Rejime başkaldıran İranlı kadınlar, uzun yıllardır gerçek bir değişim için sokaklarda direniyor. Bu direniş özellikle 16 Eylül 2022'den bu yana 'Jin, jiyan, azadî' sloganıyla bir kadın devrimi talebine evrilmiş durumda
İranlı kadınlara karar alma mekanizmalarında, siyasette ve yaşamın diğer alanlarında pek fazla yer verilmediği bilinen bir gerçek. Yıllardır erkek egemen yasalarla cendereye alınan İranlı kadınlar, bir yandan gasp edilmiş haklarını elde etmek için büyük bir mücadele verirken, bugün de ülkedeki direnişe öncülük ediyor.
Kadınlar engel tanımıyor
Bu yıl 16 Eylül'de, Jîna Emînî (Mahsa Amini) isimli Kürt bir kadın İran'ın ahlak polisleri olarak da bilinen İrşad devriyeleri tarafından önce gözaltına alındı ardından da işkenceyle katledildi. Emînî'nin katledilmesinin ardından kadınlar sokaklara döküldü. Bu protestolarda kadınlara çok ciddi baskılar yapıldı, gaz bombası ve hatta gerçek mermi kullanıldı, hedef alınıp katledildiler. Başta kadınlar olmak üzere özgürlük için sokaklara çıkan yüzlerce kişi tutuklandı ve onlarca kişi yaşamını yitirdi. Ancak bütün bunlar İranlı kadınların eylemlerine, özgürlük taleplerini haykırmasına engel olamadı. Bugün hâlâ kadınlar protestolarını sokaklarda sürdürüyor ve gerçek bir değişim çağrısında bulunuyorlar.
İranlı kadınlar katliamlara, derin ekonomik krize, dayatılan kadın karşıtı yasalara, baştan aşağıya rejime, ülkenin dış politikasına tepki olarak 15 Kasım 2019'daki protestolarda da sokaklarda ön saflarda yer almışlardı…
Özgürlükler ortadan kaldırıldı
Rıza Şah Pehlevi döneminde kadınların istedikleri kıyafeti giyme hakları vardı. Ardından da, 1962'de oy kullanma haklarını elde ettiler ve karar alma pozisyonlarında kısmen de olsa yer aldılar. Ancak 1979 İslam Devrimi'nden sonra kadınların durumu radikal bir şekilde değiştirildi. Ülke İslami karakterli bir cumhuriyet olarak ilan edildi. Bu süreçte kadınların her türlü özgürlüğü ve toplumdaki rolleri bıçak kesiği gibi ortadan kaldırıldı.
Cinsiyetçilik had safhada
İran'ın siyasi yaşamında meydana gelen değişim, tüm alanları içine aldı ve bu değişim özellikle kadınların yaşamında gözle görülür şekilde fark edildi. Kadınların hakları gasp edildi ve karşı karşıya kaldıkları baskı ile ayrımcılık bugünlere kadar sürdürüldü.
İslamiyet adına ayrımcı ve baskıcı yasaların dayatıldığı ülkede bu yasalar, ataerkil sistemin güçlendirilmesine ve erkeklerin kadınlar üzerindeki egemenliğine hizmet etti. Erkeklere, kadınların yaşamlarının her alanını ve detayını kontrol etme ve kadınların kaderleri hakkında karar verme hakkı verildi.
Jin Jiyan Azadî
İran rejimi, eğitim ve çalışma yaşamından, ekonomik ve siyasi alanda ilerlemiş, karar alma mekanizmalarında yer alan İranlı kadın imajını dünyaya sunmaya çalışsa da ülkedeki tablo tam aksini gösteriyor. Kadınların buna karşı uzun yıllardır süren statü ve hak mücadelesi ise özellikle 16 Eylül 2022 sonrasında "Jin, jiyan, azadî" sloganıyla kadın devrimi talebine evrilmiş durumda.
