Türkiye her dönemde karşısındaki kişilerin mücadelesini istemeyen bir ülke konumundadır. Mücadeleleri itirazları hep ezmeye çalışan bir tarafta bulunuyor. Dolayısıyla bugünü değerlendirdiğimizde Kürtlerin itirazının çok kuvvetli olduğunu dile getirmek isterim. Hele ki Kürt kadınların itirazı çok çok daha kuvvetli
68 kuşağından İlkay Demir, Aysel Işık’ın Türkiye’de yaşanan sorunlar, Kürt sorunu, tecrit ve çözüme ilişkin sorularını yanıtladı.
Öncelikle biraz kendinizden söz etmenizi isteyeceğim.
İlkay Demir, 68 kuşağındanım. 1971 yıllarında hapishaneye girdim, 79 da bırakıldım. İdamdan müebbetle mahkûm olan 3 kadındık. 8 yıl hapis yattık. Tabi o dönem için önemliydi, bugünkü gibi otuz yıl yatan kadınlar yoktu.
Türkiye’nin bugünkü durumuna ilişkin kısa bir değerlendirme yapabilir misiniz?
Türkiye her dönemde karşısındaki kişilerin mücadelesini istemeyen bir ülke konumundadır. Mücadeleleri itirazları hep ezmeye çalışan bir tarafta bulunuyor. Dolayısıyla bugünü değerlendirdiğimizde Kürtlerin itirazının çok kuvvetli olduğunu dile getirmek isterim. Hele ki Kürt kadınların itirazı çok çok daha kuvvetli. Dolayısıyla Türkiye, Kürtlerin karşısında en saldırgan halini sergiliyor. Geçmişte de bu saldırgan halini ebetteki göstermiştir ama günümüzde bu saldırı hali daha çok artmış durumda. Türkiye, kendi geleceğini Kürtleri yok etmek üzerinde kuruyor. Bu da korkunç bir durumu ortaya çıkarırken aynı zamanda Türkiye’nin de intiharı anlamına geliyor. Burada Türkiye, Kürtleri yok edemez, etse etse kendisini yok edecek pozisyonuna düşer. Şunu da belirtmek istiyorum; Türkiye’nin bu aşamaya gelmesinden dolayı çok üzgünüm. Çoğu zaman, bu duruma gelen ülkenin vatandaşı olduğuma utanıyorum.
Türkiye’de son yıllarda özellikle çokça gündeme gelen bir tecrit var. Toplumun her alanı için de bu dile getiriliyor. Bu konuyu siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’de tecrit bütün cumhuriyet rejimi için kullanılacak bir kavram. Cumhuriyet rejimi kendisine karşı tehlike gördüğü her güce tecrit uygulamıştır. Hiç unutmayalım ki Dersim, Şex Sait İsyanı, Zilan ve Ağrı’da bu tecrit uygulanmıştır. Kurtuluş Savaşı’nda da, Konya Bozkır’da çok kişi idam edildi. O dönemden başlayan bir tecrit rejimi var. Bugün yeni ve olağanüstü olan; Kürtler çok gelişti. Kürtler, hem toplumsal olarak çok geliştiler hem de siyasal olarak. Ve Türkiye baş etmekte çok zorlanıyor. Türk-İslam sentezine tehdit olarak gördüğü ve bu sistemi kabul etmeyenlere özellikle de Kürtlere karşı büyük bir tecrit uygulanıyor. Tecrit rejimi eskiden daha çok geçmiş değerleri hedef alırken bugün artık eşit bir topluluğa karşı bir tecride döndü. Batıda hayata geçirilmiş en olumsuz tecrit sistemlerini ülkede uygulayıp ve bunu da batıya; “bakın ben modernleşiyorum” diyor. 1970’lerde hapishanelerde kaldım. O dönemlerde üç katlı ranzalar vardı. Şimdi bile sırt üstü uyuyamıyorum, düşeceğimi hissediyorum. Şimdiye bakıldığında ise artık üç katlı ranzalar yok. Öyle ince bir şekilde tecrit uygulanıyor ki batıda bir hak ihlali olarak görülen izolasyon yöntemi bugün Türkiye’de bir ilerlemeymiş gibi gösteriliyor. Ve bu durum ile övünen bir cumhurbaşkanı var. Tecridi modernleşme olarak sunuyor. Oysaki insanların haklarının korunması, rahat bir yataklarının olması gerekirken bunun tam tersi bir durumla övünülüyor. Eski rejimde de büyük bir tecrit vardı ama bu yeni rejimde daha tehlikeli bir tecrit uygulanıyor.
Türkiye’de yaşanan savaş gerçekliği var. İktidar savaşta neden ısrar ediyor?
Savaşlar daima insanların gözünü kör eder, kulaklarını sağır eder. Savaş bu iktidarın işine yarıyor. Halkın gerçekleri görmesinin önünü alıyor. Barış sürecinde -ne kadar barış süreciydi kimin işine yaradı tartışılır- halkın büyük bir çoğunluğu savaşın sonlanmasından memnundu. Bir barış ortamının olmasından halk rahatsız değildi, iktidar rejimi rahatsızdı. Savaşı halklar değil rejimler ister. Bugüne baktığımızda ise bu rejim Kürtlere savaşmaktan başka bir çare bırakmıyor. Sorunlar asla çözülmeyecek sorunlar değil. İki tarafın da kazanacağı bir ortam yaratılabilir. Türkiye’de Kürtlerin haklarının verilmesi hem Kürtleri kurtarır hem de Türkleri kurtarır. Bence en çokta Türkleri kurtaracak bir durum olur. Bugün temel sorun da Türk sorunudur.
Türkiye’de yaşanan sorunların çözümünün PKK Lideri Abdullah Öcalan ile görüşmekten geçtiğine çokça işaret ediliyor ve PKK Lideri’nin özgür olması gerektiği belirtiliyor. Başlatılan bir kampanya var ve giderek büyüyor. Sorunların çözüm ve muhataplık adresi için ne söylersiniz?
Değindiğiniz noktayı çok önemli görüyorum. Çözümün İmralı’da olduğu ve muhatabın Öcalan olduğu herkes tarafından kabul ediliyor. İktidar da bunu biliyor. Ama bunu sağlamaması tam tersine mutlak bir tecritle Öcalan’ı dışlaması bize iktidarın çözüm istemediğini gösteriyor. Çözüm için müzakere adımları atılırsa zaten iktidar, Öcalan ile görüşmenin zaruri olduğunu çok iyi biliyor. Ama bunun aksine korkunç olan şu ki, ağzını açan içeriye atılıyor. Bu hepimiz için geçerli olan bir durum. Öcalan ile görüşmenin ne kadar önemli olduğunu herkes kadar biz de biliyoruz. Bunu dile getirdiğimiz anda tepemize yargı balyozu indiriliyor. Oysa gerçek o. “Kral çıplak” demek için çocuk mu olmak lazım?
Son olarak sizce çözüm nerede?
Çözüm tabi ki halklarda. Türk olmanın psikolojisi hakim olduğunda iktidardan vazgeçilmez algısı oluşuyor. İktidardan insanlar vazgeçebilir. Eğer beraberinde daha büyük bir dünya kazanacağını bilse insanlar iktidardan kolayca vazgeçebilir. Biz bunun için çalışmalıyız. İnsanların iktidarla değil, eşitlikle, adaletle çok daha mutlu olacaklarını görmelerini sağlamalıyız.