilmelidir.
Gerçek anlamda kapsayıcı bir toplum yalnızca farkındalıkla değil, eşit ve adil haklara dayalı bir yaşam alanı yaratmakla mümkündür. Bunun için iktidarlara ve yerel yönetimlere çok büyük sorumluluk düşmektedir.
Öncelikle beden faşizminden vazgeçilmeli. Tek tip beden algısından ziyade farklılıklarımızla yaşamlarımızı zorlaştırmaktan ziyade kolaylaştırmaları gerekmektedirler.
Engelli beden faşizmine karşı naçizane önerilerim ise;
Toplumsal Cinsiyet Rolleri ve Engelli Kadınlar
- Toplumsal cinsiyet, kadınlara ve erkeklere atfedilen rollerin, sorumlulukların ve beklentilerin toplum tarafından belirlenmesidir. Engelli kadınlar bu rollerin dışında veya onlarla çatışan konumlarda bulunabilir. Örneğin:
- Engelli kadınların iş hayatına katılımı engellenememeli
- Kadın sağlığı hizmetlerine engelli oldukları için erişimi engellenmemeli
- Engelli kadınlar ‘aşık olamaz’, “annelik” ya da “eş” rolleri olamaz gibi ön yargılar giderilmeli.
- Toplum, engelli kadınları cinselliği olmayan bireyler olarak görebilir, bu da hem kişisel hem kurumsal düzeyde ayrımcılıklara yol açabilir. Engellilere yönelik toplumsal cinsiyet eşitliğini ve engelli haklarını içeren eğitim materyalleri geliştirilmeli.
- Engelli kadınlara özel sığınma evleri ve danışma hatları olmalı
- Ev içi şiddet bakım verenler tarafından da uygulanabileceği için bu alan özel olarak düzenlenmeli.
- Yerel yönetimlerde, meclislerde, kamu kurumlarında engelli kadınların temsiliyeti arttırılmalı.
Eğitimde Farkındalık ve Kapsayıcılık
- Okullarda engellilikle ilgili farkındalık programları düzenlenmeli.
- Müfredatta beden çeşitliliği, engellilik, ayrımcılık ve kapsayıcılık konuları yer almalı
Medya Temsillerinin Dönüştürülmesi
- Medya organları, engelli bireyleri klişelerden uzak ve çok boyutlu bir şekilde temsil etmeli.
- Engellilik temalı içeriklerde “acıma”, “kahramanlaştırma” veya “engeli aşma” gibi yüceltici söylemlerden kaçınılmalı.
- Mesela Engelli bireyler, medya içeriklerinde aktif üreticiler ve hikaye anlatıcıları olarak yer alabilmeli
Erişilebilirlik ve Mekânsal Düzenlemeler
- Kamusal alanlar, toplu taşıma, dijital platformlar ve hizmetler herkes için erişilebilir hale getirilmeli.
- Sadece fiziksel erişim değil; bilgiye, eğitime, kültürel faaliyetlere kısacası hayatın her alanına erişim garanti altına alınmalı.
- Olağanüstü durumlarda engelli bireylerin can kaybını engellemek için daha duyarlı davranılmalı.
Yasal Düzenlemeler ve Hak Temelli Yaklaşım
- Mevzuatlar, engelli bireylerin ayrımcılığa uğramasını önleyecek şekilde güçlendirilmeli.
- Engelli bireylerin haklarını koruyan yasaların uygulanabilirliği denetlenmeli.
- “Yardım” ve “maddi” odaklı değil, “hak temelli” bir anlayış benimsenmeli.
Toplumsal Bilinç ve Dil Kullanımı
- Engellilikle ilgili kullanılan dil gözden geçirilmeli; küçümseyici, dışlayıcı ya da indirgemeci ifadelerden kaçınılmalı.
- Toplum, engelliliği bir kusur değil; çeşitliliğin doğal bir parçası olarak görmeli.
- Engelli bireylerin deneyimlerine kulak verilmeli, onların sesi merkeze alınmalı.
İstihdamda Eşitlik ve Kapsayıcılık
- İş yerlerinde engelli bireylere yönelik ayrımcı uygulamalar ve mobbing sona erdirilmeli.
- Engelli bireylerin potansiyelleri tanınmalı ve desteklenmeli.
- İşverenler ve çalışanlar, engellilik konusunda bilinçlendirilerek kapsayıcı bir çalışma kültürü oluşturulmalı.
Engelli Bireylerin Temsili ve Katılımı
- Engelli bireyler, karar alma mekanizmalarında aktif rol almalı.
- Sivil toplum kuruluşları, engelli bireylerin kendi örgütlenmelerine alan açmalı.
- “Bizler için” değil, “bizlerle birlikte” yaklaşımı esas alınmalı.