Jîna'nın katledilmesi fitili ateşledi
İran’da Jîna Emînî, başörtüsü zorunluluğuna uymadığı gerekçesiyle “ahlak polisleri” tarafından darp edildi ve gözaltı merkezinde uğradığı işkence nedeniyle kaldırıldığı hastanede 16 Eylül tarihinde yaşamını yitirdi. İranlı yetkililer 22 yaşındaki Emînî’nin ölüm nedenini kalp krizi olarak gösterdi. Ailesi ise kızlarının ani ölümle sonuçlanacak herhangi bir rahatsızlığının bulunmadığını defalarca açıkladı. Tüm bunlar konuşulurken, Jîna Emînî'nin saldırıya uğradığı görüntüler sosyal medya hesaplarında yayımlandı. Tüm bu yaşananlar ülkede kadınlara uygulanan baskıları ve zorunlu başörtüsü uygulamasını bir kez daha gündeme getirdi. Ülkenin neredeyse tüm şehirlerinde Jîna Emînî’nin katledilmesi protesto edilmeye başlandı. Protesto gösterileri yönetimin istifasının istenmesi ve devrim talebiyle her yerde devam ediyor.
Eylemlerin arka planı
İran’da başörtüsü zorunluluğu, Humeyni’nin “Kadınlar İslami standartlara göre giyinmelidir” açıklamasında bulunduğu 1979 yılının Mart ayından beri uygulanıyor. Ülkede önemli gerilim alanlarından biri olarak görülen başörtüsü zorunluluğu İslami rejime karşı gelişen ilk tepki olarak yer aldı. İran, dünyada kadınlara dini aidiyetlerini gözetmeden başörtüsünü zorunlu kılan nadir ülkelerden olma özelliğine de sahip. Jîna Emînî'nin ölümünden önce yakın zamanda başörtüsü zorunluluğu iki kez daha tepkilerle gündeme gelmişti. Temmuz ayında İranlı yazar Sepideh Rashno uygulamaya uymadığı gerekçesiyle gözaltına alındı. Görüntüleri sosyal medyada yayıldı. Çok geçmeden Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin başörtüsü zorunluluğunu sosyal medya profillerini de içerecek bir şekilde genişletmesi tepkinin artmasına neden olan başka bir gelişmeydi. Tüm bunlar ülkede yaşananları yorumlayanlarca bugünkü eylemlerin arka planı olarak değerlendirildi.
İran’da Jîna Emînî'nin ölümüyle tekrar gündeme gelen başörtüsü zorunluluğunun dününe, bugününe ve kadınların sokaklardan haykırdıkları taleplere odaklanmakta fayda var…
İslam'dan önce de vardı
İran’da yapılan araştırma sonuçları kadınların Medler zamanı da dahil olmak üzere uzun kollu gömlek, ayak bileği uzunluğunda pantolon ve uzun çarşaf ile başörtüsü taktığını gösteriyor. Bazı araştırmalar ise peçenin çeşitli Pers hanedanları döneminde yaygın olduğunu ve Ahameniş hanedanı döneminde, yani ülkede İslam'ın ortaya çıkmasından önce yayıldığını ve empoze edildiğini ortaya koyuyor.
Zorunlu başörtüsüne karşı ilk protestolar
19. yüzyılda ortaya çıkan Babi hareketinin önde gelen liderlerinden biri olan aktivist Tahera Karat el-Ain’in 1848'de halkın önünde peçesini kaldırması İranlı kadınların zorunlu tesettür protestosunu ateşledi. Şair ve yazar İsmat Mostofi Ashtiani (1861/1868-1911) gibi kadınlar. özel meclislerde peçelerini çıkardı ve bu tür eylemler giderek yaygınlaşmaya başladı.
Tesettür meselesi
Yazar, araştırmacı ve Harvard Üniversitesi'nde kadın çalışmaları, toplumsal cinsiyet ve tarih alanında profesör olan Afsana Najmabadi'ye göre, “Müslüman kadınların gayrimüslim kadınlarla ilişkiler, ortak siyasi ve sosyal faaliyetleri, tesettür meselesinin ele alındığı alanlardan biriydi.” Afsaneh Najmabadi, "Müslüman olmayan kadınların kamusal alanda İslami peçe takmalarına rağmen, peçelerinin Müslüman kadınlardan daha hafif olduğunu” ifade ediyor.
