Feminist avukat Selin Nakıpoğlu 14 Mayıs'taki seçimin önemini, AKP iktidarının kadın düşmanı ittifakları üzerinden anlattı
Bu yıl da siyasi partiler kadın temsiliyetinde üzerine düşeni yapmadı. Kadınların tüm uyarılarına ve taleplerine rağmen iktidarından muhalefetine kadar hemen hepsi kadın aday göstermekten neredeyse imtina etti. Tüm partiler arasında hakkında yürütülen kapatma davası nedeniyle Yeşil Sol Parti’yle seçime girecek olan Halkların Demokratik Partisi (HDP), bu seçimde de en yüksek kadın aday sayısına sahip. Yeşil Sol Parti'nin 600 milletvekili adayının 270’i kadınlardan oluşuyor. Hemen arkasından ise Türkiye İşçi Partisi (TİP) geliyor. TİP, 398 milletvekili adaylığının 161’ini kadınlara ayırdı…
Kadınlar için hayati bir seçim
Öte yandan 14 Mayıs'taki seçim, başta kadınlar olmak üzere toplumun birçok kesimi tarafından "tarihi" olarak nitelendiriliyor. Türkiye ya 15 Mayıs sabahı geriye gidişi dur-duracak bir virajı dönecek ya da içinde Hizbullah uzantısı HüdaPar ve siyasal İslamcı Yeniden Refah Partisi'nin olduğu AKP-MHP bloğuyla daha da karanlığa çekilecek.
Feminist avukat Selin Nakıpoğlu, seçimleri AKP iktidarının kadın düşmanı ittifakları üzerinden ele alarak, öne çıkan başlıkları değerlendirdi.
* Yıllardır kadınları eve ve aileye hapsetmeye çalışan, şiddete mahkum etmek isteyen bir iktidar var. Kadınlara nasıl bir Türkiye yaratıldı?
AKP-MHP bloğu olarak tarif edebileceğimiz muktedir, tüm gerici politikalarını kadınların ve LGBTİ+'ların üzerinde uygulamaya çalışıyor. Devlet kurumlarında hiçbir şekilde insan onuruna, eşitlik ilkesine göre hareket edilmiyor. Eşit yurttaşlık hakkımızla derdi olan bir muktedirle karşı karşıyayız. Bunu cumhurbaşkanından muhtarına kadar, bürokratların konuşmalarında, yasaları uygulamalarında Anayasaya aykırı davranışlarında, uluslararası sözleşmeleri yok saymalarında ve her yerde görebiliyoruz. 2010'da Dolmabahçe'de dönemin başbakanıyken Tayyip Erdoğan'ın "Ben kadın erkek eşitliğine inanmıyorum" sözünü milat alırsak, 13 senedir çok net bir savaş var. Yaşam hakkımızdan kıyafetimize, sürdüğümüz rujdan feminist gece yürüyüşüne, 25 Kasım eylemlerinden tüm özgürlük ve nefes alanlarımıza dair dertleri ve savaşları var. Sürekli kazanılmış haklarımızı tehdit eden söylemlerle karşı karşıyayız. 6284'e yapılan saldırılarla, TCK 103. maddeye ilişkin çocuk haklarına aykırı düzenlemeler teklif edilmesiyle, Medeni Kanun'la derdi olan bir AKP var. Şiddete karşı acil eylem planı oluşturun, 6284'ü eksiksiz uygulayın derken, bugün Yeniden Refah Partisi'nin taleplerine geldik. Çok karanlık bir dönemdeyken, şimdi zifiri karanlıkla karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz.
