Neo kolonyal sistemler, Afrikalı kadınları ve cinsiyet çeşitliliğine sahip kişileri, onlarca yıllık kadın özgürlük hareketlerinin taleplerine rağmen küresel sermayenin çeperinde tutan ekonomik şiddeti yaratmaya devam ediyor
Covid-19 salgınının başlangıcında, Uganda'da yayılan virüsü kontrol altına almak için militarize müdahalenin insanı şok eden görüntüleri gözden kaçırılacak gibi değildi. Başkent Kampala'da ordu tarafından dövülen kadın tüccar ve pazarcıların, pazarlarda uyuyan tüccarların ve eve dönemeyen çok sayıda kadının bulunduğu görüntüleri hepimiz gördük. Ailelerinden ayrılan birçok fabrika ve endüstriyel çiçek çiftliği işçisi zorlu koşullar altında kaldı. Dünya tepetaklak olurken milyonlar da evdeydi.
Birçok insan 'normal' ekonomik faaliyetlere geri dönmeye çalışırken, artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığı aşikardı. Sadece sağlık değil, tüm sistemler sarsılmıştı ve sıfırlanması imkansızdı. Salgının aileler, özellikle kadınlar ve kız çocukları, cinsiyet çeşitliliğine sahip kişiler üzerindeki sosyal etkisi, dünyanın cinsiyet eşitliği konusunda ne kadar az ilerleme kaydettiğini gösterdi. Bu kadar kitlesel düzeyde yaşanan şiddet, içinde yaşadığımız eşitsiz, sürdürülemez siyasi-sosyal ve ekonomik sistemleri teşhir etti.
UNODC ve BM Kadın Grubu tarafından yapılan yeni bir araştırma, 2021'de ortalama olarak her saatte bir beşten fazla kadının veya kız çocuğunun aileleri bireylerinden biri tarafından öldürüldüğünü gösteriyor. Özel alandaki bu cinayetlerin, kamusal alanda izin verilenlerle direkt ilişkisi var. Birçok Afrika ülkesinde, okullar kapatıldığında ve sokağa çıkma yasağı uygulandığında çocuklara yönelik kitlesel cinsel şiddet kaydedildi. Buna gelen karşılık sınırlıydı; bir zamanlar bu davalara müdahil olan ve destek sağlayan kâr amacı gütmeyen kuruluşlar ve hükümet bütçelerle mücadele etti.
İşsizlik, özellikle evde bakım işini üstlenen kadınlar için hızla artmaya devam etti. Bu yıl Ukrayna'daki savaşın daha da kötüleştirdiği yüksek gıda ve yakıt fiyatları, zaten dayanılmaz gerçekleri birleştiriyor. Gıda güvensizliği birçok haneyi, varsa son birikimlerini harcamaya ittiğinden ve birçok topluluk kıtlıkla karşı karşıya kaldığından, birçok insan geçim kaynaklarını yenilemek için mücadele ediyor.
Bu çoklu krizler, son otuz yılda uluslararası finans kurumları tarafından uygulanan yapısal uyum programlarının zorlamasından kaynaklanan kritik hizmetlerin yüksek düzeyde özelleştirilmesiyle birçok Afrika ülkesini vurmuştur. Kamu hizmetleri olduğu varsayılan birçok özel satın alma, güçlü siyasi sınıf tarafından gerçekleştirilir ve her şeyden önce onların çıkarlarına hizmet eder. Hükümetlerin ekonomik krizi kontrol altına almak için nasıl adım attığı önemlidir, hanehalkı ve topluluk düzeylerinde zaten marjinalize edilmiş olanlar üzerinde bir etkisi vardır. 2023 yılına kadar dünya nüfusunun %85'inin kemer sıkma önlemlerinin pençesinde yaşayacağı tahmin ediliyor.
Kemer sıkma önlemleri nelerdir?
