Robert Oppenheimer büyük bir fizikçiydi, çok şey biliyordu ama çalışmalarını her ne gerekçe ile olursa olsun atom bombası yapmanın hizmetine soktu ve 220 binden fazla insanın ölümüne sebep oldu. Burada şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki çok şey bilmek ahlak sahibi olunduğu anlamına gelmiyor
Kültürle ahlak olgusu birçok tanımla da birbirinden bağımsız değerlendirilmemektedir. Ahlak konusunda çok fazla değişik tanımlamalar var. Biz Kürtler açısından da ahlak değerlendirmeleri bu tanımlamaların dışında ele alınmamaktadır. Kürt kültürü ve ahlakı derken de bu iki kavramı birbirinden bağımsız değerlendirmiyoruz. Kültür toplumun kendisidir, insanın kimliğidir. İnsanın doğa üzerinde kendi yaratımlarından hareketle kendisini kanıtladığından, ikinci bir doğa yarattığından, bunu da her aşamada ve her süreçte derinleştiren bir varlıktır. Ahlakı ise toplumun vicdanı olarak tanımlayan onlarca görüş vardır. Bir anlamda toplumu bir arada tutan örgü ve o örgüyü güçlendirecek değerler bütünselliği ahlak olarak tanımlıyorsa eğer kültürel kimliğimizi korumanın da ahlaktan geçtiğini görmemiz gerekir. Toplum içerisinde ahlak bir bütünsellik sağlıyor. Bir anlamda ahlak toplumun birbiri ile bağını güçlendiriyor, sınırlandırıyor. Ahlak olmazsa herkes dilediğini yapar. Herkes kendi başına ne bilirse ne yaparsa ne alırsa onu esas alır. Böyle olursa zaten toplum olmaz. Kim güçlüyse onun diğeri üzerinde egemenlik kurmasına yol açar bu da bu kaos demektir.
İnsanların ancak toplumsallaşarak var olabildiklerini biliyoruz. Lakin bir arada oluşun sadece fiziki bir arada var oluş olmadığını biliyoruz. İnsanların bir toplum olarak bir arada oluşlarını sağlayacak şekilde, kendi içinde zayıf düşebilecek grup ve üyelerini yok etmeden, kendilerinden bir parça olduğu bilinci ve hissinden hareketle onları da kendi içlerinde bir şekilde yaşama katmaları bunun için duyguları ve düşüncelerinde gerekli donanımı sağlamaları gerekiyor. Bu da insanların birbirlerine yaklaşımlarının manevi olarak diğer canlılardan daha farklı olmasını gerektiriyor. İnsanların toplumsallıklarını korumalarının temelinde kültür ve ahlak çok önemli bir rol oynar. Her insanın veya grubunun özgür olma, bir toprakta kendi dili ve kültürü ile yaşama gibi daha birçok toplumsal değerle yaşama hakkı vardır. Herhangi bir ihtiyacını giderirken bunu tek başına gideremeyeceği, kendisi gibi diğer insanların da böyle yaşayabileceği duygusu ve düşüncesine sahip olması gerekecektir. Böyle olmalı ki, toplum dediğimiz olgu herhangi bir şeyden farklı bir şey olabilsin. Güçlü tarafını geliştirirken, aynı zamanda zayıf düşebilecek taraflarını bir şekilde tamamlayabilsin. Ahlak olgusu daha çok toplumsallık konusunda devreye giriyor. Yaratıcı toplumsal yapının eşitlik, özgürlük ve adalet gibi erdemler temelinde bir yaşamı gerçekleştirmek için gereksinim duyacağı temel şey insandaki ahlaki boyuttur. Ahlak böyle bir vasıf ve böyle bir işleve sahiptir. Ahlakın toplum ya da insan yaşamı içerisindeki önemi, toplumsal kuruluşun ilk aşamalarında temel bir duygusal bağlanım olarak ortaya çıkmasında yatıyor. Genelde ise, iyi ve kötü toplum ayrımını ifade eder. Özü toplumculuktur. Topluma bağlılık iyi ahlakı ifade ederken, toplumdan uzaklık onun değerleriyle çelişme, kötülüğü ifade eder. Toplumsal kuruluş başlangıçtan itibaren ahlaki karakterlidir. Yani düzenleniş kurallarına gönüllü ve kutsallık temelinde bağlanır. Toplumsallığın ilk süreçlerinde ahlakın bu denli esas olması, insanların birbirlerine sıkı sıkıya bağlanarak yaşayabileceklerine olan inancın fark ediliyor olmasındandır. Böylece insan olmanın temel bir özelliği de çok doğal olarak yaşamda yer edinmiş oluyor. İnsan böyle öğrendiği için, bu ilke yaşamın temel bir ilkesi oluyor. Ahlak, insanın toplumun bir üyesi olarak yaşamasını sağlayan duygu ve vicdandır. Ahlakın ilk biçimi toplumu inşa etme ahlakıdır. İnsan toplumsal bir varlık ise, yaptığı her şeyin toplumsal bir karakter taşıması gereklidir. Çünkü toplum yaptığı iş temelinde var olan bir varlıktır. Bu iş ve emek ahlakıdır.
