Geleceği adımlamaya genellikle umut ve coşkuyla başlanır. Özellikle kadınlar, dünyayı yerinden oynatıp çağlar boyunca yaşadıkları ezilme ve sömürüyü tarihe gömecekleri miladı işte bu muhasebenin sonuçları üzerine inşa ederler
“Ovmalı umutları
saklı tutmalı gelecek inancını, yarınları”
Belli kesitlerde “muhasebe” yapmak adettendir. Herkes geride kalan dönemi, evinde, kentinde, coğrafyasında ve dünyada yaşananları kafasının içinde çevirir durur. Hayatın ezip posasını çıkardığı insanlar tarafından bu, her dakika yapılır neredeyse; karşılaştıkları her aşağılamada her yok sayılmada insanlıktan çıktıklarını hissettikleri her gün usul usul kabarır muhasebe defterinin sayfaları. Aileye zincirlenen/zincirlenmek istenen kadınlar söz konusu olduğunda bu bütün ömürlerinin toplamıdır.
Yılın toplu muhasebesi ise yeni bir yıla adım atılırken yapılır genellikle. Hem geçmiş dönem ele alınır hem de yeni kararlar… Geleceği adımlamaya genellikle umut ve coşkuyla başlanır. Özellikle kadınlar, dünyayı yerinden oynatıp çağlar boyunca yaşadıkları ezilme ve sömürüyü tarihe gömecekleri miladı işte bu muhasebenin sonuçları üzerine inşa ederler. Adını koymazlar belki, deklare etmezler dünya aleme ama koyuldukları yolu kendi meşreplerince yürürler.
2023: Özgürlük ve eşitlik yoksunluğuna isyan
2023 yılı gericilik ikliminin kadınlar üzerine abandığı bir yıl oldu. Erkek devlet şiddeti hız kesmeden sürdü. Hayatın her alanında, toplumun kılcal damarlarında işletilmeye çalışılan tahakküm ancak erkek devlet zoruyla hakim kılınabilirdi, yapılan da bu oldu.
2023’ün ilk 11 ayında en az 348 kadın katledildi, 190 kadın ise şüpheli şekilde yaşamını yitirdi. Failler kadınların en yakınlarıydı; eşler, eski eşler, sevgililer, babalar ve kardeşler…
Erkek devletin ve evdeki erkeğin kadınlara uyguladığı şiddetin temelinde öğrenilmiş ve benimsenmiş toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin köpürtülmesi yatıyor. İç içe geçerek birbirini büyüten bütün şiddet biçimleri, kadınlara “eşit değilsiniz ve asla eşit olmayacaksınız” düsturunun dizginsiz uygulamalarının kaçınılmaz sonuçlarıdır yaşadığımız. Eşitsizlik ve cezasızlık politikasının politik iklime göre farklı biçimler alarak kadınların hayatına ve haklarına kasteden burjuva devlet ve ona 20 yıldır hizmet eden faşist iktidarıyla Türkiye, cinsiyet eşitsizliğinin en yüksek olduğu 3 ülkeden (Türkiye, Japonya, Güney Kore) biri. Türkiye'nin, kadına karşı şiddet ve çocuk istismarında başa güreştiği de birçoğumuzun malûmu.
Geçen yıl başlarken gözümüzü Hiranur Vakfı'nda 6 yaşındaki çocuğun ömür boyu tecavüz anlamına gelen “evlilik” zincirine nasıl mahkum edildiğini öğrenerek açtık. İnsanı isyan ettiren çarpıcılığıyla çakıldı belleğimize. Fakat bu iğrenç örnek ilk değildi tek de değildi. Çünkü Türkiye çocukların cinsel istismarında dünyada üçüncü; bunun “yasal” biçimi tıpkı Hiranur Vakfı'ndaki mide bulandırıcı erken yaşta evlilikler, kurbanları da 6 yaşından başlayarak bütün çocuklar!
Devlet yurtlarından cemaat yurtlarına, aile içinden okullara kadar cinsel istismar toplumu kapkara bir ağ gibi sarmış durumda. 6 Şubat depreminde kaybolan çocuklar bile ülkenin bir başka köşesinde çıktı nice sonra ortaya. Ailelerini kaybeden çocuklar tarikatlara devredilmişti.
Arkasından katliam ve tecavüz faillerine af niteliğinde infaz indirimleri geldi, yaz sonunda çoğunun sokaklara salındığı ceza infaz yasası çıktı.
Kadınların kazanılmış haklarına saldıran ve büyük bedeller sonucu elde edilen bütün haklarını ellerinden almaya çalışan bu haydutlar sürüsü, İstanbul Sözleşmesi'nden çıkılmasının “hukuka uygun” olduğuna hükmetti. Boşanmayı zorlaştıran, nafaka hakkına göz diken, kadına yönelik şiddete karşı sınırlı da olsa bir güvence anlamına gelen 6284 sayılı yasanın kağıt üzerinde bile kalmasına tahammül etmeyeceklerini gösterdiler.
