Kapitalist sistemin neredeyse varoluş koşulunu yaratan ev içi yeniden üretim emeği, yani ücretlendirilmeyen kadın emeği, kadını yok sayarken aileyi ve kapitalizmi besliyor
Ekonomi de diğer pek çok alan gibi erkek egemen bir yapıya sahip. Buna bir de sendikaların erkek egemen yapısını eklediğimizde emek ve istihdam alanında kadınların kadın olmaktan kaynaklı yaşadıkları sorunlar çok daha az görünür.
DİSK üyesi Genel-İş’in Araştırma Dairesi’nin (Emek Araştırma-EMAR) 8 Mart vesile ile bu yıl yayımladığı “Kadın Emeği Raporu”na göre;
• Türkiye’de istihdamda cinsiyet açığı yüzde 34,6!
• Her 10 kadından sadece 3’ü çalışma hayatında!
• İşçileşme artıyor: Kadın istihdamının yüzde 73,5’i işçi; yüzde 1,8’i işveren!
• Kamuda istihdamın sadece yüzde 34’ü kadın!
• Türkiye’de kadın İşsizliği, AB ve OECD üye ülkelerinin 2 katından fazla!
• Geniş tanımlı kadın işsiz sayısı 4,5 milyon civarında!
• 12 milyona yakın kadın; ailevi ve kişisel nedenler ve ev işleri dolayısıyla çalışma hayatına katılamıyor!
• İstihdamdaki kadınların yüzde 30,8’i kayıt dışı çalıştırılıyor!
• 3 milyon 248 bin kadın sosyal güvenceden yoksun!
Yine aynı rapora göre, OECD üye ülke ortalamasında istihdamda toplumsal cinsiyet açığı oranı yüzde 12,1 ve AB üyesi ülkelerde de yüzde 10,7. Türkiye’de ise bu oran oldukça yüksek olup yüzde 34,6.
Bu veriler bir kez daha gösteriyor ki kapitalizmin ve erkek egemenliğinin yarattığı güvencesizliği, yoksulluğu, işsizliği, savaşı, ırkçılığı ve militarizmi en yoğun ve en ağır biçimiyle kadınlar yaşıyor. Özellikle Türkiye’de kadınlar, “ucuz emek – kutsanmış annelik” rolleri arasında kıstırılmaya çalışılıyor.
AKP iktidarının ‘kutsal annelik’ rolleri arasında sıkıştırmaya çalıştığı kadınların, ev eksenli emeği kadın hareketleri dışında pek de dillendirilmiyor.
Oysa haneiçi karşılıksız emek; ‘Piyasada bir değer olarak karşılığı olmayan, ekonomik ya da ekonomiyi doğrudan etkileyen faaliyetler olarak tanımlanan ve hanehalkının sadece bakımını değil, toplumsal hayat içinde yer almalarını sağlayacak tüm değerlerin üretimini ve yeniden üretimini de kapsayan’ devasa bir emek.
Raporda da bahsedilen 12 milyona yakın! ‘çalışma hayatına katılamayan’ kadının ev içi emeği görmezden gelinirken, kapitalist patriyarkal sistemin de başlıca yeniden üretim mekanizmalarından birini oluşturuyor.
2023 yılı 4. çeyrek verilerine göre, 8 milyon 606 bin kadın ev işleri nedeniyle çalışma hayatına dâhil olamadığını belirtirken ev işleri nedeniyle çalışma hayatında yer alamadığını belirten erkek verisi bulunmuyor. Benzer bir şekilde ailevi ve kişisel nedenlerle çalışma hayatına dâhil olamadığını belirten kadın sayısı ise 3 milyon 144 bin.
Kapitalist sistemin neredeyse varoluş koşulunu yaratan ev içi yeniden üretim emeği, yani ücretlendirilmeyen kadın emeği, kadını yok sayarken aileyi ve kapitalizmi besliyor.
Silvia Federici, ‘Ücret patriyarkası’ kitabında, aile ve kapitalizmin kadın emeği üzerinden yükselişi ile ilgili şunları söylüyor: “Aile, kapitalizm öncesi bir yapı olmak şöyle dursun, emek gücünün niceliğini, niteliğini ve denetimini güvenceye alması maksadıyla sermayenin sermaye için yarattığı bir kurumdur… özünde, ücretsiz emeğimizin, ücretsizlik yüzünden erkeklere muhtaç kalmamızın ve bunun sonucunda da işçi sınıfı içerisindeki bir bölünmenin kurumsallaşmasıdır…”
Bir de ücretli ev içi emeği harcayan yani ev işçisi kadınlar var ki, bu kadınlar ev içinde ücretli olarak çalışsa dahi bu “çalışma” olarak görülmüyor ve bu alanda kadınlar güvencesiz çalıştığı gibi birçok ayrımcılık ve dışlanmaya da maruz kalıyor.
Uluslararası Çalışma Konferansı, 2011 yılı Haziran ayında 189 sayılı Ev İşçileri Sözleşmesi’ni ve 201 sayılı Tavsiye Kararı’nı benimsedi. ILO’nun bu belgeleri, ev işçisi kadınların güvencesiz emeğini güvence altına almayı ve bu konuda farkındalık yaratmayı hedefliyor.
Bu karar sonrasında Uluslararası Ev İşçileri Ağı, tüm hükümetleri ILO C189’u imzalamaya davet etti. Türkiye henüz bu sözleşmeyi imzalamadığı için yasal düzenlemeleri de yapmadı.
Dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi, Türkiye’de de ev işçilerinin sayılarına ilişkin yeterli bir istatistik bulunmuyor. Ancak ILO verilerine göre dünyada 50 milyonla yüz milyon arasında ev işçisi bulunuyor.
“En güvencesiz çalışan gruplar” arasında yer alan ev işçisi kadınlar, kayıt dışı ve statüsüz olarak ev temizliği, yaşlı ve çocuk bakımı gibi alanlarda emek üretiyor. ILO C189’u imzalamayan Türkiye’de ev işçileri yasa kapsamına alınmadığı için ağır koşullarda ve güvencesiz çalışıyorlar. Ev işçisi kadınların İş Kanunu’nda dahi yerleri yok!
Sonuç niyetine
Kadınlar, ‘kutsal aile’ yalanları ile ev içine hapsedilip istihdam alanlarından uzaklaştırılırken, ev içinde, fabrikada veya plazalarda emeği sömürülürken ‘ne yapmalı’ sorusunun cevabı kadın özgürlükçü, eşitlikçi bir ekonominin inşasında gizli. Bunun için de öncelikle mevcut sistemi kökünden sökmeye çalışan kolektif bir mücadele şart. Çünkü biz kadınlar, emeğimizi sömüren ve bizi yok sayan bu sistemin beslediği patriyarkadan da aileden de alacaklıyız.
Kaynak: DİSK-EMAR Kadın Emeği Raporu: http://https://www.cloudsdomain.com/uploads/dosya/48199.pdf