Yeni Suriye’de kurulacak sistemin yerel ve uluslararası meşruiyetini sağlayacak ve garanti altına alacak en önemli unsurlardan biri, kadınların bu yeni sistemde ve onun kuruluşunda ortak bir rol üstlenmeleridir
Orta Doğu, kadın sorununun ilk temellerinin atıldığı ve daha sonra tüm dünyaya yayıldığı bir coğrafya olmuştur. Orta Doğu toplumunda, tarihsel kökenlere dayanan kadın sorunları günümüzde kapitalist baskı ve sömürüyle daha da derinleşmiştir. Bu durum, kadınları kuşatan, baskılayan ve kadınları yaşamdan uzaklaştıran bir hal almıştır. Öyle ki Orta Doğu’da, hatta dünyada kadın olmak, toplumdaki en ağır baskı ve sömürünün hedefi olmak anlamına geliyor. Kadın bedeni, emeği, ruhu; toplumsal baskıların en yoğun şekilde uygulandığı alanlara dönüştürüldü. Kadınların güven içinde yaşayabileceği zamanlar ve mekanlar ellerinden alınmış, bu da onları derin trajedilerin içine çekmiştir.
Politik ve ahlaki açıdan topluma karşıt bir şekilde gelişen, belki de tarihin tanıdığı ilk karşı devrim olan sınıflı toplum ve devlet egemenliği, kadının hayat verdiği topraklarda egemenliğini sağlamaya başlamıştır. Bu açıdan Orta Doğu’nun esas kriz ve kaosu, kadının yaşamdan koparılmasıyla başlar. Kadın sorunu; halkların, inançların ve kültürlerin sorunu haline gelir. Tüm sömürge ve emperyalist savaşların arka planında kadın sorunu vardır. Erkeklerin güç savaşları için oluşturdukları tüm mevziler, kadınlara karşıdır. Bu durumu, devlet odaklarında, zihniyetlerde ve ideolojilerde rahatlıkla görebiliriz.
Erkeklerin beş bin yıl önce kadınlara karşı başlattığı bu savaş küçümsenmemelidir. Bu savaş, sadece bir dönemde başlayıp biten bir süreç değil, kadın devrimine karşı erkek aklıyla beslenen çağları kat ederek günümüze kadar gelmiş bir savaştır. Kapitalist modernitenin tüm savaş argümanları, kadın iradesini yok saymaya ve erkek egemen ideolojisini baskın kılmaya yönelik olarak geliştirilmiştir. Bu sistemin tüm kodlamaları, bunun üzerine kuruludur. Son yüz yıl içinde kadınların mücadelesi, erkek zihniyetinin şekillendirdiği sistemleri ve yapıları zorlamıştır. Bu mücadelenin sonucu olarak, birçok alanda kadın figürlerini görmekteyiz. Ancak bu figürlerin çoğu, sadece var olan sisteme entegre edilmiş kadın figüranlardır. Son yıllarda moda haline gelen, kadınları militarist oluşumların içinde tutarak, siyasi ve politik argüman olarak öne çıkaran kapitalist modernite, aslında kadın mücadelesine karşı erkek egemen zihniyetin cephesine kadınları çekmeye çalışmaktadır. Yani bedenen kadın fakat zihniyet ve ruh olarak erkek gibi düşünen kadın kodlamaları yaratmaktır. Buda cinsiyetçi ideolojilerin bir başka varyantı demokrasi olarak modern sistemlerle birlikte sunuluyor.
Dünyanın gördüğü tüm savaşların yol haritalarında, birlik içinde savaşmak ön planda olmuş, ancak savaş sonrasında birlikte yaşamamak esas alınmıştır. Savaşlarda yer alan kadınlar ise her zaman, kurulan sistemlerin dışında kalmış ve işleyen sistemlerin dişlileri arasında ezilenler olmuştur. Savaşların temel hedefleri, devletlerin çıkarları ve erkek egemen zihniyetin daha fazla sermaye edinmesi üzerinden gelişmiştir.
20. yüzyılın başında Orta Doğu şekillendirilirken iki ana hedef vardı: Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalayarak ulus devletler kurmak ve Yahudi ulus-devletini yaratarak Orta Doğu’da esas güç haline getirmek. İngiltere’nin eliyle hayata geçirilen bu plan, neredeyse hiçbir engel ile karşılaşmadan gerçekleşmiştir. Bu, Orta Doğu’nun yeniden dizayn edilmesinin bir parçasıydı. Diğer yandan, Orta Doğu’yu yüzyıllarca uğraştıracak olan çelişkiler, çatışmalar ve ittifaklar da bu dönemde şekillendirilmeye başlanmıştır. Böl, parçala ve yönet politikasının yüz yıllık arka planı böyle şekillendi.