Ahlakilik açısından bir de bilgiden, bilinçten, tasarıdan öte gerekli olan temel şart inanç olgusudur. Bu anlamda ahlaki olabilmek için insanların önce bir şeylere inanması gerekir. Bilgi erdem yaratabilir, kültür erdem yaratabilir, çok zengin değerler ve ürünler ortaya çıkarabilir. Ama bilgi, kültür, zengin ürün, değerler ortaya çıkarmak, yaratmak insanın ahlaklı olduğu anlamına gelmez. Çok şey bilebilirsin ama ahlaklı olmayabilirsin. Çok güçlü olabilirsin ama ahlaklı olmayabilirsin. Birçok toplumsal sorunu giderebilecek araçlar ve ürünlere sahip olabilirsin ama ahlaklı olmayabilirsin. Örneğin Robert Oppenheimer büyük bir fizikçiydi, çok şey biliyordu ama çalışmalarını her ne gerekçe ile olursa olsun atom bombası yapmanın hizmetine soktu ve 220 binden fazla insanın ölümüne sebep oldu. Burada şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki çok şey bilmek ahlak sahibi olunduğu anlamına gelmiyor. Burada temel sorun sisteme hizmet eden üretimlerin ahlak olgusundan uzak olmalarıdır. Bu yüzden üretimler insanlığa hizmet etmekten çok toplumu dejenere eden, çok fazla ölüme sebep olan, insanların bireyselliğini derinleştiren ve ahlaki çöküşü hızlandıran bir noktaya ulaşmaktadır. Çağımızın temel sorunu da ahlakiliğin olmamasıdır.
Toplum ancak özgür bir yargılama olarak ahlakla düzenlenebilir. Ahlak insanın seçim kabiliyetiyle ilgi olduğundan ötürü özgürlükle yakından bağlantılıdır. Ahlak, özgürlüğü gerektirir. Bir toplum esas olarak ahlakı ile özgürlüğünü belli eder. Dolayısıyla özgürlüğü olmayanın ahlakı da olmaz. Bir toplumu çökertmenin en etkili yolu, ahlakıyla bağlantısını kopartmaktır. Dinin etkisinin zayıflatılması ahlak kadar çöküntüye yol açmaz. Onun boşluğunu bir nevi din haline gelmiş çeşitli ideolojiler ve politik felsefeler, ekonomik yaşantılar doldurabilir. Ahlakın bıraktığı boşluğu ise ancak mahkûmiyet ve özgürlük yoksunluğu doldurabilir. Ahlakın teorisi olarak etik veya ahlakiyat, temel felsefi problem olarak varlığı, giderek daha yakıcı hale gelmiş ahlakı incelemek ve yeniden esas rolüne kavuşturmakla görevlidir. İşlevini doğru ortaya koymak kadar temel yaşam ilkesi haline gelene kadar önemini yitirmeyen bir sorun olarak toplumdaki yerini koruyacaktır. Özellikle günümüzde ahlakiliği savunmak, ahlaki olmak, topluma tekrardan bir ahlak dayatmasında bulunmak çok önemlidir. O yüzden de günümüzde değerlere sahip çıkmak toplumsal kaosu aşabilmek, günümüzdeki imkânları insanların hizmetinde kullanabilmek için öncelikle gerekli olan ilk şey ahlak sahibi olmaktır.
Sonuç olarak, insan ancak toplumsallaşarak var olabilir. İnsan toplumsallaştıkça yaratır, değiştirir, dönüştürür. Ama toplumun, bu değişim ve dönüşümün insanları her şeye rağmen bir arada tutmasını sağlayan ölçüleri koyan da insanda vicdana yol açan ahlaki yanıdır. Ahlakın da toplum içerisinde böyle bir gücü söz konusudur. Özellikle düşüncenin gelişkin olmadığı süreçlerde, insanların duygularıyla bir arada yaşamasını sağlayan temel düşünce formunun inanç temelli olması, ahlakın da inanç üzerinden bir ağ gibi toplumu sarması ve derinlik kazanması, toplumsallığın ilk süreçlerinde her şeye rağmen toplumu bir arada tutan temel bir harç olmasına neden olmuştur. Bu anlamda toplumu kültürden, kültürü ahlaktan koparmak mümkün değildir. Ahlaki örgü bir aşamadan sonra toplumun özelliklerine göre onun kültürel yapısı içerisinde şekilleniyor, kültürünü etkiliyor, kültürü içerisinde bir değişimi yaşayarak günümüze kadar geliyor. Ahlak manevi kültürün en önemli değeridir. Toplumdan topluma değişen içerikleri olsa da ahlak her insandaki vicdandır. Ahlak bozulursa, vicdan kalmazsa, toplum temel dengesini kaybeder ve rotasından çıkar. İnsan toplumu toplumsal özelliklerinin dışına çıkar.