Demokratik Ulus sistemi kendi gücünü halktan alırken, öz yeterliliğe ulaşmayı benimseyen bir yapıya sahiptir. Sistemin inşasının en önemli ayaklarından birini kadınların toplumdaki ve siyasetteki yeri oluştururken sisteme örnek olarak Rojava Devrimi ön plana çıkıyor
İnsan toplumsallığını yaratmadan insan olamazdı. 10 bin yıl öncesinde başlayan doğal toplumsallık, özel mülkiyet tohumunun atılması ile iktidarcı zihniyetin, toplumsal değerlere teker teker el koyması ile toplumsallık doğasından koparıldı.
Sosyolojiye, yeni bir bakış kazandıran PKK Lideri Abdullah Öcalan, demokratik konfederal sistem projesi ile Demokratik Ulus çözümünü getirdi. Bugün bu proje Rojava topraklarında inşa ediliyor.
Bu dosya ile Demokratik Ulus sistemine ve boyutlarına ışık tutmaya çalıştık.
Demokratik Konfederalizm “Bir devlet sistemi değil, halkın devlet olmayan demokratik sistemi” olarak tanımlanıyor. Demokratik Ulus temelinde oluşan konfederal sistem, en başta kadınlar ve gençler olmak üzere halkın tüm kesimlerini kapsayan, örgütlülüğünü yarattığı, kendi kendini örgütleyerek politik-ahlaki toplum düzeyine taşıran bir sistem olma niteliği taşıyor.
Sistem inşasına dair Abdullah Öcalan şu ifadeleri kullanıyor; “Reel Sosyalizmin eleştirisi üzerinden Demokratik Modernite kuramı ve Demokratik Sosyalizm geliştirildi. Artık devlet ile sosyalizmin bir arada olabileceğine hiç kimse inanmıyor. Yani devletçi sosyalizm anlayışı tarihe karıştı.
Sosyalizmin özgürlük, farklılıklara dayalı eşitlik ve paylaşım ilkelerinin devlet gibi bir baskı ve zor aracıyla gerçekleşemeyeceği herkesçe anlaşılır oldu. Sosyalizmin devlet aracından kurtarılması, insanlık düşüncesi açısından çok önemli bir gelişmedir."
Özgür ve eşit yurttaşlık, demokratik konfederal sistem-demokratik ulus yurttaşlığının temel ilkeleri içerisinde yer alıyor. Yerelde özgür yurttaş meclislerinde açığa çıkan toplumun öz güç ve öz yeterlilik ilkesine dayanıyor. Demokratik Ulus sistemi kendi gücünü halktan alırken, öz yeterliliğe ulaşmayı benimseyen bir yapıya sahiptir.
Toplumun ilk yapı taşı ve toplumsallaşma birimi olan klan sisteminden günümüze doğru klan, kabile, aşiret vb. uygarlık tarihi boyunca devletçi ve devletçi olmayan toplum merkezileşmesine girmek istemeyen doğal toplumun demokratik komünal yapısına dayanır.
Milliyetçilik canavarına karşı Ortadoğu’nun ihtiyacına göre tasavvur edilen Demokratik Ulus, yerelden yani kent, şehir, bölgelerden kendisini örgütleyerek mücadele eder. Demokratik Ulus’un kendisini örgütleme temelleri içerisinde komünler ve meclisler gelmektedir, ekonomik yapısını ise kooperatifler aracılığı ile örgütler. Deyim yerindeyse her köyde, mahallede ve sokakta komünler oluşturulur. Her ilçede ve şehirde, toplumun tüm sorunlarının çözümünde büyük rol oynayan meclisler ve kooperatifler kurulur. Demokratik Ulus, ulus devlet tahakkümüne karşı deyim yerindeyse zihniyeti ile bir darbe niteliği taşır.
Demokratik Ulus, halkların, kültürlerin, zengin kimlikliliğin bir ifadesidir. Çünkü Demokratik Ulus devletin üzerine inşa ettiği tüm tekçiliğe, çoğulcu zihniyeti ile kendisini yeniden inşa eder.
Elbette Demokratik Ulus paradigması belli yani ilkesel denilebilecek parametreler üzerinden kendisini şekillendirir. Biri olmadan, diğerinin kendisini inşa edemeyeceği bu parametreler toplumsal dokuların temel ihtiyaçları üzerinden esnek bir zihniyet yapısıyla da şekillendirilebilir.