Türkiye, ulus-devlet modeli olarak kurgulanmış ve Kürtler de bu yeni düzenin mutlak “düşmanı” olarak belirlenmiştir. Türkiye’ye giydirilen ulus-devlet elbisesi, onu son yüz yıl boyunca Orta Doğu’da böl-parçala ve yönet siyaseti dayatan bir sistem oluşturuldu. Esasında ulus-devletlerin ideolojik patentlerinde kadın düşmanlığı vardır.
Cinsiyetçilik, milliyetçilik ve dincilik, ulus-devletlerin savaşlarında kullandıkları en önemli silahlar olmuştur. Bugün Orta Doğu’da bu olguların yaygınlığı oldukça fazladır.
Suriye, 1517’de Osmanlı egemenliğine girmiş ve 403 yıl boyunca Osmanlı yönetimi altında kalmıştır. Birinci Dünya Savaşı sırasında ise Osmanlılara karşı gelişen Arap Devrimi’nin yanı sıra İngilizler ve Fransızların katılımıyla Osmanlılara karşı büyük bir savaş başlamış ve Osmanlılar Anadolu’ya sıkıştırılmışlardır. Bu savaşın sonunda, kapitalist modernitenin Orta Doğu projesi çerçevesinde, Türkiye bir ulus-devlet olarak şekillenirken, Kürtler de parçalanmıştır. Suriye, 26 yıl süresince Fransız kolonisi olarak kalmış, ardından Mısır ile birlikte ömrü sadece üç yıl süren Birleşik Arap Cumhuriyeti’ni kurmuştur. Sonrasında ise Suriye’de “Birlik, özgürlük ve sosyalizm” sloganıyla Baas rejiminin hükmü başlamıştır. Ancak Baas rejimi, belirlediği bu slogana hiçbir zaman tam anlamıyla sahip çıkmamıştır.
Kürt toplumu, parçalanmış sınırlarla Suriye tarafından “yabancılar” ve “kimliksizler” olarak tanımlanmış, Baas rejiminin diktatörlük anlayışı altında gelişen ulus-devletin milliyetçi, cinsiyetçi ve tekçi ideolojisi, halkların, inançların ve kadınların iradesini tanımamıştır.
Orta Doğu’yu ayağına pranga gibi bağlayan ulus-devlet yapılarının yarattığı sorunlar, giderek içinden çıkılmaz bir hale gelmiştir. Bu çözümsüzlük üzerine kurulu düzenler, günümüzde ciddi bir şekilde çözülmeye başlamaktadır. Bununla birlikte, bölgeyi kendileri için bir sermaye ve sömürü alanı olarak gören güçlerin çıkarları, son yüzyılda önemli bir düşüş yaşamıştır. Hesaplar değişmektedir. Bölgedeki sermayenin “babası” rolünü üstlenen İsrail’in güvenliği, kapitalist modernite güçlerinin ekonomik çıkarları için sağlanmalıdır. Bu güvenlik, kuzey enerji yoluna karşı, güney enerji yolunun temizlenmesi amacıyla sağlanacak ve savaşlar bu stratejik yol güzergâhına göre şekillenecektir. Bu savaşın uğrayacağı ve ulus devlet yapılarında değişikliği mutlak yaşayacak ülkeler sırasıyla Irak, Suriye, İran, Türkiye ve Kıbrıs olabilir. Savaşın yolu böyle ilerleyeceğe benziyor. Bu ülkelerin var olan plana entegreleri durumunda es geçilmeleri mümkün. Ama entegre sözünün tam olarak neyi kapsadığı ise bilinmiyor. Bu, haritaların yeniden çizileceği anlamına da gelebilir.