Kemer sıkma önlemleri, çoğunlukla vergi gelirlerindeki artışların yanı sıra, özellikle servet gibi kademeli vergilendirmeden ziyade kademeli veya dolaylı yollarla kamu harcamalarında, sıklıkla eğitim, sağlık ve sosyal korumada kesintilerle tanımlanır. Kemer sıkma veya mali konsolidasyon, bütçe açıklarını ve ülke borcunu azaltmayı amaçlayan hükümetler tarafından uygulanan politikaları ifade eder.
Dünyanın en yoksul insanları için pandemi sonrası iyileşme on yıldan fazla sürerken, acılardan çıkar sağlayan birçok milyarder için yalnızca dokuz ay sürdü. Afrika ülkelerinde borç servisi, eğitim harcamalarının neredeyse üç katı, sağlık harcamalarının altı katı, sosyal harcamaların 22 katı ve iklim uyum harcamalarının 236 katı olarak belirtildi.
Adaletsiz küresel sistemler
Afrika hükümetlerinin ekonomik krize verdiği yanıtlar nadiren kendi şartlarına göre oluyor. Eskiden sömürgeleştirilmiş ülkeler, kendileri veya onlar için tasarlanmamış küresel sistemler tarafından borç ve sömürü döngülerine hapsolmuş durumda. Kemer sıkma önlemleri genellikle uluslararası finans kuruluşlarından gelen tavsiye ve şartlara dayalı olarak kabul edilir.
Ülkelerin Zambiya ve Gana gibi daha fazla kredi için müzakerelerini izlerken, Oxfam analizi, Uluslararası Para Fonu (IMF) ile 85 ulusal hükümet arasında COVID-19 krizine yanıt vermek için müzakere edilen 107 kredinin %85'inin, 'mali konsolidasyon' yani kemer sıkma, toparlanma döneminde olduğunu görüyoruz.
16 Günlük Aktivizm için, Oxfam ve NAWI Collective'in meker sıkma polititkaları ve cinsiyete dayalı ekonomik şiddete dair yayımladığı raporda, "Kemer sıkmanın ölümcül sonuçlarını doğuran politikalar, artık onlarca yıldır olduğu gibi 'mantıklı' ve 'kaçınılmaz' ekonomik seçenekler olarak pazarlanamaz ve kesinlikle toplumsal cinsiyet eşitliği veya toplumsal cinsiyete dayalı şiddeti sona erdirme taahhüdünde bulunan herhangi bir hükümet tarafından pazarlanamaz" ifadeleri kullanılıyor.
Kemer sıkma politikaları neden feminist bir sorundur?
Günümüzün neo-sömürgeci mali ve siyasi karar verme süreci, Küresel Kuzey'deki ülkelerin, doğrudan bir kural olmasa bile, Küresel Güney'deki uluslar için güç kullanmaya ve kararlar almaya devam etmesini sağlıyor. Kısacası, sömürgeciliğin bir sonucu olarak ortaya çıkan uzun süredir devam eden güç kalıpları olan sürekli bir sömürgecilik içindeyiz.
Neoliberal makro ekonomik politikalar cinsiyetten bağımsız değildir, tıpkı kolonizasyonun sona eren cinsiyetten bağımsız baskıcı bir olay olmaması gibi. Dekolonizasyon ve Afro-Feminizm'de Sylvia Tamale, şu ifadeleri kullandı: “Emperyalizm kadınlara çifte darbe indirdi. Her şeyden önce kadınlar, kaynakları, özgürlükleri ve gururları ellerinden alınan Afrikalılar olarak ama aynı zamanda sömürgecilikle statüleri keskin bir şekilde gerileyen insanlar olarak acı çektiler.”
Neo kolonyal sistemler, Afrikalı kadınları ve cinsiyet çeşitliliğine sahip kişileri, onlarca yıllık kadın özgürlük hareketlerinin taleplerine rağmen küresel sermayenin çeperinde tutan ekonomik şiddeti yaratmaya devam ediyor.
