8 Mart Kadın Platformu, Kadıköy’de ‘Büyük Kadın Buluşması’na hazırlanıyor. Yaşam hakkından İstanbul Sözleşmesi’ne, eşitlikten özgürlüğe kadar pek çok ana gündemle bir araya gelecek olan kadınlar, alanlara çağrı yaptı
8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne geri sayım başladı. Kadın kurtuluş hareketi ile Kürt kadın hareketi, 8 Mart’a yönelik sloganlarını, eylem ve etkinliklerini büyük oranda açıkladı. İstanbul’da onlarca kadın kurum ve örgütünün yer aldığı 8 Mart Kadın Platformu, 5 Mart’ta Kadıköy’de büyük kadın buluşması planlarken, Feminist Gece Yürüyüşü’nü organize eden feministler ise 8 Mart günü Taksim’de 19. eylemi gerçekleştireceğini ilan etti.
Eylemler öncesi 8 Mart bildirileri dağıtan, sosyal medyada #8Mart etiketiyle duyurular yapan, alanlara çağrılarda bulunan kadınlar şiddetsiz bir yaşama, eşit ve özgür bir dünyaya dikkat çekiyor.
Türkiye’de kadınlara yönelen baskı ve saldırıları, buna karşı bir adım dahi geri atmayan aksine daha da ilerleyen ve büyüyen kadın mücadelesini 8 Mart çerçevesinde ele alalım istedik. 8 Mart Kadın Platformu adına Benazir Coşkun ile kadınların gündemini, 8 Mart sloganlarını, çağrılarını ele aldık. Yaptıkları çalışmaları aktaran Coşkun, aynı zamanda kadın kurtuluş mücadelesinin daha da büyüyeceğinin ipuçlarını verdi.
* 8 Mart Kadın Platformu’nda kimler yer alıyor?
Platformda sosyalist, feminist kadınlar, Kürt kadın hareketinden kadınlar, parti ve kongrelerin kadın komisyonları, kadın kurtuluş mücadelesini kadınlarla sürdürmek isteyen bütün kadın örgütleri var. 8 Mart Kadın Platformu bu anlamda çok kapsamlı diyebiliriz.
* Bu yılki 8 Mart’ın diğer yıllara oranla farklı bir özgünlüğü, ayırıcı özelliği var mı?
Her 8 Mart tabii ki temel konularla kendini devam ettiriyor. Kadınların gerçekten eşit ve özgür olarak yaşadığı bir dünya kurulana kadar da bu mücadele devam edecek. Tarihten günümüze kadar çeşitli yönleri ile birlikte gerek sosyalist kadınlar, gerekse feminist kadın hareketi ve Kürt kadın hareketinin oturduğu temel noktalar var. Daha da kemikleştirilmiş, kurumsal hale getirilmeye çalışılan bir faşizm ve bununla mücadele bağlamında 8 Mart'ın, bağlantılı olarak da 25 Kasım’ın saldırılara uğraması, kadınların doğrudan hedef alınması durumu var. Kadın hareketinin terörize edilerek 8 Mart'taki Feminist Gece Yürüyüşü’ne saldırılması, feministlerin ‘zillet’ olarak tarif edilmesi, benzeri birçok saldırı ve söylem var. Temelde bu saldırılar, özgür kadın mücadelesini hedef alıyor. Özellikle de bu son 5 yıllık süreçte bu saldırılar daha da kemikleşti ve temel saç ayaklarından biri kadın mücadelesi. Dolayısıyla bu 8 Mart'ın özellikle bu saldırılar nedeniyle bir özgünlüğü var. Biliyorsunuz pandemi döneminde dahi kadınlar sokakta olmayı, mücadele etmeyi bırakmadı. Yasal, izinli ve benzeri darlaştırmalara girmeden bir mücadele yürütüldü. Dolayısıyla bu mücadele sürecine karşı da erkek iktidarın saldırı durumu var. Yani ikili bir hat var. Tabii bir bağlamda birikim süreci devam ediyor ama diğer bağlamda da saldırılar katmerlenerek artıyor. Bu saldırılara rağmen geri çekilmeyen, artarak devam eden, hatta daha da üstüne yürüyen bir 8 Mart değerlendirmemiz var. Bir eşik ve bir sınır tartışması ve bu sınırla beraber olduğu yerde durmayan, adımlarını daha da ileri atan bir 8 Mart var bizim için. Bu yılki 8 Mart'ın farkını bu şekilde tarif edebilirim.