Suriye, büyük bir değişim sürecinin eşiğine gelmiş durumda, 2024’ün sonlarında Baas rejimin, ilk oluşumunu ilan ettiği Suriye’de son bulması kendisiyle yeni bir süreci başlattı. Türkiye destekli cihadist çete gurupları değişik isimlerle fakat bir tek hedef üzerinden İdlib ve Türkiye’den yola çıkarak, Halep ve Şam’ı ele geçirdi. Dinci, milliyetçi, cinsiyetçi zihniyetle şeriat devleti kurmak. Son on yıldır İdlib’te, dış güçlerin ve Türkiye’nin desteğiyle, kökleri El Kaide, El Nusra ve DAİŞ’e dayanan Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ)’ı tıraşlayarak, bir proto-devlet modelinin provası yaptırılmıştır. Esas hedefleri, Şeriat devleti oluşturarak Suriye’yi Sunni olmayanlar dışında herkese mezar yapmaktır. Başlangıçtan itibaren, Kobani, Efrin, Serekaniye, Girê Spi ve benzeri yerlerde, ellerine geçen her fırsatta şiddet, zor, tecavüz ve talan gibi yöntemlere başvurarak Suriye’yi kan deryasına çevirmişlerdir. Bugün, Suriye’deki savaş hala durulmuş değildir. Minbiç, Hama, Lazkiye, Şam ve çetelerin işgali altındaki diğer bölgelerde, zulüm ve katliamlar devam etmektedir. Gelişen pratiklere baktığımızda, İdlib ve Türkiye’deki DAİŞ’i isim değişikliğiyle yani HTŞ olarak dünya kamuoyuna sunma var. Terör listesinde de hala duruyor. Bunu da hatırlatmak gerek.
Şam’ı ele geçiren HTŞ çeteleri, İdlib’de kurdukları proto-şeriat devletini olduğu gibi Şam’a taşımıştır. Yönetimde yer alanların çoğu, El Nusra, El Kaide ve DAİŞ’in eski üyeleridir. Hatta bu çete gruplarının mensuplarına ait birçok görüntülü belge, dijital medyada dolaşıma girmiştir. Öyle görünüyor ki HTŞ eliyle oluşturulmak istenen yeni Suriye, Baas rejimi döneminden çok da farklı olmayacaktır. Hatta daha geriye giderek, çok daha baskıcı bir noktaya düşecektir. Baas rejiminin tekçi, baskıcı ve zulümkar yönetimi, kadınlara, halklara, kültürlere ve inançlara büyük acılar yaşatmıştı. Özgürlük ve demokratik bir Suriye hayal edilirken, şeriatçı bir devletin varlığı, bu hayali çok daha geriye götürmek anlamına gelir.
Bu bağlamda, kadınlar için büyük bir tehlike ve risk bulunmaktadır. Kadınlar, bunun farkında olarak, şimdiden Türkiye’nin desteklediği cihadist HTŞ ve MSO çetelerinin Suriye’yi uçurumun dibine çekmesine izin vermemek için mücadelenin yol haritalarını belirledi. Kadınlar, Suriye’de oluşturulan geçici yönetimin DAİŞ türevleriyle geliştirildiğini biliyor. DAİŞ’e karşı mücadele eden kadınlar, halklar ve inançlar büyük bedeller ödeyerek Kuzey ve Doğu Suriye’deki demokratik özerklik sistemini inşa etmişlerdir. Şiddet, zor ve soykırımın prangalarını DAİŞ ile kırmışlardır. Kürdistan, Orta Doğu ve dünya genelinde direnişi yükselterek, kadınların ve halkların birliğini oluşturmuşlardır. Kuzey ve Doğu Suriye halklarını ve kadınlarını, öz savunma çizgisinde güçlendirmişlerdir.
Özerk sistem, Orta Doğu’da kadın özgürlüğü ve demokrasi mücadelesinin önemli bir çizgisi olarak öne çıktı. Özerk Yönetim, halkın devlet olmadan da kendi kendini yönetebileceğini kanıtladı. Kuzey ve Doğu Suriye halkı ve kadınları, Suriye’nin birliğini koruma sorumluluğunu üstlendi ve bu anlamda Orta Doğu toplumlarına örnek teşkil etti. Kadın devrimi, bu süreçte somut bir biçim kazandı. Cinsiyetçilik, dincilik ve milliyetçilik ideolojilerine karşı, demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü bir paradigma tüm Orta Doğu kadınları için bir yol haritası oluşturdu.
Bu 13 yıllık süreçte, Kuzey ve Doğu Suriye’de mücadele eden kadınlar, yaşamın her alanında örgütlendiler ve önemli kazanımlar elde ettiler. Siyaset, ekonomi, öz savunma, adalet, eğitim, ekoloji ve diğer birçok alanda değerli deneyimler kazandılar. Kadınların elde ettikleri bu kazanımlar, tüm Suriyeli kadınları bir araya getirecek yegâne yoldur. Bu anlamda, kadınların birliği, Suriye’nin yeniden inşasında önemli bir etki yaratacaktır.