Zorunlu tesettüre karşı çıktılar
İran feminist hareketindeki kadınlar, 1906'da, yani Anayasa döneminde kızların eğitim alanını daraltacağı için zorunlu tesettür meselesine müdahale etmeden kızlar için okullar kurmaya odaklandılar. 1907 yılı kadın meseleleri ile ilgili dergi ve gazetelerin çıkarıldığı yıllara sahne oldu. Kadınlar bu dergilerden yararlanarak zorunlu tesettüre karşı olduklarını duyurdu, başörtüsünü bir kenara bıraktı. Aynı yıl başkent Tahran'da bir grup kadın, kadınların dini kısıtlamalardan kurtulması için sloganlar atarak başörtüsü takmadan halka açık alanlara çıktı. Ancak yetkililer bu protestoları bastırdı.
Peçe eleştirisine ceza
Kadın hakları aktivistlerinin ve zorunlu tesettür karşıtlarının çoğu tehdit edildiler. Gazeteci ve “Kadın Dünyası/Jahan Zen” dergisinin yönetmeni Fakhr Afaq Parsa'nın evine saldırı düzenlendi. “The Hijab in Iran” başlıklı makalesinin bir kısmında yar alan desteği nedeniyle Meşhed'den Tahran'a sürgüne gönderildi. 1919'da, en önde gelen kadın hakları aktivistleri ve “Lisan al-Wal'a/Zaban Zanan” dergisinin kurucusu Sedika Dolatabadi, peçeyi açık ve aleni eleştirisi nedeniyle ölümle tehdit edildi.
'Tesettür Kolektifini Bırakın'
Peçe karşıtlığının devamı olarak 1921 yılında İran'ın çeşitli şehirlerinden özellikle Tahran'ın kuzeyinden bazı kadınlar, sokaklara peçesiz çıktı. Bu eylemciler arasında 1923'te gazeteci Shahnaz Azad da vardı. Eşi Ebu el-Kasım Azad, başörtüsü takmama hakkını talep eden “Tesettür Kolektifini Bırakın”ı kurdu. Toplantı bir yıldan az bir süre içinde durduruldu. Ebu el-Kasım Azad hapse atıldı ve sürgüne gönderildi. 1925 yılında bazı kadınlar ülkenin sokaklarında çarşafsız ve uzun pelerinsiz geziyordu.
'Kadınların Özgürlük Günü!'
1934 yılında Türkiye'ye yaptığı ziyaretten sonra Rıza Han Pehlevi, Avrupa kültüründen etkilendi. Şah Rıza Han'ın attığı adımlar arasında, 1932'de İran'ın başkenti Tahran'da kızı Şems Pehlevi'nin başkanlığını yaptığı Doğu'da Kadın Konferansı'nın düzenlenmesi de vardı. Modern okulların kurulmasına katkıda bulundu. Bakanları ve parlamento üyelerini kraliyet kararına giden yol için kadınları peçesini kaldırmaya çağırdı. Türkiye'den döner dönmez 8 Ocak 1936'da kadınların her türlü örtüyü "başörtüsü, çarşaf" giymelerini yasaklayan bir kararname çıkardı. O günü ise "Kadınların Özgürlük Günü" olarak kaydetti. Çağdaş İran Tarih Okumaları Vakfı'nın belgelerine göre, kararname İranlı din alimleri ve peçeyi destekleyen İran halkı tarafından şiddetli eleştirilere maruz kalırken, yetkililer kararı uygulamayı reddeden veya eşlik etmeyi reddeden yetkilileri cezalandırmak için çalıştı.
