Bugün harlanan her Newroz ateşi onlardan bize miras, her Newroz ateşinde onların sureti, onlardan bir parça… İşte bu yüzden sönmeyecek Newroz ateşi, nerede olursak olalım ‘Newroz Piroz Be!’ diyeceğiz.
Direniş diyalektiğini tam da Newroz ateşi ile tanımlayabiliriz. Özgürleşmek için tutuşan varlık harlanır, kül olur ve direnen közü küllerinden doğurur. Bu doğuş aynı zamanda bir arınma, dolayısıyla yeniliktir. Yeni yaşam, yeni gün, nû-roj ya da new-roz’dur. Tohum için filizlenme, yani güneşe kavuşma anıdır. Yok oluşu dayatan egemenlere karşı isyandır, varolmakta ısrardır. Newroz bahardır.
Bize yok oluşu dayatan zalimlerin zulmüne karşı nice 21 Mart’larda Demirci Kawa’lardan Seyit Rıza ve Mazlum’lara devredilen Newroz meşalesinin küllerinden doğduk. Özcesi Newroz Halkıyız. Varlığımızı bu meşaleye borçluyuz. Bu da bizleri halk olarak Newrozlara sımsıkı bağlayan hakikat olmalı. Nerede olursak olalım “Newroz Pîroz Be!” demeyi, Newroz ateşini yakmayı ihmal etmiyoruz. Bu uğurda Nisêbîn’den Cizîr’e, Rahşan’dan Zekiye Alkan’lara verdiğimiz canlar da bizlerin ve tarihin belleğindedir.
Yaklaşık sekiz sene boyunca Newroz’u çağdaş Kawamız Şehit Mazlum’un meşalesini yaktığı diyarlarda, zindanda kutladım. Zindanda kutlanan Newrozların da çok büyük maneviyatı ve anlamı vardır. Fiziken kitlelerden uzak olmanın verdiği burukluğun yanında Mazlum Doğan Akademisi’nin muazzam maneviyatı ile geçerdi zindan Newrozları. Günler öncesinde hazırlıklarımız başlar,her arkadaş Newroz programında sergileyeceği hünerlerin provasını özenle yapar o günün kusursuz geçmesi adına çok sıkı çalışırdı. Benim kaldığım Sincan Zindanı yüksek güvenlikli olduğundan koğuşta sayımız 3-6 kişi arası değişiyordu. Bu yüzden genelde koğuşta düzenlediğimiz programlarda dört kişi sahnede iki kişi seyirci olurdu. Seyirci kitlemiz az olsa da izlenmeye değer nitelikte performanslar sergilenirdi. Tabi diğer koğuşların tamamıyla da epey kalabalık bir alandı. Biz de etkinliklerimizi hem koğuş hem de genel alana göre planlardık. Koğuş programını tiyatro, koro, dans, yarışma vb. etkinliklerle doldururken alanın geneliyle de duvarların ardından stran ve zılgıtlarımızla buluşurduk.
En güzel ve anlamlı an ise Newroz ateşini yakma anıydı. Evet, zindanda da olsak o ateşi yakardık. Ateş yakmak için bolca soruşturma evrakı vardı zaten! Hiç birşey olmasa da kendimizden bir parça, değerli bir eşyamız ile gürleştirirdik Newroz ateşini. Newroz ateşinin ilk kıvılcımından son anına dek etrafından ayrılmaz, adeta taparcasına halaya dururduk. Bu bize Mazlumların mirasıydı. Zindanda geçen her Newroz’un duygusu bir başkaydı. Bu nedenle ne kadar anlatılsa da yetersiz kalacaktır.
2019 Newroz’u ise bambaşkaydı. Büyük açlık grevi direnişinin bir parçası olarak ‘Dörtlerin’ ve Mazlum’ların maneviyatıyla geçti her anı.Yüreğimiz bir yandan moral ve coşku ile doluyken bir yandan yitirdiğimiz can yoldaşlarımızın hüznü ile sarılıydı. Tam da o günlerde 8 yol arkadaşımız tecridi lanetleyerek son vermişti yaşamına. Onlardan biri de Medya’ydı. Medya Çınar.. Önceki Newroz’u beraber kutlamış, Newroz ateşini beraber yakmıştık. Bir dahaki Newroz’da özgür ülkemizde hep birlikte özgürlük halayına durmayı dilemiştik. Şimdi o da, Mazlumların diyarında parlayan bir yıldız olarak yolumuzu aydınlatıyor. Bugün harlanan her Newroz ateşi onlardan bize miras, her Newroz ateşinde onların sureti, onlardan bir parça… İşte bu yüzden sönmeyecek Newroz ateşi, nerede olursak olalım ‘Newroz Piroz Be!’ diyeceğiz.
Bu bize Mazlumların, Rahşanların, Medyaların, Ronahilerin, Berivan ve Serhildanların mirası. 21 Mart 1998'de Kadın Kurtuluş İdeolojisi'nin ilan edilmesinin ardından Çanakkale Zindanı’nda "Bedenimi 8 Mart'tan 21 Mart'a ulaşan ateşten bir köprü yapmak istiyorum" diyerek bedenini ateşe veren Sema Yüce'nin mirası… Bu yüzden sönmeyecek Newroz ateşi. Newroz Piroz Be!.