Tabii ki, kadınların ulus devletin sömürü aygıtı olarak görülmesine karşı verdikleri mücadele kolay olmadı. Kadınlar, kadın devrimini yaratma sürecinde tam yarım asırdır savaşıyor, örgütleniyor, bilinçleniyor, bilim ile buluştu ve özcesi Xwebun olmayı başardı. Bu kazanımlar için büyük fedakârlıklar yapıldı ve ağır bedeller ödendi. Bu nedenle, elde edilen bu değerlerin savunulması büyük bir önem taşımaktadır.
Yeni Suriye’de kurulacak sistemin yerel ve uluslararası meşruiyetini sağlayacak ve garanti altına alacak en önemli unsurlardan biri, kadınların bu yeni sistemde ve onun kuruluşunda ortak bir rol üstlenmeleridir.
Kadınlar, Suriye Kadın Meclisi, Zenubya Kadın Topluluğu, Suveyda’da Dürzi kadınların oluşturduğu bazı örgütlenmelerin yanı sıra, Şam’da feminist ve girişimci kadın platformlarının öncülüğünde birleşme yönünde önemli adımlar atıyorlar. Yeni Suriye’nin oluşumu için belirlenen yol haritalarında, kadınların mücadelesindeki kararlılıkları ve ısrarları büyük bir yer tutuyor.
Kadınlar, Suriye’nin geleceğine Suriye’nin bileşenleri karar vermelidir diyor. Kadınlar siyaset, eğitim, bilim ve ekonomi alanlarında eşit ve özgür katılım sağlamalı. Bölgede son 12 yıldır DAİŞ’in varlığı ve devamlılığına karşı kadınların kendilerini savunma haklarının hiçbir biçimde göz ardı edilmemesi gerek. Bölgede derin insani krizlere yol açan Türkiye ve ona bağlı çete gurupların kuzey ve doğu Suriye topraklarına dönük işgal saldırılarının durdurulması ve bölgeye yerleşmiş işgalci orduların geri çekilmesi. Demokratik bir Suriye’nin inşasında ve yeni anayasa komitesinde Suriye’nin her yerinden kadınların ve kadın örgütlerinin adil bir temsiliyetle katılımının sağlanması.
Cihadist HTŞ çete grubunun kurduğu yönetimin de içinde olduğu ve şimdi Suriye’yi işgal eden Türkiye destekli çete guruplarının, savaş suçlarının, kadın ve insan haklarına karşı suçlarının araştırılması demokratik Suriye’nin inşasına önemli bir katkı sağlayacaktır. Bunlar kadınların talepleri. Kadınlar, 20 Aralık’tan beridir meydanlarda, kentlerinde, köylerinde, mahallelerinde ifade ettikleri ve bunun için mücadele ettikleri belli başlı bazı talepleri olarak öne çıkıyor.
Cihadist HTŞ çete grubunun kurduğu yönetim üyelerinin de içinde olduğu, Suriye’yi işgal eden Türkiye destekli çete gruplarının savaş suçları, kadın ve insan haklarına karşı işledikleri suçların araştırılması, demokratik bir Suriye’nin inşasına önemli bir katkı sağlayacaktır. Bu talepler, 20 Aralık’tan bu yana meydanlarda, kentlerde, köylerde ve mahallelerde kadınlar tarafından dile getirilen ve bunun için mücadele ettikleri başlıca talepler olarak öne çıkmaktadır.
Bu durumda ulus devletlerin miladını doldurduğu bir döneme girdik. Tek tek yıkılan ulus devletin yerine geçecek sistemlerin, kadınları, halkları ve inançları kapsayan düzenler olması önemli. Bölgedeki arayışlar, öne çıkan talepler, kadınların son günlerde geliştirdikleri tartışmalarda öne çıkan, kuzey ve doğu Suriye’de 12 yıldır demokratik ulus modelini temsil eden özerk sistem modeli veya buna yakın bir oluşum olarak federatif sistemlerin geliştirilmesi öne çıkıyor. Mevcut durumda federatif oluşumlarda kadınların ve halkların varlığını güvence altına alacaktır. Dürzilerin ve Kürtlerin talepleri bu yönlü. Bu aynı zamanda kadınlarında talebi olarak öne çıkıyor. Kadınlar, demokratik, ekolojik kadın özgürlükçü paradigma etrafında birleşiyor ve ortaklaşıyor.