Toplumsallaşmanın en doğal halinin yaşanabilmesi için öncelikli olarak binlerce yıldır insanlık zihniyetinde örülen tahakkümcü zihniyetin kırılması gerekmektedir. Bunun için de öz gücün oluşturulması, karar alma, kendi kendini yönetme ve sorumluluğunu alabilmek temel ilkelerdendir. İşte tam da bu nedenle komünal, kollektif ve katılımcı yaşam toplumun tüm gözeneklerinde inşa edilmelidir. Aynı zamanda toplumda, sosyal yapıya dayanan ahlaki-etik politikalar geliştirmelidir. Cinsiyetçi ve ataerkil unsurlara karşı mücadele edilerek yok edilmeli ve kadın kimlikli bir yaşam döngüsü temel alınmalıdır. Bunun için ise kadınların toplumsal yaşama katılımı kesinlikle garanti altına alınmıştır.
Demokratik Özerklik
Demokratik Özerklik, siyasi, sosyal, kültürel, ekonomik, diplomatik, güvenlik ve hukuk gibi temel alt unsurları içermektedir. Bu proje bir çözüm projesi olarak tüm Ortadoğu'yu etkileyecektir ve hatta günümüzde dahi bu etki yankılarını göstermektedir. Demokratik Ulus, üniter devlet mekanizması karşısında toplumsallığını, kimliklerini yitiren halklar için bulunmaz bir derman niteliği taşımaktadır. Irkçılığı, üniter devlet mekanizmalarını reddeder. Abdullah Öcalan, Demokratik Özerkliği şöyle tanımlamaktadır: "Demokratik Ulus ruhsa, Demokratik Özerklik bir bedendir.”
Demokratik Ulus’un inşası ve Demokratik Özerkliğin ayaklarını oluşturmak için temel ve gerekli ayaklar ise aşağıdaki gibi özetlenebilir:
Siyasi boyut üzerine
Siyasi iradesine sahip, gücünü demokratik toplumdan alan özgür yurttaş bilinciyle inşa boyutunu kapsar. Demokratik irade, özgür yurttaşlık bilincinin bireysel haklardan kolektif grup haklarının kullanılmasından alır ve bu güç toplum yararına kullanılır. Toplumsal dinamik gücü siyasi iradenin o da demokratik siyasetin örülmesiyle inşa edilebilir. Demokratik siyaset yoluyla toplumun tüm kesimleri siyasal sürece katılabilir. Tabandan tavana, köy komününden kent meclisine örgütlenme yapısını komün ve meclisler yoluyla gerçekleştirir. Demokratik Özerklik; bir coğrafyaya, etnik ve dinsel topluluğa değil, farklılıkların birlikte yaşama kültürüne, demokrasiye dayanır. Demokrasi kriteri olan etnik, dinsel, sosyal ve kültürel hakları ifade eder. Demokratik Özerklik’te asıl siyasi karar yetkisi köy, mahalle, şehir meclislerindedir ve katılımcı, çoğulcu, doğrudan halk demokrasisini esas alır.
Hukuki boyut üzerine
Uluslararası ve bölgesel devletler tarafından hukuk dışı bırakılan, varlığı ve hakları inkâr edilen Kürt halkının ve farklı halkların evrensel hukuka dayalı yürüttüğü özgürlük mücadelesi bugün, Demokratik Özerklik statüsünü belirleyici durumdadır. Hukuk dışı yaklaşımlar insani yaklaşımın, inkâr siyasetinin ve imha savaşının son bulması, barışçıl temelde özgür demokratik birliğin sağlanması için gerekli anayasal, yasal düzenlemelerin Demokratik Özerklik statüsü öngörülerek yapılandırılmasını öngörür. Günümüz koşullarında mevcut sınırlara saygıyla yaklaşım gösteren demokratik özerk irade ile devlet yapıları arasındaki çözüm hukukunu belirler. Demokratik Özerklik’te toplumsal adalet sistemi kadın özgürlükçü-demokratik-ekolojik toplum paradigması esas alınarak oluşturulabilir ancak hukuk boyutu uluslararası boyutu kapsar.
Özsavunma boyutu
Doğada varlığını devam ettirmenin temel ayaklarından birini oluşturan özsavunma, varlığını koruma, devam ettirme ve bunu bilinçle örerek gerçekleştirmeye dayanır. İnsanlık, tarihi boyunca özsavunmasını da geliştirerek bugüne varlığını taşırmıştır. Klandan kabile ve aşiretlere, kavim ve uluslardan dinsel cemaatlere, köyden kentlere kadar her toplum biriminin daima bir özsavunma ihtiyacı doğmuştur. Özsavunma hem varlığına dıştan gelecek saldırıları hem de ahlaki ve politik toplum gerçekliğine karşı içten gelişecek tehlikeleri etkisiz kılmak için hava ve su kadar yaşamsal önemdedir. Öz savunma boyutu, toplumlar için sadece bir askeri savunma olgusu değildir. Kimliklerini koruma, politikleşmelerini sağlama ve demokratikleşmelerini gerçekleştirme olgusuyla iç içedir. Abdullah Öcalan, “Tüm dünyayı yenecek gücümüz olsa da saldırmayacağız ama tüm dünya birleşip üstümüze de gelse direneceğiz" sözü aslında özsavunma çerçevesini, paradigmasal bakış açısını özetler niteliktedir.
