2016 öncesi ve sonrası diye ikiye ayırabileceğimiz bu durum oldukça belirgin. Toplumun celladını kanıksamaya başlaması bir anda gelişmedi ancak atılan ince ve hesaplı adımlar sonucunda meydana gelerek yeni bir süreci oluşturdu. İnce ve hesaplı adımlarla yas sürecindeki toplum ile önce duygusal yakınlık kurulmaya başlandı. Bu yakınlık sonrasında toplumdan uzak olan yerleşim yerlerini yavaş yavaş toplumun içine kadar taşıdı. Yas ve travma sürecinde bu durumu irdelemeyecek olan toplum ile komşuluk ilişkisi kurmaya başladı egemen-sömüren sistem. Böylece kendini toplumdan biriymiş gibi göstererek, kendisine karşı doğacak bir toplumsal refleksin de önüne geçmiş oldu
Kapitalist modernitenin yaratımı olan ulus-devletin en önemli sacayağı özel savaş politikasıdır. Devletlerin varlığını sürdürebilmesinin en önemli argümanı haline gelen özel savaş, bir kavramın ötesinde ideolojik bir politika olarak karşımızda duruyor. Tarihten bu yana devletler, özelde ulus-devletler varlığını bu politika üzerinden inşa ederken, inkarın ve imhanın amaçlandığı özel savaş, daha çok sömürü toplumunu hedef alır. Hedef alınan toplumlar, egemene benzeştirilmeye ve egemenin ideolojisine entegre edilmeye çalışılır. Bu nedenledir ki özel savaşın günümüz konjonktürde geldiği aşama irdenlenmeye değer.
Kapitalist sistemin modern politikası olan özel savaşın Ortadoğu’da en çok hedef aldığı ülke Kurdistan iken, en çok etkilediği toplum ise şüphesiz Kürtler’dir. PKK Lideri Abdullah Öcalan, 1973’te kurduğu “Kurdistan sömürgedir” cümlesi ile yüz yıllardır egemen-sömürenin Kurdistan’a bakış açısını özetleyerek, tarihsel çıkışın kapısını aralamış oldu. Kurdistan sömürge idi. Tanı net idi, ancak sıra özgürleşme mücadelesindeydi.
Türklere Anadolu kapısının açıldığı Malazgirt savaşından Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluşuna, Osmanlı’nın çöküşünden Ortadoğu’nun en iddialı ulus-devlet modeli olan Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna kadar Kürtler ve coğrafyası, aynı zihniyetin temsili olan egemenler tarafından bir sömürge ülkesi ve sömürge halkı olarak görüldü. Tarihten bu yana “ezilen” rolünde tutulup statüsüz bırakılan Kürtler, egemenlere karşı verdiği özgürlük mücadelesinde önemli yollar kat etse de henüz sömürge olmaktan kurtulabilmiş değil. Sömürge toplumun, sömüreni ve sömürenin bağlı olduğu egemenler tarafından biata zorlandığı bilinen bir gerçek iken, biata karşı isyanın faturası ise halklara ağır kesiliyor. Bu faturanın en önemli maddesini soykırım oluştururken, fiziki soykırımın yanı sıra kültürel soykırım ise özel savaşın en verimli aparatını oluşturuyor.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarından bu yana Kürtler üzerinde oluşturduğu soykırım politikasının geldiği aşama araştırılmaya değer bir noktada. Zira, 90’lardaki fiziki soykırımın yerini alan sosyal, düşünsel, kültürel, ekonomik soykırım çeşitleri ile fiziki soykırım adeta gölgede bırakıldı. Sömüren egemen, fiziki soykırımdan da vazgeçmezken, diğer soykırım çeşitleri ile politikasını belirler hale geldi. Özel savaş ise tam da fiziki soykırımın yerini alan soykırım çeşitlerinin genel adıdır.
Peki nedir özel savaş ve bununla ne amaçlanır? Soykırımla (fiziki) “terbiye” edil-e-meyen (biat etmeyen) toplumlara reva görülen en keskin kılıçtır özel savaş. Amacı, biata zorlamak ve egemeninin gönüllü kölesine dönüştürmektir. Yani özcesi egemenin taşıdığı her şeyi taşımaya ve yaşatmaya zorlamaktır. Bunun için gerekli ilk adım inkardır. “İmha” fiziki soykırım ile (çeşitli katliamlarla) yapılırken, inkar ise kimliğin ve aidiyetin reddi ile başlar. Özel savaşın en belirgin politikası ise kimliğe, yani benliğe dair her şeyin türlü politikalar ve manipülasyonlarla yok sayılmasıdır. O nedenledir ki Kürtlere yönelik saldırıların en geniş ve kapsamlı boyutu kimliğine, diline ve kültürüne yönelik olanıdır.
