Gelişmekte olan birçok ülkede kadınlar, insan hakları, siyasi ve ekonomik statü, toprak mülkiyeti, barınma koşulları, şiddete maruz kalma, eğitim ve sağlık konularında toplumsal cinsiyet eşitsizliğine maruz kalmaktadır. İklim değişikliği, kadınların kırılganlığını arttıracak ilave bir stres faktörü olacaktır. Çatışmalar sırasında kadınların aile içi şiddet, cinsel tehdit, insan ticareti ve tecavüzle daha fazla karşı karşıya kaldığı yaygın olarak bilinmektedir
Gezegensel bir olgu olan iklim değişikliği, dünyanın pek çok paydaşını ilgilendirmektedir. Küresel etkilerine rağmen gereken önemi görmemektedir. İklim değişikliğiyle bağlantılı en büyük zorluklardan biri de kadınlar üzerindeki kaçınılmaz etkisidir. Kadınların iklim değişikliğinden etkilenme olasılığı erkeklerden daha yüksektir. BM rakamları, iklim değişikliği nedeniyle yerlerinden olan insanların %80’inin kadın olduğunu göstermektedir.
Birincil bakıcı ve gıda ile yakıt sağlayıcı rolleri, sel ve kuraklık meydana geldiğinde onları daha savunmasız hale getirmektedir. Sıcak hava dalgaları, kuraklık, yükselen deniz seviyesi ve fırtınalar kadınları aşırı derecede etkilemektedir. İklim değişikliğinin birçok yönü var ancak en önemli yönlerinden biri kadınları birçok yönden etkiliyor olması.
Kadınlar, iklim değişikliğinin etkilerine karşı erkeklerden daha savunmasız olarak görülmeye başlanmıştır, çünkü dünyadaki yoksulların çoğunluğunu temsil etmektedirler ve tehdit altındaki doğal kaynaklara oransal olarak daha fazla bağımlıdırlar. Erkekler ve kadınlar arasındaki fark, her iki cinsiyetin de sahip olduğu farklı roller, sorumluluklar, karar verme, toprağa ve doğal kaynaklara erişim, fırsatlar ve ihtiyaçlarda da görülebilir. Dünya genelinde kadınlar, iklim değişikliğine uyum sağlama kapasitelerini artıracak arazi, kredi, tarımsal girdiler, karar alma yapıları, teknoloji, eğitim ve yayım hizmetleri gibi kaynaklara erkeklerden daha az erişebilmektedir.
Kadınların iklim değişikliğine karşı savunmasızlığı sosyal, ekonomik ve kültürel olmak üzere bir dizi faktörden kaynaklanmaktadır.
Yoksulluk koşullarında yaşayan 1,3 milyar insanın %70’i kadındır. Kentsel alanlarda, en yoksul hanelerin yüzde 40’ı kadınlar tarafından yönetilmektedir. Kadınlar dünyadaki gıda üretiminde çoğunluktadır (yüzde 50-80), ancak toprakların yüzde 10’undan daha azına sahiptirler.
Kadınlar, geçimlerini sağlamak için yerel doğal kaynaklara büyük ölçüde bağımlı olan yoksul toplulukların yüksek bir yüzdesini temsil etmektedir; özellikle de gıda güvenliğinin yanı sıra evlere su temini, yemek pişirme ve ısınma için enerji sağlanması gibi konularda başlıca sorumluluğu üstlendikleri kırsal alanlarda. Yakın Doğu’da kadınlar tarımsal işgücünün yüzde 50’sine katkıda bulunmaktadır. Daha çok elle ya da basit aletlerle yapılan, zaman alıcı ve emek isteyen yoğun işlerden sorumludurlar. Latin Amerika ve Karayipler’de kırsal nüfus son yıllarda azalmaktadır. Kadınlar çoğunlukla geçimlik tarımla, özellikle de bahçecilik, kümes hayvancılığı ve ev tüketimi için küçükbaş hayvan yetiştiriciliğiyle uğraşmaktadır.
Kadınların çevresel mal ve hizmetlere erişimi ve kontrolü sınırlıdır; karar alma süreçlerine katılımları yok denecek kadar azdır ve çevre yönetiminin faydalarının dağıtımında yer almamaktadırlar. Sonuç olarak, kadınlar iklim değişikliğiyle daha çok yüzleşebilmektedir.