* Özellikle mücadele veren Kürt kadınlarına, siyasetçilerine geçmiş yıllardan beri bir saldırı var, bu dönemde de artarak devam ediyor. Aynı zamanda bu dönemde erkek şiddetine karşı eylem yapan tüm kadınlara saldırılar da artmaya başladı. Bu saldırıları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu dönemi patriyarka ile kurulan ilişkinin güçlendirilmesi olarak okuyorum. Yani klasik Alman faşizminden İtalyan faşizmine gidersek, o örnekler bağlamından değerlendirerek bu ülkede uygulanan faşizme geldiğinizde çok ciddi paralellikler görüyoruz. Politikalar birbirleri ile benzer, paralel şekilde devam ediyor. Siz de biliyorsunuz, Süleyman Soylu'nun her 8 Mart yaklaşırken artık gelenekselleşen bir cümlesi var; ‘PKK bir kadın örgütüdür’ diye. Yani bu cümleyi kurduğundaki amacı bağlamında değerlendirdiğimizde, özgün kadın hareketinin doğrudan hedef alındığı bir hat oluşturulduğunu görüyoruz. En son mesela ‘Siz Fatihler doğuracak kadınlarsınız’ söylemi var. Ha keza sürekli bir salık verme hali var. Örneğin ‘Siz Fatihler doğuracak kadınlarsınız’ söylemine baktığımızda, ‘Kilise-çocuk-aile’ üçgeninden işte ‘çocuk-aile-anne’ üçgenine varan bir hat var. Bir kadının kadın olarak var olmasını engellemeye çalışan bir pozisyon var. Az önce saydığımız örneklerin yanı sıra son süreçte Ayşe Gökhan'ın Leyla Güven’in, HDP’li kadın siyasetçilerin dosyalarına baktığımızda, ki mesela benim dosyamda da var; yaptığımız bütün ortak kadın eylemleri onların deyimiyle bir ‘terör faaliyeti’ olarak karşımıza çıkıyor. Kadın cinayetlerine karşı durmak, eşitlik ve özgürlük mücadelesini sürdürmek de çok temel bir hedef alınma sebebi. Kadın hareketinin düşmanlaştırılması, kadın düşmanlığı temel noktada duruyor. Mesela ‘pandemide sokağa çıktınız, pandemi koşullarına uyumadınız’ gibi gerekçelerle 3 bin küsur gibi para cezaları veriliyor en basitinden. Afişleme çalışmalarına kabahatler kanunu örnek gösterilerek ceza kesilmeye çalışılıyor. Yani her bağlamda kadın mücadelesinin önü bütün bu bahanelerle kesilmeye çalışılıyor.
* Peki, sizce bütün bu engelleme çalışmaları onlar açısından sonuç veriyor mu? Yani kadınların mücadelesini, eylemlere katılımları zayıflatıyor mu, kadınlar geri çekiliyor mu iktidarın saldırıları nedeniyle?
Eylül ayında Konda’nın bir anketi çalışması açıklanmıştı. Bu anket Konda'nın 5 yıllık bir çalışmasını kapsıyor. Kadın erkek eşitliğini toplumsal cinsiyet rolleri bağlamında, aynı sorular üzerinden değerlendiriyor bu anket çalışması. Bu son 5 yıllık ankete göre; bütün bu saldırılara rağmen kadın kurtuluş hareketinin savunduğu, toplumsallaştırmaya çalıştığı pek çok hedefi ciddi bir şekilde kazanımla sonuçlanmış. Yani kadınlar mücadelelerini topluma yaymayı başarmış. Kadın kurtuluş mücadelesinin biz artık her eve girdiğini görüyoruz. Bu bağlamda, bütün bu saldırılar karşısında kadınların geri adım atması, mücadelenin zayıflaması söz konusu değil. Aksine çok ciddi bir sıçrama, çok ciddi bir toplumsallaşma var, kadın kurtuluş mücadelesinin savunduğu değerler açısından. Yanı sıra eskiden gerçekten pek çok tartışma konusu olan şeylerin artık tartışmaya dahi cesaret edilemeyen bir noktaya geldiğini görüyoruz. Bütün bu saldırıların kendisi bizim mücadelemize dair nafile bir çabayı beraberinde getiriyor aslında.
Hatta kadın karşıtı düzen kuran pek çok parti dahi kadınların söylemlerini görmek zorunda kalıyor. Görmemek onlar açısından siyaseten dikkate alınmamasına eşdeğer bir noktaya varıyor şu an. Yani AKP'nin bütün bu çabalarına, saldırılarına rağmen durmayan bir kadın hareketi var.