Çarşaf giymek kutsallaştırıldı
İran’da yıllarca süren yasaklamalar ve sonrasında “Kadınların Özgürlük Günü” ilanı ile birlikte "başörtüsü, çarşaf" giyinilmesini yasaklayan kararname pek uzun ömürlü olmadı. Hatta öyle ki belki de daha önce hiç yaşanmamış bir baskı dönemi getirildi. İran’da 1979'da monarşiden cumhuriyet rejiminin yerini alan devrimden sonra, ülkenin her yerindeki ve tüm dinlerden kadınların bol bir ceket, başlarına sıkı bir şekilde oturan koyu siyah bir peçe ve örtüden oluşan İslami elbise giymeleri gerekiyordu. Zamanla, çarşaf giymek, İran Cumhuriyeti'nin kurucusu Ayetullah Ruhollah Mousavi Humeyni tarafından başlatılan Wilayat al-Faqih teorisi temelinde ülkeyi yöneten Şii mezhebiyle ilişkilendirildiği için kutsal hale geldi.
15 bin kadından ortak cevap
Humeyni’nin bu adımına cevaben, 8 Mart 1980 Dünya Kadınlar Günü münasebetiyle ilk feminist gösteriye yaklaşık 15 bin İranlı kadın, Başbakanlık binası önüne peçe takma kararını protesto etmek için çıktı. Öğrenciler, doktorlar, avukatlar, her yaştan ve her meslekten erkekler de onlara katıldı ve Tahran'da pek çok kişi kararı protesto etmek için greve gitti. Feminist gösterilerin sayısındaki kademeli artışa rağmen bu olumlu bir sonuç vermedi, 1983'te tüm kamu ve hükümet mekanlarında kadınlara peçeyi dayatan bir yasa çıkarıldı.
Çok yaşa özgürlük…
Zorunlu peçeye karşı bir dizi protestonun devamında, üniversite profesörü ve çocuk doktoru Homa Darabi, Tahran'daki Tajrish Meydanı'nda zorunlu peçeye karşı bir konuşma yaptı ve 1994 baharında peçesini çıkardı. Ardından da "Zulme son, çok yaşa özgürlük" diye bagırarak, üzerine benzin dökerek kendisini ateşe verdi.
Ölümünün ardından, insan hakları savunucusu olarak öne çıkan kız kardeşi Yarvin Darabi, yazar anısına ABD'deki Tıp Vakfı'na onun adını verdi ve Homa Darabi'nin otobiyografisi Rage'in yazarlarından biri oldu.
Hapis ve para cezası
İran İslam Ceza Kanunu'nun 638. maddesine göre, dini ne olursa olsun örtünme yasalarını ihlal eden İranlı kadınlara ceza veriliyor. Kadınlar on günden iki aya kadar hapis veya beş bin ila beş yüz bin İran riyaline kadar para cezası ile cezalandırılıyor.
Öte yandan ayını zamanda kadınların Anayasanın 21. maddesi ile koruma altına alındığı da iddia ediliyor. Maddede “hükümet, kadınların haklarını İslami standartlara uygun olarak her bakımdan güvence altına almalıdır” deniyor. Ülkenin zorunlu başörtüsü yasalarına göre, yedi yaşın altındaki kız çocukları bile saçlarını örtmek zorunda.
'Peçe ve iffet günü'nün ilanı
Son zamanlarda İran'da, İran Cumhurbaşkanı Ebrahim Raisi'nin 16 Ağustos 2022'de kadınların giyimine vurgu yapan ve ister sokakta ister internette olsun yasayı ihlal eden herkese daha ağır cezalar öngören bir kararname imzalamasının ardından, yaygın öfke kampanyalarına tanık olundu. Bu kararname, daha önce siyasi tutuklama, dövülme ve işkenceye maruz kalan yazar ve sanatçı Spideh Rachno da dahil olmak üzere, ulusal "peçe ve iffet gününün" ilan edilmesinin ardından 12 Temmuz'da ülke genelinde düzinelerce kadının tutuklanmasının ardından geldi.