Raporda, "Ataerkilliğin körüklediği kapitalizm, kadınları sömürünün en keskin ucuna yerleştiriyor. Kadınlar en güvencesiz ve korumasız düşük gelirli işlerle baş etmek zorunda bırakılırken ücretsiz bakım işleri görünmez olmaya devam ediyor. Ataerki ve neoliberal ideoloji, her iki sistemde sömürücü ve kadınların, kız çocuklarının ve non-binary bireylerin ihtiyaçlarını gözardı etmek için tasarlandığından, birbirini besliyor ve güçlendiriyor” deniliyor.
2020'de Afrikalı Feminist, COVID-19 Sonrası Ekonomik İyileşme Bildirisi şuna dikkat çekti: "On yıllardır azalan kamu harcamaları, milyonları sağlık gibi temel hizmetlere erişimden mahrum bırakırken, bu hizmetleri ve kaynakları (su ve enerji dahil) özelleştirmeye yönelik hareketlerle temel hizmetlerin metalaştırılması ve piyasa kurallarına, hissedarların ihtiyaçlarına tabi olması nedeniyle adil erişimi daha da tehlikeye atıyor.”
Afrikalı feminist iktisatçılar şunu eklediler: "Mevcut politika modellerinin toplumsal cinsiyet boyutları, bu modellerin ev içinde ve dışında emeklerini sömürerek kadınların ekonomik eşitsizliğini nasıl derinleştirdiği; kadın emeğinin görünmez, düşük ücretli, ücretsiz ve güvensiz kıldığını henüz tam olarak idrak etmiş ve tanımış değil."
Ekonomik şiddet olarak kemer sıkma politikaları
Kemer sıkma politikaları genellikle kadınlara, kız çocuklarına ve non-binary bireylere zarar verilmesini önlemeyi düşünmez. Birçoğunun işaret ettiği gibi, politikalar yalnızca "zengin, ayrıcalıklı erkekler ve zengin ülkeler tarafından tasarlanan ve onlar için inşa edilen düşmanca bir ekonomik sistemde hayatta kalabilmeleri için kadınların biraz daha iyi hale gelmesine yardımcı olmak" gibi geçici çözümler sunmaya çalışır.
Bu mevcut önlemler, tıpkı 80'li ve 90'lı yıllarda Yapısal Uyum Politikalarının (SAP'ler) dayatılması gibi, kıtadaki kadın ve kız çocuklarının toplu olarak finansal özgürlük mücadelesi üzerinde yıkıcı bir etkiye sahip olacaktır. Gıda ve yakıt vergileri veya harcama kesintileri gibi yeni kemer sıkma önlemleri hayati önem taşıyan kamu hizmetlerini riske atabilir.
Azalan halk sağlığı harcamaları, özellikle anne ölümlerinin hâlâ önemli bir ölüm sebebi olduğu ülkelerde, kadınların ve kız çocuklarının sağlığı için korkunç sonuçlara yol açacaktır. Cinsiyete dayalı eşitsizlikler nedeniyle devam eden yaygın salgınlara karşı mücadeleyi raydan çıkaracaklar. Sahra altı Afrika'da, 15-24 yaş arası kız çocukları ve genç kadınların HIV kapma olasılığı, aynı yaş grubundaki genç erkeklere göre üç kat daha fazladır. 2021'de 15-19 yaş arası ergenler arasında yeni HIV enfeksiyonu vakasından yedide altısı kızlarda tespit edildi.
Birçoğu salgın sırasında hamilelik nedeniyle okulu bıraktığı için kız çocuklarının eğitimi belirsizliklerle karşı karşıya. 2021 UNESCO Küresel Eğitim İzleme Raporu'na göre, Sahra altı Afrika'da 98 milyondan fazla çocuk okula gidemiyor. Pandemiden önce, ergen kızların ve 15-24 yaş arası genç kadınların tahminen %24'ü, genç erkeklerin %14,6'sına kıyasla eğitim, öğretim veya istihdama dahil değildi.
*Çeviri: Gözde Çağrı Özköse
*Bu yazı https://africanfeminism.com/not-logical-not-inevitable-austerity-measures-are-gendered-and-make-equality-out-of-reach-in-our-lifetime/ sitesinden kısaltılarak çevrilmiştir.