Tutum belgesinde eşbaşkanlık en genel çerçevesiyle kadınların ve erkeklerin özgür eşyaşam sisteminin yönetimsel faaliyetlerinin tamamını istisnaya yer vermeksizin bütünlük ve birliktelikle yürütmesi şeklinde ifade ediliyor
Özgür Kadın Hareketi, yaygın kullanımıyla Kürt Kadın Hareketi, Kürtçe kısaltmasıyla TJA, Türkiye’de özgürlükler ve eşitlikler adına siyaset üreten, direnişe dayalı siyaseti üreten en geniş şemsiye örgütlenme. En etkili toplumsal muhalefet. Türkiye’deki baskın siyaset literatürü ve algı dizaynı, muhalefet olmayı hiyerarşiler, parti binaları, başkanlık odaları, imzaya yetkili olmak gibi koşullara dayandırırken bunlar olmadan da siyaset üretilebileceğini kanıtlamış bir güç.
Alameti farikası ise sınıfsız, tahakkümsüz, sömürüsüz bir yaşamın kadın özgürlüğünün sistemleşmesiyle mümkün olabileceğini savunmasından geliyor. Kadın özgürlükçü bakış açısı bu haliyle ekolojik dengeyi korumayı, kültürlerin ve kimliklerin özgürce yaşanmasını, emeğin sermayedarlardan kurtarılmasını da içeren bir yerden tanımlanıyor. Bu sistemi özgür eşyaşamın sistemi olarak ifade ediyor. Erkek egemen ve kapitalist sistem marifetiyle inşa edilmiş kadınlık ve erkeklik performanslarından koparak, özgür kadın ve özgür erkeklerle, demokratik ulusla özgür eşyaşam kurulabilir diyor. Kadınların varoluşuna dayanan haklarını, ulus devletlerin kurallarından azade görmesi yani yasal sınırların ötesindeki özgürlük okuması ise hareket kabiliyetini arttırıyor.
En geniş tahakküm odağı olarak hükümetler ve nefes mesafemizdeki yansımalarının-erkeklerin- hedefinde olması da bundan. Bildiğimiz bütün koltukları sallıyor. Zaten Türkiye’deki bütün toplumsal hareketlerin saldırılarla “hak aktivizmi” gibi dar bir alana sıkıştırıldığı bu dönemde Özgür Kadın Hareketi’nin ısrarla sistem tartışması yürütmesi de tesadüf değil.
Tabi erkek egemen ve kapitalist öğretilere, kurumsallaşmalara, siyasetin sadece siyasi partilerle yapılabileceği bilgisiyle, kabulüyle süren siyaset yapma haline karşı özgün özerk hareket olma-mücadele etme vasfını koruması temel hedeflerinden. Kürtlüğü ve kadınlığı doğumdan gelen niteliklerin ötesinde, politik sıfatlara dönüştürerek örgütlenmiş, özgün-özerk nitelikteki bu hareket aynı zamanda DEM Parti’nin de bileşenlerinden, ittifaklarından. Kadın özgürlükçü tutumunu boyutlandırmaya, yaşamın her alanında saçaklandırmaya çalışan Özgür Kadın Hareketi’nin DEM Parti ile birlikte siyasi partiler rejiminin erkek egemen, klasik, bürokratik pratiklerini de dönüştürmeye girişmesi bu hedefinden bağımsız değil.
Toplumsal bir hareket ve Dem Parti’nin de bileşeni olarak Özgür Kadın Hareketi’nin yerel seçimlere ilişkin- anladığımız ölçüde ifade etmeye çalıştığımız niteliklerine denk olan tutum belgesi de bütün toplumsal meselelere dair olduğu gibi yerel siyasete dair de iddiamız ve değiştirme gücümüz var, demenin bir biçimiydi. Tutum belgesiyle bir kez daha ilan ettiği, hareketin kadın özgürlüğünü alelade bir seçim stratejisi olarak ele almadığıydı. Yerel seçimleri, özgür eşyaşamın sistemleşmesinin, toplumsallaşmasının bir aracı, virajı olarak değerlendiriyor; bunun yolunun da kadın özgürlükçü yaklaşımla uygulanacak eşbaşkanlıktan geçtiğini vurguluyordu.