Beyaz başörtüsü
2014 yılında da eski İran Cumhurbaşkanı Hassan Rouhani'nin ofisinin yaptığı bir anket, İranlıların yüzde 49.8'inin örtünmeyi reddettiğini gösterdi. Aynı yıl yasaya karşı hareket tırmandı ve sosyal medyada çeşitli kampanyalar ortaya çıktı. 2014 yılında başlatılan "peçe ve iffet gününün" kampanyasının başlamasıyla birlikte yüzlerce İran asıllı kadın video yayınlayarak ve kamusal alanlarda peçesiz veya beyaz başörtülüyken fotoğraflarını yayımladı, zorunlu başörtüsüne karşı olduklarını duyurdular.
Feminist harekete saldırı
2016 yılının Ocak ayında İranlı aktivistler, kadınların başörtüsü olmadan araba kullanmaları için bir kampanya başlattı. Bu kampanya ile birlikte özellikle sosyal medyada kadınların peçesiz araba kullandığı videolar yayıldı. Yetkililer, yine şiddet ile İran sokaklarındaki feminist harekete saldırdı. Bu dönem İran Parlamentosu Araştırma Merkezi tarafından yapılan bir kamuoyu yoklamasında, kadınların yüzde 70'inin peçeyi zorla takmayı reddettiği ortaya çıktı.
Elektrik direklerinde eylem
2017 yılına gelindiğinde Masih Alinejad, sosyal medyada “Beyaz Çarşamba" hashtagini yayımlandı ve başörtüsü takan ancak zorla giyme fikrine karşı çıkan kadınlara seslendi. Bu seslenişte tesettürlü tüm İranlı kadınlara çağrıda bulundu. Masih Alinejad, çarşamba günleri beyaz bir örtü takarak halka açık bir yere çıktı ve zorunlu peçeyi reddetmelerini sembolize etmek için beyaz örtüsünü bir sopayla salladı. Onun bu eyleminden etkilenen kadınlar, Aralık 2017 ile Ocak 2018 arasında İran'da zorunlu örtünmeyi protesto etmek için elektrik direklerinin üzerine çıkarak başörtülerini çıkardı.
Onlarca kadın hapsedildi
Masih Alinejad, aynı zamanda İran'da kadınlara zorunlu kılık-kıyafet yasağına karşı internette aktif olan "Gizli Özgürlüğüm" hareketini başlatarak zorla dayatılan tesettüre karşı direnişe destek oldu. Ocak 2018'den bu yana, dördü erkek olmak üzere en az 48 kadın hakları savunucusu tutuklandı. Bazıları, son derece adil olmayan yargılamalardan sonra işkence gördü ve hapis veya kırbaç cezasına çarptırıldı. Tepki eylemlerine katılan kadınlar cezaevlerine gönderildi. İran muhalefeti ve Uluslararası İnsan Hakları Örgütleri, Evin Hapishanesi’nde çok sayıda kadının işkence altında hayatını kaybettiğini açıkladı. İran'ın başkenti Tahran'daki protestolara katıldıkları için yaklaşık 35 kadın tutuklandı ve diğerleri on yıla kadar hapis cezasıyla tehdit edildi.
Cezalar yıldırmadı
Tutuklanan kadınlar arasında, Ağustos 2018'de Tahran protestoları sırasında tutuklanan ve Şubat 2019'da Evin Cezaevi’nden serbest bırakılan, ancak Nisan 2019'un başlarında evinden alınarak yeniden tutuklanan aktivist ve tiyatro oyuncusu Yasmine Aryani ile annesi vardı. Munira Arabshahi, kızı hakkında soru sormak için Tahran'daki savcılığa gittiğinde tutuklandı ve iki hafta sonra Mojgan Keshavarz tutuklandı. İran Devrim Mahkemesi, "ulusal güvenliğe karşı toplanma ve gizli anlaşma, rejim aleyhine propaganda yapma, yolsuzluğu ve dağıtmayı teşvik etme" suçlarından Yasmine Aryani'yi 9 yıl 7 ay, Munira Arabshahi ve Mojgan Keshavarz'ı 5 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırdı.