Kültürel boyut üzerine
Hegemonik iktidarcı zihniyet, ulus devlet politikaları, ulus-devlet sınırları içindeki tüm dil ve kültürlere karşı bir soykırım politikası uygulamış, uygulamaya da devam etmektedir. Kültürüne yabancılaştırılmış, anadilinden uzaklaştırılmış zihni ve ruhu asimilasyona maruz bırakılmış toplumun yaratılması hedeflenmiştir. Kültürel boyut ile sadece Kürt halkı değil Kurdistan coğrafyasında yaşayan tüm halkların kendi özüne dönüşünü benimser. Kültürel soykırıma karşı mücadele eder, her türlü emperyalist kültürel yayılmaya, sömürgeciliğe ve dejenerasyona karşı toplumu ve bireyi savunan, tarihi, ülkesi, kültürü ve diliyle buluşturan sanat; gerçek rolünü oynamalıdır.
Sosyal boyut üzerine
Farklı politikaların asimilasyon, kırım yoluyla yürütülmesi ile toplumsal doku, demografik yapısının değişime uğraması hedeflenmiş olan Kurdistan’da fiziki-kültürel soykırım uygulanarak varlığı ortadan kaldırılmak istenmiştir. Bunun yanı sıra her türlü özel savaş politikası yürütülerek bu kapsamda da kadın ve gençlik kesimleri toplumsal mücadeleden uzaklaştırılarak ahlaki çöküşe sürüklenmesi amaçlanmıştır. Sosyal politikası gereği, mevcut gerçekliği reddeden ve dönüştürülmesi gerektiğini savunarak politikalarını bunun üzerine inşa eder. Toplumun yeniden sağlıklı bir şekilde inşasını gerçekleştirmek için kadın, gençliği etkileyen tüm politikalar üzerindeki ezber bozan yaklaşımı ile sosyal yaşamı yeniden inşayı temel alırken, hiçbir sınıflı yaklaşımı benimsemeden projeler ortaya koyar.
Ekonomik boyut üzerine
İlk ateşin yakıldığı, ilk toplumsallığın, Neolitik tarım köy devriminin gerçekleştiği Kurdistan, Mezopotamya, Ortadoğu bugün açlık ve yoksulluktan dünyanın dört bir tarafına savrulan insanların coğrafyası haline getirilmiş durumda. Kurdistan’da deyim yerindeyse ekonomik sömürgecilik değil, ekonomik soykırım yürütülmüştür. Kendi ayakları üzerinde durabilen ekonomik toplum inşası ahlaki-politik toplum olmada da en önemli boyutlardan biridir. Ekonomik boyutun sloganını ise “Toprağımızı, suyumuzu enerjimizi komünleştirelim, demokratik özgür yaşamı yaratalım” şeklindedir.
Ekolojik boyut üzerine
“Açık ki, endüstriyalizm sorunu hem ekolojik sorunun bir parçası hem de en temel nedenidir. Fakat ekoloji endüstriyalizmden daha fazla anlam ifade eden toplumsal ve sorunlu bir konudur. Kavram çevrebilim anlamını taşısa da esas olarak toplumsal gelişimle çevresi arasındaki sıkı ilişkiyi çözümleme bilimidir. Ağırlıklı olarak çevre sorunları felaket alarmı verdiğinde gündemleşti, sakıncalı anlamlar taşısa da ayrı bir inceleme dalı haline getirildi. Çünkü o da endüstriyalizm gibi toplumun yarattığı bir sorun olmayıp, uygarlık tekellerinin son marifeti olan son derece kapsamlı bir sorun biçiminde tarih, dünya ve toplum gündemine oturmuştur” belirlemesinde bulunan Abdullah Öcalan paradigmasının temel ayaklarından bir tanesi olarak da ekolojik yaklaşımı ortaya koyuyor. Doğayla bütünleşmeyen hiçbir toplum sisteminin ahlakiliğinin ve demokratikliğinin savunulamayacağını belirten Abdullah Öcalan, kapitalist toplum sisteminin yaşadığı kaosla, çevre felaketi arasındaki ilişkinin diyalektik olduğuna da işaret ediyor. Bugün dünyada yaşanan ekolojik yıkım sadece o coğrafyayla sınırlı kalmamakta tüm dünyayı etkileyen bir düzeye ulaşmaktadır. Yakılan, çölleştirilen, zehirlenen Kurdistan coğrafyası yakılan, çölleştirilen, zehirlenen dünya olmaktadır.
