Her şeyini kaybeden kadınların, kardeşlerine yardıma koşan gönüllü kadınların dilinde hep aynı türkü: Yıkılan kentleri yeniden kuracağız!
Yüreğinde mezarlar açıldı insanların, sevdiklerinin kolu bacağı kopmuş bedenleri önce moloz yığınlarının altında kaldı, sonrasında ise çoğu kepçelerle toplu mezarlara savruluverdi… Enkazlardan yükselen acı ve öfke açık yaralarımıza sızmaya devam ediyor.
Kadınlar açısından yüzlerce yılın yaraları bunlar; aşağılananların, görmezden gelinenlerin, özgürlüğü gasp edilenlerin, hayat hakkı tanınmayanların yaraları… Bütün bir toplumu kuşatan ama kadınları bin beter ezen erkek egemen kapitalist sistemin açtığı yaralar… Patronların işçiyi, erkeklerin kadınları, bir ulusun bir başka ulusu, bir dilin başka bir dili ezdiği çarklar arasında öğütülüyoruz. Şimdi bunların hepsi depremin yarattığı ağır yıkım koşullarında daha da katmerlenecek, dayanışmamızsa bir nebze de olsa bunun önüne geçecek yegâne güvencemiz.
Yaşamın Zorluğu
6 Şubat'ta yaşadığımız Maraş merkezli depremlerin üzerinden bir ay geçti.
Depremde kadın olmak, tıpkı savaşta kadın olmak gibi çok ağır. Yardım yok, çadır, hijyen, temiz su, seyyar tuvalet yok! Sağlıklı barınma alanları yok.Çocuklar ya sahipsiz ya da tarikatların eline geçmiş durumda. Hatay halkı hâlâ su diye inliyor. Yüzlerce köy ise hepten kaderlerine terkedilmiş!..
Depremde kadın olmak, biteviye tekrarlanan ömür törpüsü işleri şimdi araç gereç olmadan yapmaya çalışmak demek. Bulup buluşturmak, çocukları, yaşlıları ve hastaları koruyup kollamak demek. Çadır yokken, soba yokken, hava sıcaklığı eksilerde gezinirken donma tehlikesi yaşayan aile efradının yorganı olmak, kar suyuyla mama yapmak demek! Artçı depremleri umursamadan yıkılma riski olan evlere defalarca girip ele geçirileni kapıp çıkmak demek. Kaygı ve endişeyi ertelemek, geleceği hayal edememek demek.
Depreme Gaziantep'teki evinde yakalanan şimdi ailesiyle birlikte Burdur'a göçmüş Halk Eğitim öğretmeni bir kadının şu sözleri kadınların neler yaşadığını gözler önüne seriyor: ‘Aslında kadın olmak her anlamda çok zor. Tabii ki deprem anında da tek düşündüğün şey evladın oluyor. Kendi canından önce yeter ki evladın dışarıya çıksın, annelik içgüdüsü, o çok başka bir şey. Geleneksel yaşıyoruz, türbanlıyız, uyku halinde yakalanmışız, üst baş hiçbir şey düşünmüyorsun… Yalnızca evladım kurtulsun gerisini hallederiz düşüncesiyle çıkıyorsun ama dışarıda aşırı yağmur, üstümüz başımız incecik, ayağımızda terlikler, çorap dahi yok, yağmur aşırı derecede yağıyor, soğuk. Zaten kadın olmak her anlamda zordu. Depremde bu zorluk maalesef iki katına çıktı.”
Çorak hayatlarımız, mümbit geleceğimiz
Tüm toplumu pençesine almış kapitalist barbarlık burjuvazinin çıkarları için kentlerimizi betona boğdu, doğamızı kırlarımızı çölleştirdi. Resmi rakamlara göre 46 bin insanımızı deprem değil rant ve kâr imparatorluğu katletti.
Kentleri harabeye çeviren deprem, burjuva devletin gerçek yüzünü bütün çıplaklığıyla gözler önüne serdi. Ve şimdiye kadar ne yapılabildiyse, gönüllülerin ve dünya halklarının desteğiyle yapıldı. Yıllar sürecek bu yıkımın altında kalmayacağız, yaralarımızı sarıp yolumuza devam edeceğiz! Her şeyini kaybeden kadınların, kardeşlerine yardıma koşan gönüllü kadınların dilinde hep aynı türkü: Yıkılan kentleri yeniden kuracağız! Dünyayı her gün yeniden kuran kadınlar söylüyorsa, bu bir dilek ya da temenni değil, bir özgüven ve başarma iradesinin dile gelişidir.
8 Mart: Sömürüyü yok edene, özgürlük ve eşitliğe ulaşana kadar…
Bu 8 Mart'ta, depremle yıllar sürecek büyük bir yıkım yaşayan, yokluk ve yoksunluk yüzünden sevdiklerini kaybeden, enkazlarda yakınlarını arayan kardeşlerimizin acısıyla; neoliberal kapitalist sisteme, burjuvazinin iktidarına, seçim hevesiyle depremin yaralarının üstünü örtmeye çalışan faşist rejime karşı öfke doluyuz.
Bu 8 Mart'ta, işte bu öfke sokaklarda, caddelerde, alanlardaydı.
Taksim'den Van'a, Amed'den Ankara'ya… Yasakları tanımayıp barikatları parçaladı.
Bu 8 Mart'ta da erkek egemen şiddete, savaşa meydan okuduk.
Bu 8 Mart'ta da bedenimize, kimliğinize, hayatımıza ve geleceğimize geçirilmek istenen prangalara karşı özgürlük çığlığını haykırdık.
Her türlü baskı, sömürü ve ezilmeye, ‘ailedeki örtük köleliğe’ karşı dünyayı kazanma irademizi haykırdık.
Özgürlük yoksunluğuna alışmayacak, süslü vaatlerle yatışmayacağız!
Yaygınlaşan kadın düşmanı politikalara, nice zorlu kavgalar sonucu kazandığımız haklarımızın elimizden alınmak istenmesine karşı dünya çapında özneleşen kadın mücadelesiyle buluşacak, birbirimizin emeğinden ve aklından besleneceğiz!
Bu 8 Mart'ta, tüm dünya kadınlarını 'deprem kadınları'yla, aynı düşmanın ezdiği kardeşleriyle dayanışmaya, 'kadınların depremi'ni yaratmaya çağırıyoruz!