Dünya Kadın Yürüyüşü, 2020.
Fas feminizminin ilk dalgası, 1940'ların ortasından 1960'ların başına kadar Fas'ın sömürgeleştirildiği dönemde gerçekleşti
Bu makale, Khadija Ryadi tarafından yazılan Fas’ta Feminist Hareket: Yol ve Perspektifler değerlendirmesinin bir parçasıdır. Kitap, ırkçılık ve yabancı düşmanlığıyla mücadele eden özerk kuruluşların bir federasyonu olan SOS Racism (SOS Racismo) tarafından yayınlandı.
Aşağıdaki alıntı, başlangıcından günümüze kadar Fas'taki feminist hareketin görünümünü ve izlenen yolların bir analizini sunmaktadır. Khadija Ryadi, Fas'taki Dünya Kadın Yürüyüşü'nün bir aktivisti. Ayrıca Fas İnsan Hakları Derneği'nin (Association Marocaine des Droits Humains-AMDH) eski başkanı ve 2013 yılında BM İnsan Hakları Ödülü'nü aldı.
***
Faslı kadın ve erkeklerin demokrasi ve modernite ile ilgili konularda uyanmasını göz önünde bulundurursak, Faslı kadınlar, kadın haklarını savunmak için nispeten bu süreçten erken örgütlendiler. (…) Fas feminizmi ilk adımlarını 1940'larda, o zamanın en önemli siyasi partilerinin kadınların durumuyla ilgilenmeye başlamasıyla attı. (…) Kadınlar, “saf kız kardeşler” anlamına gelen Akhawat Assafa adlı bir dernekte örgütlenmişlerdi. Örgüt, 1944'te okuma yazma bilmeyen ve çoğunluğu yoksul olan kadınların yaşam koşullarının iyileştirilmesi için bir dizi talepte bulundu. (…) Akhawat Assafa'nın amacı, ev işçilerine saygı duymak, o zamanlar var olmayan bir aile hukuku ile kadınları evlilik içinde korumak ve kadına yönelik şiddet konusunda farkındalık yaratmaktı…
Fas o dönem hâlâ Fransız sömürgesi altında olduğu için, Fransız Komünist Partisi'nin bileşenlerinden olan Komünist Parti (KP), Faslı Kadınlar Birliği'ni kurdu. Parti, daha çok kadınların sosyal ve ekonomik sorunlarıyla ilgileniyordu. Hâlâ aktif olan ve Demokratik Faslı Kadınlar Derneği ismini alan oluşumun çatısı altında feminist hareket, işçi sınıfından kadınları bir araya toplamak için çalışmalar yürütüyordu. Bu dernek, bağımsızlıktan sonra Fas rejimi tarafından yasaklanan Komünist Parti'den koptu ve daha sonra sosyal demokrasi odaklı bir programla siyasete döndü.
(…) Fas feminizminin ilk dalgası, 1940'ların ortasından 1960'ların başına kadar Fas'ın sömürgeleştirildiği dönemde gerçekleşti.
Siyasi partilere bağlı bu feminist deneyim ivmesini kaybederken, kadın sendikacılar 1960 yılında ilk bağımsız kadın örgütünün kurulmasıyla mücadelenin sorumluluğunu üstlendiler. Faslı Kadınlar İlerici Birliği'nin kökenleri, Fas halkının kendi sendikalarını kurmasını yasaklayan Fransız sömürgeciliğinin baskısından kaçmak için bir yeraltı örgütü olarak kurulan, ilk Fas sendika merkezi olan TBB'ye dayanmaktadır. Dolayısıyla kadınlar, tüm bu zor zamanlarda hem ulusal özgürlük mücadelesinde hem de sendikalar içindeki toplumsal mücadelede yer aldılar.
Bu büyük feminist politik ve sendikal deneyimlerden sonra, kadın mücadeleleri uzun süre uykuda kaldı. Özellikle bağımsızlığın ardından ulusal hareketin sol kesimleri ile monarşi arasında uygulamaya konulması gereken yönetimin doğasına ilişkin ilk çatışmalar ile siyasi mücadele hakim oldu ve kadın hakları konusu arka planda kaldı. Muhalefete yönelik baskı böyle başladı. (…) 1980'lerin ortalarında ise ikinci dalga feminizm başladı. O on yıl, hareket için bir uyanış zamanıydı. Sol partilerden militan kadınlar, esasen Marksist kadınlar, kendi kaderlerini devralmaya karar verdiler. Böylece siyasi partilerin dışında kadın örgütleri kurmaya başladılar.
