yaralı kurtarılıp daha sonra ulaşılamayan depremzedelerin genellikle kadın olması. türkiye’de bin bir suç örgütünün bulunduğunu, bunların arasında fuhuş mafyasının da yer aldığını, böyle kriz anlarını fırsat saydıklarını biliyoruz
maraş depreminde on binlerce insan öldü, on binlerce insan yakınlarını kaybetti, yüzbinlerce insan evinden yurdundan oldu, binler hâlâ o alanda, doğru düzgün bir barınak bile olmaksızın, bazen temiz su, bazen hijyen, bazen de yiyecek sıkıntısı çekerek yaşıyor.
arama kurtarma çalışmalarından depremzedelerin ihtiyaçlarının karşılaşmasına kadar birçok iş dayanışmayla yürütüldü; devletin bu işlerle görevli, bu işler için –halkın vergileriyle oluşturulmuş- bütçesi bulunan kurumları atıl kalmakla yetinmedi, bu felaketten kâr etme çabasına girdi.
bu felaket sadece o bölgede yaşayanları etkilemeyecek. türkiye’nin bu ağır yıkımın sonuçlarını atlatması bir on yılı bulur; o da biraz olsun halkçı bir ekonomi yönetimi mümkün olursa.
depremzedelerin ve bölgenin en az bir yıl daha desteğe ihtiyacı olacak. bunun tamamını zaten bir ekonomik krizle boğuşan halkın karşılaması mümkün değil, devletin kaynaklarının ve sermayenin harekete geçirilmesi gerekiyor. su şişeleyen su, ped üreten ped, sabun üreten sabun gönderecek veya gönderecek olana 1 liraya verecek. devlet de inşaatçıları zengin etmek ve bugünkü iktidarın ömrünü uzatmak için, yangından mal kaçırır gibi, hiçbir uyarıyı dikkate almadan yeni inşaatlara başlamayacak, elindeki kaynakları depremzedelerin altyapı ve barınma sorunlarını çözmeye ayıracak. yani destek ve dayanışmayı örgütlemek yetmiyor, mücadeleyi de örgütlememiz gerekiyor. ayrıca, halk tarafından gönderilmiş malzemeye, devlet kurumlarının el koymamasını sağlamak bile bir mücadele konusu.
insanlığın deneyimi bize gösterdi ki, bu tür dönemler, tarihte kırılmalara işaret ediyor, aynı zamanda kurucu dinamikler barındırıyor. bölgede, kimi yazar ve gazetecilerin “deprem komünizmi” tanımını kullanmasına sebep olacak kadar bölüşümcü, eşitlikçi ilişkilerin filizlendiğini biliyoruz.[1] zaten dayanışmayı yardımdan farklı kılan noktalar, halkın gücüyle örgütlenmesi, herkesin bir gün muhtaç olabileceğinin bilinciyle, alan ve veren arasında bir hiyerarşinin oluşmasının engellenmesi, farklı konum ve ihtiyaçlarda insanlar bulunduğunun farkında olarak örgütlenmek. bu son noktada, cinsiyet meselesi de gündeme geliyor.
dayanışmanın cinsiyeti
kadın zamanı derneği, deprem bölgesindeki gözlemlerini etkili bir rapor halinde yayınladı.[2] bu raporda, farklı durumdaki kadınlar için güvenliğin ne kadar önemli olduğunu görebiliyoruz. nasıl ki kapitalizm, depremi bir fırsat olarak değerlendiriyorsa, aynı şey patriarka için de geçerli. erkekler bu fırsatı değerlendiriyor. boşanma aşamasında olan, eski eşinden şiddet görme riski bulunan birçok kadın var ve başvuracakları bir merci yok. aynı şekilde, evsiz ya da çadırda kalan da kendilerini korumaları bekleniyor. dikkatimi çeken bir başka şey, yaralı kurtarılıp daha sonra ulaşılamayan depremzedelerin genellikle kadın olması. türkiye’de bin bir suç örgütünün bulunduğunu, bunların arasında fuhuş mafyasının da yer aldığını, böyle kriz anlarını fırsat saydıklarını biliyoruz.[3] en az bunun kadar önemli bir nokta kayıp çocuklar. türkiye’de çocuklar sadece böyle kriz anlarında kaybolmuyor.[4] ancak depremde, yakınlarını kaybeden[5] çocukların durumu çok karanlık. çok daha özel bir durum, refakatsiz olmayan, anneleri hayatta olan çocukların onlardan ayrılıp bir başka yere yerleştirilmesi oldu. bu yerin bir tarikat tarafından yönetilmesi bir sorun ama dünyanın en iyi kurumuna bile teslim edilseler, hele de böyle bir anda, annelerinden kopartılmaları akıl alır bir şey değil. bir çocuk ebeveyninden ya aile çok yoksulsa ya da baba hayatta olmadığında kopartılabiliyor; devlet babanın otoritesini tanıyor ama annenin çocuk üzerindeki hakkını es geçebiliyor; bu cinsiyetle ilgili bir mesele!