* İktidar mücadele veren kadınları hedef alırken, kadın cinayetlerinin de kadın kırımı boyutlarına ulaştığına tanık oluyoruz…
8 Mart süreci içerisinde tabii ki yaşam hakkı çok önemli bir gündem bizim için. Bütün bu hat içerisinde 400 kadın böyle uluorta ve çekincesiz bir şekilde erkekler tarafından katledildi. Ve bu katliamların, iktidardan tutun da erkek yargıya kadar göstere göstere desteklendiği bir süreç yaşıyoruz. Münferit bir erkek katliamı değil bu, erkekler eliyle gerçekleştirilen ama erkek devletin de çok ciddi pozisyon aldığı bir durum var. Türkiye’de ‘haksız tahrik’ ve ‘iyi hal’ indirimlerinin uygulanmadığı neredeyse hiçbir dosya yok. Bu indirimlerin erkekler için neredeyse bütün dosyalarda hiç bulunmayacak noktalardan çıkarılıp ortaya konulduğunu görüyoruz. Kadın katliamlarında faillere yatarı olmayan cezaların uygulandığına tanık oluyoruz. Son infaz paketi ile katillerin, tecavüzcülerin direkt dışarı çıkarıldığı bir süreçte tabii ki yaşama mücadelesi bizim için çok önemli.
* 8 Mart Dünya Kadınlar Günü şiarınızla ilgili bilgi verir misiniz?
Bu dönemde bizim şiarımızı oluşturan noktalardan biri ‘Özgürlüğümüzü kazanacağız.’ Yani evet yaşamak istiyoruz ama bunun ötesinde eşit ve özgür bir biçimde yaşamak istiyoruz. Bedenimize, kimliğimize, emeğimize yöneltilen bütün bu saldırıların karşılığında, kendimizi sadece bir yaşam mücadelesine sıkıştırmadan temel bir mücadele veriyoruz. Erkek iktidarı göndereceğiz ve bununla bağlantılı olarak da kendi özgürlüğümüzü kendi kazandığımız temel ve daha geniş bir mücadele hattına referans ediyoruz. Bu bağlamda 5 Mart'ta, saat 18:00'de Kadıköy'deki Beşiktaş İskelesi önünde bir araya geliyoruz. Bütün kadınları çağırıyoruz. 8 Mart'ta bütün kadınların kendini bulduğu, temsil ettiği, edildiği, kendi politikalarıyla var olabileceği bir büyük buluşma gerçekleştirmeyi amaçlıyoruz. Çalışan kadınların da iş çıkışı gelebileceği, gecelerin, sokakların bize yasaklandığı bir politikaya karşı orada buluşacağız. Sosyalist, Kürt, feminist ve pek çok hattan kadının kendi diliyle, kendi varoluşuyla, emek, kimlik, beden mücadelesi ile pek çok çerçevede pek çok sloganla yer alacağı, farklılıkları ile ama ortak bir kadın mücadelesi çerçevesinde, birleşik bir hattan büyük bir kadın buluşması hedefliyoruz.
* Bu 8 Mart için kadınlara nasıl bir çağrıda bulunmak istersiniz?
Bu 25 Kasım'da ‘birbirimiz için’ diye kurmuştuk sözümüzü alanlara çıkarken. Bu 8 Mart'ta da ‘birbirimiz için’ şiarı ile hareket etmeye çalışıyoruz. Çok çeşitli ve her yerden gelen saldırılara karşı birlikte ve birleşik mücadelenin etkisi ile bütün bunları aşabileceğimizi biliyoruz. 8 Mart Feminist Gece Yürüyüşü’nde ortaya çıkan ‘Bu kalabalığı hatırla’ şiarının aslında bir bütün olarak kadın mücadelesini çok temel ve çok doğru yansıttığını düşünüyoruz. Biz de aynı ruhla, aynı coşkuyla 8 Mart Büyük Kadın Buluşması’nı bu bağlamda yapacağız. Bütün kadınları hem kendileri hem de diğer kadınlar için, özgürlük coşkusuyla, kazanacağımızın özgüveni, mücadelemizin gücü ile 5 Mart'ta Kadıköy Beşiktaş iskelesine çağırıyoruz.
19. yılda aynı yerde: Feminist Gece Yürüyüşü
Son birkaç yıldır saldırıya uğrayan eylemlerden biri de 8 Mart Feminist Gece Yürüyüşü. Yıllardır Taksim’de İstiklal Caddesi girişinde akşam saatlerinde buluşan feminist kadınlar, saldırılara rağmen her yıl daha da kalabalıklaşarak kendi deyimleriyle aynı yerde, aynı saatte bir araya geliyor. 18 yıldır hakları, yaşamları ve özgürlükleri için İstiklal Caddesi’ni arşınlayan feminist kadınlar, bu yıl gece yürüyüşlerinin 19’uncusunu gerçekleştirecek.