Tutum belgesinde eşbaşkanlık en genel çerçevesiyle kadınların ve erkeklerin özgür eşyaşam sisteminin yönetimsel faaliyetlerinin tamamını istisnaya yer vermeksizin bütünlük ve birliktelikle yürütmesi şeklinde ifade ediliyor. Bu tanımdaki özgür eşyaşam vurgusundan kadın-erkek ve dahil oldukları toplumsal doğa arasındaki bütün ilişkilerin cinsiyetçilik, tahakküm, sömürü gibi yaklaşımlara bulaşmış halini çözümlemeden eşbaşkanlığın hakkıyla uygulanamayacağını ama aynı zamanda ancak eşbaşkanlıkla böylesi bir zeminin kurulabileceğinin savunulduğunu çıkarıyoruz.
Bu hem içeriye doğru hem de dışarıya doğru yayılan bir siyaset üretimi anlamına geliyor. Dışarıya bu zihniyetle, bu sistemle yaşanmaz diyor. Kimlikleri, kültürleri, dilleri tekleştiren ve bunu en çok da cinsiyetçilik ideolojisiyle yapan hükümetlere itiraz ediyor, direniyor. İçeriye ise kadın değerlerini tüm gücüyle yok etmeye çalışan erkek egemen sistem karşısında özgür ve eşit bir yaşamı öz gücüyle, örgütlülüğüyle inşa edebileceğini söylüyor; ahlaki ve politik toplumu uyandırmaya çağırıyor. Siyasetin bilinen yüzleri kadar bütün katmanlarında görev alan kadınların ve erkeklerin muhatap olduğu bir çağrı. Hem parti binaları ve çalışmaları gibi mücadele alanlarında hem de “özelleştirilmiş” alanlarda kadın özgürlüğüne, demokratik yaklaşıma ve ekolojik yaşama uygun düşünmek ve eylemek zorundasınız, her ediminizi sürekli olarak bu ölçülerle ele alın, kurtuluş başka türlü mümkün değil diyor.
Ama ne özgür eşyaşam modelini ne eşbaşkanlık uygulamasını tartışırken iş ayrımını kastediyor; hele ev içindeki, aile içindeki cinsiyetçi iş bölümünün dayandığı zihniyetle akraba olan bir iş bölümünden asla. Kadınlar, kendi aralarında, sadece “kadınlara” dair meselelerle uğraşsınlar gerisini erkekler halleder gibi köhne bir algıya aman vermeden, toplumu ilgilendiren her konu kadınları da ilgilendirir diyerek bütün yönetimsel faaliyetlere dahil olacaklar diyor. Yerel siyasetin ekonomi politikaları ve faaliyetleri, sanatsal üretimleri, kent inşası, ihaleler, imar planları yerel yönetime dair ne varsa işte, hepsini kadın özgürlükçü akla dahil görüyor. Ve evet, kadınlar, kendi aralarında, kadınlara dair her meseleye ilişkin özgün özerk olarak yerel siyasette de örgütlenecekler diyor. Kadın daire başkanlıklarının, müdürlüklerin, birimlerin, kadın destek-dayanışma-üretim merkezlerinin de doğrudan kadınlar eliyle yönetilmesini özgün özerk örgütlülüğün gereği olarak ele alıyor. Yani mevcut ilişkilerin dayandığı erkek egemen zihniyeti görmek, bu zihniyetle açığa çıkmış davranış biçimlerini ve mekanizmaları kültür dışına çıkarmak; eşzamanlı olarak yine kadın ve erkekten tüm topluma -doğa dahil- yayılacak yeni ilişki deneyimleri ve mekanizmaları oluşturmaktan bahsediyor.