Yeni bir feminizmin şafağı
Fas'ta yeni nesil kadın hareketlerinin ortaya çıkmasına birçok faktör katkıda bulunmuştur. En belirleyici nedenler, her düzeyde marjinalleşme ve ayrımcılıktan etkilenmeye devam ettikleri için Faslı kadınların yaşam koşullarıydı. Kadınlar ötekileştirmenin ve ayrımcılığın her türlüsünden nasiplerini alıyorlardı. Kadınların haklarını ve onurunu zedeleyen yasalar devasa boşluklarıyla kadınların maruz kaldığı ayrımcılıkta belirleyici oldu. Önceleri ‘aile yasası’ olan bu kanunlar ‘ceza yasası’ ismini alarak bugün hâlâ yürürlükteler (…)
Fas feminizminin ikinci dalgasının yükselişine bu sefer dışarıdan gelen diğer faktörler katkıda bulundu; bunların en önemlisi Tunus ve Mısır gibi Arap ülkelerinden reformist kadın ve erkek düşünürlerin etkisiydi. (…) Faslı feministler, Fas feminizminin entelektüel temelini oluşturmaya yardımcı olan Nawal Saadawi, Fahima Charafeddine, Farida Nakkache vb. gibi büyük doğulu yazarların seslerini de yükselttiler. Diğer bir faktör, özellikle Mayıs 1968'den sonra Fransa'da Avrupa ve genel olarak Batı ülkelerinden farklı feminizm türlerinin etkisiydi. Fas feminizmine damgasını vuran bu etki, evrenselci konumlandırmasını ve çalışma yöntemlerini etkilediği için derindi.
Yeni feminizm dalga birkaç aşamadan geçti
Fas’taki kadın hareketinin canlanması, entelektüel yanlarıyla ön plana çıkmıştı. Kültür, ülkedeki mevcut hareketlerin temellerindendir. Kadın düşmanlığının yüksek olduğu bir toplumda ve cinsiyet odaklı bir hareketin hâlâ sınıf mücadelesini baltalayacağını düşünen radikal hareketlere karşı, Faslı feministler taleplerinin meşruluğu için mücadele yürüttüler.
(…) Birçok feminist aktivist çoğunlukla sol siyasi partilerdendi. Sınıf ideolojilerinin egemen olduğu bu partiler, kadın sorunlarıyla yeterince ilgilenmediler. Bu nedenle pek çok kadın aktivist bunu kendi başlarına yapmaya karar verdiler. Bu aşamanın en bilinen ölçütlerinden biri, Fas'ta yayınlanan ve birkaç kadın yazarın dahil olduğu, kadın meselelerinde uzmanlaşmış ilk gazete olan 8 Mart gazetesinin oluşturulmasıdır. Ve ilk savaş alanı "aile hukuku"ydu.
Fas Ulusal Öğrenci Birliği'nden aktivistler tarafından oluşturulan üniversitelerdeki kadın komiteleri, ülkedeki feminist hareketin başka bir safhasını işaret ediyordu… Ayrıca kadınlar örgütlenme alanı olarak gençlik merkezleri kurdular. (…) Ülkenin her köşesinde kadınların okuryazarlık çalışmalarına ağırlık veren birçok dernek, yoksul sınıflardan kadınlara ulaşmayı mümkün kıldı ve ayrıca sendikalar içinde kadın işçilere yönelik dernekler kurdu.
1979'da Fas'taki en büyük insan hakları derneği olan Fas İnsan Hakları Derneği'nin kurulması ve Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılmasına İlişkin BM Sözleşmesi'nin (CEDAW) geliştirilmesi, kadın hareketlerini ve evrensel mücadelelerinin ve taleplerinin temeli için referanstır. Bu, Fas kadın hareketinin üçüncü aşamasını oluşturdu.
(…) O zamanlar kurulan ve şu anda genellikle Faslı feminist dernekler olarak adlandırılanların merkezinde yer alan kadın derneklerinin çoğu (…), mücadelenin esasen kadına yönelik baskının kaynağı olan ataerkilliğe meydan okumaya odaklanması gerektiğini düşündü. Az sayıda kadın aktivist bu düşünceye sadık kaldı ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddete karşı mücadeleyi diğer ataerkil baskı biçimlerine bağlayarak kadınlarla birlikte hareket etmeyi seçti.
