Kadınlar birlik olmazsa toplumsal birlik olmaz, Somali'den daha yoksul bir toplum, Taliban'ın yönettiği Afganistan’dan daha karanlık bir sistemin eşiğinde oluruz
Memleket dipsiz kuyu gibi karanlık, siyasette ahlak kalmamış, adalet-hukuk yok, ekonomik çöküşün sonuçları ciddi bir mağduriyete yol açmış, insanlar borç batağından ve evine ekmek alamamaktan ötürü intihar ediyor, esnaftan-çiftçiye umudunu yitirmiş genç insanlar canlarına kıyıyor. Muhalefet statükocu, birleştirici-kucaklayıcı mesaj vermiyor, yani toplumun beklentisine cevap olacak kalitede değil.
Toplumsal duyarlılıkla siyaset yapanlar baskı altında, cezaevleri barış-adalet-hak-özgürlük ve eşitlik isteyen insanlarla dolduruldu.
Derin yoksulluk ve antidemokratik baskıcı siyaseti eleştirenler susmayı tercih ediyor. Ses çıkaranlar ya mafya-tik tehdit ve saldırıya maruz kalıyor ya da tutuklanıyorlar. Umutsuzluk-çaresizlik yumağı sarmalında sessizlik felaketi büyütüyor, ağır fatura kadına kesiliyor.
Kadınlar susmamalı-susmayacaklar, kadın mücadelesinden beklenti her gün büyüyor. TV kanalarına çıkan birçok erkek yorumcu dahi kadın mücadelesine ihtiyacın olduğunu vurguluyor ve ülkeyi bu karanlıktan ancak kadınlar kurtaracak tespitini yapıyor. Kadınların omuzundaki sorumluluğun arttığı bir dönemdeyiz.
Erkek egemen siyasetten bağımsız süre gelen bir kadın mücadelesinin deneyimi var. Kürt kadın hareketiyle birleşen her görüşten-inançtan-kimlikten kadınlar kazanımlara imza attılar. Birçok siyasi parti-örgüt-sendika ve meslek odalarında toplumsal cinsiyeti gözeten tüzükler yapıldı, kadınların söz ve karar sahibi olmaları için genel ve yerel seçimde irade oldular. Hali hazırda parti ve kurumlarda eş başkanlık sistemin kabulü kadın mücadelesinin sonucudur. Şu anda hâlâ Meclis'te ve her mecrada kadına yönelik şiddet-katliam ve sömürüye karşı tepkileri dile getiren kadın vekiller bu mücadele içinden gidenlerdir.
Savaşa karşı barışta ısrar eden kadınların yükselen sesiydi, müzakere ortamını oluşturan. İstanbul Sözleşmesi'nin imzalanması, kürtaj yasasının geri çekilmesi de. Bugün hâlâ Karadeniz'de HES'lere, Ege'de termik santrallere karşı direnen kadınların ortaya koymuş oldukları irade 8 Mart, 25 Kasım eylemlerini dalga dalga yayan mücadelenin parçasıdır.
Her kimlikten- siyasetten ve inançtan kadınların, Barış İçin Kadın Girişimi ve Kadınlar Birlikte Güçlü gibi kurdukları ittifaklar çok ses getirdi. Barışı ve yaşamı savunan-huzur ortamı isteyen toplumun büyük kesimi için umut oldu.
Bu süreçlerde kadın mücadelesi içinde hatta öncülerinden Gültan, Sabahat, Aysel, Figen, Leyla, Ayşe ve yüzlercesinin rehin tutulmalarının sebebi de yükselen bu kadın mücadelesini kırmak değil midir?
Yıllardır tutsaklar ve sağlık problemi yaşıyorlar, sevdiklerinden ve sevdaları mücadeleden uzak ağır bedel ödüyorlar. Onların uzun süredir içeride olmalarında eksik-yetersiz dayanışmanın etkisi yok mudur?
Dört duvar içinde özgürlüklerinden alıkonulan arkadaşlarımız üzerinden kadınlara verilen "dizinizi kırın evde köle olun" mesajı değil midir? Aysel Tuğluk'un şahsında kadınların hafızası silinmeye çalışıldığı acık değil midir?
Gülistan Doku'dan haber alınamıyor, Emine Şenyaşar Urfa Adliyesi önünde kar-kış demeden adalet arayışını sürdürüyor. Sembolik dayanışmayı aşan, kitlesel tepkiler veremiyoruz.
Yoksulluk her gün daha da derinleşiyor, hayat pahalılığı, fahiş elektrik-doğalgaz faturaları ödenemiyor, kimi haneler enerji kesintisinden karanlığa gömülmüş kimilerinde doğal gaz yanmıyor.
Ve artan işsizlik direk kadını ilgilendiren konulardır, çünkü çalışma yaşamında kadın sayısı azaldıkça azalıyor. Neden, niçin ses çıkaramayıp sunulan kötü koşullarda bir yaşamı kabul eder gibi bir durumdayız.
Sezen Aksu ne güzel demiş; sen beni öldüremezsin, ben herkesim. Bence de kadınlar herkestir; İşçidir, emekçidir, çiftçidir, doğadır, bilimdir, yaşamın kendisidir.
Sezen demişken; tüm farklılıklara rağmen bir “kadın dardaysa” yanında olmak gerek. Sezen Aksu, Semra Güzel ve Sedef Kabaş erkek egemen siyasetin saldırısı altında tehdit edildiler. Sezen şarkı sözü, Sedef düşüncesini ifade ettiği için, Semra da silah yerine sevgiye sarıldığından saldırıya uğradılar.
OPPO fabrikasında çoğu kadın yüzlerce işçi, yine FARPLAS fabrikasında 60'ı kadın yüzün üzerinde işçi, sendikaya üye oldukları için işten atıldılar, kaçımız duyduk, dayanışma gösterebildik mi?
25 Kasım eylemine katıldıkları gerekçesiyle 2911 sayılı gösteri ve yürüyüş kanuna muhalefet ettikleri savıyla 26 Ocak sabahı iki kadın evlerinden alındı, bu 8 Mart'ta sizi sokağa çıkarmayacağız anlamına gelmiyor mu?
Kadın ittifakı şart;
Ana muhalefet toplumu birleştirecek kabiliyete sahip değil, statükoculukta ısrar ediyor- ayrıştırıyor. Barış isteyenler, adalet talebi olanlar, birlikte bir yaşamı savunup hak ve özgürlükten yana siyaset yapanlar da malum cezaevlerine konuluyor.
“İşçi-köylü edebiyatı” yapanlar ise hâlâ “ilke-prensip-ideoloji” çıkmazındalar, küçük-dar eksende “umut” yaymaya çalışıyor. Egoları çok yüksek, oportünist düşünce biçimleri kadın mücadelesini küçümsüyor, hâlâ “kadın-erkek el ele" masalı okuyorlar. Toplumsal muhalefette birleştirici rol oynamayan bu anlayış da topluma kadına ve emekçiye güven vermiyor.
Kadınlar tüm farklılıklarına rağmen 8 Mart etkinliğini şimdiden güçlü yapabilmenin tartışmalarını yürütmelidirler. Kadın birliğini engelleyen siyasetlerden, erkek egemen yapılardan bağımsız bir iradeyi görmek zorundadırlar. Kadınlar birlik olmazsa toplumsal birlik olmaz, Somali'den daha yoksul bir toplum, Taliban'ın yönettiği Afganistan’dan daha karanlık bir sistemin eşiğinde oluruz.