“cinsel kimliğini mi düşünecekler demeyin, maalesef düşünüyorlar”
yıldız tar’ın röportaj yaptığı[6] trans kadınlar, depremle birlikte nasıl bir korku ortamına düştüklerini anlatıyor. bu türden kriz anlarında lgbti+’ların maruz kaldığı şiddet ve korunmaları cinsiyete dair bir mesele.
bu insanlar olağan dönemlerde, kendi toplulukları içinde belli dayanışma ağları kurarak yaşıyor, hayatta/ayakta kalıyor. onun dışında, -özellikle ailelerin reddetmiş oldukları- yalnızlar. ve böyle dönemlerde her türden nefret fikri yükseliyor. onlara saldırı olmasa bile, destek bulmakta zorlanıyorlar. bu bize başka bir şeyi daha düşündürüyor.
dayanışmanın birimi
dayanışmanın aile birimi üzerinden örgütlenmesinin kendileri aile içinde yaşamayan arkadaşlara dahi mantıklı gelmesi açıkçası beni şaşırtıyor. hepimizin bir ailesi olabilir ama hepimiz aile halinde mi yaşıyoruz? mesela benim yaşadığım evde benden başka bir de kedim yaşıyor. bir felaket anında kurtarılmamız gerekebilir, belki sonrasında hiçbir şeyimiz kalmayacak, ölmesek bile hayatımızı sürdürmek için dayanışmaya ihtiyacımız olacak. eğer dayanışma aileler üzerinden örgütlenirse biz ne yapacağız? aramızda, nüfus idaresine yansımış bir bağ yok! benimle aynı nüfus kütüğüne kayıtlı olanlar var ama başka hanelerde yaşıyorlar. ailenin odağa alınıp alınmaması politik bir tercih ve cinsiyete dair bir mesele. feministlerin ve lgbti+ hareketin eleştirilerini ve önerilerini, yangında ilk vazgeçilecek olarak mı göreceğiz yoksa tam da o anda en gerekli olduklarını fark edecek miyiz?
hayvanların canını can saymayı, onları gündemleştirmezsek canlarının can sayılmayacağını öğrendik, yalnız yaşayanların, ailesi bulunmayanların, aile olmayı tercih etmeyenlerin varlığını da varlık saymamız gerekmez mi?
[1] “deprem komünizmi” diye aratınca bu yazılar önünüze çıkar. bu tanımlamada, haklılık payı olduğunu görmekle birlikte, komünizmin esas olarak üretim sürecine ve en önemlisi üretim araçlarının mülkiyetine dair bir mesele olduğunu hatırlatmak istiyorum.
[2] https://twitter.com/kadinzamanider/status/1631246120386023424/photo/3
[3] organ mafyası ihtimali de var tabii.
[4] https://t24.com.tr/haber/kaybolan-cocuk-sayisi-son-9-yilda-3-kat-artti,1025427
[5] burada hem yakınları ölenleri hem de depremden kaynaklanan koşullarla birbirlerini kaybedenleri kastediyorum.
[6] https://t24.com.tr/yazarlar/yildiz-tar-insan-manzaralari/depremde-katmerlenen-ayrimcilik-agzimi-yuzumu-kapatiyordum-trans-oldugumu-anlamasinlar-diye,38760