Kadının ana tanrıçalıktan köleliğe düşürülmesi ve tarihsel süreç içerisinde erkek egemen zihniyetin “köle”si haline getirilmesi, kapitalist moderniteyle her parçası ayrı satılan “mal” seviyesinde düşürülüşü tarihsel cinsel kırılmalarla gerçekleştirilen durumlardır
PKK lideri Abdullah Öcalan; kadın sömürüsünü sadece kapitalist toplumla sınırlı bir sorun olarak değil, beş bin yıllık devletli uygarlık sisteminin yarattığı bir sorun olarak görüyor.
Kadının, devlet ve iktidar gibi erkek otoritesine dayanan oluşumlar eliyle sömürüldüğü ortadır. Kadın varlığını yok sayan, kadınların toplumda ilerlemelerini engelleyen sistem beş bin yıllık devletli uygarlık sisteminin öz olarak değişmeyen karekteristiklerinden biridir.
Kadının tarihte yok sayılmasının arka planındaki hedefi erkek egemenlikçi kültürü tarihsel bir olgu olmaktan çıkarıp doğal bir şeymiş gibi göstermeyi amaçlamaktadır.
Öyleki bu amacın başarıya ulaştığını kadını, kadına dair toplumsal kültür ve değerleri bulmak için yönümüzü neolitiğe yani erkek egemenliğinin olmadığı zamana uzanmak durumunda bırakılıyoruz, bu bir çözümmüş gibi görünse de kadının bugünkü varoluşunu gözardı ettiğinden bir tuzak boyutu taşıyan bir durum yarattığını bilmemiz gerekiyor.
Kadının ana tanrıçalıktan köleliğe düşürülmesi ve tarihsel süreç içerisinde erkek egemen zihniyetin “köle”si haline getirilmesi, kapitalist moderniteyle her parçası ayrı satılan “mal” seviyesinde düşürülüşü tarihsel cinsel kırılmalarla gerçekleştirilen durumlardır.
İşte bu noktada Abdullah Öcalanın çözüm formülasyonları sadece kadın özgürlüğü açısından değil toplumsal özgürlüğün geneli açısından yeni ufuklar sunuyor.
Peki bu çözüm formülasyonu ne midir?
Demokratik Ekolojik Kadın Özgürlükçü paradigma, bu diyalektiğin temel formülasyonudur demek yerinde bir belirleme olacaktır.
Kadını köleleştiren sömürüp eve mahkum eden her fırsatta aşağılayan sistem politikası, Kadın özgürlükçü paradigma ile kadının yaşamın kaynağını olduğunu, kadının hakikati aydınlatan bir yerde olduğunu hatırlatan bir çıkış noktası olarak ortaya çıkıyor. Her türlü sömürü ve tahakküm ilişkisine karşı kendi öz örgütlülüğüyle duruşunu ifade eden bir yerde olduğunuda unutmamız gerekiyor.
Toplumsal cinsiyet, cinsiyet sömürüsü düzleminde ise Abdullah Öcalan, değerlendirmesinde uygarlığın ilk olarak kadın evcil düzenine yöneldiğini belirtiyor.
“Hiyerarşik toplumun ilk kurbanı ana kadının evcil düzeni oldu. Kadın belki de toplum sisteminde ezilen kesimlerin başında gelmektedir. Tarih öncesinde yaygın olarak yaşanan bu sürecin sosyal bilimlerde yer bulmaması da çok köklü erkek egemen toplumun yerleşik değerlerinden ileri gelmektedir. Kadının hiyararşik topluma adım adım çekilmesi tüm güçlü toplumsal özelliklerini yitirmesi toplumda gerçekleşen en temel karşı devrimdir. Ana-kadın kültü esas olarak toplumsal nedenlerle tahakküm altına alınmıştır. Uygulanan baskı ve ideoloji tamamen bu nedenledir. Bunu cinsel güdü veya psikolojiyle açıklamak vahim bir saptırmadır.”
Kadınların durumunu anlamak için tarihe baktığımızda kadınların durumunun toplumsal bir mesele olduğunu zaten görüyoruz. Devletli uygarlık sisteminin dayandığı zihinsel paradigmada kadının yeri yoktur. PKK lideri Abdullah Öcalan’ın, yazının başında belirttiğim gibi yapmış olduğu değerlendirmesinde devletli uygarlık sisteminin kadın karşıtı bir yapılaşma olduğunu belirtmesi buna büyük bir örnek.
Kadının tarihsel süreçte aile yapılanmasındaki konumuna bakıldığında, anaerkil ve ataerkil bir düşüncenin etkili olduğu görülmektedir.
Kadının tabiatı gereği erkeğe göre fiziki olarak zayıf olduğundan onun daha çok küçük işleriyle iştigal ettiği savını güçlü kılmaktadır. Ancak bu durum erkeği kadından daha üstün göstereceğine delil değildir.
Kadın mesleği çocuk doğurmak, çocuk bakımı ve “Ev Hanımı” olmasından ibaret değil.
Kürt kadın hareketi bu noktada büyük bir mesafe katetmiş diyebiliriz. Erkek egemen sistem de kadının varoluşu kimliği bile sistem için korkuyken kadınların gücünün her alanda güçlü olduğunu, her şeye rağmen mücadelelerini yılmadan sürdürdüklerini farketmeleri sistem için büyük bir yenilgi olarak gözüküyor.
Bu bağlamda Kürt kadın hareketi eşbaşkanlık sistemiyle siyaset sahasının her alanında kadın katılımını kurumsallaştırma mücadelesinde önemli bir yere sahip. eşbaşkanlık sistemi bu anlamıyla cinsiyet ayrımının sistemidir.
Üzerine çokça konuşulması en önemlisi
Özgürleşmek için yeni bir toplum inşa etmek gerekiyor, inşa edilecek toplumun kadınların etrafında yeni bir toplumsallığın oluşacağı örgütlenmeye ihtiyaç var. Bu bilinçlenme örgütlenip ve sonunda inşaya girişme pratikleşirse gerçek bir özgürlük değeri kazanır.
Feodal düşünce çerçevesinde sömürge düzeninde ezilen Kürt kadını, bugün Kürt özgürlük mücadelesi sayesinde özgürlüğe kavuşmuştur. Bugün Kürdistanlı kadın, farklı bir şekilde sömürge düzene ve bütün mevcut geriliklere karşı korkunç bir mücadele başlatabiliyorsa temeli Kürt Özgürlük Hareketidir. İnsanca yaşamak, onurunu korumak isteyen her kadının bugün esinleneceği tek yerin Kürt Özgürlük Hareketi olduğunu bilmesi gerekir.