Türkiye, OECD ülkeleri arasında kadınların en fazla şiddete uğradığı ülke olarak birinci sırada. Kürdistan'da üniformalı katiller işbaşında; şiddet, tecavüz, intihara sürükleme ve cezasızlıkla ödüllendirme geçer akçe durumunda…
Hapishanelerde 13 bin kadın, anneleriyle birlikte kalan 534 çocuk…
“Kadın yok aile var”
Burjuva iktidarın kitabında eşitlik olmadığı gibi kadın da yok. Kapitalizmin çekirdek birimi olan aile ve onun etrafında örülen üretim ilişkileri var. Sistemin sürtünmesiz işleyebilmesi için kadınların aileye mahkûm edilmesi adeta bir zorunluluk. Topluma yeni bir biçim vermeye her zaman aileden başlıyor, aile içindeki egemenleri, erkekleri güçlendirmeyi başa yazıyorlar. Bunun yasal dayanaklarını sağlamlaştırma, kadın düşmanı gerici politika ve uygulamalarla, yeni yetişen kuşakları dinci gericilik kuşatmasında biçimlendirmeyi sürdürüyorlar. Torba yasalar ve kararnamelerle işi kılıfına uydurmada mahirler. Sözgelimi, “Aile ve Gençlik Fonu” adıyla 28 Kasım'da icat ettikleri fonla hem genç evliliği teşvik etmiş hem de kadınları işgücü piyasasından geri çekme yolunda bir adım atmış olacaklar. Fonda toplanacak devasa kaynakların yeni bir sermaye transferi için seferber edileceği de sır değil.**
İçerde işçi sınıfı ve emekçilere, doğaya karşı, dışarda yayılmacı, işgalci savaşa, Diyanete devasa paralar harcanır bütçeler ayrılırken, kadınlar ve çocukların payına yoksulluk düşüyor. Krizin ve savaşların yükünü en fazla taşıyan kadınların ev işi ve bakım emeğinden daha fazla yararlanabilmek için esnek ve güvencesiz çalışmanın da başta gelen kurbanı onlar oluyor.
Aileye iyice zincirlenmek istenen her dört kadından biri işsiz. DİSK-AR’ın “İşsizlik ve İstihdamın Görünümü” 2023 raporuna göre, kadınlarda geniş tanımlı işsizlik yüzde 29,4. Ucuz işgücü olarak kodlanan kadınlar ve göçmenler kapitalist üretimin en diplerindekiler. Yaptıkları işler de çoğunlukla sigortasız ve güvencesiz işler; genellikle uzaktan ve esnek çalışma ile yetiniyorlar.
Her gün öğreniyoruz, her gün yeniden örgütlüyoruz kendimizi
Kadınlar 2023'te daha çok öğrendi. Mücadele deneyimlerinin birikmesi, süzülerek berraklaşması ve bunun bir öz bilinç haline gelmesi belki de en büyük öğretmendir.
6 Şubat'ta 11 ili sallayan ve resmi rakamlara göre bile 50 bini aşkın insanın hayatını kaybettiği deprem sürecinde insanlar hem devletin gerçek yüzünü gördüler hem de gecikmeksizin yanlarına koşan sosyalistlerin, devrimcilerin, özgürlük savaşçılarının olmazı olur kılan dayanışmasını yanlarında buldular. Çadırları birlikte kurdular, yemekleri bölüştüler, hayatlarını zehir eden, geleceklerini karartan sınıf
düşmanlarının çetelesini tuttular. 8 Mart'larda 25 Kasım'larda sokakları, meydanları dolduran kadın isyanının sesi çalındı kulaklarına.
Akbelen'in, İkizdere'nin, Dikmece'nin, Agrobay'ın, Özak Tekstil'in inattan vazgeçmeyen kadınları çıkıp geldiler sonra. Evlerinin kapısından bir kez çıktılar mı bir daha geri dönmeyen dünyanın tüm mücadeleci kadınları kuruldu sofralarına. Emekten, özgürlükten, yarından umut kesmemiş kadınları, bütün zorluklara, kuşatılmışlıklara rağmen “ovmalı umutları / saklı tutmalı gelecek inancını, yarınları” demekten vazgeçmeyen kadınları geçen yıl olduğu gibi 2024'te de o yolu kendi meşreplerince yürüyecek, bütün ezilenleri yine ilham kaynağı olacak.
(*) Murathan Mungan'ın şiirinin başlığı
(**) Torba devleti, https://alinteri9.org/2023/12/25/torba-devlet