Artık tüm yaşama içkin olan ve dijital çağ olarak adlandırılan bir yaşam pratiği içerisindeyiz. Çocukluk algı ve anlayışının çocuklar lehine olmadığı bu pratikte ise çocuklara yönelik istismar ve şiddet başta olmak üzere pek çok hak ihlali internet ortamında da katlanarak yaşanıyor. Elbette bu noktada iki ayrı açıdan değerlendirme yapmak bir ihtiyaç. Bir yanı sosyal medya uygulamaları, dijital ortamdaki çeşitli oyun ve iletişim uygulamaları yoluyla çocuklara dönük yaşanan risk ve ihlalleri oluştururken bir diğer yanı medya organları, aile bireyleri ve devlet, özcesi, yetişkinlerin söylem ve pratikleriyle yarattığı veyahut derinleştirdiği risk ve ihlalleri oluşturuyor
Çocukluk tarihine baktığımızda çocuğa ve çocukluğa dönük algı ve yaklaşımların tahakkümcü ve birey olarak algılanmayan bir grup bakış açısına sahip olunduğu görülür. Ailenin özelde de babanın her türlü söz sahibi olduğu Mezopotamya ve antikite toplumlarından günümüze değişen algı sermaye eksenli sistem ve ulus devlet inşasıyla birlikte farklı biçim ve yöntemlerle varlığını sürdürüyor. Kapitalist sistem, karı büyük sömürü aracı olarak hedef alınan çocuğa dair bugün de varlığını sürdüren bir anlayış üzerine inşa edildi. Ulus devletleşme sürecinde de -önemli bir grup- olarak tespiti yapılan çocuklar, inşa edilmek istenen sistemin yapı taşlarıydı. Eğitim alanı başta olmak üzere çok çeşitli yol ve yöntemlerle oluşturulmak istenen sistem inşalarının çocuklar üzerinden geliştirildiğini biliyoruz. Adını doğru koymak gerekirse bu sistem bugün de çocuklar için hiç de dostane olmayan bir biçimselliğe sahip.
Elbette gelişen duruma karşı muhalif olan, sosyalist düşünür ve hareketlerin besleyip gelişmesine önemli katkı sunmasıyla insan hakları hareketinin özelde de çocuk hakları hareketinin çocuğa ve çocukluğa dair önemli tespit ve mücadeleleri söz konusuydu. Bugün de varlığını güçlü bir şekilde sürdüren mücadele, yetişkin iktidarı ve ulus-devlet anlayışı karşısında çocuğun hak ve özgürlüklerine dair çok önemli kazanımlar sundu, sunuyor. Öyle ki günümüzde çocukluk ve çocuk hakları üzerine gün geçtikçe daha yoğun bir düşünsel bir süreç yaşanıyor. Doğal ya da insan eliyle yaşanan tüm olağanüstülüklerde en çok zarar gören, yok sayılan, söz üretmesine izin verilmeyen ya da dinlenilmeyen çocukların, onurlu ve barış içinde bir yaşam sürmesi için mücadele edenlerin sayısı hiç de az değil. İnsan hayatının özel bir dönemini içeren çocukluğun çocuğun hak ve özgürlükleriyle birlikte birey olduğu tam kabulüyle birlikte çocukluk dönemine ilişkin özel koruma mekanizmalarının da gerektiği sıkça dile getirilen belirlemeler. Çocuğun onurlu bir çocukluk dönemi yaşaması için hâkim algı ve anlayışların değişmesi, önlem ve koruma mekanizmalarıyla, çocuğa yönelmesi muhtemel tehditlerin bertaraf edileceği yapılar oluşturulması ama bunu yaparken çocukların dahil edilmesi gerektiği atlanılmaması gereken bir diğer önemli nokta.