Baskılara rağmen protestolar yayıldı
İnsan hakları aktivisti Nasreen Sotoudeh, birkaç gün süren Weda Muwahed protestosunun ardından tutuklandı ve kefaletle serbest bırakıldı. Ama serbest bırakılmasından sadece bir gün sonra kendisi ile birlikte üç kadınla yeniden tutuklandı. Kadınların ve erkeklerin protestosu 30 Ocak 2018'e kadar İsfahan ve Şiraz da dahil olmak üzere birçok
Toplu eylem
Madih Hajbri'nin 600 binden fazla takipçisi olan Instagram hesabında başörtüsü olmadan Batı müziği eşliğinde dans ettiği bir videoyu yayımlamasının ardından gözaltına alınması ülkede büyük tartışma yarattı. İranlı aktivistler, başkent Tahran'daki Al-Thawra Caddesi'nde halka açık yerlerde başörtülerini çıkaran 29 kadının tutuklanmasının ardından yetkililere karşı gelerek başörtülerini topluca çıkaran bir grup kadının video klibini sosyal ağlarda paylaştı. 2018 yazında tutuklu kadınları savunan avukat Nasreen Sotoudeh, 2017-2018 yılları arasında tutuklanan çok sayıda kadını savunarak “ulusal örgütlere karşı toplantı ve komplo kurmak” suçlamasıyla 33 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Ayrıca başörtüsü olmadan duruşmaya geldiği için İran yasalarını ihlal ettiği iddiasıyla 148 kırbaç cezası aldı.
Kadınlara asit saldırısı
İsfahan kentinde de 2014 yılında birkaç İranlı kadının yüzüne asit atma olayları yaşandı. Kadınlar motosiklet kullanan kimliği belirsiz kişilerce asit yağmuruna tutuldu ve ağır yaralar aldılar. Asit mağdurlarından bazılarının da başörtüsü takma şekline dikkat etmedikleri için bu olaya maruz kaldıkları açıklandı. Ancak, kadınların bazı aile üyeleri başörtülerinin iyi takılmış olduğunu doğruladı.
2016 yılına gelindiğinde İran rejimi, halka açık yerlerde bulunmak ve başörtüsü takmak da dahil olmak üzere, görevi İslami genel ahlakın uygulanmasını doğrulamak olan ahlak polisini kurdu.
Jina Mahsa Emînî'nin katledilmesinin ardından İran’da kurulduğu andan itibaren tartışma konusu olan “Gaşte Erşad” ya da Türkçe'ye geçen haliyle “Ahlak Polisleri” kim? Kaba dayak, işkence, gözaltı ve tutuklamalarla kadınları sokaklarda adeta avlayan “Ahlak Polisleri” neden, nasıl kuruldu?
Ahlak polisleri iş başında!
“Gaşte Erşad” ya da Ahlak Polis Merkezi ve devriyeleri, İran’da farklı format ve yapılarda hep yer aldı. Esasen bu devriyelerin ilk faaliyet zamanları 2005 yılına dayanıyor. Aynı zamanda Rehberlik Devriyesi olarak da bilinen “Ahlak polisi devriyeleri” İran İslam Cumhuriyeti'nin Kolluk Kuvvetleri'nde bir tür yardımcı ekip olarak anıldı. Genellikle tesettürle ilgili olarak kıyafet kurallarını ihlal eden kadınları (ama aynı zamanda bazı erkekleri) tutuklamakla görevlendirildiler. Ahlak Polisi Devriyeleri genellikle erkeklerden oluşuyor ama aralarında onlara eşlik eden çarşaflı kadınlar da bulunuyor. Minibüslerle alışveriş merkezleri, meydanlar ve metro istasyonları gibi yoğun olan ve halka açık yerlerde duruyorlar. Ramazan ayında oruç tutmayanları denetlemekten, erkeklerin saç modellerine müdahaleden, halkın her nevi kılık kıyafet ve yaşam biçimine karışmaya kadar her türlü hakkı kendilerinde görüyorlar.
