Belçika ‘kesik el çikolataları’nı hâlâ üretmeye ve satmaya devam ediyor. Dışarıdan bakınca minicik el şeklindeki bu şirin çikolataların geçmişi kendisi kadar şirin değil
Kimimiz ilk tattığımız anı asla unutamayız çünkü zorlu yaşam koşullarında alabildiğimiz çikolatalar hayatımızın en tatlı lükslerinden olabiliyordu. Kimimiz önemsemediğimiz için olmasa da zamana ve hafızamıza yenildiğimiz için o anı hatırlayamayabiliyoruz. Hatırlasak da hatırlamasak da çikolatanın keyfi sanırım tadı gibi anı tatlandırabiliyor. Buradan dahi yola çıkarsak bir çoğumuz başlıkta sorduğumuz soru için ‘evet’ cevabını verebilir.
Peki en güzel çikolatalar nereden gelir diye sorarsak Avrupa çikolatalarını tadan birçok kişi Avrupa’dan diye cevap verir. Çünkü hem görünüş olarak hem de aroma olarak Türkiye’de üretilenlerden farklı ve çeşitlidir.
Bu kadar farklı ve çeşitli olan çikolataların tüketicileri olarak bizler durumdan memnunuz peki ama üretim aşamasındakiler de bizimle hemfikir mi? En azından Belçika için bu soruya cevap olarak ‘hayır’ diyebiliriz. Belçika’nın el çikolatalarının gerçeğini öğrenmeden önce ben de başlıktaki soruya rahatlıkla evet diyebilirdim ama gerçekliğin insanın kursağında bıraktığı kekremsi tat çikolatanın tadından ne yazık ki ağır geldi.
Afrika’ya sözde barış ve uygarlık götüren Leopold
Ulus devlet pratiğinde sömürgeleştirmeyi daha sevimli bir hale getirmek için sanırım söylenecek en can alıcı söz sömürge toplumlarına ‘barış ve uygarlık’ götürmek söylemidir diyebiliriz. Yakın tarihte ABD Irak’ı işgal ettiğinde Irak’a ‘istikrar ve demokrasi’ getirme niyetinde olduklarını iddia ediyorlardı. Saddam’ın katliam ve zulmüne karşılık başlatılan bu adımın sonucu yine sivil halkın zarar görmesine neden oldu.
1884-1885’de gerçekleştirilen Berlin Konferansı’na Leopold’da davet edildi, Leopold’un burada yaptığı konuşma yeterince etkili olmuş olacak ki Kongo’nun yeni sahibi olmasına izin verildi. Aslında diğer ulus devletlerin temel amacı belliydi. Kongo’yu sömürecek ülkenin kendilerinden güçlü ya da kendileriyle eşdeğer güçte bir ülke olmasındansa onlardan daha zayıf bir ülke olmasını yeğliyorlardı. Kongo’nun kaderi de Berlin Konferansı’na 14 ülkenin imzasıyla belirlendi. Zulmün tarihi o gün başladı.
Sömürgenin başlangıcı
Kongo Berlin Konferansı’nda resmi olarak Leopold denetimine geçtikten sonra Leopold ve onun akıl hocası Stanley zaman kaybetmeksizin sömürüye başladılar. Stanley babasız büyümüş hatta soyadını bile ilk işvereninden almış olmasına ve tüm bu zorlukları bilmesine rağmen ezilenin değil sömürenin tarafında olmayı seçti. Stanley yerli halkı Leopold’a itaat etmeye zorlarken Leopold dünyada iyi bir lider olarak kendini pazarlıyordu.
Yerli halkın isyan etmesini engelleyecek, çalışmalarını denetleyecek, Leopold’a sonsuz bağlı özel bir ordu kurularak başladı işe. Böylece Avrupa’ya ithalat yapmak için yerli halk zorla denetim altına alındı ve üretim başladı. Kongo’da yerli halk ilk olarak fildişi ticareti için sömürülmeye başlandı. Yeterli fildişi getirmeyenler ağır cezalara çarptırılıyordu. Bu ağır çalışma koşulları altında yaşamını kaybeden yerli halkın sayısı hiçte az değildi. Maliyetlerin kazancı gölgede bırakması üzerine fildişi ithalatı dışında kauçuk ve kakao üretimine ve ithalatına da başlandı. Sömürünün asıl yüzü burada ortaya çıktı.
Avrupa’da kauçuk ve kakao talebi artınca Leopold Avrupa’nın ihtiyaçlarına cevap olabilmek için strateji değişikliğine gitti ve kauçuk ve kakao ticaretine başladı. Leopold ithalattan gelen gelirleri düşünürken ve kazancı artarken zulmü de eşdeğer olarak arttı. Yerli halk kauçuk ve kakao toplamaya gönderilmeye başlandı. Üretim hacmi beklenenin aksine düşüktü çünkü kauçuk toplamanın koşulları düşünülenden daha zordu. Ağaç kabuğuna bir yarık açılıyordu oradan akan sıvı tüm vücuda sürülüyordu. Bu sıvı mum gibi katılaşıyor ve vücuda yapışıyordu. Kuruduktan sonra vücuttan sökülüp kovalara aktarılıyordu. Bu söküm esnasında vücuttaki kılların yanı sıra deri bile sökülüyordu. Kauçuk toplamak zor olduğu için yerli halk toplamak istemiyordu. Böylesi zamanlarda ağır işkencelere maruz kalıyorlardı.
Kauçuk toplamak bu kadar zorken miktarını da kişi kendi potansiyeline göre belirleyemiyordu. Bu miktarı Leopold tarafından atanmış ordu belirliyordu. Kauçuk üretimi zor olduğu için çalışan kişiler işten kaçmasın diye işe gittiğinde eşi ve çocukları rehin alınıyordu. Belirlenen miktarda kauçuk getirmediği taktirde başlarda çalışanların eli kesiliyordu ama üretim sekteye uğrayınca çocuklarının eli kesilmeye başlandı. Askerler çocukların ellerini kestikten sonra bir kovada toplayıp kumandalara teslim ediyorlardı böylece ordu güçleri kestikleri el kadar ücret alıyorlardı.
Öldürmek yerine neden el kesmek diye soracak olursak onunda cevabı belliydi; ‘kurşun köleden pahalı ve değerliydi.’
Tüm bu yaşananlar kakao üreticisi yerliler içinde geçerliydi. Belçika ‘kesik el çikolataları’nı hâlâ üretmeye ve satmaya devam ediyor. Dışarıdan bakınca minicik el şeklindeki bu şirin çikolataların geçmişi kendisi kadar şirin değil. Avrupa’nın hatta dünyanın ağzını tatlandıran şeyin altında koca bir ölüm ve zulüm çukuru bulunmakta.