Diplomasi boyutu üzerine
Diplomasi faaliyeti ister istemez bin yıllardır toplulukların, farklı halkların yürüttükleri bir çalışmadır. Devletçi zihniyet ile diplomasi alanı üzerinde kurulan tekel ulus devlet ile daha güç bir pozisyona sürüklenmiştir. Ancak Demokratik Modernite paradigmasına göre ise Demokratik Özerk Özgür Kurdistan'ın diplomasi boyutu; halklar, değişik grup ve topluluklar arasındaki karşılıklı dayanışmaya ve çıkarlara dayalı geliştirilir.
Diplomasi devletsiz halklar, demokrasi ve özgürlük mücadelesi veren halklar, gruplar ve topluluklarla karşılıklı dayanışma ve güven esaslarına göre yürütüleceğine işaret ediliyor.
Özerk yönetimde kadınlar ve Rojava Devrimi
Demokratik Ulus inşasının en önemli örneklerinden biri olan Rojava Devrimi’nin ‘Kadın Devrimi’ olarak anılması ise Demokratik Ulus inşasında kadınların varlığının önemine işaret ediyor.
Rojava Devrimi ve Demokratik Ulus sisteminin kurulmasıyla başta kadınlar olmak üzere çok sayıda insan siyasetin ön saflarında yer aldı.
Demokratik Birlik Partisi (PYD) Eşbaşkanlık Konseyi Üyesi Foza Yûsif, Demokratik Ulus projesi ile geliştirilen Rojava Devrimi’nde kadının yerine dair şunları söylüyor:
“Siyaseti erk zihniyetten nasıl kurtaracağız? 19 Temmuz Devrimi’yle Kuzey ve Doğu Suriye'de olan şuydu; iktidar güçlerinin ve erkeklerin tekelleri altına aldığı siyaseti kurtarıyoruz. Kadınlar siyaset yapabilir, en özgür ve demokratik siyaseti kadınlar yapabilir diyebiliriz. Ancak Kürt siyasi partileri, kadınlara siyasette düşüncelerini ve duygularını aktif olarak ifade etme fırsatı vermemiştir. Ancak 2011'den sonra kadınlara bir fırsat doğdu. Kongra Star'ın çalışmaları devrimden önce de vardı ama gizliydi ve tüm kadınlara ulaşamıyordu. Ancak 2011'den sonra kadınlar kurumsallaştı ve siyasete aktif katılım sağlayarak, liderlik pozisyonlarında yer aldı. Kuzey ve Doğu Suriye kadınları küresel kadın mücadelesinin deneyimlerinden faydalandı. Diğer yerlerde kadın devrimi genel devrimden sonra gerçekleşti. Ancak ilk kadın devrimi Suriye'nin kuzey ve doğusunda gerçekleşti. Kadın devrimi, toplumsal devrimin özünü temsil eder.
Kuzey ve Doğu Suriye’de demokratik siyaset anlayışıyla önemli değişim ve dönüşümler yaratıldı. Tüm etnik farklılıklar meclislerde yerini aldı. Bölgedeki tüm dini görüşler düşüncelerini özgürce ifade etmiş ve meclislere katılmışlardır.
Meclisin yüzde 50'sini kadınlar oluştururken, siyasette en dinamik güce ve role ise gençler sahip. Devrimden sonra kent ve kanton meclislerinin oluşması büyük değişimler getirdi. Artık mecliste sadece erkekler yok, kadınlar da katılıyor. Bu da zamanla yeni bir bakış açısı ve yeni bir kültür yarattı. Artık toplumumuz bir YPJ savaşçısını, bir kadın siyasetçiyi toplum üzerinde olumlu etki yaratan bir kadın olarak görüyor. Rojava Devrimi’nde halkın ve kadınların potansiyelinin ne kadar güçlü olduğu ortaya çıktı. Erkeklik DAİŞ çeteleriyle birlikte iflas etti. DAİŞ en güçlü ve baskıcı erkekliği temsil ediyordu. Kürt kadınların mücadelesi toplum ve kadınlar için bir milat olmuştur.
Özyönetimde bir kadın kendi özerk sistemini kuruyorsa, kadın sistemini tanımlar. Bugün Kuzey ve Doğu Suriye'de siyasi, kültürel, ekonomik, hukuki ve diplomatik alanda kadınlar örgütleniyorsa, bu kadın sistemidir. Kendini demokratikleştirir ve Özerk Yönetim sistemini de demokratikleştirir. Diğer devrimlerden farkımız, kadın devrimini genel devrimin gerisinde bırakmamış olmamız ve kendimizi güvence altına almak için genel sistem içinde özgün bir sistem kurmak istememizdir.”
*Ronahî Nuda ve Ebîr Muhemed tarafından hazırlanan bu dosya NuJinha’dan kısaltılarak alınmıştır.