PKK lideri Abdullah Öcalan'ın geliştirdiği ‘Gül Teorisi’ öz savunma mekanizmasına açıklık getiriyor. Doğadaki bütün canlılar tehlike altında olduğu zaman öz savunma pozisyonunu alır. Gül, kendini savunmak için nasıl dikenlerine gereksinim duyuyorsa, kadınında kendini savunabilmesi için öz savunma sistemine sahip olması gerekir
“Ben Gül Teorisi diyorum. Gül üzerine düşündüm. Gül, kendini korumak için diken çıkarıyor. Bir gülün, bir bitkinin bile öz savunması vardır. Öz savunma için doğaya, tabiata bakmak bile yeterlidir. Bir Gül kadar bile kendimizi öz savunmaya hakkımız yok mudur? Öz savunma kutsaldır…Her grubun herkesin, kadınların, özellikle kadınların kendilerini savunmaları gerektiğinden bahsetmiştim. Kendi öz savunmalarını geliştirmeleri gerektiğini söylemiştim. Herkes bilinç ve iradeleriyle kendilerini korumalarını bilmelidirler. İlginçtir, savunma yapmaları gerekenleri de ben savunmak durumunda kalıyorum.” (Abdullah Öcalan)
Kurdistan ve Türkiye’de kadına karşı ataerkil ve sistematik şiddet giderek yaygınlaşmakta. Bin yıllardır kadınlar, kendisini koruma içgüdüsünü ya da diğer bir deyişle öz gücünü kullanmak yerine ailedeki erkekler ya da devlet mekanizmalarının kendisini koruyacağı verili bilgisi ile şekillendi. Böylesi bir sistemde kadınların şiddete ve beden sömürüsüne uğraması değil, uğramaması istisnai hale gelmiş oluyor. Tam da bu noktada öz savunmanın hayati önemi devreye giriyor. Geçen hafta 3 gün içerisinde 10 kadın erkekler tarafından katledildi. Burada devletin hukuk mekanizmasının işlevsizliği ve cezasızlık politikası büyük rol oynadı. Peki kadınların öz örgütlülük ve öz savunması olsaydı bu durumlar yaşanacak mıydı?
Öz savunmanın tanımını tartışırken bu gerçekliği dönüştürecek zihinsel dönüşüm, toplumsal inşa ve örgütlenmelerden bahsetmekteyiz. Bu nedenle öncelikle kadınlarda öz savunma bilincinin oluşması, emeklerini, kültürlerini, topraklarını ve her türlü maddi-manevi değerlerini, yaşamlarını savunmayı erk iktidara bırakamayacaklarını bilince çıkarmaları elzem bir konu olarak önümüzde duruyor. Diğer önemli bir nokta kadınların öz savunmasının bireysel olduğu kadar örgütlü ve süreklileşen bir mücadeleyi gerekli kıldığının farkında olmaları. Maruz kaldıkları kırım çemberinden çıkarabilen her örgütlenmenin, öz savunma kapsamında değerlendirildiğini, erk devletin kadınlar üzerindeki baskısını çeşitli şiddet yöntemleri ile sürdürdüğünün bilinciyle, öz savunma örgütlenmesinin de yaygın, çok yönlü ve yaratıcı yol-yöntemlerin de var olduğunu bilmemiz gerekir.
Kurdistan Özgür Kadın Hareketi için bu konuda dünyadaki en deneyimli hareketlerden biri demek yerinde bir belirleme olur. Kürt kadınlar son 30 yılda gerek siyasal gerek de toplumsal açıdan büyük oranda kendi öz savunma mekanizmalarını hayata geçirmiş bulunuyor. Tüm dünya halklarının gözü önünde cereyan eden DAİŞ saldırılarına karşı Kürt kadınlarının öncülük ettiği Yekîneyên Parastina Jin’ın (YPJ) direnişi, öz savunmanın en çarpıcı örneklerinden biri olarak karşımızda duruyor. Kürt kadınlar YPJ öncülüğünde toprak savunmasının yanında kendi öz örgütlülüklerini de yeni bir aşamaya geçirdi ve aslında dünya kadınlarını bir mücadele zemininde buluşturmayı başardı. Böylece bir yeri işgal eden, savaş ve militarizmi yaygınlaştıran değil, dünyanın neresinde kadınlar ve kazanımları saldırıya uğrarsa onlara güç verecek bir kadın özgürlük ordusu olduğu görüldü. Devlet şiddetine olduğu kadar, egemen erkekliğe hatta kadınları çaresiz kılan köle özelliklere karşı da savaşan bir ordu, öz savunma örgütlenmesinin temelini oluşturmuştur. Bu bakımdan öz savunma, silahlı mücadele zeminden güç almış olsa da büyük oranda bir zihniyet dönüşümü, örgütlenmeyle bağ içerisinde gelişim göstermektedir.
Öz savunma özel savaş aygıtlarını da boşa çıkaran bir noktada duruyor. Özellikle Kurdistan kentlerinde genç kadınlar üzerinde polis-asker-bekçi-korucu eliyle uygulanan ve özel savaş kapsamında ele alınması gereken ilişkilenme biçimlerine ancak ve ancak öz savunma ile karşı konulabileceğini bilmek gerekiyor. Musa Orhan gibiler bugün Kurdistan kentlerinde adeta ellerini kollarını sallayarak “avını bekleyen avcı” pozisyonunda bekliyor. Bunla mücadele etme yöntemi Kürt genç kadınların kendini örgütlemesi ile olabilir.
Tekrar başa dönecek olursak PKK lideri Abdullah Öcalan'ın geliştirdiği “Gül Teorisi” öz savunma mekanizmasına açıklık getiriyor. Bugün bir kez daha önemini ortaya koyan bu teoriyi tekrar tekrar hatırlamamız gerekiyor. Doğadaki bütün canlılar tehlike altında olduğu zaman öz savunma pozisyonunu alır. Gül, kendini savunmak için nasıl dikenlerine gereksinim duyuyorsa, kadının da kendini savunabilmesi için öz savunma sistemine sahip olması gerekir. Kurdistan Özgürlük Hareketi içerisinde mücadele eden kadınlar, düşüncelerini ve duygularını güçlendirerek onları egemen erkekliğin, devletin kendilerine uzanan ellerine batan dikenlere dönüştürmüştür. Kadınların taşıdığı anlam ve güzellik ancak böylesi dikenlerle korunabilirse kendini var edebilir