'Basına yansıyan çocuk işçi ölümlerinin az bir kısmında çocuğun çırak olduğuna değinilmişse de MESEM’e bağlı olup olmadıklarından söz edilmediği görülmüştür. Bu da MESEM’lere devam eden çocukların maruz kaldığı yaşam hakkı ihlallerinin çok daha fazla olduğunu düşündürtmektedir'
2016’da kurulan Mesleki Eğitim Merkezleri yani MESEM’ler bir süredir daha fazla gündemimizde… Bunun iki nedeni var. Bunlardan ilki Milli Eğitim Bakanlığı’nın çocukları ve ebeveynleri MESEM’lere yönlendirmek amacıyla gerçekleştirdiği kampanyalar ve bu kampanyalar sonucunda gururla belirtilen, bu merkezlere devam eden çocuk sayısının arttığı haberleri. Diğer neden ise bu merkezlerde çocukların maruz kaldığı yaşam hakkı ihlalleri…
O halde biz de 9 Aralık 2016’da Resmî Gazete’de yayımlanan kararla ortaöğretim kademesinde kurulmuş olan MESEM’lere yakından bakalım…
Bu merkezler dört yıl eğitimin sürdüğü, çocukların haftada bir gün okula dört gün de bölümlerine uygun iş yerlerine gittikleri Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı kurumlardır.
Çocuklar bu sisteme 8. sınıfta yani 13-14 yaşında dahil oluyor. Çocuklara ödenen ücret ise -devam ettiği sınıfa göre değişmek üzere- asgari ücretin ya üçte biri ya da yarısı kadar oluyor. İşveren açısından düşününce hali hazırdaki durum oldukça iştah açıcı… Devletin her zaman sermaye ile uzlaşı içinde olduğunu da hatırlayınca “Haftada 1 gün okul”, “Maaş ve sigorta!”, “İş garantisi!” sloganlarıyla kampanyalar da artan çocuk sayısı da anlaşılıyor.
Eğitim Sen’in paylaştığı gözlemlere göre MESEM’lere daha çok çocuklarının eğitim giderlerini karşılayamayacak ailelerin zaten çalışmak zorunda olan çocukları devam ediyor. Yani tıpkı çocuk işçiliği gibi MESEM’ler de yoksullukla eşitsizlikle ve ayrımcılıkla ve bunların ağır sonuçlarıyla çok ilgili.
Bakanlık istediği kadar “çocuk işçiliği değil bu bir ‘eğitim – öğrenim süreci’” desin, biz biliyoruz: Mesleki Eğitim Merkezleri’ne (MESEM) devam eden çocuklar; bir hak ihlali olan çocuk işçiliğinin her boyutunu yaşıyor. Ve MESEM’leri gündem yapan MEB’in düzenlediği “kampanyalar” sonucunda MESEM’lere devam eden çocuk sayısı 159 binden 900 bine çıkmış durumda.
MESEM’lerle ilgili bir başka dikkat çekici durum da geçen yıl yayımlanan bir yönetmelik ile “devamsızlıktan kalan çocuklara” Mesleki Eğitim Merkezleri’ne geçiş hakkı tanınması. Böylece pek çok sebep ve hatta ihlal yüzünden okula devam edemeyen çocukların yaşadıkları ve maruz kaldığı ihlaller görmezden gelinmiş oluyor.
MESEM’ler ayrıca, çocukların iş kazalarında yaralandıkları ya da iş cinayetlerinde yaşamlarını kaybettikleri yerler. FİSA Çocuk Hakları Merkezi’nin raporuna göre; 2023 yılında en az 5 çocuk MESEM’lere devam ederken, çırak ya da stajyer olarak çalıştırıldıkları işyerlerinde yaşamını kaybetti (Harun Yıldız (13), Zekai Dikici (16), Ömer Çakar (17), Ömer Girgin (15), Ulaş Dumlu (17)).
Ancak merkez bu veriye dair bir not düşüyor. Not şöyle: “Basına yansıyan çocuk işçi ölümlerinin az bir kısmında çocuğun çırak olduğuna değinilmişse de MESEM’e bağlı olup olmadıklarından söz edilmediği görülmüştür. Bu da MESEM’lere devam eden çocukların maruz kaldığı yaşam hakkı ihlallerinin çok daha fazla olduğunu düşündürtmektedir”.
Türkiye çok uzun süredir çocuk işçiliğine karşı etkili mücadele etmekten vazgeçti. Her ne kadar 2018 yılını çocuk işçiliği ile mücadele yılı ilan etmiş olsa da bunun göstermelik olduğu, mevcut durumu bilmeden hazırladığı eylem planıyla belli oluvermişti.
Geçtiğimiz yıl 12 Haziran Çocuk İşçiliği Mücadele Günü’nde İşçi Sağlığı Meclisi (İSİG) bir rapor yayımladı. Bu rapora göre; 2013 yılından bu yana en az 888 çocuk çalışırken yaşamını kaybetmiş durumda. Bu can yakıcı rakamlar çalıştırılmanın çocuklar için en ağır bedelini gösteriyor. Ancak çalıştırılmanın bedeli bununla sınırlı değil. Çocuklar çalışırken -eğer ölmüyorlarsa- şiddete maruz kalıyor, parasını alamıyor, gelişimsel olarak zarar görüyor ve bu süreçte işçi haklarından çoğunlukla yararlanamıyor.
Mesleki ve Teknik Eğitim Liseleri çocuk işçiliği açısından tartışmalıyken, çocuk odaklı bu tartışmalara kulaklarını kapayan MEB, MESEM’ler yoluyla çocuk işçiliğini meşrulaştırıyor. Bu meşrulaştırmanın ağır bedelini de çocuklar ödüyor. Oysa BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne taraf olan bir ülkenin çocuk işçiliğinin önlenmesinde sermayeden değil çocuklardan yana taraf olması bir yükümlülük. Türkiye’de bu yükümlülük yerine getirilmiyor olsa da biz İSİG’in 12 Haziran günü yayımladığı raporda bir kere daha belirtilen noktaları buradan tekrar edelim:
- Ucuz çocuk işgücünü teşvik eden ve bunun altyapısını oluşturan eğitim sistemi ve eğitim politikalarına son verilmelidir. Tüm çocuklara parasız ve nitelikli eğitim imkânı sağlanmalıdır.
- Çocuk emeğiyle ilgili veriler bilimsel, güvenilir ve düzenli bir şekilde yayınlanmalıdır.
- Kayıt-dışı çocuk işçi çalıştıran kişi ve kurumlara göz yumulmamalı, caydırıcı cezalar verilmelidir.
- Yasadışı çocuk işçi çalıştırmayı önlemeye yönelik tedbirler alınmalı, denetimler etkin ve sıkı bir şekilde yapılmalı, ilgili mevzuatlar yürürlüğe koyulmalıdır.
- Tüm çocuklar ücretsiz ve detaylı sağlık taramasından geçirilmelidir. Yeterli, sağlıklı ve dengeli beslenme imkânı sağlanmalı, bağışıklık sistemleri kuvvetlendirilmelidir.
- Çocuk işçilik yasaklanmalıdır.