Artık tüm yaşama içkin olan ve dijital çağ olarak adlandırılan bir yaşam pratiği içerisindeyiz. Çocukluk algı ve anlayışının çocuklar lehine olmadığı bu pratikte ise çocuklara yönelik istismar ve şiddet başta olmak üzere pek çok hak ihlali internet ortamında da katlanarak yaşanıyor. Elbette bu noktada iki ayrı açıdan değerlendirme yapmak bir ihtiyaç. Bir yanı sosyal medya uygulamaları, dijital ortamdaki çeşitli oyun ve iletişim uygulamaları yoluyla çocuklara dönük yaşanan risk ve ihlalleri oluştururken bir diğer yanı medya organları, aile bireyleri ve devlet, özcesi, yetişkinlerin söylem ve pratikleriyle yarattığı veyahut derinleştirdiği risk ve ihlalleri oluşturuyor. İlk durumda çocuklara dönük kapsamlı önleme ve koruma mekanizmalarının yokluğu, ikinci durumda ise çocukların hak ve özgürlük sahibi olan bireyler olduğu bakış açısının yokluğu yatıyor.
Dünyanın, bin anlamda dijital çağın çıkmaz sokaklarına girmesiyle özellikle de sosyal medya gibi güçlü bir aracın tüm hayata sirayet etmesiyle insani ilişkiler daha da karmaşıklaşırken çocuklara yönelik şiddet ve istismarın yayılmasına da zemin oluştu. Dijital dünya ama özellikle sosyal medya platformları, çocukları çeşitli risk ve tehlikelere karşı koruyucu önlemlerin olmayışı, çocukların ve ebeveynlerinin bu risklere karşı farkındalıklarının bulunmayışıyla bu zemin daha da büyüyor.
Şiddet ve istismar, karanlık bir gölge gibi çocukların hayatını sarmalarken, sosyal medya da bu gölgeyi besleyen bir kaynak haline geldi. Sanal dünya, gerçek dünyadaki tüm çarpıklıkların bir yansıması gibi, çocuklar açısından güvenliksiz bir ortam sunuyor. Görünmezlik perdesi arkasında bırakılan dijital ortamlar, çocukların şiddet ve istismara açık hale geldiği ortamlar halini alıyor.
Hâkim sistemdeki ırkçılık, şiddet, eşitsizlik, nefret söylemi ve radikalleşme, yoksulluk, savaş ve doğrudan ilgili olarak göç ve yerinden edilmelerin günden güne artan yoğunluğunun çocuk ve çocuk haklarıyla bağı ve etkisi oldukça yüksek düzeydedir. Bu etkilerin dijital ortamlara yansıması ve tüm bu eşitsizlik ve yönelimlerin bu ortamlarda beslendiği de açıkça ortadadır. Çocuğun yüksek yararının önceliklendirilmediği, şiddet ve istismarın çok çeşitlenerek pekiştirildiği internet dünyasının çocuklar ve hakları açısından yürütülen mücadeleyi daha kapsamlı ve güçlü yürütülmesini de gerekli kılıyor.
Otoritelerin ve yasaların, tüm olup bitenler karşısında çocuğu önceleyen ve odağa çocukları alan yaklaşım ve uygulamalardan çok uzakta ve hatta mevcut politik, ekonomik ve sosyal politikalarla çocukları yoksulluk, yoksunluk, şiddet ve eşitsizliklerin içine hapseden bir konumda olduğu ortadadır. Buradan hareketle esas olarak yoğunlaşılması gerekenin toplumsal algı ve tüm toplumsal hatlara sirayet eden algıların değişmesi için çabalamak önemli. Çocuğa ve çocukluk algısına dair hâkim yaklaşım ve kültürün sorgulanması ve farkındalığın yaratılması hafife alınmaması gereken bir yoldur.
İdeal yaşamda sivil toplum örgütleri, çocukların hak ve özgürlükleri için derdi olanların ve çocuk örgütlenmeleriyle ortaklaşa bir sistem inşasıyla çocuklara dönük yönelim ve risklere karşı mücadele edilmesi yatar. Reelde bu noktadan uzakta olduğumuz gerçekliği karşısında anlamlı ve gün geçtikçe farkındalık ve bilinç düzeyi yüksek bir mücadele hattının da geliştiğini not etmek gerekiyor. Ek olarak gelişen teknolojinin çocuklar için daha iyi bir dünya hayal edenler için de fırsatlar sunduğu dikkat edilmesi gereken bir diğer odak noktasıdır. Yapay zekâ ve veri analitiği gibi teknolojiler çocuk istismarıyla mücadelede kullanılabilecek araçlar olarak önümüzde duruyor. Elbette bütün bunların çocuk hakları açısından etik ve sorumlu bir şekilde kullanılması önemlidir.