Kuraklık ve sel gibi aşırı hava koşullarında, kadınlar hane geçimlerini güvence altına almak için daha fazla çalışma eğilimindedir. Bu da kadınlara eğitim ve öğretime erişmek, beceri geliştirmek veya gelir elde etmek için daha az zaman bırakacaktır. Afrika’da 2000 yılında okuma yazma bilmeyen kadın oranı yüzde 55’in üzerindeyken, bu oran erkeklerde yüzde 41’dir. Kaynaklara ve karar alma süreçlerine erişememe ile birleştiğinde, sınırlı hareketlilik kadınları iklim değişikliğinden orantısız bir şekilde etkilenecekleri bir konuma getirmektedir.
Pek çok toplumda sosyo-kültürel normlar ve çocuk bakımı sorumlulukları, kadınların göç etmesini veya başka yerlere sığınmasını ya da bir afet meydana geldiğinde çalışmasını engellemektedir. Böyle bir durumun, içme suyu ve yakacak odun bulmak için daha uzun süre seyahat etmek gibi kadınlara daha fazla yük getirmesi muhtemeldir. Gelişmekte olan birçok ülkede kadınlar, insan hakları, siyasi ve ekonomik statü, toprak mülkiyeti, barınma koşulları, şiddete maruz kalma, eğitim ve sağlık konularında toplumsal cinsiyet eşitsizliğine maruz kalmaktadır. İklim değişikliği, kadınların kırılganlığını arttıracak ilave bir stres faktörü olacaktır. Çatışmalar sırasında kadınların aile içi şiddet, cinsel tehdit, insan ticareti ve tecavüzle daha fazla karşı karşıya kaldığı yaygın olarak bilinmektedir.
Kırılganlıklarına rağmen, kadınlar sadece iklim değişikliğinin mağdurları olarak görülmemekte, aynı zamanda uyum ve azaltmanın aktif ve etkili aracıları ve destekleyicileri olarak da görülebilmektedir. Kadınlar tarihsel olarak uzun bir süredir su hasadı ve depolanması, gıda muhafazası ve istihkakı ve doğal kaynak yönetimi ile ilgili bilgi ve beceriler geliştirmişlerdir. Örneğin Afrika’da yaşlı kadınlar, erken uyarı ve afetlerin etkilerinin azaltılmasıyla ilgili miras kalan bilgi ve uzmanlıklarıyla bilgelik havuzlarını temsil etmektedir. Bir nesilden diğerine aktarılan bu bilgi ve deneyim, yerel uyum kapasitesinin artırılmasına ve bir topluluğun geçim kaynaklarının sürdürülmesine etkili bir şekilde katkıda bulunabilecektir. Bunun başarılabilmesi ve dünya genelinde, özellikle de gelişmekte olan ülkelerde kadınların uyum kapasitesinin artırılabilmesi için aşağıdaki tavsiyelerin dikkate alınması gerekmektedir: Uyum girişimleri, özellikle su, gıda güvenliği, tarım, enerji, sağlık, afet yönetimi ve çatışma ile ilgili alanlarda iklim değişikliğinin toplumsal cinsiyete özgü etkilerini belirlemeli ve ele almalıdır. Kredi, yayım ve eğitim hizmetleri, bilgi ve teknoloji dahil olmak üzere kaynaklara erişimdeki eşitsizlikler gibi iklim değişikliğine uyumla ilgili önemli toplumsal cinsiyet sorunları da dikkate alınmalıdır. Kadınların öncelikleri ve ihtiyaçları kalkınma planlamasına ve finansmanına yansıtılmalıdır. Kadınlar, iklim değişikliği girişimleri için kaynak tahsisi konusunda ulusal ve yerel düzeylerde karar alma sürecinin bir parçası olmalıdır. Uyum, azaltım, teknoloji transferi ve kapasite geliştirme programlarında toplumsal cinsiyete duyarlı yatırımların sağlanması da önemlidir.
Link: https://www.observerbd.com/news.php?id=393578
Çeviri: Jin Dergi Ekibi