* AKP, seçim ittifakını kadın düşmanlığı üzerinden Yeniden Refah Partisi ve Hüda-Par'la genişletti. Kadınlar nasıl bir karanlıkla karşı karşıya
Cumhur İttifakı'nın yaptığı seçim görüşmelerinde kazanımlarımızın kaldırılmasının şart koşulduğunu gördük. Bunlardan biri de 6284 sayılı yasanın yürürlükten kaldırılmasıydı. Şu şartlara bakar mısınız; nafakanın kalkması, ahlak ve maneviyat öncelikli eğitim sisteminin getirilmesi, LGBT+'ların kapatılması… Yani çocukların, kadınların, LGBTİ+'ların erkek şiddetine maruz kaldıklarında her türlü haktan mahrum kalmaları, devletin hiçbir mekanizmasından faydalanmamaları isteniyor. Bir ittifak kuruluyor, düşünün Anayasa'ya aykırı şartları var ve bu şartlar kabul ediliyor. Baktığınızda da tüm politikalar neredeyse kadınların ve LGBTİ+'ların hayatları üzerine kuruluyor. Bir diğer ittifak partisi Hüda-Par. Herhalde Hüda-Par deyince çoğumuzun tüyleri diken diken oluyordur. Hüda-Par deyince benim aklıma ilk Konca Kuriş geliyor ve bilmediğimiz sayısız çocuk ve kadının belki de bulunamayan cesetleri geliyor. İki partinin de ittifaka katılım şartları hukukun üstünlüğü ilkesinde dillendirilmesi bile mümkün değilken, doğru dürüst gündem bile olmadı. Bir seccade kadar, Muharrem İnce'nin tuhaf çıkışları kadar gündem olmadı. Oysa bizim nasıl bir karanlığa doğru sürüklendiğimizi gösteren şeyler bunlar. Bunlar tüyler ürpertici talepler, yer yerinden oynamalıydı ama bunlardan bahsedilmedi bile.
* Bu partilerin dertleri sadece 6284'ü kaldırıp kadınları şiddete mahkum etmek mi?
Yeniden Refah Partisi ve Hüda Par'ın tek dertlerinin 6284 filan olmadığını çok iyi biliyoruz. Çocukların cinsel istismarı suçunu düzenleyen Türk Ceza Kanunu'nun 103. Maddesi, nafaka hakkının yanı sıra asıl dertleri Medeni Kanun. Asıl dertleri Medeni Kanun çünkü farklı bir hukuk sistemi tahayyülündeler. Ve şu çok açık kadınların, kız çocuklarının ve LGBTİ+'ların yaşam hakkı aleyhine saldırı eklemenin hüküm sürmesinden de çok memnunlar ve bunu da istiyorlar. Bunun uğraşındalar. Refah Partisi'nin genç başkanının bir kelamı yok ama yasal haklarımız aleyhine saldırı ikiliminin sürmesini istiyor. Çünkü Anasaya'ya aykırı taleplerle ittifaka girdi ve bu talepleri kabul edildi.
* Yeniden Refah Partisi ve Hüda-Par'la ittifak yapmasa da AKP zaten onların taleplerini hayata geçirmeyecek miydi? Bu talepleri kabul ettiğine göre…
Katılıyorum fakat şöyle bir ek yapmak isterim; Cumhur İttifakı'nın iktidarı Hizbullah'la bağlantılı bir parti ile paylaşma fikri, bu partinin meclise gireceği fikri bile aslında bir hukuk devletine açıktan karşı duruş sergilemek anlamına geliyor. Yani canını kurtarma derdine düşmüş Cumhur İttifakı'nın bu tehlikeli yapıları devlet korumasına alması demek oluyor. Suç bağlantılı pek çok şeyi de legalleştirme konusunda bir çabası olduğunu gösteriyor. Ayrıca gördük, 6284'le ilgili Aile Bakanı Derya Yanık'ı, Grup Başkanvekili Özlem Zengin'i ve AKP'li belediye başkanı Fatma Şahin'in itirazına karşı, onları kırmızı çarpıyla işaretleyebilen, buna cesaret edebilen bir güruhtan bahsediyoruz. Bunun mesajı çok daha tehlikeli. İttifak yapmasaydı bile desteklerini alacaktı belki ya da almayacaktı, bilmiyorum ama onları ve zihniyetini bayağı bir devlet korumasına alması anlamına geliyor bu ittifakla. Parlamentoda cumhuriyet tarihindeki herhalde en zor dönemlerden birinin bizi beklediğini gösteriyor bu durum.
* Bu kadar tehlikeli bu erkek ittifaka muhalefet partilerinden etkili bir tepki geldi mi sizce? Daha çok helalleşme lafları dolaşıyor ortada çünkü.
Burada Emek ve Özgürlük İttifakı'nı tabii ki ayırıyoruz çünkü onu katarsak hakkını yemiş oluruz. Altılı Masa demek istiyorum ben, bu tehlikeli yapılanmalara karşı çıkışı, açıklamaları oldu ama bence yeterli değil. Yaşam hakkımız ve geleceğimiz üzerinden yapılan pazarlıkları ısrarla kabul etmediğimizi, hayatlarımızın hiçbir siyasi partinin ya da ittifakının beka aracı olmadığını söyleyen kadınların seslerine daha çok kulak vermeleri gerekiyor. Bizim hayatlarımız pasif nesne olarak ele alınamaz. Siyasi partilerin kadın örgütlenmesi, kadın kotasından eşbaşkanlığa geçen süreçte özellikle Kürt kadın hareketini, Kürt hareketini örnek almaları gerekiyor aslında. Emek ve Özgürlük İttifakı'nın en önemli bileşeni HDP, şimdi Yeşil Sol Parti, benim takip edebildiğim kadarıyla Yeniden Refah Partisi ve Hüdapar'a karşı en açık duruşu sergiledi. Ben biraz cılız buluyorum Altılı Masa’dan çıkan sesleri. Çünkü Cumhur İttifakı’na katılan YRP ve Hüda Par'ın şartlarını okuyunca tüylerim diken diken oluyor. Ayrıca bizim şimdi farklı şeyleri konuşmamız lazımdı, bunları değil.