Islahevlerinde işkence
Başörtüsü takmayan veya tesettürü yanlış şekilde kullanan kadınları gözaltına alıyorlar. Kadınları gözaltına aldıktan sonra onları ıslahevlerine veya karakollara götürüp nasıl giyinecekleri konusunda ders veriyorlar. Buradaki ders konuşma, kimi zaman dayak, tutuklama ve işkencenin ardından kadınlar, genellikle aynı gün içinde erkek akrabalarına teslim ediliyor. İran’da her ne kadar saçların kapalı olması istense de aslında kadınlardan beklenen kara çarşaf giymeleri.
Şiddetin dozu giderek arttı
27 Ağustos 2006’da Büyük Tahran Polis Komutanlığı Güvenlik Polisi başkanı Reza Alipour, bir ay içinde 63 bin 693 “başörtüsü sorunlu” kadını uyardıklarını açıklamıştı. Ancak sonraki aylarda prosedür değişti ve daha da sıkılaştı. Polis yetkilileri çok sayıda kadının tutuklandığını duyurdu. Nisan 2007'de, Tahran polis gücü komutanı Ahmadreza Radan, "Daha kötü ve rezil vaziyette olanlar tutuklanmalı ve kurulumuzdaki kadın danışmanlar tarafından uyarılmalılar. Daha sonra bu kişilerin ailelerinden karakola gelmeleri ve çocuklarının dış görünüşünü düzelterek teslim almaları isteniyor” diye açıklama yapmıştı.
Çarşafa çiçek
2013 yılındaki Anneler Günü'nde devriyeler, çarşaf giyen kadınları çiçeklerle ödüllendirdi. 27 Aralık 2017'de Tahran polis şefi Tuğgeneral Hossein Rahimi, “NAJA komutanına (NAJA Sınır Muhafız Komutanlığı) göre İslami değerlere uymayan ve bu alanda ihmali olanlar artık gözaltı merkezlerine alınmayacak, haklarında dava açılmayacak ve mahkemeye sevk edilmeyecekler; daha ziyade, davranışlarını düzeltmek için onlara eğitim sınıfları sunulacak” demişti. Bu konuda sıkça açıklamalar yapılsa da sonuç değişmedi.
Düzene isyan
Jîna Emînî'nin katledilmesinin ardından gelişen protestolar, yasaklamaların İran rejiminin karakteristik ve ideolojik çerçevesini ortaya koyuyor. Başörtüsü kadınlara ideolojik olarak dayatılıyor ve kadınların sınırları bu tartışmalar üzerinden çiziliyor. Kadınların bugünkü eylemleri salt bir başörtüsü eyleminden öte aynı zamanda düzene ve düzenin baskılarına da isyan anlamına geliyor. Kadınlar, yasalar ve erkeklerin iki dudağı arasına sıkıştırılmış özgürlüklerini geri almak için sokaklarda direniyor. Bu direnişin kadınlara resmi saldırı hattını ise özel olarak kurulan “Ahlak Polisleri” oluşturuyor. Kadınları toplumsal alandan uzak tutmak, giyim tarzını kontrol etmek, muhalefetini bastırmak… tüm bu sayılanlar kadınları her zaman İran topraklarında hedef haline getiriyor.
Kadın direnişi yükseliyor
Zorunlu tesettüre itiraz eden çok sayıda kadının tutuklanıp hapse atılmasına ve yargılamaların devam etmesine rağmen, kadınların dayatılmış tesettürden kurtulma mücadelesi devam ediyor. İran yönetimi yasağı kaldırma noktasında geri adım atmayacak gibi dursa da kadınlar da eylemlerinden vazgeçmiyor. İran rejimi kendini var etme ve kırmızı çizgisi olan başörtüsü meselesine dair kanlı eylemlerine devam ederken, İranlı kadınların da özellikle Jina Mahsa Emînî'nin ölümünün ardından mücadeleyi çok daha aktif ve başka bir boyuta taşıdıkları görülüyor. Bu yüzdendir ki tüm dünya kadınlarının kalbi İranlı kız kardeşleriyle birlikte atıyor…
*Bu dosyada NuJinha'nın 3 bölümlük "İranlı kadınlar ve başörtüsü: Yılların mücadelesi" dosyası kaynak alınmıştır.