Uzun yıllardır, özelde ise özyönetim direnişlerinin yaşandığı 2015-16 yılından bu yana Kurdistan’da kapsamlı uygulamalar devreye konuldu. 2016 itibariyle Kurdistan’ın demografik yapısı ile kültürel dokusu egemen-sömürenin eliyle değiştirilmek istendi. Bunun ilk adımlarını, Sur ve Nusaybin gibi direnişiyle hafızalara kazınmış kentleri hafızasızlaştırmak için yıkmak ve yerine egemen-sömüren bakışlı yeni yerleşim yerleri inşa etmek oluşturdu. Elbette ki Kurdistan’da özel savaş politikaları denince akla ilk gelen taciz, tecavüz, uyuşturucu gibi toplumu çürümeye, yozlaştırmaya ve ahlaksızlığa iten uygulamalar olsa da, özel savaş kapsamının bunlarla sınırlı olmadığı biliniyor. Toplumu çürümeye, yozlaştırmaya çalışan ve benliğinden düşürmeyi hedef edinen özel savaş, toplumsal çürümeyi kanıksama yoluyla topluma dayatıyor.
2016 yılından bu yana özel savaş, ince ancak derin nüanslarla politikalarını yaşamsallaştırmaya başladı. Toplumun travma anlarında topluma zihniyetini empoze ederek, toplumsal kanıksamayı gerçekleştirmiş oldu. Özyönetim direnişlerinin ardından maddi-manevi kayıplarının yasını tutan, acısını yaşayan toplumun travmaları üzerine sistemini inşa etmeye çalışarak, toplumsal reflekssizliği de doğurmuş oldu. Travma anında egemene-sömürene karşı koyuş gerçekleştiremeyecek toplum üzerinde inşa ettiği sistem ile kendini “normalleştirme”ye çalıştı özel savaş.
Özel savaşın en kullanışlı aparatı haline gelen kanıksama nasıl gelişti? Toplum özel savaşı neden ve nasıl kanıksadı? Uyuşturucu, fuhuş gibi Kurdistan’da yürürlüğe konulan en belirgin özel savaş politikalarının uygulayıcısı, Türk-ulus-devlet sisteminin görevlendirdiği üniformalı polis, asker ve uzman çavuşlardır. Fiziki soykırım sürecinin yürürlükte olduğu 90’larda, toplumdan izole bir yaşam sürdüğü gibi toplumla bütünleşmesi mümkün olmayan bu klik, bugün gözaltına aldığı, katlettiği, işkence uyguladığı, tecavüz ettiği toplumun kapı komşusu haline geldi. Geçmiş yıllarda toplumdan alabildiğine uzak yerlerde, lojmanlarda ikamet eden bu güruh, şimdi ise toplumun oturduğu masada, çay içtiği yerde, vakit geçirdiği alanlarda kendini gizlemeden yaşam sürüyor. Toplumun mahallesine, yaşam alanlarına ve hatta coğrafyasına almadığı ezen-sömüren zihniyetinin taşıyıcı unsurları olan asker-polislerin bugün “toplumdan biriymiş” gibi davranmalarının sebebi travma döneminde, bir bakıma çaresizlikten de topluma dayatılan kanıksama duygusu oldu. Artık kaybedecek hiçbir şeyi olmadığını düşünen toplum, zamanla sessizliğe büründü. Ve bu sessizlik, ezen-sömüren-egemenin toplumun her alanına rahatça girmesine (sızmasına) zemin sunmuş oldu.
Öyle ki 2016 öncesi ve sonrası diye ikiye ayırabileceğimiz bu durum oldukça belirgin. Toplumun celladını kanıksamaya başlaması bir anda gelişmedi ancak atılan ince ve hesaplı adımlar sonucunda meydana gelerek yeni bir süreci oluşturdu. İnce ve hesaplı adımlarla yas sürecindeki toplum ile önce duygusal yakınlık kurulmaya başlandı. Bu yakınlık sonrasında toplumdan uzak olan yerleşim yerlerini yavaş yavaş toplumun içine kadar taşıdı. Yas ve travma sürecinde bu durumu irdelemeyecek olan toplum ile komşuluk ilişkisi kurmaya başladı egemen-sömüren sistem. Böylece kendini toplumdan biriymiş gibi göstererek, kendisine karşı doğacak bir toplumsal refleksin de önüne geçmiş oldu.
Bu süre zarfında evlerimize kadar giren sömürücü, toplumsal ilişki geliştirerek mevcut konumunu kanıksatmaya başladı. Öyle ki düşman olan zamanla bizden biri halini almaya başladı. İnce detaylarla uygulamalarını topluma dayatan sömürücünün son aparatı kanıksama politikası oldu.
Önce duygusal düşürmelerle toplumla ilişkilenen cellat, ardından evin içine “damat” sıfatıyla girerek toplumla akrabalık ilişkisi kurmaya başladı. “Akrabalık” vasfıyla toplumun en içine kadar giren cellat, zihniyetini ince adımlarla topluma entegre etmeye çalıştı. Bu süre zarfında evlerimize kadar giren egemen, topluma, toplum içinde olmayı da kanıksatmış oldu.
Bu kanıksamayı aşmak toplumsal reflekslerle mümkün olabilir. Çağın en tehlikeli modeli olan kapitalist modernitenin, toplumsal çürüme ve ahlaki çöküşü hedef edinerek ortaya koyduğu özel savaş ve kullandığı aparatlar ancak ve ancak toplumsal birliktelik ve kadın bilincinin, kimlik ile toplumsal bilincinin örgütlenmesi ve iyi irdelenmesi ile aşılabilir.