Feminist Gece Yürüyüşü’nden Gaye Özdemir, 8 Mart çalışmalarını, gündemleri ile planlamalarını Yeni Yaşam Kadın Eki’ne anlattı.
* Bu yıl 19’uncusunu gerçekleştireceğiniz Feminist Gece Yürüyüşü’nün içeriğini, amacını biraz anlatır mısınız?
Feminist Gece Yürüyüşü, örgütler üstü ve bütün feministlerin buluştuğu yer olma amacı taşıyor. İmzasız, bayraksız bütün feministlerin hangi kortejde olacağı kaygısı taşımadan, özgürce ve güvende olarak bir araya gelmesi demek. Özetle Feminist Gece Yürüyüşü bunu temsil ediyor. Bunun dışında zaten mottomuz da olan geceleri de sokakları da istiyoruz. Her gece her sokak her meydan özgürce yürüyebileceğimiz yerler olana kadar bu organizasyon devam edecek. Aynı zamanda patriarkaya karşı mücadele kurduğumuz, bütün örgütsel ve politik kimlikleri arkada bırakarak feminist söylemde bulunduğumuz, politikalar ürettiğimiz bir organizasyon.
* Gündeminizde öne çıkan başlıklar neler?
“Bayanlar” deyimi ile uzaya gönderen bir iktidarla karşı karşıyayız. Kadınların katledilmesinde “Ben öldürmedim, kendisi intihar etti” gibi söylemleri olan erkeklerin yargıya hiç gitmeden cinayetlerden kurtulabildiklerini görüyoruz. Bunun dışında gündemimizde pandemi ile birlikte gelen ev içi bakım yükünün artmasına karşı bunun görünür olmasına ve bunun karşılığının verilmesine yönelik taleplerimiz var.
Haklarımızı ve sözlerimizi dile getireceğiz. Mesela Diyarbakır'da Evlilik Okulu açtılar yanı sıra kadın üniversitesi açılması protokollerine başlanmış. Bunlara karşı zaten kampanyalar örgütleyeceğiz, sözümüzü üreteceğiz. Üniversiteli tüm kadınlar, bütün feministler, LGBTİ+’lar olarak aksiyon alacağız.
* 8 Mart Feminist Gece Yürüyüşü’nün nasıl bir içeriği olacak?
8 Mart'ı bir festival havasında yaşamak istiyoruz. Daha çok mücadeleyi yüreklendirmek üzerinden vurgulamayı planlıyoruz. Mesela edebiyat dünyasına yönelik harika bir zincir yaşandı, cinsel tacizleri içeren. Süleyman Soylu'nun, Özlem Zengin ve benzer mekanizmalarını çoğunlukla saldırılarının artmasının sebebi bizim sesimizin yükselmesinden kaynaklanıyor. Aslında artık çok daha görünürüz, sesimiz çok daha duyulur durumda ve insanların zaten adalet arayışları hat safhada. Dolayısıyla artık kolay kolay bizi damgalayamayacakları, feminist dalganın artık sıradan vatandaşa kadar indiği, onun algısında yer aldığı bir durumdayız. Öyle bir aşamaya geldik. Kahkahalarımızla, kampanyalarımızla sesimizi yükselteceğiz.
Yürüyüşün içeriğine gelince, aslında henüz kemikleşmiş bir çerçeve belirlemedik, çalışmalarımız devam ediyor. Gündemimizde öne çıkanları seçmeye çalışıyoruz. Pandemi ile gelen eve sıkışmışlık ve bakım yükü ağır basıyor gündemimizde. Ama 19 yıldır yaptığımız gibi temel sloganlarımızı yine kuracağız; sağlık ürünlerine güvenli ulaşım, ücretsiz kürtaj hakkı ve ücretsiz ulaşım gibi her zaman var olan taleplerimizi tekrar tekrar dile getireceğiz. İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanması talebimizi yineleyeceğiz. Sosyal medya kampanyaları yapacağız. Mesela, “hayat eve sığar” dediler, bütün hayatı bize yüklediler, feminist isyanımız ne hayata ne sokaklara ne uzaya sığar gibi sloganlar üretmeye çalışıyoruz.
* Eyleminize kimler gelebilir?
Biri gelsin diğeri gelmesin gibi bir anlayışımız yok ama elbette yürüyüşümüz erkeklere kapalı. Son olarak, tabii ki sosyal mesafe kurallarına uyarak gerçekleştireceğimiz 8 Mart Feminist Gece Yürüyüşü’ne gelmek için bütün planları ertelemeye değer diyorum.