Jin Dergi
  • Yazarlar
    • Yazarlar
    • Konuk Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast
No Result
View All Result
Jin Dergi
  • Yazarlar
    • Yazarlar
    • Konuk Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast
No Result
View All Result
Jin Dergi
No Result
View All Result

Birbirimizin ayak izlerine basa basa göç ederiz

Kamile Kandal Kamile Kandal
24 Haziran 2023
Yazı
0
0
SHARES
4
VIEWS
Facebook İle PaylaşTwitter İle Paylaş

Göç eden kadın göç eden kadını gözünden anlar. Anlamanın yetmediği zaman, anlaşma yapar kadın aklı.  Birbirine el verir, el uzatır göç etmek zorunda kaldığı bu yeni yerde

Kadın kadını gözünden anlar. Evet gözünden tanır değil, gözünden anlar. Acının izleri kadınlarda aynıdır. Aynı izleri bazen başka bir kadında ararız, bazen bu izleri aramadan buluruz. Kesişen hayatlarımızda yaşadığımız deneyimler aynıdır ya da benzerdir. Savaşları çıkaran, yoksulluğu artıran erkek sistemi değil de nedir. Kadınların kuracağı sistemde savaşlar yoktur, yoksulluk yoktur, şiddet yoktur, baskı yoktur, cinayet yoktur, göç etmek yoktur.  Eğer dünyanın herhangi bir yerinde göç etmek zorunda kalırsak, erkeklerin izini değil kadınların izini sürelim.  

Göç edenlerin yolları nerede kesişir, nerede ayrılır. Göç yollarında kadınlar, aynı yollardan geçer gibi geçer sınırları. Adım adım yeni hayatımıza yol alırız ya da yol almak zorunda bırakılırız. Birbirimizin ayak izlerine basa basa göç ederiz. Coğrafyanın sınırları gibi hayatlarımızın sınırları var mıdır? Bu sınırlar nelerdir? Bizi zincirleyen sınırları çizen erkekler, ne hayatlarımızın ne de gitmek zorunda kaldığımız yerlerin sınırlarını çizemez. Göç ettiğimiz yerlerde, yaşadığımız toplumsal eşitsizliklere cinsiyet eşitsizliği eklenirken, göç ettiğimiz topraklar yeni eşitsizlikleri, yeni sömürüleri beraberinde getirdi. Bedenlerimiz göç ederken yüreğimizde göç etti. Ardımızda geçmişi, yaşanmışlıkları, toprağımızı, ektiğimizi biçtiğimizi, ağaçları, çiçekleri, dağları, tepeleri, suları bırakırız. Yeni yerler, yeni hayatlar, yeni zorluklar bizler istemeden çıkar önümüze. Üst üste serdiğimiz eşyaların üzerine üst üste hayatlarımızı sereriz. Göç yollarında istemediğimiz yollara doğru yola çıkarız. Bilinmeyen yerler, bilinmeyen diller, bilinmeyen sözler, bilinmeyen kültürler, bilinmeyen evler, bilinmeyen mekanlar….

Göç eden kadın göç eden kadını gözünden anlar. Anlamanın yetmediği zaman, anlaşma yapar kadın aklı.  Birbirine el verir, el uzatır göç etmek zorunda kaldığı bu yeni yerde. Karşılaştığın her küçümseyen söz, istenmeyen bir söz, kötü bir bakış,  istenmeyen her davranış incitir göç eden yüreği. Hızlıca yan yana gelip buluşur göç eden yürekler, kendi sözünü söyler. Oysa yeryüzünün dili farklıdır. Kadınlar da tıpkı gelinen yeni yerler gibi, yerli yabancı diye ayrılır.  Ama iki kez ayrılır kadınların yerliliği yabancılığı. Hem göçmendir hem kadın. Sen benden önce gelmiştin bu topraklara, sahibi sendin. Ben yeni gelmiştim, sonradan gelmiştim, mülteciydim, göçmendim, sığınmacıydım. Kadın olmak yeterli değildi. Bir de önceden gelmek gerekiyordu bu topraklara, bu şehre.  Oysaki biz bu şehrin yabancısıydık.

Bin yıllardır, milyon yıldır gezinir dururuz yeryüzünde. Tüm canlılar bir yerden bir yere konar göçer. Kimi zaman çadırlarımızı iki ağacın arasına kurarız, kimi zaman bir mağarada kurarız hayatımızı. Bugün topraktan, kırlardan uzakta, şehirlerin betonlarında kurmuşuz hayatlarımızı. Yüzyıllardır suya yiyeceğe ulaşmak isterken, barınmak isterken, oradan oraya göç edip durmuşuz kendi isteğimizle. Ama artık bir şehirden başka bir şehre, bir ülkeden başka bir ülkeye göç etmek zorunda kalıyoruz. Ya kendi topraklarında kalamayacak kadar savaş, ya canını yakacak kadar şiddet yüzünden. Savaşları çıkaran erkek devlet aklı, başka devletleri mesken yapmak zorunda bırakıyor bizi. Para tüm dünyayı dolaşırken, bizler de dolaşıyoruz dünyayı. Paranın geçtiği yerde erkek şiddeti var, emek sömürüsü var, savaş var, kadın cinayetleri var. Erkek egemen sistemin geçtiği yerlerde çimenler ezilmiş, yeşil deniz tarumar. Zenginleşen toplum değil, devletin sahibi bir avuç erkek olunca, göç politikaları da cinsiyetçi politikalar ile birleşiyor. İşte o zaman kadınlar için, çocuklar için, yaşlılar için göç başlıyor. Zayıflara yer yoktur. Savaşlar erkekler içindir, savaşlar yeni ganimetler içindir. Kadınlar ganimettir, zenginlik silahtır, güçtür, şiddettir.

Fakat zaman değişiyor, mekân değişiyor artık.  Artık ne silahtan ne güçten ne sömürüden ne de cinsiyetçi rollerden, politikalardan yana dünya. Dünya değişiyor, kadınlar değiştiriyor, kadınlar erkeklerin yarattığı sebeplerden değil kendileri için savaşıyor, mücadele ediyor. Özgürlük için sınırları da aşıyor, sınıfları da. Özgürlüğünü kazanan kadın için göçmen kadın mülteci kadın yoktur. Bu sistemde savaş yoktur, şiddet yoktur, adaletsizlik, cinsiyetçilik yoktur, sömürü yoktur. Kadın şehirleri kurmalıyız. Kadın şehirlerinde, aynı gökyüzü altında göçle gelen ile eskiden gelen arasında fark yoktur. Yeryüzü hepimizindir.

Göç İzleme Derneği*

Etiketler: GöçGöç İzleme Derneğigöçmen kadınlarGöçmenlikKadınların göç hikayeleriKadınların göçüMülteci kadınlarMültecilikSayı 17
Önceki İçerik

Nedir toprak, üzerinde insanca bir yaşam yoksa?

Sonraki İçerik

Bir toplumsal hafıza simgesi

Sonraki İçerik

Bir toplumsal hafıza simgesi

  • Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast

© 2024 Jindergi. Tüm hakları saklıdır.

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

No Result
View All Result
  • Yazarlar
    • Yazarlar
    • Konuk Yazarlar
  • Söyleşi
  • Portre
  • Çeviri
  • Jineolojî
  • Ekoloji
  • Kültür-Sanat
  • Dosya
  • Sayılar
  • Podcast

© 2024 Jindergi. Tüm hakları saklıdır.