Talepler evresi
1993 yılı Fas kadın hareketi için özeldi. Muhalefet partilerin kadın aktivistleri, sendikaların kadın komiteleri ve yeni kurulan bazı kadın hakları dernekleri başta olmak üzere farklı kadın çevreleri ilk kez bir ağda toplandı ve Kişisel Statü Yasasını değiştirme mücadelesinin başladığını duyurdu. Bu gelişme 4 ay boyunca ülkenin gündemine oturdu ve kadın hareketinde önemli bir rol oynadı. (…) 2000 yılı, Fas'taki kadın hareketinin zaman çizelgesinde ikinci önemli yıldı. Ülkede ilk kez binlerce kadın sokağa çıkarak yürüyüş düzenliyordu. Aynı sırada ülkenin muhafazakar kesimleri çok daha büyük bir yürüyüş düzenlemişlerdi. Muhafazakarların yürüyüşü daha etkili olmuştu ve kadınlar bir kez daha kaybetmişlerdi. Ama bu kaybediş Faslı kadınları yolundan edememişti. (…)
Bir kez daha yeni bir aile yasası için mücadele eden “Eşitlik Baharı” adlı yeni bir kadın ittifakı kuruldu. 2004 yılında sonuçlanacak olan bu mücadelede kadınlar istediklerini elde edemeseler de değiştirilen yasa öncekinden çok daha adildi. Bu gelişme kadın hareketinin toplumda mücadele ve değişim aracı olarak yerleşmesine izin verirken, kadın hareketi siyasi senaryoların merkezine oturdu. (…)
Fas kadın hareketindeki hatalar
(…) Kadınların siyasi partilerden bağımsızlığına ilişkin endişe, nihayetinde siyasete, özellikle hareketin kurucularının kökeni olan sol kanata yönelik bir fobi haline geldi.
Bu, hareketin bir bütün olarak toplumdaki değişim hareketlerine karşı hassas olmamasına neden oldu. (…) Bununla birlikte, son on beş yılda ülke genelinde ortaya çıkan toplumsal hareketlerin ve taban gösterilerinin çoğu, çoğunlukla kadın hareketleridir veya en azından kadınların önemli bir katılımıyla göze çarpmaktadır. Ayrıca Fas feminizmi, sınıf baskısı veya kırsal kesimdeki kadınlara karşı ayrımcılık gibi diğer baskı ve ayrımcılık biçimlerine karşı da kadınların mücadelesinden uzaklaştı.
Bu durum yeni bin yılın başında pekiştirildi. Aslında, 2003 yılında Fas'ta meydana gelen terör saldırılarından sonra, Fas hükümeti (…) kendisini özgürlüklerin savunucusu ve İslamcı projeye karşı tek alternatif olarak ilan etti. Kadınlar İslamcıların gözde hedefi olduğu için, bu söyleme en duyarlı olan da kadın dernekleri oldu. Sözde Arap dünyasındaki taban gösterilerinin ardından, 20 Şubat Hareketi adlı bir gençlik hareketinin gösterilerinin Fas şehirlerinde patlak vermesiyle, 2011'de daha görünür hale gelen kadın derneği imajını bu tür bir uyum etkiledi. Çekimser kalan kadın örgütleri dışında yüz binlerce gösterici ve 100'den fazla sol örgüt, sendika ve siyasi parti, hareketi desteklemek için bir ağ oluşturdu. Bu tarihi bir andı ve kadın hareketinin konumlanması olumlu bir şekilde yorumlanmadı.
Militan bir kadın hareketi için perspektifler
Kadın dernekleri tarafından alınan söz konusu kararların gözden geçirilmesi beklenmemelidir. (…) Bu yenilenme yerel kadın örgütlerinden beklenebilir. Daha az bilinmelerine rağmen bu örgütlerin, sayısı ve etkisi daha fazladır. Çünkü, coğrafi konum, sınıf aidiyeti duygusu veya ideolojik seçimler nedeniyle taban örgütlenmeleriyle birlikte mücadele etmeye daha çok bağlıdırlar. Fas feminizmini yeniden icat etmek için daha iyi bir konumdalar. Fas’taki kadın hareketini tekrar diriltmek için durum daha elverişli. Bu sadece kadınlara yardım etmek için değil, durumlarını değiştirmek için yeni bir vatandaş seferberliği yoludur. Çünkü cinsiyetçiliğe ve cinsiyet eşitsizliğine karşı mücadele eden feminizm, diğer sömürü ve ayrımcılık biçimlerine karşı mücadeleden ayrı olamaz ve ancak tüm Fas halkının kurtuluşu için verilen çeşitli mücadelelerle bütünleşebilirse başarılı olacaktır.
(…) Houria Bouteldja, cinsiyetçilik ve ırkçılık karşıtlığı arasında seçim yapmak zorunda olmayan bir feminizmi savunuyor. “Arap kadınları” kendi topluluklarında (ve ayrıca Avrupa toplumunda) karşılaştıkları gerçek cinsiyetçilikten korurken, aynı zamanda “Arap erkekleri” kendilerini ırkçılıkla suçlayan ırkçılığa karşı savunmak zorunda olan “paradoksal” olarak tanımladığı bir feminizm. Doğrudan yapısal ırkçılığa maruz kalmayan, ancak (neo)kolonyal bilgi ve uygulamalarımızın yapısökümüne açık olan feministler tarafından da savunulabilecek bir feminizm; “ırkı” ihmal etmek istemeyen kadınlar, direniş stratejilerinin her zaman ve sadece cinsiyete dayalı olması gerektiğine ne ihtiyaç duyar ne de inanır.
*Çeviri: Mehmet İnanç
*Kaynak: https://capiremov.org/en/experience/history-and-analysis-of-the-feminist-movement-in-morocco/