Selam, çocuk evliliğinden kaçmak için göç etmeyi seçti… Türkiye’de görüşülen Afganistanlı Bahar, eski kocasının yapabileceği şeylerden korkuyordu… Yoksul Vietnamlı kadınlar için ise evlilik göçüyle Tayvan’a gitmek "bir fırsat"
22-26 Kasım tarihlerinde Manş Denizi’nde trajik şekilde hayatını kaybeden 27 kişiden 7’si kadın, 3’ü ise çocuktu. Avrupa’da yeni bir hayat arayışında olanlar arasında kadınlar ve çocuklar sıklıkla yer alıyor. 21 Kasım itibariyle, bu yıl Akdeniz’e deniz yoluyla giden mültecilerin yüzde 21’i kadınlar ve çocuklardan oluşuyor. Kanal, normal olarak uzun, son derece tehlikeli ve genellikle şiddetli bir yolculuğun ardından son bir tehlikeli geçiş sunuyor.
Bu trajik ölümlerin haberleri, Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılmasına Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma günü olan 25 Kasım’da yayınlandı. Üzücü ironi şu ki; şiddet, kadınların tehlikeli göç yolculukları yapmayı seçmesinin yaygın bir nedeni ve bununla birlikte kadınlar, yollarda ve vardıkları yerde de çoğunlukla daha fazla şiddetle karşılaşıyorlar.
Birçok durumda, kadınlar damgalanma veya intikam korkusu nedeniyle şiddeti bildirmiyor. Bu yalnızca kadınların, ihtiyaç duydukları desteği almasını engellemekle kalmıyor, aynı zamanda doğru verilerin toplanmasını da güçleştiriyor.
Bu sebeple ben ve Dünya Üniversiteler Ağı’ndan diğer 7 uzman, kadınları, göçü ve onların dayanıklılık hikâyelerini inceleyen bir proje üzerinde çalışmak amacıyla bir araya geldik. Yaklaşık 150 kadınla röportaj yaptık ve şimdi onların hikâyelerini ortak bir hikâye anlatım projesinde yayınlıyoruz.
Evde şiddet
Meslektaşlarımdan Marina de Regt, evlerinden uzağa göç eden Etiyopya’daki genç kadınlar üzerine bir çalışma yaptı. Bu genç kadınların göç etmelerinin sebeplerinden bazıları, üvey anne-babaları, teyzeleri veya amcalarından gördükleri toplumsal cinsiyet temelli şiddet veya zorla evlendirilmekten kaçmak. Etiyopya’daki kadınların yüzde 40’ından fazlası evli veya 18 yaşından önce bir birliktelik içinde.
13 yaşındaki Selam’a iki seçenek verilmişti: Ya okulu bırakıp evleneceksin ya da teyzenle Khartoum’a (Sudan’ın başkenti) gideceksin. Selam bunu şöyle açıkladı:
"15’ine gelen ve evlenmemiş olan kız çocukları yaşlı olarak kabul edilirdi. Ayrıca okulda tecavüze uğrayıp hamile kalan çok sayıda kız çocuğu vardı. Büyükannem ve büyükbabam büyük ihtimalle beni bu şekilde korumak istedi. Hamile kalmamdan ve kimsenin benimle evlenmek istememesinden korkuyorlardı."
Selam, çocuk evliliğinden kaçmak için göç etmeyi seçti. Harika bir öğrenci olmasına rağmen, ailesi okulu, namusu için bir tehlike olarak görüyordu. Etiyopya’da kız çocukları okulda bile cinsel saldırıya karşı korunaksızlar. Eğer tecavüze uğramış olsaydı, evliliğe dair bütün imkanları kaybetmiş olacaktı.
Etiyopya’da görücü usulü evlilikler, kız çocuklarının genellikle kendi başlarına evlilik kararı almadığı ve kendilerinden yaşça çok daha büyük adamlarla evlenmelerinin beklendiği kırsal bölgelerde hâlâ yaygın. Selam, dar bir seçenek aralığı ile karşı karşıya kalmıştı: Çocuk gelin olmak ya da Sudan’a göç etme riskini almak.
Yolda şiddet
Meslektaşım Talitha Dubow ile yaptığım kendi araştırmam, hem Libya üzerinden Orta Akdeniz rotası hem de Türkiye ve Batı Balkanlar üzerinden Doğu Akdeniz rotasıyla Avrupa’ya giden mültecilerin yolculuğunu inceliyor. Kadınlar bize, bu yolculuğun birçok noktasında, sınır muhafızları, kaçakçılar veya insan kaçakçıları tarafından yoğun tacize maruz kaldıklarını ve boğulma, istismar veya açlıktan ölme riskiyle karşılaştıklarını söylediler.