* Neleri konuşmamız lazımdı?
Şunu hepimiz birlikte mücadelemizden biliyoruz; 21. yüzyıl kadınların yüzyılı olacak. Gerçekten böyle, tüm dünyada da böyle. Ve bu duruştan geri plana düşen hiçbir siyasi oluşumun bir ilerleme sağlaması mümkün değil, hatta ayakta durma şansı dahi yok. Kadınların ve LGBTİ+'ların direnişi, ördüğü mücadele kadın özgürlüğünün yanı sıra aynı zamanda toplumun özgürlüğünü de hedefliyor. Bu sebeple şiddetsiz yaşam tahayyülü çok önemli. Bizim şiddetsiz yaşam tahayyülümümüzde bazı enstrümanlar var. Bunlardan biri; İstanbul Sözleşmesi, diğeri 6284. Medeni Kanun’un tüm önemli maddeleri gibi, biz zulüm cenderesinden kurtulmak için bu estrümanlara sahip çıkmak için mücadele veriyoruz. Fakat kullandığımız bu regülasyonlara yekten karşı çıkan, onun da üstüne çıkıp Anayasayı da yok sayan ittifaklara karşı çok yüksek sesle itiraz etmek gerekiyor. Biz şu anda aslında Meclis'te eşit temsiliyetin sağlanmasını konuşmalıydık. Kadınların erkeklerle eşit sayıda ve seçilebilecek yerlerden aday gösterilmesi, fermuar sisteminin uygulanması gibi hususları konuşmak isterken, acil kodlu gündemimizin bu olması 2023 senesinde çok acı bir durum hakikaten. Türkiye Cumhuriyeti'nin en zorlu parlamenter dönemi belki de bizi bekliyor.
* Partiler içinde en fazla kadın vekil adayı Yeşil Sol Parti'de. Birçok partide de kadınlar seçilebilir yerlerden gösterilmedi…
Siyasi partilerde kadın temsiliyeti, kadın örgütlenmesi ve eşbaşkanlık süreciyle ilgili örnek almaları gereken tek parti var, o da HDP. Her seçimde söylediğimizi bu yıl da söylüyoruz; fermuar sisteminin uygulanması gerekiyor. Biz erkek siyasetçilerden bir lütuf istemiyoruz, hakkımızı istiyoruz. İktidarın YRP ve Hüda-Par'la ittifakta talep ettiği 30 maddenin en az 6'si kadınların ve LGBTİ+'ların haklarına saldırı içeriyor, bunun gündem yapılması gerekiyor. O yüzden eşitliğe, toplumsal cinsiyet eşitliğine inanan bir seçim çalışması yapmak gerekiyor, özellikle de bu seçimde.
* HDP'nin bir eşbaşkanlık sistemi var, eşit temsiliyet için son derece önemli. Bu sistem neden muhalafet partileri tarafından uygulanmıyor?
Bildiğim kadarıyla HDP'de 17 senedir uygulanıyor eşbaşkanlık sistemi. Kürtlerin siyasi partilerinde, kurumlarında uyguladığı eşbaşkanlık sisteminin arkasında çok uzun bir mücadele var ve önemli bir noktaya geldiler. Bugün Türkiye'de birçok parti ve sivil toplum örgütünün de uygulaması gereken bir sistem eşbaşkanlık. Neden Kürt kadın hareketinin bu kazanımlarına sahip çıkılmıyor, anlaşılır gibi değil. Medeni Kanun’da 'ailenin reisi erkek değildir' var, bu değişikliği nasıl sahipleniyorsak eşbaşkanlığı da sahiplenmek gerekiyor. Yıl 2023 olmuş hala tüm partilerde yüzde 50 kadın kotası bile yok, eşitlik yok. O yüzden Kürt kadınların öncülüğünde geliştirilmiş ve toplumsal cinsiyet eşitliğine dair farkındalığı son derece güçlendiren eşbaşkanlık sistemi, herkesin kendini en rahat ifade edebileceği bir sistem. Partilerdeki kadın kotası artık toplumsal ihtiyacı karşılamıyor. Avrupa Parlamentosu’nda görmedik mi, bebeğini emzirirken aynı anda görevini yapan kadınları. Bunlar çok normal şeyler olmalı. Kürt kadın hareketinin çok ısrarlı bir şekilde sürdürdüğü eşitlik mücadelesinin mor çizgisi eşbaşkanlık. Bu mor çizgiyi her parti sahiplenmeli. Partiler şunu unutulmamalı; kadınların yüzyılındayız, bu tür kazanımları görmemeyi tercih etmeniz sizin kaybınız olur.