Haliyle eşbaşkanların belirlenmesindeki deneyimler ve seçim sonrası yeniden kurulması hedeflenen mekanizmalar radikal demokrasinin gelişmesinde, toplumun en geniş biçimde dahil olduğu seçme ve yönetme faaliyeti açısından önemli bir yer tutuyor. Tüm bu söylenenleri kimler, nasıl yapacak, yapabilecek mi sorularının yanıtı da tutum belgesinde meclislerin tamamının özgür düşünce ve irade ile belirlediği, temsilci olmanın ötesinde bütün meclislerin ortak aklının ve pratiğinin yansıması olarak seçilen kadın ve erkek eşbaşkanların şahsında yönetim toplumundur, yönetim faaliyetleriyle toplumsal olan açığa çıkarılmalıdır şeklinde ifade ediliyor. Böylelikle seçenleri de seçilenleri de yapılacaklardan ve yapılamayanlardan dolayı toplum karşısında sorumlu haline getiriyor. Sorumluluktan ne anlaşılacağı ise hareketin paradigmasında.
Özgür Kadın Hareketi bu paradigmanın toplumsallaşması, siyasi belirlemelerde esas ölçü olması için siyasi partinin kolu olarak örgütlendiği zamanlardan bugüne gelene kadar uzun yollar kat etti. Deneyimleri büyük bedellerle ve elbette kazanımlarla dolu. Kadınla olmaz, kazanılmaz diyenlere fermuar sistemiyle, kotayla en nihayetinde eşit temsiliyet uygulamasıyla yanıt verdi, kadınları karar verici pozisyonlara taşıdı. Çünkü siyasetini ilerlemecilik değil günün popüler ihtiyaçlarını karşılama edimi olarak değil tarihselliği içinde üretti. Bunu yaparken siyasetin farklı katmanlarındaki eşbaşkanların bugün cezaevlerinde oluşunu da seçimler, ön seçimler sırasında ve sonrasında karşılaşılanları öngörebiliyordu. Tüm bunlar tarihin hazır olun, dedikleriydi.
Diğer taraftan binlerce yıldır erkek egemen zihniyetin kodladığı klasik erkeklikle … eşit temsiliyet sistemine karşı çıkmak, kadınları tartıştırmak, yaratılan mücadele değerlerini ortadan kaldırmaya çalışmak … kadın düşmanı zihniyetlerin ürünüdür diyerek saldırıların da saldıranların da adını koydu. Mücadelenin bitmeyen dinamiği de tarihin hazır olun dediklerine, hazır olmasına dayanıyordu. Ama kimin imza atacağı, kimin resmi görüneceği, kimin hangi alanlarda sorumlu olacağı tartışmaları krize dönüşüyorsa zihniyetlerin iktidardan kopmadığı anlamına gelmektedir. Atılan o imza bir bireyin değil … irade olan meclisin yansımasıysa kimin attığı anlamsız kalacaktır iddiası eşbaşkan kadınların da erkeklerin de seçimi iktidarla özdeşleştiren zihniyetle arasındaki mesafeye bağlı görülüyordu. “Bu durumun kadın özgürlüğü ve eşbaşkanlık sistemiyle ilgisi yok” diye başlayan her cümle aslında egemenin yaptığına çıkardı. Çünkü tahakküm sistemi “yoklar” üzerine kuruluydu. Tam da her şey yok sayılanlarla, kadınlarla ilgili olduğu için.
Ama devrim, yaşayan canlı bir süreçti. Her an yeniden üretilen, kurucu bir işti. Özgür eşyaşam modeli Özgür Kadın Hareketi’nin varoluş gerekçesiyken karşılaşılanlar, savunma pozisyonunda tutmaya çalışan saldırılar, içeriden ya da dışarıdan çıkan sesler özgür eşyaşamdan ve eşbaşkanlık uygulamasından vazgeçirmeye yetmezdi. Dünya yıkılsa eşbaşkanlık sistemiyle yeniden kurulacaktı, başka yol yoktu.