Türkiye’de görüşülen Afganistanlı genç kadın Bahar, Birleşmiş Milletler Mülteci Komisyonu’nun, yakın zamanda kendisine ABD’ye yeniden yerleşmesini teklif ettiğini açıkladı. Ancak süreç 4 ile 5 yıl alacaktı ve Afganistan’da ailesine saldırmış olan şiddet dolu eski kocasından o dönem tehditler alıyordu.
Bu nedenle Bahar, düzensiz bir şekilde Avrupa’ya seyahat için planlar yapıyordu çünkü ABD seçeneğini kabul etse de Türkiye’de kalması durumunda, eski kocasının onu ve çocuğunu öldürmesi ihtimali dahil, yapabileceği şeylerden korkuyordu.
Aynı zamanda Avrupa Birliği’ne ilerleyen yolculuğunun da ölümcül olabileceğini biliyordu ancak bize şunu söyledi: “Bu riski gerçekten almak zorundayım. Başka bir seçeneğim yok.”
Varış noktasında şiddet
Gidecekleri yere vardıklarında bile mülteci kadınlar muhakkak özgür değil. Evlilik amacıyla göç etme, son yıllarda artış gösteriyor. Bu artış çoğunlukla Asya’da gerçekleşiyor. Örneğin, yoksul Vietnamlı kadınlar için, evlilik göçüyle Tayvan’a gitmek "daha iyi bir yaşam fırsatı" sunuyor.
Meslektaşım Su-Lin-Yu, Tayvanlı erkeklerle evlenmek için Tayvan’a göç eden Vietnamlı kadınlara ilişkin geniş kapsamlı bir araştırma yaptı. 1997’den bu yana 520 binden fazla kadın evlilik amacıyla Tayvan’a gitti ki bu yaklaşık 24 milyonluk bir nüfus için dikkate değer bir sayı.
Su-Lin yu, Vietnamlı kadınların kocaları tarafından fiziksel ve psikolojik istismar ve hatta bazı durumlarda diğer erkek aile üyeleri tarafından cinsel taciz dahil olmak üzere çeşitli şiddet biçimlerine karşı oldukça savunmasız olduklarını ortaya koydu. Bir görüşmeci şunları söyledi:
"Bazen sabah 2 veya 3 gibi eve gelir ve benimle tartışırdı. Hamileliğimin yaklaşık üçüncü ayında beni dövmeye başladı. Hamileyken beni dövüyordu. Kayınbabam ve kayınvalidem bunu biliyordu ama bana yardım etmediler."
Mülteci kadınlar kocalarına bağımlı durumda. Şiddet uygulayan kocaların, Tayvan vatandaşlığına başvurmalarını engellemek ve bir istismar döngüsünün içinde tutmak için eşlerinin pasaportlarına el koyduğu tespit edildi. Bu kadınlar genellikle tecrit altında ve yardım istemek için yaptıkları başvuru sayısı çok az. Küresel anlamda, erkeklere nazaran kadınların, birlikte oldukları kişiler tarafından öldürülme olasılığı dikkate değer biçimde fazla ve bu oran, partnerleri tarafından öldürülenlerin yüzde 82’sini oluşturuyor.
Şiddeti sona erdirmek
Manş Denizi’nde, hamile kadınların ve çocukların da aralarında olduğu 27 insanın ölümü trajik bir olay. Kadınların, her gün, şiddetten ve ölüm ihtimalinden kaçmak için göç ettiğini, güvenli yerler ve özgür bir hayat yaşamak için olası fırsatlara ulaşmak uğruna hayatlarını tehlikeye attığını kabul etmeliyiz.
Hepimiz, kadın mültecileri savunarak yardım edebiliriz. Kadın mültecilerin korunması için, hikâyelerini anlatmak için ve hayatta kalanları merkeze alan destek hizmetleri kurmak için kolektif şekilde güvenli alanlar yaratmalıyız. Umuyoruz ki, konuştuğumuz kadınların hikâyelerini paylaşırken, bu krize ilişkin farkındalık ve buna dair bir şeyler yapma arzusu artacaktır.
*Çeviri: Derya Doğan