* Sizin dikkat çektiğiniz maddeler dışında kadınların bu seçimlerde hangi talepleri öne çıkıyor?
Zulüm cenderesi içindeyiz ve maalesef bunu başka türlü anlatamıyorum. Varlık yokluk meselesi bu. Hayatlarımıza sahip çıkma noktasında zor zamanlar geçirdik, geçiriyoruz. O yüzden başta cinsiyet kimliği nedeniyle ayrımcılık var. Hiç kimsenin ayrımcılığa maruz kalmadığı, her türlü ayrımcılıkla etkin şekilde mücadele edilen bir toplum, bir yönetim tahayyülündeyim. Her mekanizmada eşit temsiliyete yer verilmesini çok istiyoruz. 'İstanbul Sözleşmesi'ne tekrar taraf olacağız' yetmez ve ayrıca etkin uygulanacağı günlerin peşindeyiz. Etkin uygulama ile göreceğiz ki erkek şiddeti ile çok ciddi mücadele ediliyor. Göreceğiz ki erkek şiddetinde çok önemli azalmalar olacak. İstanbul Sözleşmesi çok önemli bir yol haritası çünkü. Onun taraf devletlere verdiği yükümlülüklerin yerine getirildiği günleri iple çekiyorum. En son ismi Aile ve Sosyal Hizmetler olan bakanlığın isminde kadın olması gerekiyor. Kadın ve Eşitlik Bakanlığı olmalı, Eşitlik İçin Kadın Platformu'nun siyasi partilere açık mektubunda tam olarak böyle yazıyor. Yanı sıra bağımsız sivil toplum örgütlerinin yönetim süreçlerinde sözlerini duymak gerekiyor. Yasaların uygulanması ile ilgili problemlerde sivil toplum temsilcilerinin de masaya oturması gerekiyor. Kapalı kapılar ardında yapmış görünmek adına raporlamalar için çok büyük bütçelerle hiçbir şey yapmayan bir sistem istemiyoruz. 'Şiddete sıfır tolerans' diyen AKP döneminde kadına yönelik şiddet o kadar arttı ki, ama baksanız kağıt üzerinde neler yapmışlar. Bu ülkede o kadar büyük bütçelerle neler yapılabilir, düşünün. Hukuk, eğitim sosyal hizmetler ve tüm toplumsal alanlarda yeniden inşa edilecek o kadar çok husus var ki. Mesela 4+4+4 sistemi ile özellikle kız çocuklarının okulu bıraktığına dair Eğitim Sen'in raporları var, pandemiyle birlikte de en çok okuldan uzaklaşanların kız çocukları olduğuna dair de Eğitim Sen'in raporları var. Tablo ortada. Dolayısıyla tahammülümüz kalmadı, bu seçim çok önemli. Bu seçim varlık ve yokluk arasında bir noktada. Net olarak demokratik bir ülkede, barış içinde, eşit, özgür ve erkek şiddetinin olmadığı bir yaşam için uğraşıyoruz.
*Son olarak, özellikle seçimle ilgili kadınlara mesajınız var mı?
Çok uzun süredir mücadele ediyoruz, edeceğiz de. Ataerkilliğe karşı mücadele ediyoruz, bu kolay bir durum değil. Her zaman olduğu gibi bu seçimde de kadınların özgürlük mücadelesi toplumun özgürlükler dünyası için son derece kilit role sahip. Yine demokratik mekanizmaları korumak için çok yoğun mücadele gerektiren bir dönemdeyiz. Ya bu koyu karanlığı hep birlikte yırtacağız ve şafağın aydınlığına kavuşacağız ya da nefessiz kalacağız, ortası yok. O yüzden hep birlikte 15 Mayıs'ta şafağın aydınlığına kavuşalım…